Ölüm olgusu genelde siyah ve beyaz renklerle simgelenmiştir. Bir taraftan bilinmezliğin, karanlığın göstergesi olarak siyah, diğer yandan yeni bir hayatın başlangıcı olarak beyaz.Aslında siyah da beyaz da fiziksel açıdan birer körlük durumudur. Nesnenin üzerine düşen ışığın nesne tarafından tüm renkleri yutması sonucu siyah ortaya çıkar; bu hiçbir rengin görülememesi durumudur. Beyaz ise ters bir yolla, tüm renklerin geri yansıtılması ile, yine hiç bir rengin görülememesi yoluyla ortaya çıkar. Bu iki rengin/renksizliğin bu nitelikleri sebebiyle ölümü yansıtması manalıdır. Renksizliğin ölümün bir göstergesi olarak düşünülmesi renklerin hayata işaret ettiği, hayatı temsil ettiği çıkarımını yapmamızı sağlar. Hayat fiziksel olarak görebildiğimizken, ölüm göremediğimizdir.Siyahla beyaz birbirinin zıttı olarak anlamlanmakla birlikte aynı anda birbirini tamamlar. Örneğin beyaz aynı zamanda saflığın, el değmemişliğin ve bekâretin simgesi olagelmiştir. Bu durum şöyle düşünülebilir: el değmemiş, yaşamın renklerini tanımamış, kırmızının şehvetine kapılmamış, sarının coşkusunu yaşamamış: yaşama karşı körleşmiş, yaşamı ve onun zevklerini tanımamış. Bir nevi yaşanmamışlık/yaşamamışlık durumudur bu, bir yerde duygular ve dürtüler ölüdür hala. Ama bu ölü durum beyazdır, yeni başlamış bir hayattır, bu hayat hala başlangıçtadır.Siyah ise kötülükle, belirsizlik ve cehaletle özdeşleştirilmiştir. Yaşamın tüm renklerini yutmuş, onları içinde barındırmıştır, hepsini yaşamıştır: şehveti, coşkuyu, sükûneti, acıyı, tatlıyı. Karanlıklar içinde kaybolmuş, belirsizleşmiştir. Yaşamın içinden renkleri, durumları seçmemiş, insan olmanın tüm tatlarını kabul etmiş, belki de iyiliğe ve güzelliğe bu yolla körleşmiştir. Ölümden sonra beklediği belirsizdir. Yeni bir başlangıç var mıdır?
yorumlar
sn.Huriki çok önemli bir konuya pamak basmışınız tebrikler…Rica etsem ” sarı-laciverti” yorumlarmısınız:)
son zamanlarda okuduğum en güzel yazı.
kendimce renklerle oynayıp resim yapıyorum zaman zaman . resimlerim genelde canlı cıvıl cıvıl renklerden oluşur. ama onları daha güzel daha belirgin daha anlaşılır kılan siyah renk fon olur… bilmem anlatabildim mi?
eski zamanlarda ölüm dansları yapılırmış. insanlar mezarlıklara gidip (tabi batı toplumunda bunlar) dans ederlermiş. hatta hükümetler bunu yasaklamışlar ama uzun yüzyıllar boyu bu sürmüş. mezarlıkta ölülerin üzerinde dans etmek bir yerde yaşamı övmek ve kutlamakmış. yani yaşamı ölümün getirdiği kontrastla ortaya çıkarırlarmış. belki de resimlerinizdeki renkler ile siyahın (siyah bir renk değildir) ilişkisi biraz buna benziyor olabilir.
bu arada sarı coşkuyu mavi de sükuneti temsil eder çoğu zaman . bu durumda sarı lacivert manik depresif veya şizofren diye tabir edilecilir:))) ben galatasaraylıyım da :))
“Ölüm olgusu genelde siyah ve beyaz renklerle simgelenmiştir.” ilk cümleniz… iftiharla sunarım… gıcık oldum düzeltmenize… 🙂
aslında bu benim tezimin bir bölümünün ön taslağı. renk diyerek başlayıp (genel yargı olduğu için ve resim sanatında kimyasal malzeme olarak kullanılırken renk olarak tabir edildiği için) daha sonra renk olmadığını belirtmek üzere yazıldı.daha sonra da bu konsepti devam ettiriyor. düzeltmeyi sizi kızdırmak veya sizi düzeltmek çin değil bu olguyu vurgulamak için taptım. kusura bakmayın.
