“…birbirine teğet geçen hayatların hikayesi..” dedi ses.. sesin ardındaki mekanik titreşim.. siyah cep telefonunun yan yüzündeki ufak deliğe ince bir jak vasıtası ile bağlanmış kablonun ucundaki küçük hoperlörün membranının titreşimidir bu mekanik sesin kaynağı.. bu titreşimin ulaştığı algı merkezlerinden iletilen sinyaller bir çok sinaps aktivitesi ile sayısız veri sentezine sebep oldu bir kaç milisaniye önce yumuşak, kıvrımlı, tavası leziz olan beynimde.. mekanik titreşim sonucu oluşan kimyasal işlemler nihayetinde bir çok anı, hatıra, resim, ses, duygu kaydı harekete geçti.. ve bilinç denen, tanımlanamayan, garip, ne idüğü belirsiz (idük nedir ki?) varlıktan açığa çıktı.. sonra benzer bir mekanizma ile hızla unutuldu tekrar.. unutuldu.. unutuldu.. unu.. unutmak da bilincin üzerine yamanmış bir yafta.. aslında herşey kimyasal değil mi üstadım..? milimiliminicikmikrogramlarla ifade edilen dozlarda binde birlik bir sapma nelere kadir.. herşeyin sorumlusu bu saçma sapan kimyasallar üreten bezler değil mi..? o zaman, her şey böylesi kimyasal, herşey böylesi mekanikse nedir bilinç..? nerde bu işin sorumlusu ey kadim dost..? yok ki cevabı.. ruh da derler adına, can da.. ama kimyayı, mekaniği çözen insanevladı bunun pozitif bir açıklamasını yapamamış.. zahiri ilimlerin ilerlemesi elbet mühim.. ancak bu ilerleme dahi, varlığımızın “öz”ünü açıklamaya yaklaşmıyor bile.. narın kabuğunu yiyip, dolgun, kırmızı, baştan çıkarıcı sulu danesini es geçiyor.. ya ruh..? hep varsayımlar ile konuşuluyor bu hususta.. insanın mayasındaki bir yerlere bağlanma, kendinden güçlü bir varlığa sığınma isteği de hor görülüyor bu zahiri ilim ehli tarafından.. zaafiyet olarak isimleniyor çoğu zaman..iyide niye anlatıyorum bunları.? ulaşmak istediğim bir hedef yok.. bu yazının bir amacı da yok.. ikilemler, çözülmemişlikler, sorular, paradokslar, hayaller ile dolu bir bilinç deltasındaki hasadın mümtaz ürünlerinden gelen çürümüşlük kokusu bu.. çıkması gerekenler çıkıyor.. bunlar da çıkmasa infilak kaçınılmaz.. sabahtan beri canım, uzun süredir kendisi için hazırladığım (haftalardır üşendiğim, geçen gün, ha gayret, bi zorla başladığım ve hala bitiremediğim) bir hikayeyi asıl okuması gereken adama sıkıldı sanırım.. canın sıkılması nasıl bir şey ki.. maddi varlığı olmayan bir “şey” nasıl “sıkıştırılabilir”..? ne saçma lafızlar kullanıyoruz yahu.. can sıkması.. taze sıkılmış can.. nokta ile neler olur neler.. ayıp.. ayıp.. japonları severdim eskiden.. bir acayip tiksinti oluşmaya başladı gitgide.. ne kadar çok bağırıyorlar konuşurken.. yeter be adamlar.. yeter.. kafam şişti patlayacak.. yahu neydi şu idük..?
yorumlar
Zor bir dil seçmişsin dostum. Seni anlamak için sana dönüşmeliyim…
muhtemelen..
