Bizi çok özel kılan ince hastalık veremden bahsetmiştik.Herkese göre farklılık seyreder bu verem, iyileşmek için bala,süte, bıldırcın yumurtasına dayanan, eşi yada ailesi tarafından üzülmüşse sigara çay eşliginde iyice hayata küsen, veremle ilgili şiirleri sabahtan akşama kadar okuyan vs. Yani herkese ayrı bir ruh hali verir bazen hastalıklar.Sürekli tahlil için balgam isteyen doktorlara balgam çıkaramayan hastaların çeşitli taktikleri vardı çünkü vermek zorundaydık, veremeyenden tahlil için mide suyu alınırdı. Kimisi sabah sabah koşu yapar, kimisi samsun sigarası tüttürür, kimiside egzersiz yapardı. Sabah 5 te ordan oraya telaşlı koşturan hasta gördünüzmü anlardınız ki 1 saate kadar balgam çıkarmak için ellerinden geleni yapan zavallılar yani biz yine işbaşındaydık.İlk yattıgım hastane olan Heybeliada sanatoryumu insana tam bir korku filmi atmosferi yaşatıyordu. Kocaman balkonlar, etraf alabildigine deniz, boyum kadar martılar insan burda kitap yazamassa daha nerde yazar?Sessizlik, martı çığlıkları, ince hastalık, yalnızlık tam ilham perisi:) Buna hastanede yıllardır dönüp dolaşan şehir efsaneleri, korkun hikayeler de eklenince düşünün halimizi.Hele hava fırtınalı, sisli, karlı olunca vapurlar işlemesse görün o zaman şenliği. Bir kere ziyaret günüyse sevinirdik ziyaretçilerimizi ziyaret saati bittiğinde dışarı çıkaramazlardı mecbur o gece yanımızda kalırdılar ve tam bir curcuna yaşanırdı.Evlerine gidemeyen doktorlar ne yapardı hatırlamıyorum.Heybeliada sanatoryumunda kimsesiz yatıp ölen hastalar hastane yakınındaki mezarlıga defnedilirdi.Hastalar herkese ekmek kapısıydı, bir kere en büyük Heybeliada gelenegi her hasta orda oyuncak bebeklere yünden gelinlik örerdi ,bilmeyende ögrenirdi, ögrenemeyenler yada örecek durumda olmayan örenlerden satın alırlardı yani herkes taburcu olana kadar 3-5 tane muhakkak yün gelinlikli bebek sahibi olurdu. Bunlar yaz ziyaretçilere hediye verilir ya başucuna konurdu. Ben bile iki tane yapmıştım kızkardeşime.O zaman oyuncak dandik bebeği 2 liraya satan hanım yünleride normalden biraz daha pahalıya pazarlayarak paraya para demezdi.Bir siteden aynısı olmasa da o ördüğümüz bebege benzer bunu buldum.

Orda yatarken hastane yemeği kimse yemezdi( ben sonradan İzmir gögüs hastanesinde de yemedim ki oranın yemekleri muhteşemdi) pilavın içinde sürekli çörekotuna benzeyen fare kakaları kol gezerdi bunu hastabakıcılar da kabul ederdi. Bir arkadaşım mercimek çorbası koymak için hastabakıcının kazana kepçeyi daldırdıgında kepçeye ayakkabı fırçası geldigini anlatmıştı. Ne kadarı dogru bilmiyorum ama yemekleri gerçekten çok kötüydü.Bizim bol bol yemek yememiz ve mahrum bir bölgede bulundugumuz için her hastaya balkonlarda kullanılmak üzere elektirikli ocak almalarına izin verilirdi. Kısırdan tutun makarnaya kadar pişirirdik . Tadı damağımda kalan tazesoğanlı yumurtayı ilk orda tattım, ilk dediğime bakmayın ondan sonra da yeme şansım olmadı.Ama asıl üzüldüğüm Heybeliadanın tadını çıkaramamış olmamdı, gezilecek görülecek o kadar güzel şey varmış ,biz ciğerlerimizin derdinden düşünemedik. Taburcu olunca da ipini koparmış gibi koşa koşa evimize döndük.Yazar Nejat Gülen Heybeliada Öyküleri adlı bir kitap yazmış. Zaten yazarın hemen tüm eserleri Heybeliada üzerine.Okumayı çok istiyorum.Heybeliada Sanatoryumu şimdi kapandı pek çok anıyla beraber tarihe gömüldü. Oranın kapanmasından sonra veremin hortladığı söylendi sanki ülkemizde çok azmış gibi. Hiç bir tedavi merkezi orası gibi olamaz İstanbuldaki hiçbir hastane ordaki kadar temiz havaya sahip değildir. Oksijen yogunlugundan ziyarete gelenlerin bile başı ağrırdı. Madem depremde hasar gördü düzeltin kardeşim.Yazıma hastanede duvarda yazan ve benim günlüğüme yazdığım bir şiir ile son veriyorum . Bu veremle alakalı şiirin sahibini bilmiyorum.Araştırdım bulamadım.Belki de şarkıdır.Yavrum hasta idi gittim doktoraBekledim bekledin geç geldi sıraDoktor dedi ciğerinde var yaraAnladım ki benim yavrum iyi olmaz.Dayanır mı anasının yüreğiYavrum kıvrandıkça bilmem gülmeyiDoktor dedi paydos öğle yemegiAnladım ki benim yavrum iyi olmazDedim doktor bey halimizden bilAçlıktan yaradır ağzımdaki dilDedi ki burası kızılay degilAnladım ki benim yavrum iyi olmaz