ben de fazla kastım değil mi? günden güne huyum değişiyor. Kötü çocukları örnek almamalıyım (sözüm sitem dışına) amacım sadece takılmaktı. ilgimi çekti yazınız efendim…ellerinize sağlık. tez konunuzu tam bilmiyorum ama bundan 10 yıl kadar önce bir konferansta yabancı ülkede renkler üzerine doktora yapanlardan ve çalışmalarından söz edildiğinde ” vay be… millet neleri düşünüp araştırıyor demiş ve bizim ülkemiz de niye yok böyle araştırmacılar” diye hayıflanmıştım. O zamandan bu zamana Türkiye yerinde sayamadı tabiiki…çalışmalarınızda başarılar dilerim…
yazının devamından bir kısımBu düşünüş şekli bir tip inançsızlık olarak da algılanabilir. Tanrının kutsal kitaplarda vaat ettiği sonsuz yaşama olan inanç sarsılmış gibi görünür ya da yeni başlangıca olan inanç. Ölümden sonra da hayatta süregelen karanlık devam mı edecektir? Bir şeyler başlamayacak, yaşamla beraber yok olacak veya yaşam aynı belirsizliği ile farklı bir boyutta devam edecektir.Siyah ve beyaz, aydınlık ve karanlık durumların öteki dünya/sonraki yaşamla kurduğu ilişki Dante’nin Divina Comedia’sında oldukça belirgindir. En karanlık, en korkunç sonsuz yaşam cehennemin dokuz karanlık çukuru iken en aydınlık, parlak, mutlu sonsuz yaşam dokuz katlı, dokuzuncu katında tanrının bulunduğu cennettir.Ancak yine de her iki açıdan da ölüm soğuktur. Hayata dair şeyleri içinde barındırmaz. Renksizdir, bilinmezdir. İçinde ne huzur ne coşku vardır; nötrdür. Yaşama mesafelidir ancak inanan insan için ölüm yaşamın sonucu, yaşamın meyvesidir.Dini inançlarda ölümden sonraki yaşam, tanrının çocuklarına verdiği ödüldür ama insan ölümden her zaman korkar. Yaşamı boyunca sonraki sonsuz yaşamı beslemek ve kurmak zorunda olduğu inancıyla hayatını sürdürürken insani zaaflarına çoğu kez yenik düşer ve ölümün belirsizliğinden kaçmaya çalışır. “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını denemek için ölümü de dirimi de takdir eden yaratandır.” (el-Mülk, 67/2). İyi bir insan olmuş mudur? Vaat edilen cennete ulaşabilecek midir yoksa insani zaaflarının kurbanı olduğu için cehennemin dipsiz kuyularını mı boylayacaktır? Fani yaşamının kuruluğuna ve sıkıcılığına karşın vaat edilmiş sonsuz, güzel öteki dünyaya ulaşma çabasında olması gereken insan neden korkunç bulduğu suçları ölümle cezalandırır? Hesabını tanrıya versin diye mi, ölümün korkunçluğundan mı? Belki de ölümün korkunçluğunun sebeplerinden biri kaçınılmaz oluşundadır. Kişinin tercih hakkı yoktur. Her canlı ölüme mahkûmdur. “Nerede olursanız olun, tahkim edilmiş yüksek kalelerde bile bulunsanız ölüm sizi bulur.” (en-Nisa, 4/78)Peki, cennet ve cehennem var mıdır? Hiçlik midir ölüm? Ya da ruh diye bir şey var mıdır? İnsan doğanın basit organizmalarından biri midir sadece? Ölmüş bedenimiz toprağa bir mineral olarak katkıda bulunacak, dünya yaşam döngüsünün basit bir zinciri midir?gerisi biraz teknik mevzu
ölüm beni çok korkutmuyor… sevdiklerimin ölümü en kötüsü… doğmadan önceki bilinmezliğin devamı gibi bir şey sanırım. bize hadi dünyaya yolculuk yapacaksın dediklerini hatırlamıyorum herhalde dönüşte de hoş geldin demezler…
iç rahatlatici bir ölüm tanımı.
