Ruhum nereye gidiyor… Ben ölünce ruhum ne olacak, Cennet cehennem vs Nereye kadar? Sonsuza kadar baki mi kalıcak yoksa bi yerde biticek mi birseyler.
Ruhum nereye gidiyor… Ben ölünce ruhum ne olacak, Cennet cehennem vs Nereye kadar? Sonsuza kadar baki mi kalıcak yoksa bi yerde biticek mi birseyler.
yorumlar
olmalı bişeyler diyorum,olmaması ayıp olur.Bulursan ufak bi kıvılcım haberim olsun.Aynı dertten 2 yıldır kronik hastayım.Daha önce aklın nerdeydi diye sorarsan,hatırlamıyorum.Peh nasıl şeyse bilmiyorum.
Aslına bakarsaniz sorular bunlarla da bitmiyor. Ama bazi seyleri dusunmek bazi seylerin kaybina yol aciyor. Dusunmemek daha iyi, ama bazende icinden cikamiyor insan olur olmaz heryerde karsina cikiveriyor sorular…
cevaplar için.Bekleyemiyorsanız kesin şah damarınızı.
Yaşamanın sırlarını bileydin
Ölümün sırlarını da çözerdin;
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:
Yarın, akılsız, neyi bileceksin
Varlık ve yokluk olayıda apayri bir hadise şamo kardes burda da bazı sorular var
bende bu
siteye girince biraz manyak oluyorum.
cuma günü serviste bir arkadaşım benden dergi istedi. toplumsal tarih ve bilim ve teknik vardı yanımda kendisi bilim ve teknik okudugunu biliyordum. ama o tarihi seçti. neden bilim ve teknik dergisini almadığını sordum.
kafamı cok kurcalıyor dedi…
biraz işleri oluruna bırakmak gerek galiba…
Onca yil didin, calis, o kadar ugras, ölüncede yok olup git. Gelci bu benim kisisel düsüncem ama bana bu cok sacma geliyor. Tabi öldükten sonra gercekten ne oluyor onu bi tek ölüler bilebilirler;)
Ben rüyamda ölen bi insanla konustum, bana ölümün nasi bisey oldugunu anlatti. Negativ birsey olmadigini hatirliyorum ama ne söylemisti, kelimeleri falan hic hatirlamiyorum. Bu bi mesaj mi yoksa kendim mi kurdum bilemem ama beni bayagi bi etkiledi dogrusu.
bence “ölünce ruhum nereye gidiyor” sorusundan önce “ruh nedir”i sormalı.. niceliği bilinmeyen (öyle mi bilmiyorum) bir şeyin nereye gittiğini sormak, öncelikle ve ilk aşamada o şeyin ‘mobile’ ve ‘detachable’ olduğu varsayımına işaret eder; ki bu da kendi içinde, ruhun aslında bedenin eczasının mekanik hareket ve interaktivitesinin dışında, onun üstünde ve ondan ayrı bir olgu (soyut yahut somutsu)olduğu kabulünü en baştan beraberinde getirmiş olur..
dolayısıyla sağlıklı bir sorgulama şekli değldir.
eğer ruhun ‘ne’ olduğunu cevaplarsak, bu, sonraki fazlarda yürüyeceğimiz yolun bizi ulaştıracağı yer(düşünce ve inanç, yahut kanaat) hakkında az-çok bi önfikir sahibi eder. eğer organların ve hücrelerin mekanik işleyişinden ayrı, ve kendi başına bi olgu olmadığı varsayılırsa (ki bunun temeli materyalizmdir), ölümle birlikte ruhun da yok olacağının kabul edileceği açıktır. tıpkı detaç edilmiş bir makinanın işleyemeyeceği gibi. dekart davranışın (özellikle ‘reflex’in)temelinde biyolojik mekanizmanın etken olduğunu söylerken herhalde bunu anlatmak istemiştir (ateşe dokunduğumuz zaman elimizi çekmemiz gibi). ancak daha sonraları, ateş gibi mekanizmayı direk olarak uyaran bir uyarıcının olmadığı durumlardaki davranışların (hafif’e bi blog yazma veya pikniğe çıkma kararları gibi, veya bir yakınımızı kaybettiğimizde acı çekmemiz gibi)açıklamasında yetersiz kaldığı gerekçesiyle bu ‘mekanizmacılık’ kabulden uzak durmuştur. bu noktada ihtiyaç duyulan ‘monitörün’; bağımsız karar vericinin, ruh dediğimiz olgu olması gerektiği ihtimali kabule daha yakın görülmeye başlanır. çünkü bu monitör görevi gören şeyin beyin olduğunu savunmak da aynı mekanizmin kusuruyla maluldür.
