29 Ağustos 200218.45…Otobüse bindi.Şoför hizasındaki koltuklara oturdu.Çünkü o kısmın manzarası onu fazlasıyla ilgilendiriyordu.Kalbi dışarıya çıkacakmış gibi oluyor,kendi kendine ne söylerse söylesin etkilenmiyordu.Boğazı tıkanıyor,elleri terliyor,kendini çok garip hissediyordu.Bu daha önce de bir çok kez başına gelmişti,benzer durumlarda…Ne ki,15 dakika sonra ya olacak ya olacaktı.Başka bir ihtimal düşünemiyordu.Olmazsa bir çok kez kıyısına geldiği çılgınlığın öte yanını göreceğinden emindi.18.50…Yolculuk devam ediyordu.Mesafe azalmıştı.”Ya bugün çıkmazsa…” diye düşündü.Bu olasılık da vardı ve kafasını duvarlara vurmasına yetecek düşünceydi.Ya çıkmazsa…4 gündür bu anı beklemişti.Cesaretini toplaması için tam 4 gün geçmişti.O sihirli günün üzerinden 4 gün…Tesadüfen karşılaşıp kekelediğinin üstünden 4 gün…Karşılaşmadan sonra 3 gün üstüste aynı saatte onu orda görmüş ve yıllardır beklediği fırsatın elinden uçup gitmesine sadece adrenalin salgılayarak karşılık vermişti.”Yarın,yarın,yarın,yarın,mutlaka…”diye sayıklayıp kendini avutmuştu.Ama bugün yarın olmayacaktı.Bugün o gündü.18.55…Yeşil parkalılar görünmeye başlamıştı,otobüs askeriyenin yanından geçiyordu.Bu,önünde iki virajın kaldığını müjdeliyordu?!Sadece birkaç dakikası kalmıştı.Kolay değildi ama buna yol açanın da sadece kendisi olması olayları daha da karmaşıklaştırıyordu.Her şeyi hep birbirine karıştırmış,sabırsızlığını buna eklemiş,keşkelerini de hepsinin üstüne tatlı niyetine yemişti.Kendisi de az sonra neler olacağını bilmiyordu.Sanki bir sinema salonunda kendisinin başrolde olduğu bir filmi izleyecekti.Rolünü saatlerce ezberlemişti ama sahnede doğaçlama oynayacaktı.19.00…Son viraj da dönüldü.Diğerleri için rutin olan bu otobüs yolculuğu onun için sırat köprüsünden farksızdı.Ya aşağıya yuvarlanacak,ya da salına salına geçecekti.Son saniyelere girilirken hayatında sakin olması gereken her yerde bu kuralı paramparça ettiği aklına geldi.Onun için yollarda radarla adrenalin tespiti yapılmalı ve nöbetçi psikiyatrlarla durdurulduğu yerde telkin cezası verilmeliydi.Ve parkurunun başlangıç noktasındaydı,bu görmek istediği kişinin yürüyüş parkurunun da son noktasıydı.Yarış başlamıştı.Bitiş noktası neredeydi?Bir maratoncu olduğunu her zaman unutuyor,sprinterler gibi yarışıyordu.Otobüs ilerledikçe bütün ihtimalleri değerlendiriyor,her yöne bakmaya çalışıyordu.Ama o ortalarda yoktu.Artık nefes de alamaz duruma gelmişti.Saniyeler geçiyordu.Umudunu kesti,içinden kendisine küfretmeye başladı.Yarışı tamamlayamayacağını düşünürken bir anda ilerde bitiş çizgisini gördü!19.05…Üzerinde açık yeşil basit bir t-shirt,altında koyu yeşil bir eşofman altı ve birkaç yıllık oldukları belli olan,iyi bir zevki yansıtan beyaz adidas ayakkabıları ve toplanmış kıvırcık saçlarıyla onu karşılaşabilecekleri son noktada görmüştü.Ne yapacağını şaşırdı.Bütün o heyecanı geri gelmişti.