‘ölü doğum’ sözü de ilginç gelir bana, anlattıklarınız gibi.ne kadar basit ve ulaşılmaz görünse de çok geniş bir düşüncenin parçasıdır benim için ‘ölü doğum’. içinde dini söylemler vardır, kürtaj vardır yada bebek henüz rahimdeyken annenin işlediği günahlar vardır.bizi ilgilendiren din, yaşam için vardır, yazılmıştır.yaşamı ilgilendirir. ölü doğanlar içinse sadece onların direkt cennete gideceği yazılıdır.(benim bildiğim).ancak ölü doğuş; ‘ölüme doğmuş’ insanların durumunda, çevresel etkiler – dünyevi etkiler- yadsınamaz.bu ‘ruhun vazgeçişi’, gri ile tanımlanabilir. ışık(hayat) ve karanlık(ölüm)’ın yanındaki yarı gölgedir. ve bence asıl kafa karıştırandır gri.
YEREL YÖNETİMLERE HALK KATILIMI VE BURSA KENT KONSEYİ…Bu da benim doktora tezimin başlığı; ama siyaset biliminde, sanat da değil…İyi de sayın bayan renklerin kadını; siz niye yansıtıyorsunuz akademik yanınızı?…Ben henüz açıklamadan okul-mokul, doktora-moktora konumlarımı; siz beni yanlışlamaya kalktınız sentez-analiz yapamaz diye…Bunun ardından, izin verin ben de yazayım; yapıp-yapamayacağımın açıklamasını… Çünkü bu açıklamayı yapmadan önce; sizin yazılarınızı okudum, üniversitenin bahçesindeki heykeller ve YÖK’e ilişkin yakınmalarınızı…Neden benden bu denli rahatsız olduğunuzu anlatabilir misiniz?…Ben sizin alanınıza, güzel sanatlara girip de yorum yapmadım…Ama beni eleştirip, alay etmeye, “sığ”lıkla suçlamaya kalkışan sizler benim birikimimle ilgili alanda, yazdıklarımı anlayamadan, belki de değerlerinizle örtüşmediğinden ya da bilinç altınızda varolan ve size rahatsızlık veren kimbilir nasıl bir nedenden ötürü sürekli saldırdınız…*Bu arada renkler konusuna bir ekleme yapayım; renkli şapkalarla, tepkilerin dile getirilmesi konusu da vardır ( gerçi bu konu; gelişim ve öğrenme psikolojisi alanıyla ilgilidir ama renkler bağlamında tezinizde değerlendirilebilir ki buraya bu ayracı açıp, bu açıklamayı yapmaktaki amacım da; bilginin paylaşılması, değişik alanlarda çalışan bilim insanlarının bir diğerine gerektiğinde katkıda bulunabilmesidir… İşte bu nedenle insanlar açık olmalıdır; kimlikleriyle, kişilikleriyle, ilgi alanlarıyla…Açık toplum bilinci, demokrasilerdeki açıklık gereğidir böylesi bir tutum sergilemek…Ve son bir açıklama; belki bilginiz olmuştur, “yerel yönetimlere halk katılımı” katılımcı demokrasi anlayışının yerel düzeydeki uygulanış yöntemidir, doğaldır ki ağırlıklı olarak “demokrasi” kavramı üzerinde çalışmaktayım…Ve 1980 sonrasında da tüm Dünya’da olduğu gibi, ülkemizde de; siyasette çatışmacı değil, uzlaşmacı yaklaşım geçerlidir “anımsayınız TÖ’nün iki elini birleştirip verdiği selamı, işte bu yaklaşımın simgesidir onun bu selamlama biçimi”, ama ne yazık ki ülkemizde sözde kalmıştır bu yaklaşım, uygulamada yerleşmediği Hrant’ın ölümüyle de, benim yazdıklarıma yapılan saldırılarla da anlaşılmaktadır ki yerleşmesi de pek kolay olmayacaktır…)
okulun bahçesindeki heykellerle ilgili bir yazı yazdığımı anımsamıyorum. ayrıca ben hiç bir yerde benim adım şu, şu okulda öğrenim gördüm benzeri bir tabirde bulunduğumu da hatırlamıyorum. burada loreinn kişisinin alındığını düşündüğüm için ona kısa bir açıklama yaptım ki bu asla ben okumuş bilmiş bir insanım o sebeple benim yazdıklarım doğrudur, bunu kabul edin türünde bir tavırla belirtmedim. ben burada tezimin konusunu da yazmadım, ki bu konudaki tahmininiz de yalnış oldu. benim sizi eleştirdiğim konu (aslında burası yeri değil) eğitiminizi öne sürüp, dediklerinizi bu sebepten kabul etmemiz gerekiyormuş gibi bir tavır takınmanızdır ki bunu hala burada bile yapıyorsunuz. bu garip saldırgan tavrınızı anlamıyorum. eleştiriye biraz daha açık olup, eğitiminizi, yaşantınızı sindirip, sanal ortamın tadını çıkarak şekilde yorumlar yapsanız daha rahat konuşabiliriz sizinle. ayrıca ben burda siyasi bir fikir üzerinden gidip, bu konudaki yetkinliğimi de ispat edici bazı hareketler yapmıyorum. ölüm mevhumu hakkında kısa sayılabilecek bir yazıyı paylaşıyorum o kadar. bu kadar saldırgan olmayınız.