yok eğer ruhun bağımsız bir şey ve bütün mekanizmanın kontrol panelinde olduğunu varsayarsak, bu durumda ölümle birlikte ruhun yok olmadığını (en azından ölüm nedeniyle yok olmadığını) kabul ederiz. ve işte ‘ruhum nereye gidiyor’ sorusunun zorunluluk haline geldiği aşamadayız şimdi…
bence öncelikle bir şey söylerken sırf onu söylemekle kabul etmiş olduğumuz varsayımlara dikkatli bakmamız, kabule meyilli olduğumuz cevap ve çözümün DNA’sını içinde taşıdığını görmemizi sağlar…
“Onca yil didin, calis, o kadar ugras, ölüncede yok olup git.”
Bence böyle degil, bu dünyaya herkes bişeyler bırakıyor kanımca,.. yaşamış herkesten bir parça var diye düşünüyorum.. yani ölünce kaybolup gittiğimizi söylemek biraz bencillik olur. Belkide daha çok yaşamak için daha çok yaşamalıyız*, ne dersiniz?
*Dipnot: çok okuyan mı çok yaşamıştır, çok gezen mi?
martin mystére’nin bi bölümünde okumuştum. ölenler boşlukta takılıyolardı.casper friendly ghost formatında. yaş şekil felan gibi olaylar yoktu.konuşuyolardı aralarında “ben böle öldüm, dünyada şöle önemli kişiydim, ben de lavuğun kıralıydım ” diye. arada sırada dünya ile bağlantı kuruyolardı, felan bu fikir hoşuma gtimişti. ben de oraya gitmek istiyorum.
Dinlerde bahsedilen cennet,cehennem yoktur.
Her insan cenneti ve cehennemi bu dünyada yaşar.Kendi cennetini ve cehennemini kendin yaratırsın.Unutmayalım ki geminin kaptanı biziz.
Öldüğüm zaman bedenimin bir ormana gömülmesini istiyorum.
Bedenim doğada çürüyünce,benden yayılan mineraller vs vs’ler toprağa geçecek.Topraktan bir çiçeğe,çiçek olucam.Çiçeğe bir arı konup ondan yararlanacak ve bal olacağım arı olacağım ve tekrar doğaya,öze döneceğim.Ait olduğumuz yer budur!
doğrusu da onur kadeşimizin tutumudur.. (lakin öldükten sonra hiç bir numara olmayacağına kendimi inandırmam epey zaman aldı. ama ne yapayım, yok işte..)
vekalet verin vasiyetinizi yerine getiriyim MR. Hayyam..
lezzetleri acılaştıran ölümü sıkça hatırlayınız deniyor… ve zannedersem hiç de yanlış değil zira planları sonsuza dayalı kuruyoruz hep… ölüm olmadan ruhu anlayamayacağımız ortada ve ruh deyince aklıma Semyon Davidovich Kirlian ve onun gelştirdiği kirlian kamerası gelir. bilirsiniz hani şu kolu veya bacağı kesik insanların kirlian fotoğrafı çekilince kesik olan kesimlerde dahi bir enerji görülüyor (sönük olarak). Burada araştırmalardan bir örnek bulabilirsiniz.
ruh hakkında atıp tutmak için akademik araştırma gerekiyor (CalTech de ruhun varlığı üzerine ciddi araştırmalar yaptıklarını biliyorum) bu yüzden burada yazılanlar bana hep insanların kendi fantazileri gibi geliyor…(çiçek, böcek, kuş)
bekliycez,bekliycez.Ama beklediğimize de değimiycek belki.Öldüğümüzün bile farkında olmayarak belki de başka bi sınama merkezine düşecez.Ööyle farkındasızlıkla yine yaşıycaz yine ölümü sorucaz belki de.Bu sorunu kafasında halletmiş olanlara(mushroom) gıpta etmemek mümkün değil.Takdir ediyorum kendilerini.
konu insanın yokolmayı kabul edemeyişi..
bende uykusuz gecelerde dalarım..
-ulan yok mu olcaz?