Bir geri dönüşüm uzmanı olarak sana dönüşemedim Sahlanankoç, ileri-beri arızaya geçirdin ..Bu teknik duygusallık bitirdi beni hayatta,, ağlayayım mı güleyim mi anlayamadım..Zaafiyetim ise çocuk oyunlarında kaldı..Kızma biraderr !!
hmm.. sıyırmak la ilgili bişieyler yazmak lazım sanırım.. belki daha net anlaşılır..efendim.. ham motoru açmak için gaza yüklenilmelidir.. fazlası motora zarar verir.. ömrünü tüketir.. ancak kararı, performansı artırdığı gibi motora canlılık ihsan eder.. ara gazı da böyle değil mi üstadım..? kullanış şekline göre ya motoru boğulmaktan kurtarırsınız ya da debriyaj balatası ile motorun canına okuduğunuzla kalırsınız.. balatayı sıyırma durumu mühim bir konu.. ince çizgi.. ama sanırım sıyırmak çok da ciddi bir problem teşkil etmiyor şahsım adına..sıyırma anında kimsenin bakamayacağı açılardan izleyebiliyorum hayatı.. ve bu çok baştan çıkarıcı.. tek gerçekliğe sıkışmaktan kurtarıyorsun benliğini.. aynı anda napolyon, kleopatra, zağanos paşa olma seviyesinde iş tabi biraz değişiyor.. benliğini, özünü, kendini, kaybetmeden bakış noktaları arasında atlamalar yapmaktır söylediğim.. kendi varlığını unutmaksızın.. bunu empatinin bir türü olarak dile getirmek mümkün.. tanıdığınız veyahut hiç tanımadığınız birinin (tamamen hayalî de olabilir) bakışı ile baktığınızda gerçekler, tabular, çok mühim konular bir anda tepe taklak olabiliyor.. ve siz bu tabuların arasından sıyrılıp esas hakikate bir adım daha yaklaşıyorsunuz.. devrilen her önyargının ardından hafifleyerek ilerliyorsunuz.. parçaladığınız her genelgeçer kural sizi bir basamak daha yükseltiyor doğal olana.. tek gerçeğe.. göreli kavramların değerini alçalttıkça.. kendi varlığınız yüceliyor.. yaşam boyu etiketinde çok önemli yazanlar ayaklar altına inebiliyor.. toplumun pislik çukuruna layık gördüğü ise bir anda başınızın tacı olabiliyor..bakış açısını x,y ve z düzlemlerinde pervasızca değiştirmek önemli.. çok çok önemli.. izcilikte çok mühim bir kural vardır.. bir ormanda yürür iken sadece gittiğin istikamete değil, etrafına ve özellikle de arkana bakmalısın.. çünkü yalnız önünde gördüklerin yolun tümünü teşkil etmez.. vesselam.. >izci selamı<
Haklısın Sahlanankoc, orman da yürürken dikkatli olmak lazım..Bunların cücesi de bir, devi de..Erman da aynı fikirde seninle..
yazın biryerden mülhem, bu anıtdı herhalde seni bu yazıya iten. ya da baştaki alıntı cümle…bir de; beynin tavası güzel olur demişsin ama buna katılamıyacağım.
mini mini bir kuş donmuştu,pencereme konmuştu..aldım onu içeriye..cik cik cik cik öysün diye.
herhangi bir dış kaynaklı ilham yahut alıntı değildir bu yazının sebebi varlığı zulcenaheyn adam.. deli gibi koşup, midede kaynayan safran ve asiti kusmak gibi.. tamamen içgüdüsel bir istifra.. bir yere kadar tutabiliyor kendini kişi.. gördüğünü es geçebiliyor, yok sayabiliyor yahut yutabiliyor çoğu kez.. kendi adıma konuştuğum muhakkak.. ama kaynayınca, haddi aşınca, takati de kaybedince çıkıyor dışarı.. bir öğürmedir bu yazı.. satırbaşındaki tırnak içi cümle bir radyo programındaki tamamen ilgisiz bir konuşmada çalındı kulağıma.. esasında konu açısından hiçbir önemi yok.. açtığı kapılar ve hatırlattıklarından mütevellit.. varlığın sınıflandırmasını yapan ademsoyunun zaafiyetini ve safiyetini hatırlatmaktan menkul.. iş bu sınıflandırmanın ne derece ilkel olduğunun çığırtkanı olsa gerektir bu yazı.. devam olarak niyetlerim türlü türlü.. bakalım..