uyku olum gibi bazen.
aslında sanat tarihinde uyku ile ölüm eş tutulur genelde. mesela kırmızı gelincik uykunun sembolüdür. ama ölümü anlatmak için kullanılır.
selmaelmaherşeye maydonoz olmakendimden geçiyorumyorumlarını okudukçamenopoz zordureminim fakatdizginlemeli insankendini heyhatkısa oldu birazmalum kişinin şiirlerine göreaydın değilim selmaelmaqu est ce que c est
kusura bakmayın arkadaşlar, hurikinin güzel yazısına haksızlık ederek hanımefendiye cevap verme ihtiyacı duydum.Ölüm konusuna dönersek ölümden korkmadığım yukarıdaki şiirden analşıldı sanıyorum. Aşağıdaki şiirimde bu konu hakkındaki görüşlerimi bulabilirsiniz.Ölüm bence mordur,alev alev bir kordurdayanınca kapıyakabullenmesi biraz zordur.
:))))))))
Rengin patenti alınır mı?
yeni bir renk üretmeniz gerekir. mesela van dyck kahverengisi vardır. van dyck bulmuş ama patenti olduğunu sanmam 🙂
yabancı bir deniz nakliyat şirketi var, tüm gemilerini aynı renk boyuyor, ve logoso da bu renk mavinin bir tonu yani,bu mavi rengin patentini almış da.
“upheavel”;menopozdaki anan, erkeksizlikten camlara mı tırmanıyor?…Ne bu menopoz takınaklığın böyle?…Yoksa cinsel sorunların mı var?…Menopoz kimlere zordur?…-sex yapmayanlara…-spor yapmayanlara…-beynini boş bırakanlara…Menopoza çok taktınız ya; birazcık bilgilenin:Menopozdaki kadın yalnızca çocuk doğuramaz ( senin gibi sanal çöplükde eşelenmek yerine; bilimsel çalışmaları yayınlanan tıp alanında kariyer yapan bir oğul ve Bilgisayar Mühendisi bir kız anasıyım, bu nedenle çocuk doğurmam gerekmiyor ), ama kadınlığını yitirmez, hele ki hormonları düzenli olarak salgılanıyorsa…Eh yakışıklı ve de sağlıklı erkeği/ eşi de varsa…Anlaşılan sizin analarınız; cinsel çekiciliğini yitirmiş hatunlar olmaktan öteye gidememiş, dişiliğin gücüne erememiş, dolayısıyla çenesine vurmuş kadın kuruları ki ( hani var ya; yaş mı da, kuru mu … Benim için kaygılanma; ama varsa ananda ya da babanda sorun, gidin bir doktora sorun), bu kadın kişi, sağlıklı bir dişi, adamı da taş gibi…Ve sen “upheaval”; Beyninin yetmediği yerde, belden aşağı vuracağını sanan “y” kromozomu yetersiz erkek örneği…Anan “x” leri sana verince; ne dişilik, ne de seni yetiştirecek kişilik kalmamış kadıncağızda besbelli…Sonuçta da senin gibi böyle iki arada bir derede, bir ucube türemiş…
seni kınıyorum ve sana sözler hazırladım:Sanal çöplüklerde laf söylettim anamabilsem bişey demezdim bu danayaebeveyni düşünemiyorum zati seks(sex?)yaparkenne desem boş sanaYok bir oğlum yada kızımben özünde sakin bir adamımsevmem atışmayıama sen çok kaşındınDediklerim şahsınaydıkarıştırmamıştım sevdiklerinisende var bir çirkeflikgözün görmez birşeyiseksi hatunsun gördüm ben resmindenkocanın organı taş mı süngermiruh halinden dolayıvar benim biraz şüphemNe olur çok kızmaotur bence soğuk suyao da yetmezsegeç alttaki mısrayaBen severim motor(cu) kızları?gel bana beriahhhh selmaelmavoulez vous coucher avec moi!!
