Yüzünde amerikan tebessümü ile karşıdan gelen en yakın 114. arkadaşımı sessizce izleyip bana doğru gelmesini bekledim. Bu esnada kahverengi ve kırmızı gökyüzünün oluşturduğu almanya bayrağına göz ucuyla bakıp, rita’yı bekliyordum. Rita güzel bir kızdı yani öyle böyle güzel değil; şu güzellik yarışmasına soksanız 7. seçildiği halde içinizden aslında 1. lik bu kızın diyeceğiniz cinsten bir kızdı. Zaten böyle bir kızı nerde görseniz içinizden tam evlenecek kız dersiniz. Neyse rita’nın en sevdiğim özelliği o çilleriydi; burun bölgesinde yoğunlaşmış çilleri.Sarsak gülümsemesiyle bana elini uzattı en sevdiğim 114. arkadaşım. “Nasılsın”, “iyi misin?” gibi soruları peşpeşe yöneltmeye başladı. Hayatta en nefret ettiğim şey bir sorunun sırf sorulmak için sorulmasıydı. Kendisine en kısa şekilde cevap verip rita’yı gözlemeye koyuldum. “Birini mi bekliyorsun?” diye sordu bana o pişkin tavrıyla. Tamam dedim içimden, sakin olmam gerekiyor; yoksa biraz sonra en sevdiğim 114. arkadaşımın katili olmak zorunda kalacağım diye düşünürken Rita geldi. En sevdiğim siyah elbisesini ve üstüne yeşil renk babaannesinden kalma hırkasını giymişti. En sevdiğim 114. arkadaşımın gözleri açıldı; rita’yı görünce. Rita o güzel tebessümü ve üzerindeki nar ve vişne karışımı kokuyla tek yanağıma bir öpücük kondurarak bana sarıldı. O piç kurusu ise Rita’nın arka tarafında kalmış ve kızı süzmekteydi. Hemen en sevdiğim 114. arkadaşım sizi yeni açılmış bir yere götüreyim dedi. Ben gerek yok dedim; tabi rita “neden olmasın Matyus” dedi, “değişiklik olur” dedi. Eğer lanet olası bir değişiklik yapmak isteseydim bu değişiklik; şu siik kafalı japon askeriyle olmazdı dedim içimden. Unutmadan aynı sarsak soruları-şu tanışma faslında sorulan- rita’ya da sormuştu bizim japon askeri. Rita nerden bilsin böyle insanların sarsak sarsak niyetlerle sarsak sarsak işlere kalkışabileceğini. Neyse gittik japonun dediği yere; bize portakal soslu ördek rostosu ile chianti söyledi. Herhangi lanet olası ortalama bir şarap içmişliği olan birine sorsanız chinatinin sadece kaşar peynir ve dana rostosu ile içileceğini bilirdi. İroni yaptığını düşünerek üstünde pek durmadım; zaten spor gazetelerindeki ironilerden alışmıştım bu duruma. Bizim japon güle oynaya bir şeyler anlatıyor ve bizim ritaya yaklaşmaya çalışıyordu. Rita wc’ye gittiği vakit; japona, “ritaya yanlışlıkla bile dokunursan seni öldürürüm” dedim.Rita o güzel kokusuyla masaya geldi, japonla konuşmaya devam etti, bizim japonda rita’ya dokundu. Bende 7.65 firebird parabellum marka gümüş kaplama silahımla japonu öldürdüm. Bütün yemek yeme yerindeki siyah beyaz giyimli insanlar korku içinde bana bakıyorlardı. Garsona polisi aramasını ve bir bardak john daniels getirmesini söyledim. Ördeğimi bitirdim. Rita’nın gözlerine baktım. Peçeteyle dudağımı silip Rita’yı alnından öptüm. Başıma bir iş geleceğini zaten o amerikan tebessümünden anlamalıydım.Not: Bu öykü yabancı bir dille tarafımdan yazılıp sonradan türkçeye çevirilmiştir. Balzac’ın dediği gibi en iyi çeviri bile ters çevrilmiş bir elbise gibidir.
yorumlar
hmmmmmmmm…… (bknz. ünlü düşünür sahinden….)
harika olmuşjohn danielsjack walkerhangisi ?
