GİDENİN HİKAYESİ…
Ardımdan sallanan hüzünlü ellerini biraz daha çok görebilmek için, sen minicik bir nokta oluncaya kadar hep geriye çevirdim başımı. Ağladığını görmedim ama hissettim, gözyaşının sıcaklığını getirip bıraktı rüzgâr yanağıma.Oysa kaç gece ağlamıştın saklayarak gözyaşını. Oysa kaç kez görmüştüm uzaklara dalarken pencerede, perdeye sığınmış gözyaşını.Ağlama diyemedim. Giden bir sevgilinin ardından gözyaşı dökme hakkın vardı. Diyemedim… Tıpkı senin bana gitme diyemediğin gibi…Neleri bırakıp gittiğimin hesabını yapmak istemedim çünkü az çok biliyordum en çok ellerini özleyeceğimi.Nelerden vazgeçtim diye sormak istemedim kendime, ilk vazgeçişim değildi senden çünkü…Defalarca hesaplanmış, ölçülüp tartılmış bir ayrılıktı bu. Tıpkı vakti geldiğinde ümüğüne gelip çöken ölüm gibi…Sen şimdi kapatıp perdeleri günlerce evden çıkmazsın biliyorum. Sardunyaları öldürürsün susuzluktan üstelik unuttuğundan değil kastından.Aç bırakırsın kendini, yemez, içmez, uyumazsın. En can yakan şarkıları dinler, kapıları çarparsın. Kim çalsa kapıyı açmaz kimsenin kapısını da çalmazsın.Avaz avaz bağırıp şarkı söylersin, söylerken ağlarsın hatta. Duvara doğru fırlatırsın kırılabilecek her şeyi, kırmak ister gibi kalbimi. Udunu alırsın eline akşam vakti demlenirken kendince… Söylersin en sevdiğin şarkıyı kaderim bu dercesine:Ben seni unutmak için sevmedimGülmen ayrılık demekmiş bilmedimBekledim sabah akşam yollarınıÖlmek istedim bir türlü ölmedim…
Gözlerinin altındaki mor hareleri hayal edebiliyorum. Dağınık saçınla oynayışını. Biliyorum yatağa gitmek yerine kanepede sızıp kalacağını. Gece kalbine saplanan acının sarhoşlukla dağılmasını fırsat bilip daldığın uykudan, sabah yine aynı bıçak acısıyla uyanacağını…Otobüs camından dağların en zirvesine dikiyorum gözümü bazen, bazen yol kenarındaki çeşmelere, üzüm bağlarına kayıyor gözüm. Yol hızla akıp gidiyor. Hızla uzaklaşıyoruz birbirimizden. Giden ben olduğuma göre en büyük cezayı hak eden de benim. Şu dağ kadar sağlam kalamıyorum, un ufak oluyorum her darbede. Lanet okuyorsun belki ardımdan. Belki beddualar serpiyorsun gittiğim yolların şeritlerince.. Belki kıyamıyorsun tövbelere geliyorsun akıttıkça dilin zehrini.Ve ben kaybettiklerimin hesabını yapmaktan korkarak, şehirler aşarak uzaklaşıyorum cennetinden, bana verdiklerinden, kokundan, sıcaklığından…Sen giden bir sevgiliye ağıt yakıyorsun başın ellerinin arasında. Şarkı devam ediyor aşk bitse de…KALANIN HİKAYESİ…
Kundaklanmış bir aşkın aleviydi yüreğimde tutuşturup kaçtığın o yangın. Kaç kez hesapladım haritada parmak ucuyla aramızdaki mesafeleri. Kaç kez soluğum kesildi uygun adım yürüyüşünde aşkın.O akşam…Dar vakitleri sevmediğimdendiYa da güneşin solgun çehresinden korktuğumdandıYa da yalnız uyumaya cesaretsizliğimdenKaç kez gitme demek geldi içimdenSustum!Sen sıradan bir gidişin sıradan yolcusu gibi lazım olan ne varsa aldın yanına. Bavuluna siyah hırkanı elimle koydum. Belki bir tek resmin avuntusuna sığar diye kelimelerin şiirlerimi sakladım cekete cebine. Olur ya okuduğunda için yanar, dönersin ya da dönmek istersin diye…Oturduğun koltuğa yayılan hayalinle savaşmak zor olacak çünkü hayalin de senin gibi hep aynı koltukta oturacak. Ben her zamanki gibi tam karşına kurulup hayalini seyredeceğim bu kez.Bulmacayı tek başıma çözmeye çalışırken sana sormayacağımı biliyorum yukarıdan aşağıya sağdan sola hepsi bir ayrılık şimdi.Kokulu mumlar yakmanın manası olmayacak odaya hatta sinen kokun kaçmasın diye camları sıkı sıkı kapatacağım haftalarca.En çok kalan kazaklarını koklayıp, yastığındaki çukura gömeceğim başımı. Ölü bir aşkın cenazesi kalkacak her sabah yatağımdan benim yerime.Resimlerini kaldırır mıyım bilmiyorum ama parmak izin hep yüzümde kalacak. Son kez avuçlarımın arasına aldığım yüzünün izi var sanacağım ellerime bakarak.Özlemeyeceğim, yalnızca kırgınlık kalacak belki içimde. Anlamsız gidişlerine bir yenisini ekledin diye.Ve her gün takvimlere bakarak saymayacağım günleri, mevsimleri… Unutacağım anahtarın olduğunu, her kapı çalışında sen geldin duasıyla sürükleneceğim zil sesine.Bildik sıradan bir ayrılık nasıl yaşanırsa öyle yaşacağım ben de…Bu kez içki kadehlerine vurmadan şiirlerimi, öykümü toplayıp asacağım balkona.Gelmeni beklemeden söyleyeceğim şarkıları eşlik edecek sesin notalarıma.Sen aşka es dillenmeyen şarkıma ses verip gittin. Oysa susacaklarım kadar çoktu anlatacaklarım. Bileğini bükecek gücüm vardı kahrolası pişmanlığın. Dinlemedin. Sormadın. Anlatmadın. Sadece öptün ve gittin.İşe gider gibi, pazara gider gibi akşama geri gelecek gibi öptün ve gittin.Unutmadan, su vermeyeceğim sardunyalarına hepsi gebersin!!!