Dil-bilim açısından ne kadar kabül görür bilmem ama yaşadığımız siyasal modeli açıklamak için ‘demokrasi’ kavramının haricinde yeni bir kavrama ihtiyaç duyduğumuz aşikardır. Kapitokrasi yani ‘kapitalin iktidarı’ mevcut sosyal, ekonomik ve nihayetinde politik yaşamı ifade etmek için oldukça uygun bir kavram. Özellikle; liberalizm ve globalizm arasındaki geçişin doğorduğu evrimsel sancıların yaşandığı ve ‘varandaşlık’ kavramının yerini ‘girişimcilik’ kavramına bıraktığı post-modern toplum tipinde böyle bir kavrama, daha bir ihtiyaç vardır.Birileri yaşadığımız toplumsal düzenin ‘demokrasi’ olduğunu bas bas bağırsa da, kendi çıkarları için yaptığı bazı davranışları demokrasiye mal etmeye çalışsa da ya da bilmem kaç yılda bir önümüze konan akibeti meçhul ‘sandıkları’ doldurmak için meydanlarda başımızı ağrıtanlar güya millet iradesine başvurduklarınıı söyleseler de; insanın aklını kurcalayan bir hayli tutarsızlık ortaya çıkıyor.Eski Yunanca bir kelime olan ‘demokrasi’ etimolojik olarak ‘demos’ (halk-toplum-millet) ve ‘kratos’ (iktidar-irade-yönetim) kelimelerinin birleşiminden oluşmuş, ‘iktidarın kaynağı’nı tarif eden ve Antik Yunan’dan beri altın çağını içinde bulunduğumuz modern çağda yaşayan bir kavramdır. Tiranlara, despotlara, dikdatörlere, monark ve oligarklara yönelen eleştiri, isyan ve devrimlerde tepkiyi ifade etmek için çağlar boyu kullanılmıştır. Peki; büyük bölümünde demokrasinin hakim olduğunun iddaa edildiği, günümüz toplumlarında, iktidarın kaynağı gerçekten halk mıdır?Ne yazık ki; otoriter-totoliter karakterlere tepki olarak ortaya çıkan günümüz sistemi, kapitalin yani paranın tatoliterizmini toplumlara dayatmaktadır. Özgürlükçü olduğu varsayılan liberal sistem, geçmiş dönemlerde yaşanmamış ölçüde bir kölelik yaşanmaktadır. 1000 çalışanı, 1 patronun iradesine ve insafına bırakmak bunun bir örneğidir. Bir takım ödüllendirme araçları ile meşruiyet kazandırılsa da; kapital üzerine kurgulanmış toplumsal bir hiyerarşi vardır ve bunun adı da modern köleliktir.Bugünkü toplumsal yapının ekonomik ve sosyal boyutunda, kapital olgusu herşeyin üstündedir. Toplumsal işleyiş kapital-merkezli olarak gerçekleşmektedir. Her tütlü toplumsal kurum, kapitale endeksli kurulmakta ve sürdürülmektedir. İnsanın sosyal ve ekonomik alandaki davranışlarının büyük bölümü, bir anlamda kapital üzerine şekillenmektedir. İnsanın yakın çevresi ile ilgili her türlü kurum ve ilişkilerini biçimlendiren kapitalin, diğerlerine nazaran üstün ve bütüncül bir kurum olan devletin-iktidarın biçimlenmesinde de belirleyici olmadığı düşünülemez.Toplumun önüne, belirli aralıklarla sandık koymak demokrasiyi icra etmek için yeterli midir? Bugünkü demokrasi anlayışı, bilmem kaç yılda bir sandığa gitmek ile sınırlı kalmaktadır. İktidara yönelik gerçekleşen protesto ve eylemler, marjinal olarak nitelenerek geçiştirilmekte ve böylece mevcut demoktasi anlayışının statükosu korunmaktadır. Temsili demokrasinin doğası gereği, bazı sınırlı durumlar yaşanabilir ama bunun da bir ölçüsü olmalıdır. Toplumlar, taleplerinin karşılanması için yıllarca seçim beklemek zorunda değildir. Günümüz demokrasi anlayışında önemli bir sorun bu durumdur. Diğer bir sorun ise; çok daha önemli olarak ‘yöneten’ olabilmektir. İktidarın, kapitale endeksli olması; toplumun büyük bölümü için yönetimde olma durumunu ortadan