bildirgec.org

röportaj hakkında tüm yazılar

Tori Amos : Piyanonun Kraliçesi

soylemedengecemicem | 22 May 2011 14:03

Öyle bir sanatçı düşünün ki piyano çalıp şarkı söylerken, bir yandan da gözlerinizin içine bakıyor. Sahnede dans eden, çeşitli koreografiler sergileyenlerden daha büyük bir enerjiyle sizi yakalıyor. Sizi şarkının içine sokuyor adeta. Sanki şarkıyı sadece size söylüyor.
Farklı aksanıyla söylediği ilginç sözlerle ve orijinal ses rengiyle size hayran olmaktan başka şans tanımıyor.

İşte o sanatçı, piyanonun kraliçesi Tori Amos…

22 Ağustos 1963 ‘te Kuzey Caroline’da dünyaya gelen sanatçı çoğumuzun daha doğru düzgün konuşamadığı yaşta piyano çalmaya başlamıştır.

Babası rahip olan Tori, dört yaşındayken kilise korosunda hem piyano çalıp hem de şarkı söylemeye başlar. 1968’de Peadbody Konservatuvarı’nda burs kazandığındaysa, o okula kabul edilen en genç öğrenci olmuş olur.

berksenturkisariyor!

tmblhyvn | 08 September 2010 23:41

berkşentürkişarıyor!
http://vimeo.com/14705412gazi üniversitesinden yeni mezun, art director adayı berk şentürk çevresindeki insanlarla ropörtaj yaparak belgesel formatlı bir video-cv hazırlamış. video, sosyal paylaşım ağları ve video paylaşım sitelerinde son birkaç gündür hızlı bir şekilde yayılıyor. amacına ne kadar hızlı bir şekilde ulaşacağı merak konusu

“Dünya’nın yeni bir resmini çiziyorsa bence o hikaye iyi bir hikayedir”

kahramancayirli | 31 August 2010 11:50

Önce nitelikli edebiyat dergilerinde ismini gördüğüm, ardından yayımlanan Hülya Saat isimli öykü kitabıyla gelecekte kendinden daha çok söz ettireceğini düşündüğüm bir genç yazar, Senem Dere. Sağ olsun, ricamı kırmadı, biz de bu sayede kendisini daha yakından tanıma fırsatı bulduk…

-İyi bir hikaye nasıl olmalı sizce?
-Zamanı, öncelik sonralık ilişkisini, mekanı parçalayan, eğip büken; böylece okuyucuda da devam edebilen, bulanık bir su gibi sürekli değişken görüntüleri içeren hikayeleri seviyorum. Ama buradaki bulanıklıktan bir anlaşılmaz olma çabası, bir tür sayıklama anlaşılmasın. Bana göre hikayedeki bakış ve bu bakışla oluşturulan atmosfer, hep aynı varsaydıklarımıza, gördüklerimize yeniden dönüp bakmamızı sağlıyor ve neticede Dünya’nın yeni bir resmini çiziyorsa bence o hikaye iyi bir hikayedir.

Kırkikindi Yağmurları – Tolga Aydoğan

kahramancayirli | 24 August 2010 09:18

Daha Yalnızlık Mevsimi’nin mürekkebi kurumadan Kırkikindi Yağmurları ile kitapçı raflarına misafir olmaya hazırlanan Tolga Aydoğan ile görüştük. Edebiyat, her zaman..

Merhaba, Yalnızlık Mevsimi’nden sonra Kırkikindi Yağmurları’yla okuyucuyla buluşacaksınız. Yalnızlık Mevsimi beklentinizi karşıladı mı?
Yalnızlık Mevsimi iyi sattı, satmaya da devam ediyor. Bir film şirketi sinema filmini yapmak istiyor hatta. Görüşmelerimiz devam ediyor.

“Aldatmak gayet normaldir”

kahramancayirli | 07 July 2010 12:48

Bir önceki yazımda özellikle kurgusu ve akıcılığı bakımından beğendiğim Yalnızlık Mevsimi romanından söz etmiştim ve ne kadar şanslıyım ki Yalnızlık Mevsimi’nin genç yazarı Tolga Aydoğanla röportaj yapma fırsatını yakaladım. Gerçekten çok mutlu oldum, Türk Edebiyatı’nda sağlam genç yazarlar bulmak çok kolay değil, emin olun Tolga Aydoğan o zor bulunan sağlam yazarlardan biri, lafı fazla uzatmayalım, Tolga Aydoğan’a bırakalım…

Yazar olmayı ne zaman kafaya koydunuz?

