Babil filmini seyredenler hatırlar; etrafta dolaşan zebralar, fahişeler, yollarda tavuklar, özenti tabelalar, toz toprak perişan halde caddeler, koşturan insanlar bir Meksika görüntüsü…ABD’nin güney sınırında, taşrası çevre şehirleri 3. dünyayı yaşayan, başkenti ve bazı liman şehirleriyle batı sermayesini çekmiş, sınırlı bir nüfusun modern ve batılı hayat yaşadığı, geri kalanların az gelişmişliğin tüm sorunlarını devam ettirdiği, Zapatistaların kırlarında gerillacılık yaptığı, kendini atabilenin ABD’de de bakıcılık, çöpçülük, pezevenklik, uyuşturucu satıcılığı ya da küçük meksika lokantacılığı yapabildiği asla belini doğrultamayacak bir Meksika…Öte tarafta diktatörlük rejimiyle yönetilen, anayasasında “halk cumhuriyeti” yazan, her seçimde % 99 oy alarak Esad’ları veya türevlerini seçen, tarım, hayvancılık ve biraz petrol vs. ile geçinen, birkaç şehrinde kafelerin barların, gençlerin serbestçe hüküm sürdüğü, batı özentili zengin bürokratik iktidar ve ona yaslanan sınıfın rahat hayat sürdüğü bir Suriye…Her ikisinde de göreli olarak istikrar bulunan, insanların şöyle böyle yaşadığı iki ülke…bir tanesinden batı memnun (Meksika)…çünkü istedikleri gibi emebiliyorlar, madenini, suyunu toprağını işleyip kullanabiliyorlar, mcdonalds larını, levislarını, recoice larını, mercedeclerini satabiliyorlar, diğeri ise yine bütün bu malları tüketen bir halka sahip, sınırlı olarak yabancı sermayeye bazı imtiyazlar vermiş, siemens vs. alıyor, araba alıyor tek eksi,ği batıyı bazen rahatsız etmesi…hoş o da sadece lafta kalan rahatsızlıklar…toplamda bir numara yok…Bugünlerde sevgili güzel ülkemi her iki ülkeye de yakın hissediyorum…AKP ve onun küresel eklenmeci zihniyeti devam etse Meksikalaşmaya gideceğiz, Ordu-CHP ve Bürokratik elit başa gelse Suriyeleşmeye yelken açacağız…Yeni bir yol bulmalı diyorum…kimle, nasıl, ne zaman? İşte büyük sorular.