Tamam, geleceğim seninle. Ama sadece birkaç gün daha istiyorum senden. İçimdeki o küçük kıza söylemeliyim bunu önce. Başta hemen itiraz edecek, biliyorum. “Gitme!” diye yapışacak ellerime. Bana olur olmaz onlarca neden sıralayacak kalmam için.Gözleriyse bambaşka şeyler söyleyecek. Ben, dudaklarından çıkanlardan çok daha fazla dinleyeceğim onları. Esas onlar zorlayacak beni. Çünkü sıkı sıkı tıkamaya çalıştığım kulaklarıma değil kalbime seslenecekler.”Beni düşünmüyor musun?!” diyecek gözleri. “Ben ne yaparım sensiz?! Eğer gidersen, ben hep burada böyle bir başına bekleyeceğim seni. Çünkü yeterince acıdı canım. Sayısız kez geldim peşinden. Aynı hataları defalarca tekrarlayışını izledim. Küçücük bir parıltı görmen yetiyordu bir yere yaklaşman için. Neşeli bir kahkaha, sıcak bir gülüş, yaşamında bir fark yaratacak küçücük bir şey çağırmaya yetiyordu seni.””Ben her seferinde ‘Dur!’ diyordum. ‘Geçen seferi unuttun mu? Ne kadar incinmişti hani yüreğin? Hala nasıl çarpıyor böyle, bir bakış için?!’ “O küçük kızın gözleri bunları söylerken bana, ben sabırla bitirmesini bekleyeceğim sözlerini. Susmasını ve sadece bakmasını gözlerime… Kalbimden geçenleri dinlemesini…
Ona tüm kalbimle diyeceğim ki: “Bu sefer başka. Eğer benimle bu yolculuğa çıkmayı kabul edersen, sana yemin ederim, bir kez olsun incinmeyeceksin. Şimdi yanımızda O var çünkü. Artık sözcüklere inanmıyorum. Ama kalbini dinledim ben O’nun. Üstelik bunun için çok uzun bir zaman harcadım. Sözcüklerinin büyüsüne kapılmamak için o kadar çok zorladım ki kendimi!.. Bana ne zaman uzanmaya çalışsa şiddetle ittim ellerini. O’nun güzel sözlerinde geçmiş’i buldum çünkü. Yüzünde, beni yaralayan o yüzlerdeki şefkati…””Bu yüzden bırakamıyordum kendimi bir türlü O’na. Geçmiş’in saklandığı yerden bir kez daha çıkıp kendini göstermesine o kadar hazırdım ki, ‘Şimdi bırakacak ellerimi!’ diyordum. ‘O da diğerleri gibi birden bambaşka biri olup çıkacak. Sihir bozulacak bir anda.’ O zamanlar seninle aynı dili konuşuyordum ben de. Acı duymadığım o güvenli yerden bir adım bile uzaklaşmak istemiyordum. Mutluluk acı çekmemekti çünkü. Gerisiyse koca bir yalan…””Kalp çarpıntısı yoktu artık. Dingin bir göldü tek isteğim. Onun yüzü hiç değişmezdi hiç değilse. Yeni bir gün onu hırçın bir denize dönüştürmezdi.”Ama kalbim isyan ediyordu buna. Israrla hızlandırıyordu atışlarını. ‘Hayır!’ diyordu. ‘Ben yokmuşum gibi davranamazsın bir ömür boyu. Sırf rahatını bozmamak için susturamazsın sesimi. Sevmek istiyorum ben! Deli gibi atmak… Varsın, ilerisi gözyaşı olsun. Ama bırak, hiç değilse o zamana dek çarpayım gönlümce. Var olduğumu hissedeyim.’ “”Bense her seferinde susturuyordum onu. Seni düşünüyordum. O kadar çok yaralamıştım ki seni!.. Ama hiç akıllanmamış, acı çektirdiklerini defalarca deneyimlediğim şeyleri tekrarlayıp durmuştum. Vardığım noktaysa hep aynı olmuştu.”