Matyus gelmiş, hoş gelmiş…
Çok hoş bir yazıTebrikler…Tebrikler…
zümrüdü anka kuşu yerine çöl kartalı
BU resimdeki Remzi mi?:)))
-seni lanet olası remzii..!! biz burda siyahları sevmeyiz.. hemen in arabadan aşaa..-durun yapmayın.. tom.. hayır..-tamam martha.. çocuklara dikkat et.. ben şimdi dönerim..-tom..!!-martha..!!-diz çök kara köpek..!!-tom.. yapmayın.. yalvarırım yapmayın..!!-susturun şunu..dıkş dıkş..!!-martha haaaayıııırrr…-anne anne..!!-sizi beyaz domuzlar..-dıkş dıkş..!!-hıaaaaa..!!!……….-cesetleri nehre atın.. remziilerden nefret ederim..-çocuklar ne olacak patron..?-…-…-yakın..!!
Tebrikler Untouchablezen, suret ve gerçeklerle dolu şu hayatta kimin elbisesini ters çevireceğini iyi seçmişsin..Come on ”Rita Rita”
nedir kardeşim ana fikir. anlatılmaya çalışan nedir.hayır bir de o harika muhteşem nidalarıyla çırpınan güruha katılamamanın ezikliği var içimde. anlamıyorum. anlayanı hele hiç anlamıyorum.
tımarhaneye çevirdiniz yav
bilmez miyim a canım zaten kendisi paranoid şizofren. bunun bir amcakızı var zennur o da katatonikti paso sallanırdı.efendi efendi kendine gel yettin gayrı. bir dur diyen yok mu ey ahali. aklımız bulandı ,fikrimiz pörsüdü.yok dubaide tarlada eroin yetiştiriyomuş ta yok güneş ışığının etkisiymiş de. yeter yahu. kral çıplak kardeşim.
artık afişe edelim canım. yeter illallah. ahan bu da resmi. arkadaki raziye teyze. halası olur. yanındaki de razi teyzenin kocası recai amca. işte kuzum zen zen . budur. ööle yatar yayılır arada bir abuk sabuk yazar. inanmayın. ajan bu ajan. amerikan ajanı. bizi bize düşürüp aklımızdan edecek.
neyine türkçesini bilmiyormuşsun kardeşim. öğrensene ana dilini. bu vatan evladı sınırlarda nöbet bekler. burbon muymuş neymiş. boğma rakı de mesela tekel birası da binboğa de. çarkların yağı kendimizi sana ezdirmeyeceğiz.
Efendim aslında john daniels’tır, bunun şerefsiz kardeşi jack abisi john’u kandırıp firmayı ele geçirtmekle kalmamış isminide değiştirmiştir. Birde john daniels’ı johnny walkerla arıştırmayın çünkü john daniels bourbon, johnny walker ise whisky’dir. Türkçelerini tambilmiyorum ama sanırım burbon ve viski olacak en çok benzeyen kelimelerle değiştirirsiniz burbon ve viski kelimelerini.
untouchablezen teşekkür ederim bilgilendirme için. Ufkum da iz oldu bu açıklama john ve jack amcalara selam ederim.
portakol soslu ördek rostosuymuş! kuru fasulye pilava ne oldu arkadaşım? rita kim hem, nerede benim müzeyyen’im. yok efendim japonmuş. olmaaaaaaazzz dadaşıma, efeme ne oldu. yeter artık isyandır bu. açık açık isyanlardayım.
burbon : karbon yada kurbanviski : fiske yada saksı.
LeSorcier ve mansonilizied insanları ilk önce burayı okuyun yine de anlamazsanız şuraya bir bakın
hayır efendim.. remziileri öldürmek mubahtır.. ya sevsinler ya terketsinler.. ne o öyle kara kara dolaşıyorlar kışkırtmak ister gibi.. sallana sallana.. biz buranın ağasıyız edaları falan.. istemezük eski köye yeni adet..
holden caulfield karakterinden esinlenme var sanki . hatta okumaya baslayinca bir an cavdar tarlasinda cocuklardan bir alinti mi bu, ben nasil hatirlamiyorum bunlari diye kendi kendime sordum.