Russell Crowe ‘Robin Hood’ Röportajını Terk Etti

Hamachi | 18 May 2010 12:02

Çarşamba günleri yayınlanan bir ingiliz radyosunun röportajında, sunucunun Russell Crowe‘a en son rol aldığı film Robin Hood’da aksanının bir İrlandalı gibi olduğunu söylemesi üzerine Crowe sinirlenerek röportajı terk etti. BBC radyo Front Row şovun sunucusu Mark Lawson, Oscarlı oyuncu Crowe’a İrlandaca aksanını bir İngiliz halk kahramanı olan Robin Hood’a kasten ekleyip eklemediğini sordu. Bu soruya öfkelenen Crowe Mark Lawson’a küfür etmeden önce, kızgın bir şekilde sorusunu yanıtladı.
Lawson’ın : ” Robin Hood’a verdiğiniz aksan bir İrlandalıyı anımsatıyor bana, ne düşünerek bunu yaptınız? “ sorusuna karşılık Crowe: ” Sizin kulaklarınız ölmüş bayım, eğer bunun bir İrlandalı aksanı olduğunu düşünüyorsanız gerçekten kulaklarınızın işi bitmiş “ diyerek ardından küfür etti.

Bunun üzerine sunucu Lawson konuyu başka sorularla değiştirmeye çalışsa da Crowe’un yine aksan sorusuna yönelmesiyle röportaj giderek kötüleşmeye başladı. Gladyatör’ün yıldızı Crowe : ” Bu karakterde, bir İrlandalı aksanı bulmanıza şaşakaldım, bu gerçekten gülünç fakat sonuç olarak bu sizin şovunuz. “ dedikten sonra Lawson sinirli aktörü, bu aksanı Robin Hood’un büyüdüğü yer olan Kuzey İngiltereyi çağrıştırmak için kullanmış olabileceğini söyleyerek sakinleştirmeye çalışsa da Crowe’un öfkesini yatıştıramadı. Crowe sunucuyu iğneleyeci sözlerine devam etti: ” Hayır, ben bir İtalyan aksanı konuşuyordum, anlayamadın mı? “ diyerek cümlesini bir küfürle bitirdi.
Ardından ünlü yıldız, bu arada bu İrlandaca meselesini anlamıyorum, ne olursa olsun anlamıyorum diyerek röportajı terk etti.

İSTANBUL – Meeting of Souls (2009)

ashg | 03 March 2010 13:40

Türkiye ile Almanya arasındaki birçok Avrupa ülkesinden çok daha eskiye dayanan ve yadsınamayacak kadar güçlü bir işbirliği var. Ne de olsa “Alman yenilince biz de yenik sayıldık” daha ilkokul sıralarında Birinci Dünya Savaşı’nın naif bir sunumunu yapan tarih derslerindeki sonuç buydu. Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan büyük bir yenilgi ile çıkması ülkenin demografik yapısını olumsuz yönde etkilemişti. Almanya genç nüfusunun büyük bir kısmını bu savaşta kaybetmişti. 60’lı yılların başında Almanya’nın gerçekleştirdiği Türk işçi alımı iki toplum arasındaki ilişkiler için yeni bir çığır açmıştı. Almanya’ya göç eden aileler bugün aralarında İsmail YK’dan Fatih Akın’a kadar ilginç bir kültürel çeşitlilik içeren kuşaklar ortaya çıkmasını sağladılar. Zaman zaman ırkçı eylemlerin hedefi olan Türkler bugün Alman siyasetinde söz sahibi oldular. İki toplumun birbirine bakışı zaman içinde olgunlaştı ve yeniden şekillendi. “İSTANBUL – Meeting of Souls” belgeseli bu değişen bakış açısının belki de son ürünü. Augsburg’lu bir genç olan (henüz 23 yaşında) Michael Hehl’in yönettiği belgesel oldukça yalın ve oryantalist olmayan bir bakış açısı ile İstanbul’u farklı bir bakış açısı ile ele alıyor. Belgesel büyük bir ihtimalle ülkemizde gösterime girmeyecek. Ama yönetmen katıldığı festivaller ve gerçekleştirdiği özel gösterimlerle filmini daha çok seyirciye ulaştırmayı planlıyor. Michael Hehl ile kendisi ve belgeseli üzerine konuştuk.

Michael Hehl
Michael Hehl

Seni yönetmen olmaya iten neydi?

