”bir melody park röportajı dı dı dı dınnnn…”Cem Şancı… Kendisi hakkında o kadar çok yorum ve polemik varki, bu yorumların ortalaması onun ”kadın düşmanı ve narsist” olduğu yönünde. Pratik hayatta kadınlar üzerine master yapmış, sonra bunu heyecanla teze dönüştürmüş fakat üniversitedeki ‘feminist’ profesörün tezi reddetmesiyle öfkelenip yazdığı ne varsa bunu dizi dizi kitaplara dökerek herkesle paylaşmaya karar vermiş gibi bir havası var sanki. Röportajda söyledikleriyle hakkında yapılan yorumları karşılaştırdığınızda kafanızın karışacağına eminim.Kadınlar hakkında ağır genellemeler yapma konusunda cesaretli bir tavrınız var, peki bunu nelere dayanarak yapıyorsunuz?
Bizim ülkede kadınlar hakkında konuşmak tabu olduğu için kadınlar hakkındaki cümlelerim ilgi çekiyor, tepki topluyor. Aslında altmetinlere dikkatli bakanlar, erkekleri çok ağır eleştirdiğimi görebilirler. Erkeğin, başka bir insanı köleleştirerek kendine bağlamayı aşk olarak tanımlamasını, hatta daha da ileri giderek kölesinin ona aşık olabileceğine inanıp kendisini o aşka kaptırmasını ve komik duruma düşmesini anlatıyorum. Hepsi orada, satır aralarında…Kadınlar tarih boyunca hep erkeklerin ağır yorumlarına maruz kalmış ve hayatın birçok alanında erkek egemen kültür karşısında pasif bırakılmışken, siz yazdıklarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hiçbir kitabımın kadın haklarına zarar verdiğini düşünmüyorum zira erkeklere veya kadınlara yol gösteren nasihat kitapları, kişisel gelişim kitapları yazmıyorum. Bütün kitaplarım bir hikaye anlatır. Romandır. Sayfalarında sokaklarda gördüğümüz insanlar yer alır. O karakterler hayatlar yaşar, olaylar tecrübe eder. Kadın karakterler bu hikayelerin bazılarında daha baskındırlar, sert, acımasız davranırlar. Kalp kırarlar. Sonra birilerinin çıkıp, “kadınlar bu romandaki gibi değildir, onlar annedir, onlar aşıktır, onlar insandır, onlar duygusaldır, kırılgandır, naziktir, çiçektir,” dediğini duyarım.Kadını örselemek yerine övmek, yüceltmek için onların sevişmeyen, aldatmayan, arzuları, tutkuları olmayan “kutsal” varlıklar olduğunu mu söylememiz gerekiyor? Kadını köleleştirip, ayağına pranga bağlayan asıl söylem budur.On küsur yıllık roman maceramda devamlı kadınların “kutsal” olduğunu söyleyen insanlarla karşılaştım ve artık biliyorum ki, kadının içindeki insanı göremeyen, onu kutsal bir simge haline getirmeye çalışanlar asıl kadın düşmanlarıdır ve söylemleri cahil kitleleri uyuşturan simgeler içerdiği için bu tipler çok tehlikelidir. Bir anda büyük kalabalıkları arkasına katarak bir önyargı ve linç dalgaları oluşturabilirler.Kadının sevişemeyeceğini, aldatamayacağını, insana dair hataları yapamayacağını, kocasının dizinin dibinde oturarak, evinin “çiçeği” olması gerektiğini düşünenlerin 10 sene önceye kadar anayasamızda var olan “evli kadınların çalışmak için kocalarından izin kağıdı almaları gerektiğini” buyuran bir yasa hazırladığını ve kadınları çalışmaktan, üretmekten, kendilerini eğitmekten alı koyduklarını bilir misiniz? Ama daha genç bir kadına koşup karısını boşayan adamın ardından, elinde, karnında çocuklarla, mesleksiz, birikimsiz, sosyal güvencesiz kalan kadınlar için sadece göstermelik bir nafaka güvencisi sağlandığını, nafakasını ödemeyen kocaya ise neredeyse ödül verircesine cezalar öngörüldüğünü, “kutsal” kadınların nasıl