çok sevgili ve dahi hiç tekin olmayan zen insanı ve yanındaki kişi arkada kaldın seni unuttum sanma. evet önce ve sonra her iki yazıyı hatta aynı sıra ile okudum. fakat yine ve hala anlamadım. rica etsem eğer zahmet olmazsa koplo faaliyetlerinizden bir ara bulursanız durumu bir gerizekalıya anlatırcasına basite indirgeyerek tekrar anlatır mısınız?
-bunu yapmamalıydın bill-sen karışma şerif.. kasabadan bir pislik temizlendi işte..-bill.. onlar masumdu..-şerif.. işine bak.. sinirimi bozuyorsun..-…-şunun gidişine bak patron.. sanki kardeşini vurmuşuz gibi.. ben bu şeriften şüpheleniyorum.. bu pislikleri koruyor.. o da bir remzii..-yok daha neler.. tamam kesin.. şerif biraz gariptir ama remzii olamaz.. iyi çocuktur bizim timoti.. ama eli kolu kanunla bağlı işte.. eee.. o yıldızı takmak kolay değil.. baksana adamın başında saç kalmadı..-ama patron..-sana kes dedim remzii lafı duymak istem…dıkş dıkş..-aarrghhh..!!-…-…-neden tim..? bunu neden yaptın..?dıkş dıkş-hurrgghh..!!-…-şerif bak valla biz ona söyledikti.. yapmıyalım patron dedikti.. remzii memzii onlarda insan dedikti.. dimi lan sem..?-eee eevet.. aynen öyle dedikti..-şerif..?-köpekleeerr…!!dıkş dıkş dıkş dıkş dıkş klik klik..-aha kurşunu bitti.. kaç lan kaaaçç..
Fütuhat-ı mekkiye’nin 2. ciltinin 30 lu sahifelerindeydi sanırım remiz menzilini karıştırabilirsiniz; hem orda harflerin sıcak, soğuk, kuru ve yaş diye ayrımı ilgincinize gidecektir. Neyse efendim öylesine bir yazı, tek yaptığım kelimeleri yan yana getirmek..
remiz ne demek amca?
in Zen we trust
Valla, hanım kızım ben sözlük değilim…
birkaç yazıya takıldım. yorumlarda kim dikkatimi çekerse gidip yazılarına bakıyorum tanımaya çalışıyorum ama şimdiye kadar kimse bana hoşgeldin demedi. bana hoşgeldin desenize. bende bir hafif çocuğuyum bende üniversite okudum…
Ömer Hayyamin kirmizi sarabina ,sarap damlasi olmaya aday adayi kara üzüm tanesi demek .eeee welcomeeeee yakinda sana bizim ivent komitesi senin icin hazirlanacak hosgeldin partisini sunar…..az sabir.
sözlük olmak gerekmiyormuş demekki! pekala bir bilen bulunuyor. ben yazara takıldım güya ama kızdırdım sanırım. teşekkür ederim zez.
bendenizde zeninsaninin yazdigi sözlüklerden anlamini kendim buldum.ev yapimi yani…bizzat ben denize ait ..tesekküre gerek yok…rica :-)))
Sayın kendim, yan yana koyduğun kelimeler bir sınıfa koyulacaksa “epiphany” tadında olduklarını söyleyebilirim. Örneğin senin kadın cinsinden ebeveynin uzayda bir yer kaplamakta ve senin için bir çok değer atfedilmekte kendisine; ama kolombio’daki kahve toplayan bir adam için hiç bir şey ifade etmemekte; ne garip değil mi? iki delikten dünya’yı gördüğümüz halde herşeye vakıf olabileceğimizi düşünmemiz; işte bu noktada sayın kendim dikkat etmemiz gereken hususta remiz olmakta. Senin bilmeden sürttüğün bu mevzu, belkide her şeyin bir ve herşeyin hiç olduğunu söylemekte. Biliyorum şimdi içinden “phucken nihilists” diyorsun ama iki dakka ve dinle beni. Aslında senide anlıyorum şimdi üşeniyorsun 