Penceremin önüne yeşeren dalını gözüme sokarcasına uzatan zerdali ağacına gülümsüyorum. Bir hüneri olmalı insanın hayatta. Övüneceği bir şeyler yapmış olmalı. Şu ağaç bile işte bahar geldi yenilendim diye bağırıyor. Otlar kayaları bile delen enzimleriyle kaldırım taşlarının arasından uzatıyor başını.Canım bir şey yazmak istemiyor aslında. Ya da en suskun demleri ömrümün. Bu gün doğum günümdü. Bankalar dışında kimse hatırlamadı. Oysa bir zaman karşı komşumun elleriyle yapıp getirdiği muzlu pudingden imal berbat pastayı bile özledim bugün.Yaşlandıkça yalnızlaşıyoruz. Yalnızlaştıkça yaşlanıyoruz aslında. Toz, duman, kir kokan bir şehirlerde yaşıyoruz ve yaşlandıkça toz ve kir kokuyoruz. Anılarım tozlandı. Anılarımı süsleyen insan simaları bile tozlandı. Kimbilir nerde her biri. Sıcak bir çay, bir fincan kahve ya da sadece bugün nasılsın diye kapımı çalan dostlarımdan uzaktayım şimdi. Hepsi bir bir çekti gitti. Kimi ebediyete göçtü. Kimisi bir sahil kasabasında sürmek istiyor ömrünün son demini. Kimi çocuklarının yanına ya da yakınına gitti. Kimi ev aldı, kimi ev sattı. Bu köhne apartmanda akran kimse kalmadı.Yalnızlaştıkça yaşlandığıma inandım bir kez daha.Şu zerdali ağacına imrendim bugün. Onun hüneri bu her baharda yeniden giyiveriyor yeşil elbiselerini. Bense her baharda doğum günümü kutlarken biraz daha hissediyorum yeşeremediğimi.Birazdan hazır kek üstüne dikeceğim tek mumla kendimi kutlasam diyorum. Yalnızlaşmaya inat kendine yeten kalabalık bir maziyle iyi ki doğdun diyesim var kendime.