bildirgec.org

kadınlar hakkında tüm yazılar

Adı Aşk Olmazdı

mavilikler | 08 August 2011 13:27

Sonuna dek tüketeceğim bu sefer. En küçük bir özlem duymayacak kadar bildik bir şeye dönüştüreceğim onu…

Yoksa hep içimde kalıyor bir şeyler. İnce bir sızı almış başını götürüyor beni de kendiyle birlikte bulunduğum yerden çok uzakta, gölgelerle dolu bir yere.

Hep aklımda aynı görüntüler ve seslerle o loş köşeden bedenimin bulunduğu yeri görmeye çalışıyorum. “Şimdi nerde?” diyorum. “O çekici gülümsemesi hangi yüzde dolanıyor şimdi kimbilir? Bir okşayış gibi usul usul…”

BAŞARININ SIRRI – BAYANLAR

Emirhan TUNA | 31 January 2011 14:24

Geçenlerde sunu fark ettim hatta yasadım. Bayanların erkeklerin üzerinde etkini ne kadar büyük çok ifadesi yetersiz kalır. Neden mi? hep duymuşuz dur “her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın vardır “ diye. Başarılı kadın ifadesi doğru ama eksik erkeğini destekleye erkeğinin arkasında duran bir bayan erkeğin en büyük nimetleri arasındadır.

TÜY DÖKENLER ARTIYOR

admin | 27 December 2010 11:35

Şimdilerde bakımlı olmak herkesi ilgilendiren kadın erkek ayrımı yapmayan yükselen bir trend ve gitgide de önemi artıyor.
Şehir yaşamı metroseksüel erkek kavramı derken kadınlar kadar erkeklerde bakımları için fazlaca harcama yapmaya başladı.

Avatar saçlar,salaş kadınlar,aşşk kafe..

| 16 August 2010 19:45

” Akşam Kuruçeşme Aren’da Ozan Doğulu konserine gideceğiz, kesin gel baba!”Geldim!Su samuru ile gidilecekmiş!O da ne yav?Karışma ben de!Beylerbeyinden hoplaya zıplaya beş dakikada Kuruçeçme Aşşk kafeye iniyoruz.Su samuru denilen şey kapalı bir tekne-taxi imiş. İyi güzel.İçerisi renk cümbüşü; Dünyanın en güzel tenleri burdan mı fışkırmış ne?Ana rahmine düştükleri an şanslılarmış bu insanlar demek.Ballıoğlanlar, devedikenleri sarılmışlar kızlara, “ısırırm, ağzımda eritirim” mukaddes eylemleri içindeler.

Bakışlarıyla içlerindeki exorcismi kusuyorlar adeta. Vayy liberal şeytanlar vayy, demek geliyor içimden.Bünyeme fena halde ağır gelse de katlanmak zorundayım..Dikkatimi hatunların saçları çekiyor;Bu ne yahu, nerdeyse hepsi aynı model!”Avatar modeli baba” diyor partnerim..Yeni trendmiş; Bu model için, bikere saçın olacak, yoksa çıtçıt veyahut kaynak ile takviye edilmeli imiş..Sarışın veya kumral saça daha uygunmuş( çakma da olabilir bittabi). Can alıcı noktası, saçı gevşek ve
salaş bir tarzda örüp omuzdan aşağı sarkıtmakmış..Yakışmamış desem yalan olur cidden güzel bir tarz..Konsere gidiyoruz,Yeni öğreniyorum; Ozan şarkı falan söylemeyecek, DJ lik yapacak, starlar da tek tek gelip play-back yapacaklarmış.Bozuluyorum olaya, ama ses çıkartmadım tabi.Havai fişekler eşliğinde, Ozan efendi sahneye çıkıyor. Işık oyunları falan baya baya iyi valla!Sıla denilen kadın çıkıyor sahneye. Harbiden güzel kadınmış allahı var.Ziynet Sali de çok güzel bir ses ne diyim..Ajda Pekkan da var. “Bir garip yocuyum ” diyor.Nihayet, yaşamı dokumuş, bilgili görgülü hatun Sezen hanım çıkıyor sahneye;Önce vantilatör ve mendil istiyor, söyleniyor söyleniyor! Sevemedim bu kadını allah affetsin..Gecenin finalinde ” l gotta a feeling, tonight gonna be a good night” çalıyor..Bu şarkı beni biraz olsun kendime getiriyor.Gece bitmeden Doğulu sülalesi sahneye doluşup, birbirleriyle danslar eşliğinde aşk-meşk yapıyor.İşte size eşitsiz bir sosyal bölüşümün bir gecesi..İvan Denisoviç’e bu renk skalası ağır geliyor ve köyüne dönüyor..

