İnsan dünyada yalnızdır – işte felaket burada! Yalnızca insan ve etrafında sessizlik – yeryüzü gibi.Fyodor M. Dostoyevski
Edvard Munch
Bu sadece bir oyun, Myra. Bu sadece bir oyun, bu sadece bir oyun. Bunların hiçbiri gerçek değil, bu sadece bir oyun… Kadın o kadar bulanıktı ki, ne zamandır bu cümleleri tekrarladığının farkında bile değildi. Elindeki buz kazıyıcı, cümleleriyle aynı ritmi tutmuş, arabanın ön camında bir aşağı bir yukarı hareket ediyordu. Sonunda görüş açısının yeterli olduğuna karar verdi, ya da kendi kendisine konuşmaktan sıkıldı. Buz kazıyıcıyı ve eldivenlerini arka koltuğa fırlatıp direksiyonun başına geçti.
-“Makinelerin idareye ihtiyacı var baba. İnsanların idare edilmesini aklım almıyor!” Layla’yı psikiyatriste götürmenin doğru bir fikir olup olmadığı konusunda aslında hala tereddütteydi. Hayatını alt üst eden şeyler ve beraberinde getirdiği uyumsuzluk, onun suçu değildi. Öyleyse neden onun tüm hayatı, tüm beyni, tüm bedeni kurcalanmalıydı? Buna nasıl izin verebilirdi? Sadece sevgiyle baş edilebilirdi onun gibileriyle; öğütle ya da ilaçla değil. Yoksa kendi kızı olduğu için mi böyle düşünüyordu? Ona verdiği değer, onu aşmak sınırında sahte bir yola mı sapıyordu? İşte yine tereddütler beynini kemirmeye başlamıştı. O da damarlarında hissediyordu yokluğu. Sevdiği kadının yokluğunu. Bu kızı için de bir süreçti; kendisi nasıl bir doktora görünmüyorsa, kızına da bu kararı verebilme özgürlüğünü tanımalıydı. Hayır. Yapamazdı. Layla daha sadece 13 yaşındaydı. “Onun amacı seni idare etmek değil tatlım, senin kendi kendini idare edebilmen…” Bu sözcükler ağzından çıktığı gibi yine nefesi daraldı. Sanki biri parmağını nefes borusuna bastırıyor ya da yanlışlıkla tam da oraya koyuyordu.“Babam kendisi gibi düşünebilip görmemi istiyor, teyze. Yani resmen yaşadığımı açıklamamam için beni zorluyor.” Genç kadın, yeğeninin yemeği ile oynamasını izliyordu. Annesine bu denli benzemeseydi, herşey daha kolay olabilirdi belki. Ona baktıkça, kimi teselli etmesi gerektiğini şaşırıyordu. Aslında bu bir gereklilikten öte, dipsiz bir kuyuydu. Kendi gözlerinde hayat kalmamışken, bu gözlere hayat aşılayabilmek ne derece onun yeterliliği sınırındaydı? Layla’yı kendi kızından farklı görmemişti hiç; ama şimdi karşısındaki çocuk, hem kızı hem ablasıydı sanki. “Onun için de kolay değil Layla, hiçbirimiz için kolay değil. Senin için endişeleniyor. İyi olmanı istiyor. Senin de ona yardımcı olman, anlaman gerek.” Sözcükler yorgun bedeninden kaçar gibi çıkmıştı.“Dün gece rüyamda annemi gördüm.” Son zamanlarda sıkça yaptıkları gibi, yine aynı mekanda denize karşı oturmuş, konuşuyorlardı. Layla, en yakın arkadaşıydı. Myra Teyze’yi de severdi; ona iyi davranır ve her gelişinde o çok sevdiği elmalı turtadan yapardı. Arkadaşı için üzülüyordu. Layla artık arkadaşlarıyla gittikleri yerlere gitmek istemiyor; şimdi geldikleri yer gibi sessiz, sakin, uzak mekanları tercih ediyordu. Artık erkeklerden bahsetmiyor, sınavlarda kopya çekmiyor, okul kırmak istemiyordu. Üstelik çalıştığı da pek söylenemezdi. Herşey için hiç olmadığı kadar isteksiz, ama tuhaf bir şekilde hiç olmadığı kadar da neşeliydi. Bu durum iyice kafasını karıştırıyordu. İnsan annesini kaybedince üzgün olması gerekmez miydi? Anlayamıyordu. Kendi annesinin ölümünü düşündü; saçma ve olağanüstü geldi. Yine de gizlice şükretti. “Anlatsana, ne dedi peki?” Layla annesini sıkça rüyasında görüyor, ve annesi ona hep öğütler veriyordu. “Dedi ki; ‘Özlemek, her zaman yakınlarına dokunarak gösterdiğin ya da onları görerek yatıştırdığın bir duygu değil, bazen denize karşı sıcak çikolata içmektir. Bir başkasıymışsın gibi kendine yabancılaşmışken, yine kendin oluvermektir. Yani seni sen yapan yerlerdir, sana özel keyiflerdir, senin bildiğindir. Sensindir.’”-Yolcu kapısının aniden açılması ile kafasının içindeki yayın kesildi. Boş bakışların yapıştığı ifadesiz yüzünü, yanındaki koltuğa çevirdi. İşte kimsenin asla sahip olamayacağı güzellikteki iki iri, meraklı, ela göz. Gülümsedi. “Akira? Rohan?” Kızı daha koltuğa yerleşmeden, almaya gidecekleri köpek için isimler sıralamaya başlamıştı bile. Uzanıp onu alnından öptü. Bu sadece bir oyun Myra, bu sadece bir oyun. İyisin. Testlerde birşey çıkmayacak, onu yalnız bırakmayacaksın… Bu sadece bir oyun. Kontağı çevirdi.
