Tarihle ilgilenmek, araştırmayı seven insanların vazgeçemediği bi olgu. İster teknoloji takipçisi olun, isterseniz sosyal bilimlerle uğraşın, muhakkak geçmişe dönüp bakmanız gerekecektir.Bu yazım 2004 yılında çıkan bir kitap ve 2005 ten beri ‘forward maillerde’ dolaşan bir hikaye ile ilgili. Bizler, genelde okuduğumuza şartsız inanmakla beraber, okuduğumuza dayanaksız eleştirilerde bulunarak ‘var olan’ insanlarız. Bunu reddederek, posta kutuma düşen ve yazının devamında paylaşacağım hikaye hakkında, biraz araştırma yaptım.
Hikaye, daha doğrusu anı; Birinci Dünya Savaşında İngilizlere esir düşen ve Mısır’daki Seydibeşir kampında üç yıl kalan, Karaman’lı bir Türk Subayının bu kampta tuttuğu günlüklerinden bir alıntı. Bu günlük, bir başka Karaman’lı olan Ahmet Duru tarafından kitaplaştırılmış. Tarih ve Düşünce Dergisi, yayın haklarını üstüne alarak, ‘Katran Kazanında Siterilize’ adıyla 2004 yılı Temmuz ayında okurlarının ilgisine sunmuş.ATO başkanı Sinan Aygün bu kitaptan yaptığı alıntıyı bir basın bildirisinde açıklamış ve geniş kitlelerin öğrenmesini sağlamış. Hatta alıntıyı basılı hale getirip halkımızı biraz daha bilgilendirmek istemiş. Bu fedakar çabası kısa zamanda meyve vererek belki de bir çoğunuzunda eline ulaşan zincirleme elektronik postalara dönüşmüş.Ancak konu, gözü kapalı destekleyenlerle, yalan yanlış inkarlarla karalayanlar arasında bir çekişmeye bahis olmuş durumda.Bilmeyenler için anı en yalın hali ile burada mevcut. Yazının devamında geçecek kelimeleri anlamak için okumakta fayda var.Gelelim keşfettiklerime. Öncelikle ekşi sözlük‘te inkarcıları keşfettim. Krizol olarak anılan kimyevi maddenin olmadığını iddia etmişler. İngilizce’de ‘Cresol‘ olarak geçen madde 1800’lerin sonlarından beri çeşitli alanlarda kullanılmış. Bilhassa dezenfekte işlemlerinde popülerlik kazanmış. Ta ki yan etkileri ortaya çıkıncaya kadar, bu da 1920-1930 lara denk geliyor. Wikipedia‘dan maddenin insan sağlığı üzerine etkilerini çevirmeden ekliyorum:
Most exposures to cresols are at very low levels that are not harmful. When cresols are breathed, ingested, or applied to the skin at very high levels, they can be very harmful. Effects observed in people include irritation and burning of skin, eyes, mouth, and throat; abdominal pain and vomiting; heart damage; anemia; liver and kidney damage; facial paralysis; coma; and death.
Evet, madde %5 seviyelerine kadar suyla karıştırılarak kullanıldığında sağlık açısından yan etkileri oldukça düşük ancak doz aşımında kesinikle zararlı.Peki bu madde Birinci Dünya Savaşı’nda, esir kamplarındaki insanların dezenfekte edilmesinde kulllanıldı mı ? Evet kullanıldı. Avustralya devlet arşivlerinde belgeli bir şekilde bu görülmekte. Aşağıdaki resim yedek subay’ın anılarında bahsetiği yer olan Sina civarı Seydibesir kampında çekilmiştir. Resmin orjinaline ulaşmak için buraya bakabilirsiniz. Osmanlı’nın ‘Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampı’ olarak isimlendirdiği kamp Sina’da tutuklanan esirlerin bulunduğu kamptır.
Mısır yerlisi adamlar krizol tanklarında dezenfekte edilmek için sıraya girmişler.
Resim açıklamasında, Mısır yerlisi olarak anılsalarda silahla başlarında bekleyen Avustralya’lı askerler, krizol tanklarına girenlerin esir olduklarını göstermektedir.Aynı devlet arşivinde, Sina’da tutuklanan Türkler’i gösteren bir resim daha mevcuttur.