AMİRALİN KARISI

hayalicindegecti | 29 July 2010 17:38

O meşhur deyimle herşey “film şeridi” gibi aklından geçti bir anda.
O müthiş yaz tatilini, gittikleri küçük kasabada o yakışıklı deniz teğmenine ‘ay çarpması’na uğramışcasına aşık oluşunu. Bu aşk uğruna üniversiteyi bile terk edişini… Evlenmelerini, çocuklarının büyüyüşünü. Aşık olduğu adamın bitmek tükenmek bilmez tayinleri sırasında aylar, hatta seneler boyu ayrı kalışlarını… Genç teğmenin yıllar içinde kendini nasıl geliştirdiğini, aldığı yurt içi ve dışı eğitimlerle beynini nasıl zenginleştirdiğini… Zamanla saçlarına düşen akların onu nasıl daha yakışıklı kıldığını… Parlak mesleki başarılarını, geçen zaman içinde mesleğinde hızla yükselişini, en sonuna amiralliğe tırmanışını… Katıldıkları davetlerde kadınların neredeyse tamamının gözlerini ondan bir türlü alamayışını. Onun bu durumu hafften gülümseyerek anlayışla karşılayışını ve etrafa çaktırmadan kendisine göz kırpmasını… Sohbetlerde herkesin “amiral ne söyleyecek?” diye onun ağzına bakışını. Bitmek tükenmek bilmeyen çalışma, araştırma, uygulama azmini… Dünya meselelerine “aydınlık” bakış açısını.
Ve şu başlarına gelen… Daha doğrusu kafalarına çarpan uğursuz “balyoz…
Yüzlerce sayfalık suçlamalarda amiralin isminin sadece 3 yerde geçişi… Ona yöneltilen suçlamaların gayri ciddiliği ve gülünçlüğü… Yöneltilen suçlamaların aksinin defalarca kanıtlanmış oluşu ve daha önce 1 ay bu yüzden tutuklu kalmışken, iddiaların aksinin kanıtlanmış oluşu nedeniyla salıverilişi…

Bir karabasan mıydı bütün bunlar?
Ülke sevgisiyle bunca çalışma, bunca özveri, bunca emek yanlış mıydı? Keşke bıraksalardı herkes ne yapacaksa yapsındı… İnsanlar aydınlıkyerine karanlığa gitmek istiyorlarsa bu onların sorunu muydu? Bu bilim ve aydınlanma çağında ortaçağa özlem olacaksa olsundu. Hele kadınlar? Bu düzene evet demek, kendi gerilemelerini, eşitsizliklerini, boyun eğişi, cehaleti, acıyı, statükoyu istemek değil miydi?
Bıraksaydık keşke, öyle yaşasalar ve bunun adına yaşamak deselerdi.

Körebe..

pillibebekkuyuda | 13 May 2010 13:17

I.
Evden ayrılırken son kez yüzüne baktı kadının..
Çoğu zaman suskunluktan vazgeçmek istediğinde kelimelerin güçlü olması gerektiğine inanırdı..Güçlü kelimeler bulamaz hep kadına yenilirdi..Kadın hırslıydı, konuşurken kolunu kanadını kırardı adamın..Ama hassas kalbine giden yolu bir türlü bulamadı, adamın en değerlisi olamadı..

”Hoşçakal, geçliğim” dedi içinden adam..

Adam evliliği süresince, hep suçlanmıştı kadın tarafından..Kadın tüm sevgisini vermiş adamın her istediğini yerine getirmişti.. Ama adam hiç mutlu olmamıştı..Sadece kadın istediği için yaptığı evliliğini, yaşadığı küçük an lara, o küçük aşk heyecanlarına feda eder gibiydi..Bu aslında bir veda, kendine ”merhaba” ydı.. Adam o kadar çok başkasının tercihleriyle yaşamıştı ki, kendini tanımıyordu bile..O kolayı tercih etmiş, düzenli sevgi filminin, sevilen aktörü olmuştu..Giriş, gelişme, sonuç yoktu sadece kurulan düzenin ortasına oturuş, reddetmeyiş vardı..Çoğu geceler hayal kurdu, başka bir kadın hayali, hiçbirşey paylaşmadığı sadece hissettiği o gizemli kadının hayalini..

POĞAÇA KOKULARI

mavilikler | 11 May 2010 09:44

“Kadınlar çok değişti!” diyorlar. Modern dünyaya atıfta bulunarak… Demeseler de herşey bas bas bağırmak için yarışıyor zaten bu değişimi. Her geçen gün kadın elinin değdiği yeni birşey daha ekleniyor erkeklerin dünyasına.

Kadınlar o dünyada yer açtıkça kendilerine, bir o kadar yeri de kaybediyorlar kendi dünyalarından. Elleri değmiyor artık evlerine. Poğaça kokuları yükselmiyor mutfaklardan.

Rahmetli Duygu Asena’nın ruhu şad olsun! Bu kadarını O bile tahmin edemezdi. Dayak yiyen, yokluk çeken, istemediği evlilikler yapmaya zorlanan, fuhuşa sürüklenen… Sonuçta hep ezilen, eşya gibi görülen kadınlardan yola çıkmıştı O. Onları o kuyudan çekip çıkarmak, güneşle tanıştırmak istemişti.