dramlar çektiklerini bilir misiniz?Kendilerine feminist deyince kadınlar adına konuşma hakkına sahip olacaklarını sanan, “kadın kutsaldır,” klişesiyle ortada çığlık atan cahil kitleler, onun insanlığını inkar edenler, bir romandaki kadın karakterin insanca hatta erkekçe davranıp, aldattığını, ihanet ettiğini, üçkağıt açtığını görünce elbette kuduracaktır. Onları mutlu etmek için değil, kitaplarımı okuduktan sonra kendisine ezberletilen “kutsal kadın” modelini sorgulayan, mail atıp teşekkür eden, yeni kitaplarımı beklediklerini vurgulayan okurlarım için yazıyorum.Latife Tekin ‘Muinar’ romanı ile ilgili bir röportajında ”Erkekler, kadını nasıl örseleyip yaraladılarsa, dünyayı da öyle yaraladılar, parça parça ettiler…Ne devletleri kadınlar kurdu, ne yasaları kadınlar koydu, ne de sınır duvarlarını kadınlar ördü, kadınlar her türlü aidiyeti sorgulamalıdır” diyor, bir yorum alalım buna…
Ama kadınlar bütün kurallara, bütün sınırlara, bütün duvarlara erkeklerden daha fazla sahip çıktı ve ortalıkta “kadınlar çiçektir” diye dolaşan kadınların sayısı hala çok fazlayken kendilerini sorguladıklarını görmek için hala uzun bir süre beklememiz gerekecek.Henüz bir kadına, “bir erkeğe ait olmadan yaşamayı hayal edebilir misiniz?” diye soramazsınız. Ben bulduğum her fırsatta soruyorum, aldığım cevaplarsa pek umut verici değil: “Ben namuslu bir kadınım!”Feminist çevreden ne gibi tepkiler geldi yazdıklarınıza?
Öncelikle şu vurguyu yapmalıyım. Roman yazarken asıl motivasyonum hikaye anlatmaktır. Ne feminizme, ne insanlığın barışına, mutluluğuna, ne de evrenin dengesine bir katkı sağlamak gibi ulvi amaçlarım yok. Ama anlattığım hikayeler ezberini bozmuş kadınların ve erkeklerin hikayesidir. İşte bu noktada bazı feministler kadınlar hakkında yapılacak yorumlara taraf olmak gerektiğini düşünüyor olmalılar ki, tepkiler alıyorum, ama o tepkiler de kadınların eskiden benim canımı çok yaktıkları, benim de şimdi onlardan intikam aldığım gibi ilkokul üçüncü sınıf mantık seviyesine sahip eleştirilerden ileri gidemiyor. Gülüp geçiyorum.Modern zamanlarda aşk bozulmuş mudur, bu mudur?
Kadının köle olduğu klasik zamanlarda aşk yaşanmadı. Kadın, hayatta kalmak için muhtaç olduğu sahibine, evinin direğine sarıldı sadece. Bizim aşk zannettiğimiz o “romantik”, ömür boyu ilişkiler, kadının mecburiyetinden başka birşey değildir.Medya, sanat, edebiyat, sinema, resim, fotoğraf bu mecburiyeti alıp, çok büyük, ulvi, insanüstü bir duygunun, aşkla dolu bir bağlılığın resmiymiş gibi anlattıkları için hepimizin aklındaki “aşk” resminde o imajlar kaldı. Binlerce yıllık global bir beyin yıkama başarısından başka bir şey değil, aşk bildiğimiz imgeler.Ama bence aşk asıl şimdi başlıyor. Kadın, köleliğinden kurtulduktan sonra bakalım erkek ve kadın birbirini nasıl sevecek? Bundan sonra göreceğiz.Peki kendiniz hakkında ne gibi kararlar aldınız, aşka ve kadınlara tövbe mi artık?
Özgür olduğunu sanan tasmalı kadınlar atmosferinde aşka inanmıyorum, ama kadınlara tövbe etmeyi gerektirecek bir travma da söz konusu değil. Hepsi hala çok güzel ve gözlerini biraz açabilenle yaşanan keyfin başka bir karşılığı yok çünkü.Röportaj için çok teşekkürler.
Selamlarımla.(not: bilgisayarım bozuk olduğu için yazıya resim ve benzeri atraksiyonlar uygulanamamıştır, idare ediniz. Bu arada yazar hakkında: www.cemsanci.com)