İlk durakta inemedi.Cesaretini yine toplayamamıştı.Bu yüzden hayatında o kadar çok şey kaçırmıştı ki…Şimdi ikisi ters yönlere doğru hızla yol alıyorlardı,aralarındaki mesafe saatin dökülen kumlarıyla beraber artıyordu.Ne olduysa oldu,bir sonraki durakta kendini dışarda buldu,şu anda aynı yerküreye temas ediyorlardı ve aralarındaki uzaklık yaklaşık 500 metreydi.Hiçbir şey için geç değildi.Bu klasik ama etkili cümleyi çok severdi.Ona her zaman bir fırsat olduğunu hatırlatıyordu ve Ardından kardeşi olan ”Ölenlerin en sonuncusu umuttur” sözünü getiriyordu.19.10…Bir anlık duraksama yaşadı.Çok hızlı yürüyordu.Uzaklık büyüyordu.Ve harekete geçti.Elindeki poşetlere,kıyafetinin kesinlikle bu durumlar için üretilmemesine karşılık koşmaya başladı.Nefes alıp vermekte zorlandığı için koşusu işkenceye dönüşmüştü.Hayatının koşusuydu bu,sanki şampiyonluğa koşuyordu.İçinde gene salakça bir pişmanlık vardı.Neden önceki durakta donup kaldığını,inemediğini düşünüyordu.Ancak pişmanlıklar geçmişte kalmalıydı,zafer zamanıydı,en azından bir ateşkese razıydı.Bu yolun yürüyüşe ne kadar uygun olduğunun daha önce neden farkına varmadığını sordu kendine..Güneş bir süre önce turuncuya dönüşmüş,ışıklarını da çekmişti.Pembemtrak bir mavili hakimdi gökyüzüne,oksijen boldu.Karşıdan gelen bisikletli çocuklara baktı.Nasıl olduysa onlardan biraz güç aldığını hissetti,arkasından ıslık çalmaya karar verdi.Kendi üzerinde 1-atmosfer basıncının 2-toplum basıncının etkili olduğunu düşündü.Çok yorulmuştu.Onu nerdeyse parkurun sonunda yakalayacağını düşünüyordu.Bu da geri kalan zamanın mümkün olduğunca kısalması demekti.Bir an için arkasına baktığını görür gibi oldu,içgüdüsel bir refleksle saklanacak yer aradı.Bir kez daha kendini salak gibi hissetmişti.Ve beklenmedik birşey oldu.Yüzyüzelerdi….Geri dönmüştü.19.15…Otobüsten inmesiyle başlayan kısa zaman diliminde bile planlar yapmıştı.Arkasından yaklaşacak ve bir espriyle olayı bağlayacaktı.Bu genelde arkadaşlarına yaptığı bir şakaydı ve hep samimi bir ”Sen miydin?” sohbetine sebep olurdu.Bu kez de işe yarayacağını umuyordu.Ancak beklenmedik gelişme planları altüst etmişti.Onu yakalayamadan geri dönmüştü.Yüzyüze karşılaşacaklardı.Son 100 metre…Tanıdı mı acaba?Ne yapacağım?Yanından geçip gitsem?…75 metre…Yolun karşısına geçsem?Ya yüzüme bakmazsa ne yaparım?…50 metre…Bana mı bakıyor?Allahım bana güç ver.Ne olacaksa olsun artık…25 metre…Aman allahım,aman allahım,aman allahım…20 metre…15 metre…10 metre…5 metre …ve……..-Merhaba Rüya,höynk höynk höynk,amma da hızlı yürüyormuşsun be…1 saattir arkandan koşuyorum!(Gülüşmeler)-Ne?Vallahi hiç görmedim,Kusura bakma Hasan,özür dilerim ya!!İnan ki hiç görmedim!-Ama hakikaten tempon çok iyiydi.Arkandan ıslık çalmaya çalıştım,füooytt,füüyyt diye…Duymadın ki…-Hadi ya..Hiç duymadım yemin ederim.