-yok canım vardır bişiiler
-(biraz kaygılı) olmalı bişiiler
-yok olamam ben!!
niye sorusunu sorduğum da ise
insan beyninin temel dinamikleri
gereği yokoluşu kavramak pek imkanlı görünmüyor..
insan beyni pozitifte işler.
ve negatif olan yokoluşa uzak bir fikir olarak bakar…
yokolmayalım yaa
istemiyom yokolmak
south park-Long&uncut….
kenny “herzamanki gibi” ölüyor!
(aa turkce destegi var dimi:)
Ne mi oluyor,mutlaka izlemeniz
lazım ama anlatayım..Güzelim
kenny,ki gercekten tatlı bi
cocukmuş ilk kez orda görünüyor.
“Osuruk yanarmı?” testinden
A aliyor ama yaninda napalm gibi
parlıyor…
….sonuc sölemiycem işte!!
ipucu:gittigi yerde saddam hüseyin
şeytanla ensest ilişki
içersinde….
sonuÇ:bence tabiiki….
İki cins yasam gorusu var,
biri hayatin-vir ve zivirin
gucunu,maddenin enerjisini”
kendi icinde yani “maddede” arar..
Digeri ise maddenin disinda…
Biri cidden ve cidden curur,
kurtlar yer gozlerini kaslarini,
bi agaca besin olur…
digeri ise artik konseptin kisisel
yorumlarina gore ya saddamla bulusmaya gider biyerlerde(ki
bu zor degil,velhasil bende askere gidcem az sona ama…konumuz disi)
yada sarap-irmak,bal-deniz,,huriii!
bi nevi sex-drugs-rocknroll…
yani tamamen dunya gorusu…
Felsefe demiycem,andim var bidaa
felsefe egitimi alani oyarim tugayindanim….
EX-sonuc:kenny gibi osuruktan bi nedenden olmemek lazim…
EX2-sonuc:..bence…!en onurlu olum agacin olumudur,agaclar ayakta olur…ve inanin iyi gubre olur bizden.
..gidin bi mercan da midye
yedikten sonra,bogaza karsi
sigara tellendirin cigerlere…
gece 2de ortakoy cami yani,
hele bide ekip arabasi turlamaya
baslayipda,iki saat rahatsiz
etmezse sizi…bi de gold acin
bira,hizli carpsin sogukta….
ne olacak ki,,,ölürmüsünüz…?
gidin siz bi….!
ondan sonra dusunursunuz………
nasilsa olcez!
kısa olarak yok olmaya inanmıyorum. kısacık hayatımızda her şeyin bir amacı olduğu gibi bu evrenin de bir amacının olduğuna inanıyorum.
en çokta kıyamet gününü merak ediyorum.
onur kardes
Dinlerde bahsedilen cennet,cehennem yoktur.
bunu neye dayanarak söylediğini merak ettim.
bu tartışma yine uzayacak gibi. ademkocal kardeş onur fikrini söylemiş. tıpkı senin ispatı olmadığı halde inanman gibi o da inanmıyor bu kadar basit.
bu kitap bana gerçekten bazı konularda yardımcı olmuştur.
Dinlerde bahsedilen cennet ve cehennem herkesin inanip inanmamakta serbest oldugu bir Olay. Onur kardes inanmamakta adam abimizde inanmakta serbest. Gün gelipde öldügümüzde hepimiz görücez. Burda birbirimize fikirlerimizi anlatiyoruz dinlisi dinsizi Ateisti Darwincisi her fikirden her dinden her idelolojiden arkadaslarla paylasiyoruz.
Ayy ayyın fikrine gelince. Dediklerini her yaptigimda dusunuyorum Dedigin seyler zaten benim aşkım :=) Ortaköy caminden sabah günesin dogusunu seyretmek aksam günes batarken sigaranın dumanlarini salıvermek gökyüzüne herseye bedel….
Abi istanbulu seviyorum ya, herseye ragmen istanbullu olmak ayricalik…
Adem Kocal abime gelince verdigin kitap bendeki sorulari tatmin etmiyor üstad. Bu Kitap biraz daha ic acici.. Ama gel görki herkesin cıkamadıgı bazi noktalar hala kalıyor..
Sevgi Saygı Muhabbet ve Hürmetle…
Dostxve darkcrow’a kesinlikle katılıyorum.Burada her inançtan ve inançsılıktan insanlar var,tıpkı heryerde olduğu gibi.
Benim kendime has bir inancım var.ve kimseye de bunu aşılama,inandırma ve ispat etme gibi bir amacım olmadı olamaz da.
Üstelik inanç konularında kimse kimseye ispatını yapamaz gibi iddialı bir cümle kuruyorum.
