2 yıldır aynı sokakta , aynı evde oturuyordu Nazlı.Sokağın açıldığı 2 yol vardı.Sıklıkla durağın olduğu sokağı kullanırdı dışarıya çıktığında.Önceleri sadece o yolu sevdiğinden,sonraysa fakültesi taşındığı için araçla gitmesi gerektiğinden.Bu durağı seçmesinin diğer bir sebebi de durağın karşısındaki yanmış evdi. Hikayesini düşünürken bulurdu kendini çoğu kez.Bu isli merdivenlerden kimler çıkmıştı acaba?Aceleyle inen ayakların sahibi ocaktaki yemeği mi unutmuştu da çıkmıştı bu yangın? Peki acaba gelinlikler içinde bir kız çıkmış mıydı bu evden duvağını sürüye sürüye,belinde kırmızı kurdela…Dizini dövmüş müydü evin sahipleri ev yanarken? Yoksa Nazlı’nın is dediği onlar mıydı? Kim bilir …Bunları düşünürken aklının ucundan bile geçmemişti karşıdaki yanmış evin hikayesini düşünürken gölgesinde dikildiği evin kendi hikayesini yazıyor olduğu…Evet tam da böyle olmuştu.Bir tevafuklar zinciri,bir kader cilvesi,ne denirdi ki böylesine.2 yıl sonra bulmuştu Hasret’ i onu.O evde oturuyordu bir gün okulda tanıdığı Hasret.Bir erkek ismi neden Hasret olurdu bunu aylar sonra anlayacaktı.Koca 2 yıl hemen her gün orda beklemişti de görmemişti Hasret Nazlı’yı , Nazlı Hasret’i.Belli ki gelmemişti Hasret’in naz,Naz’ın hasret çekmesinin vakti.Sevdiler birbirlerini.Türkümüz olsun dedi Hasret “beyaz giyme”“Beyaz giyme tanırlar ,seni yolcu sanırlar,Zaten bende talih yok, seni benden alırlar”
Nazlı” yeşil başlı gövel ördek”“Elvan elvan kokun gelirYar oturmuş yele karşı”
türküsünü seçti sevdalarına.Ve başladı penceredeki 3 saniyelik buluşması gözlerin.Yoldan geçerken gördüler birbirlerini hep.Nasıl şiir yazılırdı pencereden görülen gözlere bildiler.Sabahlara kadar telefonla konuşmasalardı belki de ince hastalığa tutulacaklardı.Bazı gece Nazlı yanmış evin yanında beklerdi Hasret’i yahut hasretin odasının penceresini.Bakar bakar da evine giderdi usulca.İşte o bile yeterdi Hasret’in kokusunu almasına.Daha fazlasıysa mümkün değildi asla.Derken aynı şehirde yaşamak da çok görüldü bu iki sevdalıya.Nazlı bi yana Hasret öbür yana.Böyle sevdalar ancak yaşanırdı eski zamanda ama yaşanıyordu işte tam da bu zamanda.Artık Hasret bir durgun deniz,Nazlı bir solgun çiçek.Hiç görmediler birbirlerini 2 yıl.Telefonlarda olmasaydı belki de ince hastalığa tutulacaklardı.Fakat kavuşmak için bunu yapmak zorundalardı.Kavuşma vakti yaklaşmıştı.İkisi de birbirlerini gördüklerindeyse gözleri kamaşmıştı.Güneşe baksalardı ancak bu kadar kamaşırdı.Uzun süre inanamadılar kavuştuklarına.Saatler sonra dokunmasaydı Hasret Nazlı’nın parmaklarına,anlayamayacaklardı belki de hala…