4 saat ibn-i arabi’den bahset ki senin süzgecinden çıkacağı için pek verimli olmayacaktır, 3 saat salinger’ı anlat ordan joyce’a geçip epiphany’nin çıkışını anlat, bütün bunları vahdet-i vucud kavramıyla bağla ki vahdet-i vucud’u anlatmaya kelamın yetmez, arada rita hayword’dan da bahset filmlerinden, arada anlaşılması zor kelimeler kullandığında onların nerden geldiklerini ne manaya geldiklerinide açıkla, sanırım şu yazıyı tekrar yazayım desen en az 300 sahife olur. Çokta şişirdim seni bu arada belkide yazmışsındır google zıkkımına remiz diye bir şey bakmışsın kuş çıkmş, yok işaret demekmiş, sonra böyle sarsak bir yazı yazmışsındır. Bunu ben bilemem, okuyuculara kalmış. Ama biliyormusun yazını okurken en çok güldüğüm şeyde chianti meselesini son dönemlerdeki spor yazalarının ironileriyle bağlaman. Bence ne spor yazarları ne de japon karakteri o kadar kafası çalışan biri değil. Bak çeviri olayından bahsetmedim; neyse ondanda bahsedersek seni tam şişircez.Arkadaşlar bana kalırsa bu adamın yazdıklarını okurken bahsettiği kelimeleri, bölgeleri, insanları bir şekilde birleştirmeye çalışın; belki bu şekilde anlaşılmak isteniyorsa bir şeyler çıkabilir. Lakin buna üşeniyorsanızda okuduğunuz zeman yüzünüzde bir tebessüm oluşturacaktır.
Sayın kendim, ingiliz olsaydım sana sağlam bir ” phuck you” derdim. Ama edebim buna musade etmemekte. Sonuçta en iyi süper kahraman, ahiretini kurtarandır.
Süper ceviri, gercekten cok güzel olmus eline saglik…
zen,valla herkes kendi anladığını yorumlayacak elbet:) ben bir quantin tarantino sahnesi yaşadım okurken. bolca zıt karakterler, aksiyon, kadın-erkek 3.şahısların işe karışmaları ve sürpriz değilse de şok ve ani bir son, ama final sahnesi bile kendi içinde başka bir film, yemeğini bitirmek ve sonrası…sağol, bu aralar bambaşka bir şey okumak hoş:)şahlankoç;seni de tebrik ederim, spagetti western türünü yer yer Türkiye semalarında güzel estirmişsin, bu tür yazılarını okumak isterim:)
😉
Bence de sahlanankoç spagetti western tadında bir yazı hoş olur; gerçi sende kovboyların rakı içip, kovboylar yrine kadıların olmasını bekleyebilirler, ama arada bir iki country’de dinletirsen valla daha ne diyeyim Tebessüm ettim.- Hey george, tavşanlardan bahsetsene- Kapa o lanet olası çeneci lenie- Ama tavşanlar george- Ne o elindeki lenie- yok yok bir şey yok elimde………………- Senin tek sorunun ne biliyormusun?- Nedir mike- O lanet olası beyaz kıçındaki pembe sivilcelerTüm hafif insanlarına ahkam ve paylaşımları için teşekkür ederim…Aslında makaleci, son sahne biraz jackie brown ı anımsatıyor ne yalan söyleyim; tarantino severim elbette izler bırakmıştır.
siz isteyin yeterki.. hem müzik olayını da çözebilirim zannediyorum.. ıslığın, derinden gelen hüzünlü mırıldanışların olmadığı bir vestern hayal edemiyorum.. spagetti vestern sevmem ama.. onu da belirteyim.. çok suni gelmiştir italyan kovboyları bana.. en iyi taklit bile orijinal olanın posasından ibarettir..du bakalım biraz materyal toplayalım önce..
