Evimde rahatsızım. Dağınıklıktan aradıklarımı bulamıyorum. Kalemlerim çalınmış, neden acaba? Yazamayayım diye mi? Benim rahatsızlığım, rakip benliklerle karşılaştığım zaman kendimi pasifize ederek yok etmek. Şöyle anlatayım; bu eve giren kişiyle ben karşılaşmadım ama kalemlerimi çalarak benim yazma yeteneğime sahip olacağını sanan, fala büyüye inanan birisi. Defterin içinden beşinci kitabımın taslağını da cildi kopararak almış. Bu arada giysilerimde azalıyor. Hangisinin kaybolduğunu, çok giysim olduğu için anlamıyorum.Kabe’de Hubel adındaki putu Hz. Muhammed kırdırtıyor. Tanrının adlarından biri Hu’dur. Kıble kelimesi de bence Kibelede’den geliyor. Hubel de Kibele’nin ta kendisi. Bence Kibele gerçekten tuhaf biri. Büyük ihtimalle gerçekten ölümsüz ve bir takım kerametler gösteriyor ama çok mutsuz. Bir erkeği yok. Hz. Muhammed’e ölemediğini, tanrıça olduğu için çok mutsuz olduğunu anlatıyor. Onu yaratan biri olması gerektiğini, bir annes, bir babası olmasını istediğini, yalnızlktan ve tanrıçalıktan bıktığını…-Ben kimim?-Sen Hz. Muhammed’sin.-Ben senin babanım Kibele. Hz. Muhammed’in kızı Fatıma olarak dünyaya geliyor tekrar ve galiba Fatıma hiç evlenmeden ölüyor. Ali aslında yok, fakat Hasan Hüseyin var. Orda Hristiyan mitolojisiyle çakışıyor. Hasan Hüseyi İsa’nın ta kendisidir. Fatıma da Hz. Meryem’in teslis anlayışı; İsa, kutsal ruh, baba…-Ailen seni vasiyet altına aldırtacak-Onlar benim ailem değil, ben kimsesizimSeni mahkum edecekler ve sana acı çektirecekler. Savcılığa başvurman gerekiyor.-Sen kimsin?-Beni seni öldürmem için buraya ailen yolladı. Senin gibi umutsuz hastaları iğne yaparak öldürüyorum. Hastabakıcıyım.-Sana inanmıyorumBu mahallede Kemal adında bir şizofren var. Onu öldüreceğim.Bu şizofreni konusu beni bütün hayatım boyunca gerçekten iyi oyaladı. Ölümü de ölümsüzlüğü de unuttum. Üçüncü bir iki ucu boklu değneğim oldu. Yüzümdeki sivilce izlerinin bir ana tanrıçaya ait olduğu çok belli. İri mi iri. Evde açılmış baklava gibi cinsel organımı unuttum. Acaba bir androidin kabataslağı mıyım? O da olabilir.-Bahar zarf geldi mi?-geldi ama sana vermeyeceğim. Adres yanlış diyerek bankaya geri yollayacağım. Bak bacaklarıma ağda yaptırırsan seninle uyurum.-En çok sevdiğin kadın adı ne?-Bahar.-Hala hoş bir havan var ne güzel adın.-o şarkıyı güya beni sevindirmek için çalıyorsun. Benim hoş bir havam yok. Ben çok güzelim, iddialıyım ben. Bu konudamütevazi değilim. Sen iyilik yaptığını sanıyorsun ama ben o şarkıyı hakaret kabül ediyorum.Şizofreni acaba bir çeşit iltihaplanma mı? Belki vücudumu bir çeşit mikrop ele geçirdi. Şu anda korkuyorum yarılma başladı mı diye. Çift kişilik mi oluşuyor yoksa? Çünkü benliğimde beni kullanan bir parazit, bir başka benlik olduğunu varsaymaya başladım ve onunla yatmaya karar verdim.Yannis benim içimde erkek bir cin olduğunu söylemişti. Pis kokudan anlaşılırmış. Dün sabah kasıklarıma birinin dokunduğunu hissettim. Uyandım. Kimse yoktu. Kapıya baktım, kilitliydi. Sürgülü hem de. Pencereme koyduğum sandalyeler devrilmemişti. Eve birinin girdiğini fakat o an hala evde olduğunu düşündüm. Büyük ihtimalle orta kilidin anahtarı onda yoktu. Kapıyı üç kilitle kilitleyerek dışarı çıktım. Ankesörlü telefondan annemi aradım, sonra anahtarlardan birinin kaybolduğunu anladım. Mahvoldum dedim içimden, 40 milyon çilingir parası verecektim yine. Eve geldim, kaybettiğim anahtarın kilidi açıktı, diğer anahtarlarla diğer kilitleri açtım ve eve girdim. Sonra evde sihirden ve büyüden hoşlanmadığımı anlattım ona. Allah’ın razı olmayacağı hiçbir şey yapmayacağımı söyledim.-Bahar hanım, geçen akşam telefon açtığınızda ben çok özel bir andaydım. Günlerdir düşünüyorum, böyle bir şeyi bana en son söylemeniz gerekirken hemen neden söylediniz?-Ben günlerdir yapılan esprilerin farkındayım fakat üstüme alınmıyorum. Ama o tesettürlü kızın yanında otururken ona senin burnun koku almıyor deyince boşuna konuşulduğunu anladım-Uğur çok genç bir çocuk. Ne konuştuğunun farkında değil-Ahmet bey de espri yapıyor ama hiç memnun olmuyorum.Danimarkalı aksanıyla İngilizce konuştuğunu söyledi. Çok güldüm-Uğur kim? Ahmet bey kim?-Evet ama ben de çok güzel espri yaparım Murat bey, o zaman ne olacak? Düzeysizlik içinde yürüyeceğiz.-Uğur bana para kazandırıyor, ben aman çalışsın diye gözlerinin içine bakıyorum. Bazı patronlar iş yerinde espri yapılsın istemez, ben öyle değilim.-Basket topunuzu elinize alın ve uyuyun biraz, ben ayrılıyorum. Telefon borcum var, çalıştığım süre için bir yüz milyon alabilirsem sevinirim.-Ben sizi ararım.Sonbahar ağaçlar ve ıhlamur içtiğim bir kış günü uzaklaşıyor mu yoksa yaklaşıyor mu? Elli yıl sonra bu tür zevkler olacak mı, yoksa insanlar çok daha duyarlı ve iyi yetişmiş olduklarından bu tür duyguları yeniden yaşamak isteyecekler mi?