bildirgec.org

don kisot hakkında tüm yazılar

Don Kişot uyarlaması; Man of La Mancha (1972)

queennothing | 14 March 2011 17:06

1923, Kanada doğumlu sinemacı Arthur Hiller‘in yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “Man of La Mancha“, 1972 senesinde (ülkemizde 1974) vizyona girdi. Cervantes’in muhteşem eseri Don Kişot’un değişik bir uyarlaması olan bu yapım, Dale Wasserman’ın müzikalinden sinemaya aktarıldı. 8 defa Oscar’a aday gösterilen İrlandalı aktör Peter O’Toole‘nin ‘Don Kişot’u canlandırdığı filmde İtalyan aktris Sophia Loren ‘Dulcinea’yı, 1987 senesinde kaybettiğimiz aktör James Coco da ‘Sancho Panza’yı canlandırıyor. ‘En İyi Müzik’ dalında Oscar’a aday gösterilen yapım, 12 Milyon Dolar gibi bir bütçeyle tamamlandı.

Miguel de Cervantes‘in yazdığı Don Kişot, edebiyat tarihinin ilk ve en çok okunan romanları arasında yer alır. İki ciltlik bu eser, varlıklı bir adamın okuduğu çizgiromanlara özenerek ‘silahşörü’ Sancho Panza ile serüven avına çıkmasını konu ediniyor. La Manchalı asilzademizin bu çılgınlığını müzikal şeklinde anlatan yapım, seyircisine hoş bir 2 saat sunuyor.

eyjafjallajökull’de mahsur kalmış 21.yüzyıl don kişotlarına..

creme brulee | 06 May 2010 17:24

içinde kopan fırtınalar, izlandada o adını kimsenin telaffuz edemediği yanardağın tepesinde kopanlardan çok da farklı değildi. yanardağın acımasız kül bulutları insanları gittikleri yerde kalmaya zorlarken, don kişot da o insanların bian önce gitme isteğinden başka bir isteğe sahip değildi. bununla beraber o insanlarla arasındaki fark; onlar felaket karaborsacılarına normal fiyatın beş, on kat fazlasını ödeyerek herhangi bir araçla olay mahallinden tez elden uzaklaşmaya bakarken, don kişotun bütün servetini verse de kaçacak bir delik bulamamasıydı. ne de olsa kaçacağı yer ben, bizzat, kendim dediğiydi. kül bulutları peşi sıra don kişotu kovalarken, o hala etrafındaki insanları korumaya, önemsemeye, sevmeye ve anlamaya çalışmaktaydı. bir kahvenin kırk yıllık hatırı vardır şiarıyla büyüyen bu beden, vefanın istanbulda bir semt ismi olduğundan hala bihaber yaşamakta; anlamsız hareketlere kendince anlamlar ararken bi adet navigasyon cihazına ihtiyaç duymaktaydı. cihazın pahalılığından değil de gürültü kirliliğinden muzdarip bünyeler için isviçreli bilim adamları acil bir cihaz geliştirmeliydi. yoksa hayatı anlamaya, anlamlandırmaya, tanımlamaya çalışan daha çok beden bu uğurda heba olacaktı.

TÜRK ROMANCILIĞINDA POSTMODERNİZM

kahvekokusu | 23 March 2010 15:01

: paintingsbybrims.com
: paintingsbybrims.com

Son zamanlarda yaşamımızdaki tüm kargaşayı yüklediğimiz Postmodern sözcüğü, hayatın hemen her alanında karşımıza çıkmakta. Bir çeşit anlamsızlık, kaos, reddetme biçimi olarak giyim kuşamımızdan, konuşmamıza kadar yansıyan bu sözcük sokakta takım elbise altına giyilen spor ayakkabı ya da türban-kot pantolon eşliğinde farklı tarz yaratma peşinde olan insanların tercihi iken, konuşma dilinde ise internet dili diye tabir edilen yanıyla kendini gösteriyor. Yarım kesik cümleler, Chat tarzı mesajlaşmalar, konuşma dilinin aynı şekilde yazıya yansıtılması Postmodern kabul edilen jargonun bir parçası.

Bu yazının amacı; tüm bunların dışında son dönem Türk romanında oldukça geniş bir etkiye sahip olan, okurun çoğu zaman şaşırdığı ya da anlamlandıramadığı postmodern roman tarzını sizlere tanıtmak ve daha keyifli, tatminkâr okumalar elde etmenizi sağlamak.

POSTMODERN SÖZCÜĞÜNÜN TANIMI VE KÖKENİ:

sebahattincucu.com
sebahattincucu.com

Esasında postmodernizim sözcüğü edebiyattan mimariye, siyasetten felsefeye kadar geniş bir alanı kaplamakla beraber en çok edebi metinlerde kafa karıştırıcı bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Postmodern sözcüğünün romanda; modernden sonra, eklektizm, öncü, absürt, tözsüzlük, gruplaşma/bireyselleşme gibi kavramları karşıladığı söylenebilir.