sahlankoç, burada şöyle bir durum var, tam olarak ilgilenmeyebilirsin belki de ama belki bu linkte adı geçen filme göz atma imkanın olur?bu arada; lütfen john wayne olsun hikayende:)
O kadar kendimi yitirmiştim ki, saçmalar gibi söze başladım. Bunun eninde sonunda bir gölgeden ibaret olduğunu ve gölgeden başka bir şey olmadığını, insanın gölgesiz de yapabileceğini, bu yüzden bu kadar gürültü çıkarmanın sıkıntıya değmeyeceğini söyledim. Ancak sözlerimin anlamsızlığını o kadar yoğun bir biçimde duyumsuyordum ki, sonunda kendi kendime sustum. O, bana yanıt vermeye bile gönül indirmedi. Sözlerime şunu da ekledim: “İnsan bir kez yitirdiği şeyi başka bir kez yeniden bulabilir.” Bana öfkeyle sordu: “İtiraf edin, efendi, itiraf edin, gölgenizi nasıl yitirdiniz?” Yine yalan söylemek zorunda kaldım: “Bir süre önce kaba herifin biri öyle hoyratça gölgeme bastı ki, onu yırttı ve kocaman bir delik açtı. Ben de gölgemi yalnızca onarıma verdim; çünkü para çok iş görebilir. Dün geri almam gerekiyordu…”
…
Bana benden ve senin gölgenden bahset biraz.:Sokaktaki şapkalı elektrik lambasını düşün ve şapkasının başlangıç noktasında kısa devre yaptığını;bu elektrik kaçağının yalnızca sağanak, yağmurda ve rüzgarda sokağın girişindeki yola sallandığı an’larda düşürdüğü şekilsiz bir gölge:Üşüyen bir gölge ve yarı bozuk sokak lambası mıyız?:Bir sokağı aydınlatmakla yükümlü bir ışık ve o ışığın üşüdüğü an’larda kendinden yarattığı bir yansıma:Neden şekilsiz? Ben yaratıyorsam o zaman istediğim şekli veririm:Yaratman için sallanman, yağmurun içindeki kana bulanması ve canının yanmaması lazım:Sen yolun neresindesin?:Başladığı ve bittiği yerde:Yani hiç başlamıyorsun ve bitirmiyorsun… Bana bedeninden bahset biraz ve benim gölgemden:Etraf karanlık olunca yolun başlangıcında beliren tüm karanlık benim bedenim, karşı sokaktaki saydam ışık senin gölgen:Işığın gerçekten yansıması karanlık ise karanlık aydınlığın kendisi mi sence?
Yüzüm güneşe dönükGölgenle sen oyna..Ben karşıda duran küçük kızla,Boncuk dizeceğim misinaya..
tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan paradoksu gibi birşey olmuş bu… :))
Bu paradoksun başlangıcı söyle idi…bir gün horoza sormuşlar tavuk mu yumurtadan çıkar? yumurta mı tavuktan? Horoz da ben bilmem işimi yaparım gerine karışmam demiş…Karışmaz anlaşılmazlıklarda bu karanlık ve aydınlık çelişkisini size armağan ediyorum…
teşekkür ederim çelişkiye boğdunuz beni 🙂 bütün gece bunu düşünür uyuyamam ben şimdi 🙂 acaba doğru cevap hangisi diye…
Düşüncesizlik…
karanlık gerçekte asla zatı itibarı ile kendisi var değildir.. o, su buharının esasında suyun kendi olması gibi, tek gerçek olan ışığın yokluğundan oluşan bir hâldir.. varlığı doğrudan ışığın varlığına bağlıdır ve varlığı ışık ile kaimdir.. ki bu dahi ışığın ta kendisi olduğunun delilidir..
Ne mutlu karanlikta dahi isigi görenlere…O isik ki” bu gözlerle görülmez. O isik ancak kalplerdedir…Zen kardesin yazdigi bu yaziyi elestirenleri anlayamiyorum…
Asasında güneş gerçekleri örten bir perdedir…
Icimizdeki CAN kafesten bir an önce kurtulmak diler, ezelde olan özgürlügünü özler. EGO hep ona celme takar kafesi kapar.. ahh nerde o yiit ki” kafeside ego’yuda parcalasin…
perdeler güneşle sınırlı mıdır ki..?güneşin kendisi bile sonsuz perdeler ile perdeli değil midir ki..?gerçeğin ne olduğunu kim bilebilir ki..?şems kim ki..?peki ya remzi..?
Perde dedigin ne ki..?Yirtilmaz, parcalanmaz mi ki..?Olmak icin sems, degmez mi ki..?Bu yigitlik Nico’da varmi ki..?
en sevdiğim öykülerden..
yorumları okuyup hafif ahalisinin hakkaten bir garip olduğuna kanaat getirdim.durduk yerde cinnet geçirmişim ben mesela.baydıvey vay gidi şahlanankoç vay.