“Ama şimdi farklı her şey. Bu sefer bunu söyleyebilmek için o kadar çok bekledim ki! ‘İstediğin zaman gidebilirsin.’ dedim O’na. ‘Korkma, tek bir gözyaşı bile dökmem ardından. Benim için, zaten er geç gerçekleşecek bir sonucun gerçekleşmesinden öte bir şey olmaz bu çünkü.’ Ama O hep orada durmaya devam etti inatla. İçimdeki seni duymazdan geldi. Beni ayırdı senden. Gerçekten bana ait sözcüklere kulak verdi yalnızca. Acımıyordu artık canım. Kalbimin hızla atması korkutmuyordu. Yaralı yanımdın sen çünkü. Şimdiyse çok uzaklarda kalmıştın.””O yapmıştı bunu. ‘İçindeki küçük kızı birlikte iyileştireceğiz.’ demişti. Ancak bu şartla kabul etmiştim seni bir süreliğine terk etmeyi. Çünkü bir gün dönmezsem sana, hep eksik kalırdı bir yanım. Beni gerçekten tanıması için diğer yanımı da göstermeliydim O’na. Bunun için de en başta sana dönmeliydim.””İşte bu yüzden bizimle birlikte bu yolculuğa çıkmanı istiyorum senden. Bu şansı verir misin bize? Hiç değilse bir kez olsun dinle O’nu. Sana kendini anlatmasına izin ver. Belki benim gibi seni de inandırabilir kendine. Sana da duyurabilir kalbini.””Belki hemen inanmayacaksın O’na. Her gülüşü sızlatacak içini… Başka gülüşler gelecek gözlerinin önüne. Ellerime yapışıp ‘Hadi gidelim!’ diyeceksin. ‘Sakın kanma O’na! Geçmişte yaşadıklarını unuttun mu?!’ “”Bunları söylemen hiç rahatsız etmeyecek beni. Seni susturmak için en küçük bir girişimde bile bulunmayacağım. Sadece ‘Biraz sabret!’ diyeceğim. ‘Biliyorum, sadece beni düşünerek söylüyorsun bunları. Canım acımasın, bir kez daha paramparça olmayayım diye… Ama kalbimdeki bu tatlı kıpırtıyı öyle özlemişim ki!.. Hiç değilse benim için bir şans ver O’na. Hemen kestirip atma her şeyi.’ “
yorumlar
Mavilikler diyorsun ki;
“sevmek istiyorum” derken yine de adımlarımızı akıllıca atalım.Salt sevgi istiyoruz diye düşüncesizce hareket etmeyelim.Hep söylediğim gibi; akıl herşeyın üstünde olmalı, sevginin de, aşkın da, merhamet hislerinin de…
“Varsın, ilerisi gözyaşı olsun.” diyen kalp. Mantıksa “Gitme! Yoksa incinirsin.” diyor. Kişisel görüşümü sorarsan, ben mantığın yanındayım. Hiç kimse için gözyaşı dökmeye değmeyeceğine inanıyorum çünkü.
bir kadın öyle bir adamla karşılaşabilir ki; kalbi de, mantığı da “tamam” der. işte o adam çıkana kadar beklemek gerek, boşyere gözyaşı dökülmek istenmiyorsa…
Suiza, çok haklısın. Yalnız pratikte bu durum pek mümkün olmuyor. Kalbin tamam dediği, mantığın en karşı çıktığı insan oluyor genelde. Tehlikeli şeylere garip bir çekim duyuyor insanoğlu. “Rahat batıyor.” sözü de buradan çıkmış olmalı.
bu defa yazın bana biraz karışık geldi mavilikler.gerçi iç sesler genelde karışıktır; sıra bilmez ,hatta hep bir ağızdan konuşur:)Belki de o yüzden ama bence biraz daha kısa ve düzenli olabilirmiş.
Kalbin evet dediğini mantık reddederse ya da tam tersi olduğunda sonuç genelde başarısızlık oluyor.Dediğin gibi her ikisini bulmak da çok zor.Ben nacizane şunu kullanmayı tercih ediyorum : Mantığım evet deyip kalbim sadece susuyorsa tamamdır.Kalp de zamanla evet diyecektir.Tersi ise başarısız olma ihtimali yüksek durum.:)
Mavilikler, yorumun Hayyam’ın şu dörtlüğünü aklıma getirdi;İnciyi isteyen dalgıç olacak;Varı yoğu dosta verip dalacak.Canı avucunda, nefesi göğsünde:Ayağı baş olacak, başı ayak!
