bildirgec.org

kapitalizm hakkında tüm yazılar

Kavramsal Boşluk ve Kapitokrasi

HBOZTOPRAK | 11 February 2011 15:17

Dil-bilim açısından ne kadar kabül görür bilmem ama yaşadığımız siyasal modeli açıklamak için ‘demokrasi’ kavramının haricinde yeni bir kavrama ihtiyaç duyduğumuz aşikardır. Kapitokrasi yani ‘kapitalin iktidarı’ mevcut sosyal, ekonomik ve nihayetinde politik yaşamı ifade etmek için oldukça uygun bir kavram. Özellikle; liberalizm ve globalizm arasındaki geçişin doğorduğu evrimsel sancıların yaşandığı ve ‘varandaşlık’ kavramının yerini ‘girişimcilik’ kavramına bıraktığı post-modern toplum tipinde böyle bir kavrama, daha bir ihtiyaç vardır.

Birileri yaşadığımız toplumsal düzenin ‘demokrasi’ olduğunu bas bas bağırsa da, kendi çıkarları için yaptığı bazı davranışları demokrasiye mal etmeye çalışsa da ya da bilmem kaç yılda bir önümüze konan akibeti meçhul ‘sandıkları’ doldurmak için meydanlarda başımızı ağrıtanlar güya millet iradesine başvurduklarınıı söyleseler de; insanın aklını kurcalayan bir hayli tutarsızlık ortaya çıkıyor.

Sistem ve Kendin Olabilmek

mahadeva51 | 12 December 2010 20:32

Özgür bir insan olmak ;insanın hakettiği gibi yaşamasıdır.Nelerdir özgür bir insanın hakları ?Herkesin bildiği birçok tanım var bu konuda ama kavramlarla,özelliklede sadece tanım olarak kalan şeylerden bahsetmek istemiyorum.İnsanın kendi yaşantısına yön verebilmesi gerekir.Ama günümüzde bu pekde mümkün değildir.Yaşadığımız dünyada kapitalizm hakimdir.Bir çok yönüylede herkesin eleştirdiği bir sistemdir.Bugüne kadar başka bir altenatifide üretilememiştir.

Şunu sorabilirsiniz ‘Konuyla kapitalizmin ne ilgisi var?’.Dünyamızda savaşlar,açlık,yoksulluk gibi sıralayabileceğimiz ve daha birçoğunu ekleyebileceğimiz konuların hepsinin altında yatan nedenler ekonomiktir ve kapitalizmle ilişkilidir.Bireysel olarakda hayatımıza yön verdiğimiz zamanlarda karşılaştığımız koşullar da yine ekonomiyle ilişkilidir ve sistemle bağlantılıdır.Sistemin dişlileri şunlardır;İnsan hakları,demokrasi,hukuk.Bu kavramlar her ne kadar kavram olarak doğru görünsede aslında oyunun bir parçasıdır.Aslında herşey açıktır.Sonuçlar bellidir bunlar sadece kılıfıdır.Bu dişliler sizi yok eder bambaşka bir insan olarak varolursunuz.Özetle kendiniz değil sistemin istediği insan olursunuz.Şu anda bulunduğum kafa yapısına nasıl geldim bu gerçekten ben miyim ?

kapitalizme soldan bakmak

reddear | 24 November 2010 10:49

Günümüzde yerkürede yaşayan insanlar ekonomik olarak alış veriş dünyasındadırlar. Alış veriş ekonomisi alış satış ekonomisidir aslında. Siz meta almak için uğraşırsanız para vermek zorundasınız. Para vermek için para almak durumundasınız. Para almak için de emek satmak zorundasınız. Hâsılı meta almak için emek satmak zorundasınız. Emeğinizin piyasa değeri neyse o kadar satın alabilirsiniz. Emek gücünüze aylık 250 lira biçiliyorsa emek gücüyle ilgili piyasa değeriniz 250 liradır, 250 liralık tüketim harcaması yapabilirsiniz, yaşayabilirseniz yaşarsınız, yaşayamazsanız ölür gidersiniz… Pazar değeri olan değerinizden başka diğer değerlerin aslında önemi yoktur. Piyasa değeriniz yükseldikçe daha çok tüketim harcaması yaparsınız… Alış satış ekonomisinde her metanın bir piyasa değeri veya pazar fiyatı vardır ve o metaya sahip olmak için de sizin de bir pazar değeriniz/piyasa fiyatınız olmalıdır. Velhasılıkelam sizde metalara sahip olmaya çalışan metalarsınız…

BATI MEDENİYETİ ÖLÜRKEN

super hero | 18 November 2010 12:46

Bu yazı, http://www.globalresearch.ca sitesinde yer alan As Western Civilization Lies Dying adlı makalenin çevirisidir. Çeviri için site yönetiminden izin alınmıştır.