-Valla acayip koştum…Klip gibi oldu yaa..Yolun sonuna kadar gitmiyor musun?-Ya bugün ben biraz geç çıktım.O yüzden çok da geç olmadan döneyim dedim..-Ya olur mu?Ta otobüsten indim,yürüyelim mi yolun sonuna kadar?-……….Tamam.Sen o otobüsten mi indin?-Evet…Tatatatata tatatatarata taratararam!!!İlk izlenimler iyi gibi görünüyordu.Saat 19u 20 geçiyordu ama bu kez Hasan için yapıyordu bunu.Olaya iyi girmişti,bağlantıyı iyi yapmıştı ve onunla yanyanaydı!!Aylardır beklediği andı,saatlerce hazırlığın sonrasıydı ve çok güzeldi…Ama o bilmiyordu.belki de biliyordu ama kamufle ediyordu.Ne vardı beyninde çok merak ediyordu…Onun ağzından kendi isteğine olumlu bir cümle duymak heyecanlanmasına yetmişti.-Hergün böyle yürüyo musun?Bunun sportif olmadığı gibi bir fikir var kafamda..-Yok canım,egzersiz işte…..Ya,tamam tatilde yediklerimi böyle eritiyorum.Ne yapalım hep oturup yiyince biraz kilo aldım..-Ama sadece yürüyüş etkili oluyo mu?Bence daha koşman falan lazım,sporla olacak şeyler bunlar,sen daha iyi bilirsin.-Ama benim yürüyüşüm hergün nerdeyse 45 dk. sürüyor.Herşey iyi gidiyordu.Bu arada ilginç birşey geldi aklına.Bu aylardır,yıllardır bağlandığı,garip bir tutkuyla aralıklı olarak kafasından çıkmayan kız nasıl birşeydi?Evet,tam olarak nasıl birşeydi?Konuşurlarken ona bakıyor,inceliyordu,saçları çok güzeldi,Galiba gölgeler yaptırmıştı.Elleri çok güzeldi,tırnaklarının şekli bile garip bir heyecan uyandırıyordu.Kıyafetlerini hep yakıştırıyordu,çuval giyse yakışırdı herhalde.Ama birden dikkati yüzüne kaydı.Bir süre suretini inceledi.Yanında da olunca artık,sanki herşey çok basitmiş gibi gelmişti.Sanki çektiği bütün acıları,kendisi çekmek istemişti,salgıladığı adrenalinleri kendi isteğiyle salgılamıştı.Kafasında muhteşem bir imge yaratmıştı ve onu ulaşılmaz kılmak istemişti.Bunun geçmişi oldukça eskiydi.Rüya’yı bulunca tıpkı bir yap-boz gibi parça parça onu o imgelemeye oturtmuştu.Monte işlemi tamamlandıktan sonra da eserinin adını aşk koymuştu ve sırada acı çekmenin olduğunu sanmıştı.Karşı taraftan karşılık göremeyince hayat tecrübelerini de birleştirerek ”Bak,işte bu aşk abi,karşılık da vermiyo,batsın bu dünya” moduna girmişti.Şimdi de sıra acının alkol,muhabbetler,telefonlar vasıtasıyla dağıtılmaya çalışılmasına gelmişti.Madem ki aşık olunmuştu;müzik dinlenmeliydi.İbrahim Tatlıses’in 15 yıllık kasetleri çıkarılmalı ”Tutun kollarımdan düşerim şimdi ,yanlızım dostlarım yanlızım yanlız” nidalarına mırıldanmalarla eşlik edilmeliydi.Yanında şarap içilmeli ve kusulmalıydı.Sanki orda burda gördüğü her mizansenin kendi hayatında da en azından bir kez yaşanması gerektiğini düşünüyordu.Makyajsız ve sade yüzü onda bu duyguları uyandırmıştı.Bilincinde yarattığı bu Taht’a daha sonra başkaları da oturacaktı ama tahtta en uzun süre kalan kraliçe Rüya olmuştu.Dönüşe geçmişlerdi.O civarda oturan arkadaşının orada önlerine çıkama olasılığı onu heyecanlandırıyordu.Onları yanyana görecekti.Derken konuşma okul eksenine kaydı.