selmaelma senin ulvi özelliklerinin yanında azgın bir kadın olduğunu da öğrendik. sen vajina monologlarım, bu vajinadan neler çıktı, erkeğim ve ben, menapoz ve bilinmeyenleri gibi başlıklar açıp içini dışını teşhir etsen de yazımı kullanmasan bu üstün özelliklerin için. yahu sen niye taciz ediyorsun insanları? bana ne senin okulundan, kocandan, kızından, oğlundan, seks hayatından. seviyesiz.
Değil mi ki bu denli merak sardın, bak işte adama; gördüğün gibi bana da yeter, sana da…
“upheaval” ; nasıl, hard mı soft mu öğrenmek istiyor musun?…Seviyeli “ressamcık”; çok aklın erermiş gibi, geldin bulaştın yazdıklarıma…Arandın…Başına belayı sardırdın…Pes etti nevdalist/çıtır çerez/magazin güzeli; “aman diledi”, lise terkliğim sana yanıt veremez dedi…Acıdım, bağışladım…Kurtuluşun yok; kendini psikiyatr sanan ressamcık, kolay mı sandın bana “şizofren-deli” teşhisleri koymayı ?…Ödeyeceksin bunun bedelini…”menopoz” histerilerim yok benim ama, anlaşılan senin erkeksizlik vurmuş başına…Beyni yetersiz kalan erkeklerle birlikte, bedensel/cinsel sövgülerle karışık, “menopoz” söylemlerine katılman…Belli kimin usunun takılı olduğu “vagina monologları”na… Yoksa elinden düşürmediğin manifeston mu, “Aydın Olmak” için başvurduğun temel kaynağın mı?…Beyni çalışmayanların, aklı belden aşağıya çalışırmış ya; AYDIN OLMAK üzerine eleştirel bir yazı yazdım, değerlerim doğrultusunda…Çektiniz de çektiniz yorumlarınızla; belden aşağıya…Şimdi nedir bu böyle; “namuslu kız ayakları” ?…Dök bakayım şuraya; erkeklerden yediğin dayakları ( “dayaklar” mecazi anlamda; anlamaya çalış “ressamcık”)…Görüşmek üzere…
ben senin derdini anladım. o yüzden anladığın dilde konuşacağım, kalbini kırmak istemiyorum, bir dost olarak gerçekleri söylüyorum.26 yaşındayım. taş gibiyim. vallahi billahi taş gibiyim. ama kafam biraz fazla çalışıyor. ödüllerim var, tezimi de yazıyorum, paramı da kazanıyorum. her gece geziyorum, erkekler peşimde, hayatımı yaşıyorum çatır çatır.ben gencim sen yaşlısın……nokta koyuyorum yıkılmana vakit bıraktım.aynaya bak asla ben olamazsın, asla dönüş yok cicim, işte bunlarla avunuyorsun. sen bir servet harcarsın kırışık kremlerine ama ben mini eteğe para harcıyorum.ben senin yaşında normal insanlar gibi torunlarımla oynayacağım, internet senin neyine.bu yaşına gelmişsin ama gerçek dünyayla yüzleşememişsin.herkes yirmilikleri ister, senin kocan bile. anladın sen onu. matrix hesabı; birini seç kırmızı hap mı mavi hap mı.. elini vicdanına koy.motora biniyorsun, ayakkabıların kifidis mi?sen git tabut şeklini seç, mezar yerini al. duydum ki istanbul’da kalmamış.garip şeyler yazmışsın ama sana anladıklarımı yazayım. bir sürü sevgilim oldu, defalarca aşık oldum, hayatımı yaşadım, yaşamaya devam ediyorum. evet en yakışıklılarla seviştim, sefam olsun. işte böyle …. gerçekler acıdır. maalesef senin seviyene indim ama olsun.bu benim sana son sözüm. veleddallin amin.