Tıssss..

pillibebekkuyuda | 07 May 2010 13:31

Kimi zaman başka türlü uyanırsınız..Yetişmeniz gereken yerler vardır, heyecanla kalkar belki de önceden hazırladığınız kıyafetlerinizi giyer atıverirsiniz kendinizi caddeye..

Fatoş, o sabah tıpatıp onunla aynı model olan arabasını tam yanına park ederken tanışmıştı Roby le. Gidecekleri yerin aynı yer olduğunu bilmeden..

-Araba tercihlerimiz aynı..
-Aynı, evet..
-Memnun musun diye sormuyorum, memnun olduğunu biliyorum..

Kıyafetler ve alışveriş yerleri hakkında konuşurken, Fatoş kadar heyecanlıydı Roby..Aynı yerlerde bulunmuşlardı çoğu zaman..Mükemmel İngilizce konuşmasına rağmen öğrenmeye çalıştıkları dilde berbattı..Aynı konulara dakikalarca gülebiliyorlardı..Adeta birbirlerinden bir parça vardı içlerinde..Farklı ülkelerden olsalar da espri anlayışları yakın tutuyordu onları..

TUZSUZ KADINLAR

keremx | 18 February 2010 15:16

DÜNYA TUZA DİKKAT HAFTASI

TUZSUZ HAYAT OLMAZ / Şekeri ne kadar seviyorsam, tuzu da o kadar çok seviyorum. Ne şekersiz bir tat, ne de tuzsuz bir tat, düşünemiyorum. Tuzsuz bir çorba, tuzsuz bir et yemeği, tuzsuz ekmek olabilir mi? Benim hayatımda yeri yok. Bir de benim için bir şey ya tuzlu olmalı ya da şekerli. Tuz şeker karışımı gıdaları sevmem. Hem tuzlu hem de şekerli olan şeyleri yiyemiyorum.

KADINLAR TUZSUZ/ Her yemek öncesi tuzluğa mutlaka el atarım. Tuz konusunda yakınlarımın bana uyarısı çok. Uzmanlar da aynı görüşte. Uzmanlar; Aşırı tuz tüketiminin sağlık açısından birçok zararı olduğunu söylüyorlar. Aşırı tuz tükettiğim söylenemez tabi… Araştırmaya göre erkekler kadınlara nazaran daha fazla tuz tüketiyorlarmış. Bu yüzden erkekler daha çok tuz tadı veriyor kadınlar için. Böylece kadınların neden daha çok tatlı olduklarını da anlıyoruz tabi.. Acaba tuzluluk ve şekerlilik, bedenlerimiz için de mi geçerli?

Açık havada sosyal psikoloji dersi

admin | 09 February 2010 12:31

Açık havada sosyal psikoloji dersi
Kahraman Çayırlı

Haberler malumunuz. Kadınlar güçbela, arada derede doğurdukları bebeklerini bir şekilde yok etmeye, yok kılmaya çalışıyorlar. Özgeçmişler, hikayeler biraz değişiklik gösterse de öz bu. Erkek egemen haber dilleri, medyalamaları hazırola geçti hemen, etiket hazır: Vicdansız anne(ler). Metinler, yazılar tek taraflı, kadınlar ve bebekleri var ortada, ya babaları? Niye kimse babalardan söz etmiyor.Vicdansız olan anneler değil bir kere. Özellikle aileleri olmak üzere tüm toplum olarak biz (vicdansızız) suçluyuz. Anneyi değil, hepimizi tutuklamalılar. Hepimiz, her birimiz suçluyuz. Açık havada sosyal psikoloji dersi. Toplum, kurallı kollarıyla öyle sıkboğaz ediyor ki bireyi, düşünün bebeğini tuvalette doğurup çöp sepetine atabiliyor, birey. Ailenin, toplumun “sosyal etki”si diye buna denir işte. İşaret parmaklarımız hazır: Anne suçlu, kadın suçlu. Tecavüze uğrayan masum kız çocuğunu hangi mantıkla suçlayabiliyoruz, sizin aklınız alıyor mu? Klişe ama mantığınıza sığıyor mu?Topu birbirimize paslamaktan hiç yorulmuyoruz. O suçlu, bu suçlu herkes bir başkasına atıyor suçu, tamam. Kimsenin olayların derinine bakası yok. Üstünkörü, hadi bir suçlu bulalım hemen, naylon poşeti geçirelim kafasına, tamam artık tanrılara kurban olarak onu sunarız. O üniversite öğrencisinin bebeğini çöpe atmasında senin, benim hepimizin suçu var. Düşünün bu kadar uç bir noktaya varabiliyor sosyal etki dediğimiz olgu. Koca bir topluma karşı kendini savunmaya çalışan birey.