Makalenin yazarı John Kozy, toplumsal, siyasi ve iktisadi konularda yazan emekli bir felsefe ve mantık profesörüdür. Kore Savaşı sırasında Amerikan ordusunda görev aldıktan sonra 20 yıl üniversitede profesörlük, bir 20 yıl da yazarlık yapmıştır. Toplu yazılarına ve kendisine sitesinden ulaşılabilir.

BATI MEDENİYETİ ÖLÜRKEN

Batı ticari sistemi, tüketicilere verdiği ürün ve hizmetlerden daha fazlasını almak için vardır. Kâr amaçlıdır. Amacı insanların hayatını geliştirmek değil, sömürmektir. Devletler bu sistemi kurumsallaştırdığında uluslarını intihara sürüklemiş olmaktadırlar; çünkü Jefferson’ın da söylediği gibi “Tüccarların memleketi yoktur”. Batı dünyasının güvenliğini tehdit eden terörizm değil, batı dünyasının ticari sistemidir.

Göğüs ağrıları çeken bir adam bayılır. Eşi acil servisi arar. Bir ambülans gelir. Sağlık görevlileri ilk müdahaleyi yaptıktan sonra hastayı ambülansa yerleştirir ve hastaneye doğru yola çıkar. Yolda motor durur. Ambülanstaki görevliler motoru tekrar nasıl çalıştırabileceklerini tartışmaya başlar. Biri daha fazla benzin gerektiğini söyler, diğeri depoda su olduğunu, bir diğeri de benzin filtresinin tıkandığını. Onlar tartışırken hasta ölür.

Bu durum, şu anda Amerika’da ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinde yaşananlara benzemektedir. İktisatçılar ve politikacılar tartışırken, ülkeleri ölüm sancıları çekmektedir. Bu insanlar şeytanı ayrıntılarda aramaktadır; ama kötü olan ayrıntılar değil sistemin ta kendisidir.

Batı ticari sistemi, tüketicilere verdiği ürün ve hizmetlerden daha fazlasını almak için vardır. Hedefi kâr etmektir. Kâr da, daha fazlasını elde etmek anlamına gelir. Amacı insan hayatını geliştirmek değil, sömürmektir. Şu şekilde işler:

Tüketicilerin Kapitalist Ekonomideki Yeri

reddear | 17 October 2010 19:28

Kapitalist ekonomik sistemin diğer ekonomik sistemlerden ve kapitalist öncesi ekonomik yapıdan farkı tüketiciler için sunulan malların hızlı bir şekilde üretilmesi, imal edilmesi ve pazara sunulmasıdır. Hızlı mal üretimi ve imalatı tüketicilerin mal tüketimini hızlandırmış ve çeşitlendirmiştir. Mallar için yapılan fiyat rekabeti de daha ucuza daha kaliteli mal üretimi için çalışılmasına yol açmıştır. Sıradan insanların kapitalist ekonomik sistemde tükettiği mal ve hizmet miktarı diğer ekonomik sistemlerin ve kapitalist ekonomik sistem öncesi mal miktarından hem sayıca hem de çeşitlilik açısından fazladır.

Kapitalist sistemin özellikleri

reddear | 13 October 2010 13:22

Bir tanımın ekonomik sistemin tamamını yansıttığını söyleyemeyiz. Dolayısıyla bu ekonomik sisteme birtakım özellikler bulursak daha iyi anlaşılabilir. Ayrıca gelişim sürecini anlatmak da anlaşılması için uygun olacaktır. Bu arada şunu belirtmekte yarar var. Kapitalist ekonomi her ülkede aynı gelişim süreciyle oluşmamıştır. Bu konuda Amerika ve Kıta Avrupa’sı arasında fark vardır.