Siyah soğurur, ışığı varlığına katar. Geçtiği her yerde koca bir hiçlik bırakır. Siyah biriktirir. İçinde tutar. İçinde evrenler barındırır. Siyah sıcaktır, yakıcıdır güzeldir. Ölüme siyah yakışmaz ölümün rengi beyazdır.
başka bir başlık altında sorunu çözdüm ama kimseye söylemeyeceğim demiştim, bu başlık altında bir kişinin daha çözdüğünü gördüm.
siyah ve beyaz,ikisi de renksiz renklerdir ve aynı zamanda bu iki renksiz renknötr renklerden dir.bu iki renk yanyana geldiğinde birbirinin etkisini sıfırlar.siyah,yokoluş ve karanlığı;beyaz ise yeniden varoluşu,aydınlığı simgeler.bütün bu zıtlıklara karşılık bir uyum ve denge oluşur;bu iki renk yanyana gelince.çünkü bu simgesel ifadeler birbirlerini nötrlemiş ve birbirlerinin etkilerini öldürmüşlerdir.
Siyahla beyaz gri olma mı? LCD ekranların tepkime süresi, bir pikselin beyazdan siyaha geçişi ölçüldüğünde örneğin 8 ms çıkıyorsa, griden griye geçişi ölçüldüğünde 4 ms çıkıyormuş ve bazı uyanık firmalar reklamlarına tepkime süresi olarak griden griye geçiş ölçümlerini koyuyormuş, dikkat etmek lazım netekim.
aslında gri siyah beyazdan oluşmaz. bizim kimyasal boyaları karıştırdığımızda gri veriyor ama gri kontrast renklerin eşit ölçüde karışımından meydana gelir. mesela kırmızının kontrastı yeşildir, kırmızıya biraz yeşil katarsanız kırmızının parlaklığı azalır. eğer kırmızının eşdeğerinde yeşil katarsanız iki rengin de niteliklerini nötrlemiş olursunuz. bunlar sarı-mor, mavi-turuncu için de geçerlidir.
Petek de demişti; “Gülben teyzem olur, Hülya annem”…Sen de bu zavallılığınla “petek”e benzedin…Hanginiz benzemiyorsunuz ki; televole kültürlü, televizyon zibidileri…”nevdalist” bu yaklaşımlarda bulunduğunda onu hoşgördüm, ne de olsa lise terk…Magazin kültürüyle yoğrulması doğaldır; tablolarını boyadığın gibi yağlı boyalı bir anlatımla yansıttığın bu yaşam biçimine “petek mantığı/televole aklı/magazin söylemi” hiç oldu mu?…”ressamcık” daha yaratıcı olmanı beklerdim…26 yaşında, herkes sevişir; benim yaşımda sevişebilecek misin acaba?…Sanırım geleceğinden yana kaygılısın; hormonlarını saydırsana yetecek mi yaş aldığın yıllara ( ya da anacığını izle/gözle; onun durumunda nasıl olabileceğine ilişkin kendin için öngörüde bulun)…Bak sana bir sır vereyim; kremsiz anacığının yüzü kırışıksa, bilki tehlike çanları çalıyor demektir, soya çekim nedeniyle sen de risk altındasın…Evet; asla dönüş yok, sen de doğduğun andan başlayarak yaşlanıyorsun…Bak arkanda 16’lıklar var…Kremler konusuna gelince; Slav ırkının teni kırışmaz…Anadolu kadınına özgüdür kırışık, kara, kıllı, kuru bir ten ( tıpkı Ermeni, Kürt kadınlarında olduğu gibi…Onlara şöyle bir bak, ne dediğimi anlarsın)…Sarkmış küçücük memeler, kocaman kalçalar ( Brezilya sendromu; sen de bunu anladın “avrupa yakası” terminolojili ressamcık)…”petek” kafalı “ressamcık”; Ay ne üzüldüm, hemen gittim aynama sordum: “ayna, ayna söyle bana benden genci, güzeli var mı?” diye…Ah benim masal kafalım; sen kadınlığın ince ayarını, sırrını öğrenebilecek misin acaba?..Torun-tosun bakabilir senin anan ama, oğlumun oğlu ne yazık ki Amerika’da…Şimdi senin kafandaki prototipe uymak için çocuğu buraya mı getirteyim, torun mu bakayım?