hepimize olur bazen
yine birgün, yeni bir sabah.. dün sabahtan ne farkı var..? hiç!! ama dün kötüydüm ve bu sabah iyiyim.. haleti ruhiye ne acaip.. ne temelsiz.. bir gün öyle bir gün böyle.. dün başımı vuracak duvar arıyordum.. bu gün ise hayatın sürprizlerini bekliyorum doğumgünü çocuğu gibi.. beklentilerin çoğu kez hüsrana gebe olduğunu bile bile.. hepinize günaydın.. sabah şerifleriniz hayrolsun.. seher vakti uçuşan ve uzaklardan haberler getiren kırlangıçlar başucunuza konsun..
Günaydınnnn, sürprizlerle dolu bir gün dileyeyim o zaman ben size:)
“sözün en güzeli; söylenmeyendir”, safsatalarına inanmayanlara söylüyorum bu sözümü:”ben inanıyorum.”
CATHERINE HOWARD’S FATE – Blackmore’s Nightoh, to my dearest ruler and lordmerciful husbandnoblest of kings…your heart of gold has long since tarnishedin my champerswhat will the morning bring?what it my heart that doth betray mecause i loved more than one man?is it true your wear a wounded spirit?pray let me mend it and make our love anew…allow me to be your humble servantonce again, as before…are you like the others, so quick to judgeand for this the queen must fallwhat is my heart that doth betray mecause i loved more than one man?truth within the writings of a lettersigned and sealed poor catherine howard’s fate…truth within the writings of a lettersigned and sealed poor catherine howard’s fate…
ken yu cast e kıl miyu ken iyziliyu ken iyzıli
to france
PAYLAŞIMIN GETİRDİKLERİTANIM: elimizde olan herşey paylaştıkça artacaktır.. bu söylem dini ifade taşıdığı kadar ahlaki bir çok anlama da gebedir.. ancak ben işin mantık boyutunu düşündüm az evvel.. boş ahlak dersinden biraz öte olan bu düşüncem aşağıdaki basit temellere dayanıyor..1-elimdekileri ve zihnimdekileri paylaşma fikri ile sahip olduklarım, “benim” kapsamından yavaş yavaş uzaklaşacaktır..2- bu kapsamdan uzaklaştıkça (paylaşım arttıkça) elimdekilere değil, yeni kaynaklara yönelme durumu hasıl olacaktır.. yani konsantrasyonumu sahip olduklarıma değil, olabileceklerime yönlendirdiğimde bir çok yeni kaynak keşfi kaçınılmazdır..3-bu statikoyu öldürecek, hareket ve çaba devri daimi sağlanacaktır..4-elimdekileri saklamadığımdan, sürekli elimden başka ellere, zihnimden başka zihinlere doğru bir sirkülasyon oluşacak, elim ve zihnim hiç boş kalmayacaktır..5-mal ve fikir cimriliğinden azad oluncaktır..6-somut yada soyut görünmese de, her verişin elbet bir de alışı olacaktır.. bu alış şimdi tahmin bile edemeyeceğim düzeyde sihirli sonuçlara sebep olabilir.. tam olarak aslanı kurtaran fare masalındaki gibi bir karşılık değil elbet söylediğim.. ama dünya inanılmaz bir dengede durmakta.. aldığınız her nefes, attığınız her adım bu dengenin bir parçası.. hal böyle iken, size karşı yöneltilen pozitif enerjinin semeresini, göz ile göremeseniz de elbet alacaksınız.. belki dinî jargonda “sevap” denilen şey tam olarak da budur.. yapılan tüm müspet işler, hayat denen bu inanılmaz boyutlardaki network’de mutlaka size ulaşacaktır.. bu bir temenni değil, denklemin diğer tarafındaki kazanımdır..
acaba şu an winamp vasıtası ile ne dinlemekteyim..? isimli köşemizin bu günkü konuğu dead can dance topluluğundan “chant of the paladin” parçası.. dinliyoruz efendim..
Benimkinde de bu çalmakta efenim
hmmm.. blackwater.. altı derin.. du bakalım..