Yaşlar henüz büyük değilken, pembiş pembiş hayallerle yaşadığımız zamanlarda ki düşüncelerimizi, hayallerimizi, umutlarımızı düşünüp ulan neymişiz be diyenimiz var mıdır acaba? Bazen sırf büyümekten bu yüzden vazgeçiyorum, yaş ilerledikçe , aslında bildiklerimizin öyle olmadığını, yapmam denilen şeylerin yapılmaya mecbur olduğunu, sevilmeyenin sevildiği, sevilene sahip olunmadığı, kötü bilinenlerin iyi, iyi şeylerin salakça oldugu öğrenilen bir dünyaya daldık.

O sıralar aşık olunan Thomas Anders, John Eric Hexum türünden 80 li, 90’lı yıllar yakışıklılarıyla tanışılacak, hatta evlenilecek olunursa asla soyunulmamalıydı, öyle cıbıl cıbıl çıkılırmı sevdiceğin yanına. Ne ayıp şeydi, zaten onlarda soyunmazlardı, hele kilot ve kara çorapla komik duruma düşen erkeklerden hiç değillerdi. Onların belki de hiç kilot giymeye gerek olacak organı bile yoktu. Sadece karşılıklı canım cicimle geçecekti evlilik nede olsa.Belli yaşlarda kimin uydurduğu belli olmayan efsanemsi şeylere inanır, ona göre plan yapar, umutlanır ve yaşardık. Belki şimdi bizim o yaşımızda olanlar da aynı durumdadır bilemiyorum. Mesela yakışıklı erkeklerin asla kaka yaptıklarını düşünemezdim, benim sevecegim erkek benimle evlenirken biz asla kaka yapmazdık, yada birbirimiz evde yokken tuvalet ihtiyacını giderirdik. Öyle ya insan tuvalete girdiğini nasıl belli eder o yakışıklı ilkokul çocuguna.(güzel kızlar minik kaka yapar)Hülya Avşar, Madonna, Sevtap Arman gibi dönem afetlerinin gaz çıkarınca koku olmasın diye, pediyodik olarak bir iğne enjekte ettirdikleri hikayesi, dilden dile gezerkene, ses olayına nasıl çare buluyorlar , bunu da ben icat etsem mi diye az düşünmedim ilkokulda. Zaten asla sevişmeyen anne-baba, hiç burnunu karıştırmayan ilkokul aşkı, çorabı kaçmayan Türkçe öğretmeni, sidik zoru olmayan komşu oğlunun olduğu bir dünyada yaşarken neden Hülya Avşar’ın gazı koksundu ki? Evet o dönemler insana özgü doğal ve sıradan olaylar yoktu bize göre. Kimsenin çorabı kaçmazdı, kimse kabız olmazdı, hele ishal hiç olmazdı.

Büyüdükçe her haltı öğrendik, evlenirsem asla regl döneminden eşime bahsetmem, bu çok utanç verici diyen, eşinin yanında kesinlikle soyunmayacagına yeminler eden,annelerinin babalarının birgün öleceklerini asla tahmin edemeyen, hatta kendilerinin yaşlanacaklarını düşünemeyen, burnu akacak diye okulda hapşırmamak için kendini sıkan, eşlerinin hep duyarlı, sevecen olacaklarını düşünen, yaş ilerleyince oluşacak göbek, dökülen saçlar, burundan uzayan neredeyse kulaktakilerle birleşmeye yüz tutan kıllardan bir haber çocuklar büyüdü. Ölümle, acıyla, ayak kokusuyla, terle, kakayla, gazla tanıştılar. Dünyada suların, gençliğin, çocukluğun, mutluluğun, ailenin,yaşamın bitebileceğine şahit oldular. İyi sevgilinin aslında bir hödük olabileceğini, kedilerin süt kabında bile boğulabileceklerini, doğanların öleceklerini, evliliklerin bitebileceğini, doğum sancılarını, kalp ağrılarını, unutulan yıldönümlerini, savaşları öğrendiler. Hepimiz öğrendik. Erkeklerin ağlamalarıyla ilgili yazı bana bunları düşündürüp durdu bende yazdım. Ve kızım benim hiç yaşlanmayacağımı düşünüyor demek ki herkes aynı yollardan geçiyor.