İsteyen istedğine inanır ve bunu anlatabilir.Toplumsal kültürlerde buna din ve vicdan özgürlüğü & düşünce özgürlüğü denilir.Haa başkasının inancını ti’ye alırsan aşağılarsan küfredersen o ayrı konu ki benim bundan önce yazdığım blogda böyle bir şey mevzu bahis değil kesinlikle…
Ben kendi inancımdan bahsettim,bu benim kendi öz fikirlerim.İsteyen katılır isteyen katılmaz onu bilemem ve bir şey diyemem.Ama ispat olayına girerseniz bence yanlış olur.
Öz fikrin nedir?Sen ne düşünüyorsun?derseniz : “En el hak” derim.İlla ki detay istiyorsanız mail atınız dialoğa gireriz bir şekilde.
Sevgiler saygılar…
mail to : [email protected]
eskiden biliyo musunuz? Çünkü her mevzuda sen şucusun ben bucuyum diye ayrılmazdı kimse. Kimse birisi dinlerdeki cennet yoktur kanımca dediğinde vay deyyus vay kafir demezdi (ya da tam tersi).
Bi de Dostx’in neden Onur kardeş ve Adem abi sıfatlarını kullandığını çok merak ettim.
ingilizanahtari güzel bir soru sordu.ben de merak ediyorum gerçekten.Bana neden kardeş diyorsunuz?Onur ismi 16-17 yaşlarındaki birisini gözünüzde canlandırmanıza mı neden oldu? 🙂
Adem abi denmesini bilemem.Çünkü dostx Adem arkadaşı tanıyor olabilir.Ama bu sitede beni kimsenin tanımadığı kesin 🙂
merak edenler olursa diye söylüyorum yaşım 25…sevgiler saygılar…
Bence bunlar uzerinde konusmaya degmeyen ayrıntılar.. ama yinede belirteyim. Onura kardesim dedim cunki hemen hemen ayni yasta oldugumuzu tahmin etmistim. Ve oyleymiste. Adem kocal da yasini soylesinde ingiliz anahtari Bu ayrintinin zihnindeki mesguliyetinden kurtulup yazilari Okumaya firsat bulsun 🙂
benim amacım sadece onur’un fikrini öğrenmekti. saldırmak benim ruhuma ve hareketlerime ters bir düşünce…
eğer yanlış anlaşıldıysam özür dilerim…
maalesef yaşım 20 🙂
Ben de bundan sonra isim soyad yazıcam, büyük gösteriyo. Artık adım İngilizanahtarı Çelik olsun benim. Hem daha sağlam bir ingiliz anahtarı olduğum hissi de cabası olur.
Tamam ingiliz sen kazandin, Onura hala kardes dicez ademe de oyle diyecegiz artik, bundan sonra ingilizanahtari abi 🙂
Şimdi hatırlayamadığım bir yerde “hayat” der Levi Strauss, “bir bunalımlar serisidir”. Onu yani hayatı, Allah katında bir imtihan olarak niteleyenler de var, tabiî ayıklama kanunuyla açıklayanlar da.
Hugo’nun bir sözünü not etmiştim. “Hayat mezarların çözdüğü dolaşık bir yumaktır” diyordu. Buna mukabil şöyle söyler Neyzen Tevfik: “Çözemez kimse bu dünya denilen kör düğümü/ Yaratan…… bilir ancak onun içyüzünü/ Bir delikten çıkarak bir deliğe girmekteyiz/ Önü zulmet, sonu zulmet………mişim gündüzünü.”
Bu sözlerin hiçbiri mutlak olarak ele alınmamalı elbette. Hayyam, “Efsane söylediler uykuya daldılar” diyor. Hepimizin söylediği bir efsane var. Hepimiz bir efsane söyleyip uykuya dalıyoruz. Bu, suale sualle cevap vermek. Bu suale cevap verilmez. Zor sualler bunlar. Münker Nekir sualleri gibi. Bir şairde mutlak hakikat aramak yanlış. Şair sözü… İlham var. Sokrat, bütün düşüncelerinin demon’dan geldiğini söyler. “Benim bir demon’um var, o beni konuşturuyor” derdi. Herkesin bir demon’u var. Yukarıdaki mısraları böyle anlamalıyız. Belli anlarda doğar şairin içinde bunlar, bazen bir şimşek pırıltısı gelir, aydınlatır insanı. İnsan aydınlandığını zanneder. Şimşek pırıltısı geçtiğinde daha koyu bir karanlığın içinde kalır insan.
(cemil meriç)