Film, çocukluk yıllarımdan bu yana ilgimi çeken bir konu olmuştur. Yani bu benim için bir bakıma hareketli resimlere olan sevgi, öteki bakıma resimlerle insanları heyecana sürükleyecek bir öykü yaratmaya provoke edilmek. Birde çekilmiş olan resimlerin sonuçta uyumsuz olmaları korkusuna karşı süregelen mücadele eklenebilir. Film çekmek, yaşamı bir parabol olarak eklemeye benzer. Benim için iyi bir film, iyi bir rock müzik parçasına benzer: parçanın akortları birbirine öylesine uymalı ki, dinleyicinin duygusal seviyesine inilebilinsin. Film çekiminde ise öykü, resimler ve özellikle oyuncuların sergilediği oyun birbirlerine öylesine uymalılar ki, seyirci etkilensin. Beni filme bağlayan en önemli nokta da, oyuncularla beraber çalışmak, çünkü onlar filmin kalbini oluşturuyorlar ve seyircilerin onların aksiyon ve gösterilerine inanabilmeleri gerekiyor. Bütün bunları oluşturmak ve ortak bir çalışma haline getirmek beni her defasında tekrar heyecanlandırıyor.

YALANCININ MUMU

A D A L I | 25 February 2010 17:55

ABD’DE RİSKLİ MORTGAGE kredilerini şişiren Wall Street yöntemlerinin yeni marifetleri ortaya çıktı. Anlaşılan, Yunanistan’ı sarsan mali krizin derinlemesi de, Avrupalı hükümetlerin büyüyen borçlarını saklayarak Euro’yu zor durumda bırakması da buna benzer yöntemlerin eseri.
Yunanistan’la ilgili kaygılar dünya piyasalarını sarsa dursun, belgeler ve röportajlar şu gerçeği ortaya çıkardı: Yunanistan, Wall Street’in de yardımıyla, on yıldır Avrupa’nın borç sınırlarını yok saymış.
Goldman Sachs‘ın aracı olduğu bir anlaşma, milyarlık borçları Brüksel’deki denetçilerden saklamış.
Kriz en dip noktasına yaklaşırken bile bankalar Yunanistan’ın borçlarını gizlemenin yollarını arıyorlardı. Kasım başında Goldman Sachs’tan bir ekip, üç ay sonra küresel mali kaygıların merkez üssü haline gelecek olan Atina’ya gitti. Görüşmeler hakkında bilgi sahibi iki kişinin aktrdığına göre,

faturalarını ödemeye çalışan hükümete yepyeni bir önerileri vardı.
Goldman’ın Başkanı Gary D.Cohn’nun talimatıyla gelen bankacılar, Yunanistan’ın sağlık sisteminden doğan borçlarını uzak bir geleceğe öteleyecek mali bir kontrat teklif ettiler.
Daha önce bu tip oyunlar işe yaramıştı. Yunanistan’ın Euro Bölgesi’ne kabul edildiği 2001’in hemen sonrasında Goldman, hükümetin milyarlarca Euro borçlanmasına sessizce yardım etmişti. O zamanki anlaşma, milyarlarca doların borç yerine döviz alışverişi olarak kaydedilmesine ve Atina’nın, Avrupa’nın bütçe açığı kurallarına uymuş gibi yapıp gücü yetmediği halde bol keseden harcama yapabilmesine yol açmıştı.
Atina, Goldman’ın son teklifini kabul etmedi. Fakat zengin komşularının yardım sözü verdiği hükümet borç yükü altında inleye dursun, son on yılda yapılan benzer anlaşmalar Wall Street’in mevcut küresel ekonomik krizdeki rolü hakkında soru işaretleri doğuruyor.
Avrupalı yetkililer, Yunanistan’ın artan borcunu gizlemek için hangi karmaşık mali araçların kullanırdığı hakkında bu hafta açıklama istedi.
Yunanlıların borcunun birikmesinde mali türevler önemli bir rol oynadı. Goldman Sachs, JPMorgan

Chase ve birçok başka bankanın geliştirdiği finansal enstrümanların yardımıyla Yunanistan, İtalya ve belki de diğer ülkelerden siyasetçiler ek borçlanmalarını gizleyebildiler.
Bankalar, ileride ödeme koşuluyla hükümetlere peşin para sağladı ama bu işlemler kayıtlara geçmedi.
Yunanistan’ın dış borcu 300 milyar dolar. Ve bu borcun çoğu, büyük bankalar vasıtasıyla geldi. Yunanlı yetkililer acil para ihtiyacı karşısında ülkenin havaalanı ve otoyollarını fiilen ipotek ettirdi.
Sonuç olarak Wall Street oyunları Avrupa’yı da batırdı.