20.yy ile birlikte kullanılmaya başlayan sözcük ilk olarak mimaride ve ardından edebiyatta yerini bulur. Teknolojiyle birlikte değişen toplum yapısının ortaya çıkardığı bir sürece bağlı olarak önce dünya edebiyatında ardından Türk edebiyatında kullanılmaya başlanmıştır.

Postmodern romanın kökleri Postmodern durumun ya da düşüncenin ortaya çıkmasından ya da bu şekilde adlandırılmasından çok daha eskiye dayanır. Hatta klasik roman içinde dahi Postmodern öğeler taşıyan eserler yazıldığı bilinmektedir. Jale Parla, Cervantes’in meşhur eseri Don Kişot’un roman türünün öncüsü olduğu kadar içerdiği parodi, ironi, üst-kurmaca gibi özellikler bakımından Postmodern romanın temelinde bir eser olarak kabul edilmesi gerektiğini savunur.

Don Kişot’tan Kara Kitap’a Droste Etkisi

vivian darkbloom | 24 December 2009 11:33

[Dikkat: Bu yazı Hamlet, Kalpazanlar, Don Kişot, Kara Kitap, Masumiyet Müzesi, Tutunamayanlar vs. hakkında eser miktarda spoiler bilgi içerebilir, kimi sürprizleri bozabilir. Yazarı sorumluluk kabul etmez, tereyağından kıl çeker.]

Bir görüntünün içinde, aynı görüntünün küçük ölçekli hallerinin sonsuz bir döngüde tekrar etmesine “Droste Effect” (Droste etkisi) deniyor. Droste ismi, bu etkiyi kurabiye kutularında kullanan Hollandalı çikolata ve bisküvi markası Droste‘tan geliyor. Şu an Photoshop‘ta dahi Droste etkisi yaratma teknikleri revaçta. Pink Floyd’un Ummagumma albümünün kapağı da aynı etkiye sahip bir tasarım.

Pink Floyd, Ummagumma, 1969
Pink Floyd, Ummagumma, 1969

Droste etkisi, kurabiye şirketinden çok daha eski olan savaş armalarını inceleyen heraldik sayesinde “mise en abyme” olarak da geçer terminolojide.

Sinemanın Don Kişot’u: Zulawski (Dostoyevski’yi kıskanan adam)

uuuucar | 22 December 2009 11:32

Zulawski
Zulawski

-İnsan benliğinin travmayla karşılaştığı anlarda, iç dünyanın kutupları görünür hale gelir. Yaşamda karşılaştığımız aşikar görünen olayların trajik yönleri ruhsal dünyanın derinliklerine açılan kapılardır. Dostoyevski, psikolojinin diyalektiğini kavrayarak aktarabilen bir dehadır.

-Böylesine derinlikli bir kavrayışı sinemaya aktarabilmek için geleneksel yöntemleri bir kenara atmak zorunluluktur. İnsanın kendini anlatmaya sıvanmış sanat ürünlerini Dostoyevski‘den yola çıkarak oluşturmak, iyi bir kapının keşfidir. Zulawski, birçok filmini yazarın farklı romanlarından yola çıkarak gerçekleştirmiştir. Hareketli kamerasını ruhsal dünyanın derinliklerinde dolaştıran yönetmenin bir filmi de; “Possiession“.

Neden İncilden Sonra En Çok Okundular?

| 02 November 2009 11:25

KAPİTAL (Das Kapital) : Karl Marx‘ın en önemli yapıtlarından olup,toplam 3 koca cilt olarak okurlara armaganı…Bence en ilgi çekici olan yanı ise Marx’ın 3.cildi ilk sırada; sonra 1.cildi ve son olarak ise 2.cildi tamamlamış olmasıdır.
Dili ağır ve barındırdığı içerik bakımından da ilgi çekici olmasa da;bu kadar çok okunmasına bakılırsa insanlar sevmiş ve önem vermişler bu kitaba…

Benim için de başlarda okunması çok zor gibi geldiyse de sonrasında alıştım ve ilginç bir şekilde hoşuma da gitmiştir.

Türkiye Bilişiminin Geleceği Taximoda’da Buluştu

okckilinc | 12 August 2007 10:31

Türk blog Yazarları

İki hafta kadar önce Türk Blog Yazarları‘nın arasına katılmamla birlikte Volkan‘ın açtığı forumdaki TBY 2.Buluşması haberini görmem bir oldu. Buluşmaları ile samimi arkadaşlıkların kurulduğu bir sitenin etkisinden yeni yeni kurtulmaya başlamışken yepyeni bir sosyal ortamda yepyeni bir buluşma, tüm heyecanımı yeniden canlandırmıştı.

Takvimimde 11 Ağustos 2007 saat 16.00 sadece TBY’ye ayrılmış; gelen farklı buluşma taleplerinin günleri de mümkünse değiştirilmiş, değişmeyecekler gidilmeyecekler listesine alınıvermişti. Hatta o coşku ile buluşmada yapmak için bir sunum konum da belirivermişti (Web Sitesi Mi Blog Mu?).