…Sen demek ki bunca eğitim almışlığına karşın; geleneksel kadın modelinin dışına taşamıyorsun, mahalle kültürünün duvarlarını aşamıyorsun…İki çocuk doğurunca turşun da çıkar, oran buran da sarkar…Bir de koca kalçaların; “üzerinde üç kol iskambil oyna” dediklerine benzer…Ama sevişmeye çok geç kalmışsın; 21 yaşımda iki çocuk annesi oldum…23 yaşımda devlet kurumunda çalışmaya, 27 yaşımda da; üniversiteye başladım…Ve hiç boş durmadım; hem okudum hem de yazdım…Sen boyayarak aldıysan ödüllerini, ben yazarak aldım…Kişiliğimi,hem de dişiliğimiAtbaşı koydum yolaNe biri geri kaldıGünden gündemdenNe bir diğeri aç kaldıTenden, erdenYine de,Yalnızca doymak uğrunaYoksun kalmadılar erdemden…Ama sen kuşku duymaktasın demek ki belli bir yaştan sonra beyninin seni yönetemeyeceğine ilişkin, endişelisin beyninin sulacağından, bundan dolayı sanıyorsun 50’li yaşlarda beyinler durur, tenler kurur…Yanılsamadasın; çünkü sporda zirve yaş 17’dir, matematikte 25-40 arası…Ya sosyal bilim alanında?…Elbetteki 50’den sonrasıdır…İşte böyle ressamcık; sen bu dar çevrenden dışarı çık…Yazdıklarımı oku; gözün-gönlün açılsın, yaşamına AYDINlık saçılsın…Yaz google’a adımı; oku yazdıklarımı…At gözlüklerinden tezden kurtul; yoksa böyle kalacaksın kemirgen bir tırtıl…”kopanisti”; sana da konuk geleceğim kaygılanma…
benden ne istiyorsun yahu, beni daha önce eğitmiştin ya.
Selma ve bayan huriki’ye ; Bayanlar, yapmayın etmeyin bu ne rezillik yav!… Bizleri “kadın” dan nefret ettiriyorsunuz, bu saatten sora cinsel eğilimlerimiz de “sapmalar” olursa sizden bileciğim ona göre!…
seviyesizlik için özür dilerim koza. haklısın ancak bu dilden anlayacağını tahmin etmiştim deli kadının, tahminim doğru çıktı. neyse. zaten ben bu insan müsveddesi ırkçı vb. her tür kötü sözü hak eden kişiyi boykot ediyorum ve ona hiçbir yorum yazmayacağım. esas konuya devam ediyorum bundan sonra.
huriki, “aynı seviyede” yanıt vermene gerek yoktu.çok üzücüydü. neyse. oltasına takılma bi daha…boşver! gerilla taktiğiyle ilgili ilgisiz yazılara sızıp,anamızdan ve aktif cinselliğinden bahsedecek anlaşılan.onu haydar dümen’e havale ediverin.velut aegri somnia.
Naylon, her yerdesin vesselamEndüstriyel hayat diye buna denir!
“vanae. Finguntur species”Hastalıklı birinin fantezileri
bu selmaelma yüzünden hurikinin yazısı hakettiği saygıyı göremedi. ben bile kırk yılda bir yorum yaptım, o da malum kişiye cevap oldu. bence böyle ıvır zıvırları boşverip bize birşeyler katan yazarlara haksızlık etmeyelim. selmaelmaya haddini bildirmek bir görevdir, onu biliyorum ama bunu alaksız konu başlıklarında yapmayalım. yoksa hatunun oyununa geleceğiz.konuya dönecek olursak kontrast renklerin griyi verdiğini hiç düşünmemiştim. demek ki resim yapmak sadece yetenek işi değil, kimya, felsefe, genel kültür ve ciddiyet gerektiriyormuş. o yüzden böyle saygıya değer bir mesleğin saçmasapan kelime oyunlarıyla aşalanmasına gönlüm razı olmuyor.
Siyahın sessizliği ölüm sessizliğidir, der Kandınsky.Ekler hatta; kırmızıyı siyahla karıştırmak çok tehlikelidir, siyah coşkuyu, ateşi yok eder ve geriye ruhsuz kahverengi kalır.Benim çok hoşuma gitmişti, o yüzden eklemek istedim.
upheaval teşekkür ederim konuya döndüğün için. malesef ben de bir kurban oldum. insanlar sanata ülkemizde yeterli saygıyı göstermiyor malesef. bilgi eksikliği var çünkü. sanat tarihi insanlık tarihiyle birlikte başlar. bu günkü toplumun varlığında önemli bir payı vardır. insanların konuşmaya başlamadığı çağlarda bile hayati bir olguydu bu gün sanat dediğimiz şey. insanın sanatı tanımaması akciğerlerini ellerini tanımaması gibi birşeydir. zaten sanat ve kültür eksikliği de insanın en büyük eksikliğidir.