13 Nisan 1916, Avustralya’lı 9. hafif süvari birliği, esir Türk askerlerini Sina’daki hapishaneye götürüyor
Tarihi, tarhihçilere bırakmaktan bahsedilsede, öğrendiklerini duyuramadıktan sonra o tarihçilere ihtiyaç yoktur. Engin ve pek çok yerde hüzünlü tarihimizi çeşitli sebeplerle kendi kaynaklarımızdan araştıramıyorsak, öğrendiğimiz yabancı dilleri kullanarak, yabancı kaynaklardan tahlil etmemiz gerektiğine inanıyorum. Hafif’inde var oluş amacı olan ‘Merak’, daha sağlıklı düşünebilmenin ilk adımıdır.
yorumlar
tebrikler. güzel bi derleme
“Tarihi, tarihçilere bırakmaktan bahsedilsede, öğrendiklerini duyuramadıktan sonra o tarihçilere ihtiyaç yoktur.”maalesef okuyan, araştırmacı bir millet değiliz. bunun suçlusu tarihçiler mi?
eksisozlukte referans rapor olarak sunulan şu belgeye dayanılarak sinan aygun ve bu konuda yazanların yazdıkları, karşı görüş kaynağı belgeye dayanılarak reddediliyor. kızılhaç komisyonunun raporu diye sunulan belgede söz edilen barınma olanakları. yemek öğün içerikleri 21.yy dahi bulunması pek mümkün olmayan şeyler içeriyor. bunları göz önüne alınca karşıt görüşlerin pek inandırıcılığı kalmıyor.
@esrikgemi: Tarihçi yeri geldiğinde öğretmendir. Vazifesi araştırmak kadar anlatmaktır da. Bugün bir şekilde Amerika’nın Kuzey-Güney savaşını bilen ilkokul öğrencisi, kendi yakın tarihinin ayrımında değildir.Mesela, Çanakkale’yi o veya bu şeklide biliyor, kimi yerinde hurafelerden esinleniyor ama Kurtuluş savaşını bilmiyor. İkisini ayırt bile edemiyor. Varsa yakınlarınızda ortaokula yeni başlayan arkadaşlar, sorun kendilerine. Sağlıklı cevap almak pek zor olacaktır. Kitap okumak insanın genlerinden gelen bir alışkanlık değildir. Yönlendirmeyle gerçekleşir, sevdirilir. Eğer tarih tarihçilere bırakılacaksa, bu görevde onlarında payı vardır.@Nebilim, Krizol maddesinin varlığını inkar edenlere idi sözüm. Yok İngiliz saklıyormuş bu maddeyi de, biz uydurmuşuz da, bizden başkası bilmiyormuş da… Bu madde var ve kullanıldı.İkinci olarak, yazının temeli bir hikaye değil. Bir subayımızın günlüğünden günümüze gelenlerdir. Bir insanın anılarıdır. Zamanında konu TBMM’de tartışılmak üzere teklif edlmiş fakat o günlerin yoğunluğu içerisinde veya bir başka sebeple gündeme taşınamamış. Demekki ciddiye alınması gereken iddialardır.Bahsedilen Kızıl Haç raporu 42 gram şeker verildiğini, etle pirinçle beslendiklerini söylüyorsa benim subayımda kötü muamele gördüklerini iddia etmekte. Kızıl Haç raporunun, subayımın hatıranına göre ne üstünlüğü, ne inandırıcılığı var ki karşıt görüşleri çürütmekte? Raporu yazan Kızılay olsa idi, hak verirdim sana.
ellerine sağlık…merağı can evinden vurmuşsun gece gece okudum. gerçi yazı 3 nüsha görünüyor uykusuzluktan ama ben direndim ortadakini okudum… nöbetçiyim bugün ama kimse kalmadı hafifte…
savaş işin içinde olunca her şey korkunç zaten yeterince.. binlerce insan ölüyor, sivil yada değil.. hiç bir ülke masum değil ki bu konuda.. biz de dahiliz buna.. insanoğlunun evriminin üstünlüğe değil ilkelliğe doğru olduğunu hissettiriyor.”Üçüncü dünya savaşı nasıl olur bilmiyorum ama dördüncü dünya savaşını biliyorum: taşlar ve sopalarla!”Albert EinsteinOkusak da okumasak da değişen birşey yokki…
hafif’in gerçek amacı “merak etmek , araştırmak, paylaşmak” ise, bu yazınız ile bu amaca tam bir destek vermişsiniz. Paylaşımınız için teşekkürler.Bu bilgilerin peşine neden düşülmediğini, neden bu kadar haksız saldırıya karşın elimizde yeterince delil olmasına karşın sessiz ve pasif kalındığını benim aklım almıyor, almayacak.Birkaç tarihçinin, gazetecinin ya da araştırmacının konuya eğilmesi yeterli olmuyor işte. Destek görmedikten sonra tüm bu çabalar sadece bizlerin şans eseri burada okuyup “hayıflanmasından öteye geçemiyor”.umarım böyle sürmez.bir şekilde bizler de sesimizi belgelerle duyurabilir ve bu çirkin oyunda hakettiğimizi alabiliriz.
bilgi için teşekkürlerbalon süslemeleribalon süslemebalon süslemesibaloncuuçan balon