kaldırmaktadır.Toplumun büyük bölümü, kapital durumundan dolayı ulusal ya da yerel düzeydeki herhangi bir yönetim mekanizması içerisinde yer bulamamaktadır. Buna karşılık, herhangi bir siyasal yetisi olmamasına rağmen, yine kapital durumundan dolayı diğer bir bölümü iktidar olabilmektedir. Günümüz dünyasındaki bütün toplumların iktidarı; doğrudan ya da dolaylı olarak, kapital amaçlı çıkar gruplarına hizmet etmektedir. Çünkü, onları iktidara taşıyan gerçekte halk değil, kapitale sahip olan bu kesimlerdir. İktidarını sürdürmek için de kapitalist çıkar grupları ile asla ters düşmemektedir. Topluma karşı bile, bu çıkar gruplarının lehine eylemlerde bulunmaktadırlar. İşte burada, iktidarın kaynağının ‘halk’ değil, ‘kapital’ olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Nitekim, toplumun tabanı bile, iktidar içerisinde kendine yer bulamıyorsa; bunun adı demokrasi değildir bence. Belki iktidar olmak için gerekli olan bazı niteliklerin ve bilinç düzeyinin, toplumun tabanında olmadığı yönünde itiraz edeceksiniz ama unutulmamalıdır ki; kim olursa olsun, toplumun içerisindeki her bireyin bilinç düzeyini belirleyen yine sistemin kendisidir. Bireyin, yönetim ile ilgili bilinç eksikliği varsa; bu durum, sistemin o bireyi, bu bilinçten mahrum bırakmasından dolayıdır.Kapitokrasi ve demokrasi arasındaki kavramsal farkı ifade etmek için aristokrasi ve bürokrasi arasındaki kavramsal farkı anlamak gerekir. Aristokrasi ve bürokrasi, iktidarı bir ‘statü’ye dayandırır. İki modelde de, toplumca kabül görmüş markasal bir değer yani bir statü iktidar kesimini belirleyen bir faktördür. Ama aristokrasi ve bürokrasi arasında önemli bir fark vardır ki bu da ‘demokrasi’ ve ‘kapitokrasi’ ile özdeş bir niteliktedir. Aristokraside ‘kendiliğinden’ yani doğal bir statü varken; bürokraside ‘verilmiş’ bir anlamda atanmış bir statü vardır. Demokrasi ve kapitokraside ise iradeyi somutlaştıracak ‘bilgi’ olgusu, iktidarın belirleyicisidir. Ama arasında bir fark vardır ki, o da; demokraside ‘kendilinden’ doğal bir bilgi varken, katipokraside ‘verilmiş’ bir anlamda empoze edilmiş bir bilgi hakimdir.Gerek ülkemizde gerek ise dünyanın diğer toplumlarında, kitle iletişim araçlarının toplum mühendisliğinde önemli bir yeri olduğu ortadadır. Toplumun, birilerinin istediği gibi yaşaması, düşünmesi ve hatta hissetmesi için çokça kullanılır. Seçim dönemlerinde bunu görmek mümkündür. İnsanlar, bazı medya gruplarının (bunlar da kapital amaçlı çıkar gruplarıdır) empoze ettiği bilgi ile seçim yapmaktadır. Topluma bilgi(!) sunan bu kesimler aslında, kendi (kapital) iktidarlarının peşindedirler. Bir takım taraflı programlarla ve hatta reklamlar ile toplum üzerinde beyin yıkama faaliyetleri gerçekleşmektedir. Yalan ve çarpıtılmış haberler ile toplum nazarında bir tarafın değerini yok ederken, diğer bir tarafında değerini yükseltmektedir. Kitle iletişim araçları dışında, diğer kapital odaklı çıkar grupları da toplumun iktidar tercihleri üzerinde etkili olma uğraşındadır. Nihayetinde; iktidar, toplumun hür iradesine değil, kapitalin gücüne bağlı olarak biçimlenmektedir.Not: Kapitokrasi, literatürde var olmayan bir kavramdır. Politik yapıda var olan kavramsal boşluğa yönelik olarak ortaya atılmış ‘uydurma’ bir kavramdır. Kavram üzerinde, dil-bilim tartışması yapılabilir ya da daha uygun bir kavram üretilebilir.