Bugün Dünya Kültür Günü; bu nedenle kültürlü olduğunuzu duyumsamanız için, kaldığımız yerden yarın sürdürürüz, kaygılanmayın…Yaptığınız saygısızlığın; karşılığını görmek en doğal hakkınız…Ama bugün Dünya Kültür Günü; sanattan konuşun, bilimden, felsefeden konuşun, yalnızca televizyon yansılarına bakmakla yetinmeyin, bir kitap okuyun…Bugün kendinizi sosyo-kültürel düzeyi yüksek bireyler olarak algılayın…(Nasıl olsa kaç paralık olduğunuzu herbirimiz çok iyi biliyoruz…Bir günlüğüne avutun kendinizi; eğitim düzeyi ortalaması “ilkokul dörtten terkli ülkemin” münevver gençliği…)
fesuphanallah !
🙂 ben sadece gülüyorum. siz de öyle yapın. çünkü gerçekten gülünç.
gül geç huriki, gül geç. gerisi psikiyatrların işi.
huriki, selamlar öncellikle…yazın yine bilirkişi olan teyzemiz tarafından güme gitmiş.Hayat ,zaten renklerin armonisi değil midir?Başlangıç ve bitiş üzerine yazdığın yazıdan oldukça memnun kaldım ..Demek ki ünlü ressamcık senmişsin :)Senin adına , selma teyzenin yaptığı yoruma da kızdım .Kendileri acaba boş vakitlerinde halk eğitimin ahşap boyama kurslarına gidip oralarda sanata dair birşeyler mi öğrendi? yine meraktayım ..Zaten bakış açısını gözönünde bulunduracak olursak ( ki okuduk yorumunu ) o çok bahsettiği toplum bilinci ve gelişiminin sanat olmadan mümkün olmayacağını bilemeyecek kadar cahil olduğu günbegün ortada.Böyle özel bir yaklaşımı kendi kişilik çatışması haline getirmesi de ne kadar bilgiye sahip olduğunun göstergesidir diyebilir miyiz? evet rahatlıkla…Ucuz eleştirilerini ,sığlığını ve basitliğini gülerek merakla beklemekteyim …Ayrıca ressamcık diyerek beyin fırtınası mı yapmaya çalıştı..Şöle dediği gibi reklam ağzıyla adam gibi söylesin yahu ? Komik bu vaziyeti ..NEDİR ? okudum diplomam var ! ben direkt küfür etmem modu mu? .mcık de gitsin :)Daha şereflice olur
huriki‘nin de yazısında belirtmiş olduğu gibi ışık olmasaydı renkler olmazdı.öyleyse renkler, gözle görülen ışığın formlarıdır. ışık da enerjidir.bu noktadan yola çıkan eski Mısırlılar 4000 yıl önce iyileştiren (şifa veren) ışık tapınakları inşa ettiler ve çeşitli hastalıkları olan insanları ışık ve renkler yardımıyla bu tapınaklarda iyileştirmeye çalıştılar. insan vücudunun çeşitli renklere ve farklı ışık tiplerine farklı tepkiler verdiğini iddia ettiler.bugün modern tıp, görünen ve görünmeyen ışık türlerini hastalıkların tedavisinde kullanıyor. bunlara örnek; kanser tedavisinde kullanılan gamma ışınları ya da röntgen çekiminde kullanılan x-rays (ışınları) gibi…yani ışık ölümün rengini getirmeden önce, tıp insanları ışığın yardımıyla insana şifa bulmaya da çabalıyor.zehir ve panzehirin aynı kaynaktan gelmesi / elde edilmesi gibi değil mi? 🙂
eğitiminizi anladık.erdemleriniz nerde.övündüğünüz şeylere bir bakın.
Türkiye’nin (Sulandırılmış) Toplumsal Yapısıhttps://yeniuye.onpunto.com/ShowBlog2.aspx?Web=erdalsyaziyor