-Dersler nasıl gidiyo Rüya,Son sınıf oldun bu sene?Ortalaman kaç?-İyidir Hasan,ortalamam 3.11..-Oha,oha yani…Kusura bakma bu ortalamaya bu laf yakışır.Ne yaptın sen ya?-Ya evet..Hem de sınıf birincisiyim diyeyim bari,…-Çok iyi gerçekten..Rüya,niye şehirdışı yazmadın,burda kaldın?-Hasan,o zaman ablam da okuyodu.Bir de ben şehirdışına gitsem maddi olarak zor olurdu..-Tabii doğru,haklısın..Benim de amacım hayatı biraz olsun görebilmekti Rüya..Kendi başıma yaşayayım,burnum sürtülsün falan filan…Öğrenci arkadaşlarının evinde kalıyor musun hiç?Ortamlarını görüyor musun?-Yok Hasan,hiç kalmadım.Ama gidiyorum tabii..Bir de bizim evin üstünde oturan sınıf arkadaşım var.O yüzden şanslıyım,derslere onunla gidiyoruz.Bu arkadaş içine bir kurt düşürmüştür.Erkek midir yoksa?İnsanoğlunun temel duygusu olan kıskançlık harekete geçmiştir.Yavaş yavaş sihirli dakikaların sonuna gelinmektedir.O heyecan yerini sükunete bırakmıştır zaten.Tam başlangıç noktasına ulaşmışlardır.-Sizin ev nerdeydi Hasan,nerden gidiyosun?Bu soru onu sinirlendirmiştir.Takıntılarından birisidir bu.”Daha önce 3-4 kez söylemiştim” diye düşündü ve bir kez daha tarif etti.Gelen karşılık sinirinin yerini mutluluğa bırakmasını sağladı.-Tamam,o zaman ileri kadar yürüyelim ben ordan yukarı döneyim.19.40…Evet,yaklaşık 55 dakikalık iyi bir hayat tecrübesinin sonuna yaklaşılmıştır.Ayrılmaları gereken köşeye gelirler.Onu yukarı kadar bırakmasının doğru olup olmayacağını düşündü.Bunu sormak onun için çok zordu,anında vazgeçti.Birşeyler söylemeliydi,birşeyler yapmalıydı…Bu arada ikisi de durdular.Birbirlerine ellerini uzattılar.Karşı tarafın da biraz biraz tedirgin olduğunu hissediyordu.-Hasan kendine iyi bak.-Sen de Rüya.Yarın belki gene yürüyebiliriz,gelirsen,tabii annemden izini koparabilirsem.Ne zamandır kızıp duruyor yeter artık diye..-Görüşürüz Rüya.-Görüşürüz.Bu kadardı…Eller birbirine uzatıldı.Red Kit ve Calamity Jane gibi ters taraflara yol aldılar.Seyircilerin duygulanarak izlediği sonlar gibi..Söylemek istediklerini söyleyememişti.Davet edememişti.Sadece basit bir sohbet olmuştu karşı taraf için…Kendisi için ne kadar büyük anlam ifade etse de…Aslında basit bir sohbetti.Herşeyi gene kendi bilinci büyütmüştü.Sohbetteki nerdeyse her cümleden çıkardığı anlamlarla avunuyordu.”Yarın belki yürüyebiliriz….”Bu cümle onun için yaslanacak ağaç olnuştu.Yarın traşını olacak,bir çift spor ayakkabı satın alacak ve o yola çıkacak,”Pardon beraber yürüyebilir miyiz?” esprisiyle sempatik bir şekilde bugün söyleyemediklerini yarın söyleyecekti.Ancak yarın hiçbir zaman bugün olmayacaktı,bugünün dün olmadığı gibi…