Mavilikler kardeşim,Sürekli aynı minvalde yazılar yazıyorsunuz; Demek istiyorum ki, hayat başlıbaşına bu duygulardan mı ibaret?Neler olup bitiyor?çakılıyoruz!köşeye sıkıştık,ne yapmalı?ne etmeli?büyüdük diyolar!hakkaten ne kadar büyüdük? Siz bişeyler hissediyor musunuz?
Hayyam ne güzel demiş. Sözlerini aşka uyarlarsak; gerçek aşkı istiyorsan, öyle çok da nazlı olmayacaksın. Gözünü kaşını yarmayı göze alıp balıklama dalacaksın derinlere. Ancak iyi kötü herşeyi göze alabiliyorsan, ulaşabilirsin ona. Huzuru tercih ediyorsan git köşende otur, kucağına da al kendini, onda ara sevgiyi… demek istiyor. Daha doğrusu ben bu sözlerinden bunları çıkardım. Aslında çok da doru söylüyor. Değerli şeylerin bedeli de büyük oluyor tabii. Seçim bize ait: Huzuru seçiyorsan, büyük kalp çarpıntılarından uzak duracaksın.
Ivandenisoviç, sokakta çalıştırılan, yetimhanelerde büyüyen çocuklar; dağılmış aileler, günümüzde insanlar arasındaki iletişimsizlik gibi sosyal konulardan söz eden yazılarım da oldu. Evet, benzer konulardan bahsetmem hususunda haklı olabilirsin. Çünkü insanların iç dünyalarını anlatan yazılar yazmayı seviyorum. Aşktan da söz ediyorum bazen. Bunda bir yanlış olduğunu da düşünmüyorum. Bu siteye yazı göndermemin tek nedeni, yazma eylemine duyduğum sevgi… Kimseye düşncelerimi empoze etme gibi bir niyetim yok. Bu yüzden, konu seçimine çok da fazla kafayı takmıyor, içimden gelen neyse onu yazıyorum. Yazarken çok mutluyum çünkü.
Yazma eyleminize karışmak ne haddime.Bir yazarı çeşitli düşünceleri ile tanımak istememden kaynaklanıyor olabilir yorumum.siz gene de kalbinizin sesini ihmal etmeyin,ne diyelim…
Witamin, ben yine insaflı davranmışım. Çünkü işin içinde aşk varsa, benim yazımdaki durumdan çok daha fazla karışabilir insanın kafası. Bir tane değil, onlarca iç ses girebilir devreye. Benim yazımda neyseki topu topu bir tane iç ses var. Ama haklısın. O bir tanesi bile yetti de arttı, kahramanın kafasını da yazıyı da karmançorman etmeye.
iyiki içimde küçük bir kız çocuğu yok, ya ne rezil ne berbat bir durum olurdu .olanlara bol sabır dilerim
Hayatında, geçmişte bir noktada takılıp kalmana neden olacak kadar seni yaralayan durumlar olmadıysa, öyle bir küçük kız (ya da küçük oğlan) olmaz zaten içinde. İçinde seni yolundan alıkoyacak, incinmekten korkan en küçük bir ses duymazsın. Yazıda, geçmişteki acılar yüzünden en güzel duygulara kalbini kapamış bir kadın var. O duyguları yeniden yaşayabilmesi için de öncelikle geçmişle hesaplaşması gerekiyor. ‘Küçük kız’ derken de bunu kastettim aslında.
Ben içimdeki kızı büyütemedim..O büyürse ben ölürüm herhalde..
Pbk, içimizdeki çocuğu hiçbir zaman büyütmemeliyiz zaten. Ama O’nun büyümemesi, bizi büyümekten, olgunlaşmaktan da alıkoymamalı. Eğer o küçük kızı geçmişte çok incitmediysek, hiçbir zaman bizi yolumuzdan alıkoymaz. Tersine bize klavuz olur, gerçekten ne istediğimizi, nereye gideceğimizi hatırlatır. Ama içimizdeki çocuk, yazıda geçen küçük kız gibiyse, bir adım bile atmaktan korkar oluruz. Tek beklentimiz ve arzumuz yalnız ve yalnız acı çekmemek olur.
olur mu olur
Mascalzone Latino, derin analiz içeren yorumlarını özlemişiz. 🙂
sen ölürsen bende ölürüm )
Yazıyı okuyunca zihnim rahatlamasına rağmen, yapılan yorumları okudukça yoruluyorum. YORULMAK İSTEMİYORUMMMMMMM 🙂