yorumlar
güzel.
çok güzel…
okumadan tuttuğum ilk yazi:) okumicamda var mi:)
kadının kendisi değil de ancak kafası bulanık olabilir ya da dağınık olabilir.
cümlede geçen kelimenin “psikiyatr” olarak düzeltilmesi gerekir, kanaatindeyim.ayrıca şekilci ve tutucu bir okur görüntüsü versem de bahsetmem gerekiyor, çünkü böyle bir yazıya aşağıdaki imla hatalarını pek yakıştıramadım.* “ya da” gibi bağlaçlardan önce virgül kullanımı ve üç yerine konulan iki noktalar iyi durmamış.içerik olarak karakterlerin iç dünyalarını yazıya yansıtması açısından başarılı bulduğum bir çalışma olmuş. zira anlatım, kişiden kişiye geçerken biz de bunu, paragraflara ayrılmış metin üzerinde rahatça fark ediyoruz. özlem kavramı çok ince işlenmiş. ama son paragrafta Myra karakterinin kendi yaşamına dair korkularını öğrenmek, testler konusunda endişeli olduğunu okumak içimi buz gibi yapsa da (ki o soğuk ölüm korkusu hep yaşamın ne kadar değerli olduğunu bize öğretmek için vardır) yukarıdaki tüm metinde anlatılanları kafasından bir çırpıda geçirmiş olduğunu kesin ifadelerle tanımlıyor.başarılı buldum.2008 yılından beri yazmayışınıza da şaşırdım. böyle bir cevherin aramıza geç katılmış olması hem şaşırtıcı hem yine de sevindirici…
yazı konusunda mı yazar konusunda mı tereddütleriniz var?
Yazarı boşverin yazıya bakın, siz..
@hayta şüpheli şahıs @pbk, şüphelenmek onun ruhunda var.
sayın lıvendıenin görseli çok güzel ama yazıyı çözemedim :))
:))) ok. haytacım gerçekten evet söz vermiştim özürrrr…
şimdi @tefillin, burada yazıyı özetlemeye kalkarsak yazara ayıp olabilir. sakin kafayla bir kez daha okuyun. hakikaten sağlam adımlarla yazmış.
süpersinizzzzzz:)))
yani yazar Rus olabilir mi?
yazının mı yazarın mı efenim?
pilli pati; ayrıntılı analiziniz için size öncelikle teşekkür ederim. imla konusunda haklısınız, düzeltip tekrar yolladım. kadının bulanık olması konusunda ise; okurken ve zihin yerinde değerlendirirken, kadının yalnızca kafasının bulanık olabilmesi durumu elbette doğru bir yaklaşım. ancak yazarken, kadının sadece zihninin değil elle tutulur tutulmaz her yerinin bulanık olduğunu hissettiğimden ötürü bu konuda size katılamıyorum. o nedenle, olduğu gibi bırakmayı tercih ediyorum. eli açıklığı seviyorum diyelim :)haytaazrail; yorumlarınızda kast ettiğiniz, yazının bir rus yazardan arak olması ise, o derece iyi bir okur-yazar değilim. beğeniniz için teşekkürler.diğer herkese de teşekkür.
etkileyici..
hem de çok..
Bu blog beni çok şaşırttı.Hafif org da böylesine bir şahaserle karşılaşacağımı ummuyordum doğrusu. Yazara içten teşekkürler ve tebrikler. Böyle bir kalemin buralardan çok ötelerde olması gerektiğini düşünüyorum.Gerçekten bu blog bendenizi hayretlere düşürdü.. Araştırdım; her kelimesi özgün ve edebi anlamda seçkin. Yazı sahibinin uzun zamandır neden yazmadığını da haddim olmayarak merak ettiğimi söylemeliyim..Sözcüklere güvenmeye klasisizm denir. Sözcükleri ihtiyatlı bir biçimde tüketen ve aşırılıkları dizginleyen bu tarzından dolayı yazarı bir kez daha kutlarım.. Ola ki, artık bilinen ve tanınan bir yazar ise bu sutunlarda bizlere kendini tanıtmasını da dilerim..