Kapitalist sistem için iki tane temel özellik verilebilir. Bunlar özel mülkiyet ve mukavelenin yani sözleşmenin hukuk koruması altında olmasıdır. Gözlemlerimiz ve bu özelliklerden çıkan farklı neticeler olacaktır. Bu ekonomik sistemin işleyebilmesini sağlayan unsurlar ve özellikleri şunlardır:

Kapitalizm ve Kapital Terimleri

reddear | 13 October 2010 10:09

Kapitalizm sözcüğü de kapitalizm sözcüğünün kökü kapital sözcüğü de Türkçe sözcükler değildir. Kapital, Türkçe sözlükte sermaye, anamal veya başmal olarak ifade edilmektedir. Sermaye sözcüğü de Türkçe olmamakla beraber dilimize yerleşmiştir ve iktisat kitaplarında yoğun bir biçimde kullanılmaktadır. Türk diline uygun olan anamal, başmal sözcükleriyse sık kullanılmamaktadır. Çözümlemeye Türkçe sözcüklerden başlayayım. Türk diline uygun olan anamal sözcüğü malların anası çağrışımını yapmakta, malların doğduğu kaynak veya temel mal olarak algılanabilmektedir. Yani bir maldan ya da mal kümesinden farklı olarak ayrı bir temel mal var şeklinde düşünebiliriz. İşte o temel mal dediğimiz anamal olmadan mal kümesi, seri mal üretimi olmuyor. Bu durumda anamalı mal üretmenin, mal yapmanın kaynağı olarak düşünebiliriz. Anamal, malların ilk çıktığı maldır. Keza başmal sözcüğü de malların başı çağrışımını yapmaktadır ve anamal gibi malların ilk oluştuğu temel mal şeklinde düşünebiliriz. Böylece mal üretmenin temelinde yer alan maldır şeklinde algılayabiliriz. Anamalın yani sermayenin önemi nedir? sorusunu yanıtlayayım. Anamal olmadan günümüzün mal zenginliği olmazdı. Nüfusu aşan mallar üretilmezdi. Dış piyasa için üretim söz konusu olmazdı. İnsanlar daha az mal birikimine ve daha az çeşit mala sahip olurdu. Anamal veya başmal, mal üretmek için gerekli olan temel unsurdur. Fabrikanız yoksa fabrikanız olup makineniz yoksa mal üretemezsiniz. Daha fazla mal üretememek gelir ve üretim yönünden azalmalara yol açacaktır. Maddi mal birikiminin az olduğuna ve azalacağına dair işarettir. Yani varsıllaşma süreciniz eksilir yani varsıllaşamazsınız. Varsıllaşmak kapitalizmde daha fazla mal biriktirmektir. Varsıllaşan sınıf burjuva sınıfıysa daha fazla anamal varlığına sahip olmak ister ve isteyecektir. Anamalla ürettiği malların satılmasıyla gelir elde eder. Yaygın bir terimle kar gelirini elde eder. Varsıllaşma emekçi açısından daha fazla tüketim malı kullanma şeklinde tezahür eder. Emekçi anamal biriktirecek konumda değildir. İstisna örnekler verilse de hayatına sadece emeğiyle başlayacak olan genelde emeğiyle devam eder. Demek ki varsıllaşmak için anamal(sermaye-kapital) anamaldan da mal üretilecek. Her türlü üretim aracı olmalı ki mal üretebilesiniz. Kapital sözcüğünü ya da yaygın kullanımla sermaye terimini mal ve hizmet üretiminde kullanılan araç, gereç, makine, alet, fabrika ve benzeri her türlü fiziksel özelliği olan ara mal olarak anlamak ve mal üretiminde kullanılan her türlü fiziki varlık şeklinde algılamak doğru olacaktır.

KAPİTALİZMİN SONU – Sosyal Sınırlar

super hero | 13 September 2010 15:56

Bu yazı, çevirisini daha önce yaptığım Kapitalizmin Sonu – Jeolojik Sınırlaradlı makalenin devamıdır. Asıl makale çok uzun olduğu için sadece bir bölümü çevrilmiştir. Çeviri ve kısaltma için yazar Alex Knight’tan izin alınmıştır.

SOSYAL SINIRLAR

Büyümenin sosyal sınırları, ekolojik sınırlarla birlikte işlev görür; ama farklı bir kaynaktan beslenir. Sosyal sınırlar derken, toplumların ve bütün olarak insanlığın, kapitalizmin genişlemesi karşısındaki yetersizliği ve isteksizliğini kast ediyoruz. Bu tanım, kapitalizme karşı gösterilen her türlü direnci kapsar.

İnsanların ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalan kapitalizme karşı bir öfkenin oluştuğu açıkça görülmektedir. Ama şimdi daha derine inip soralım: Ekonomik krizde sosyal sınırların rolü nedir?

Belki de en öğretici örnek Çin’deki işçi hareketidir. Sözde “komünist” bir ülke olan Çin, çok düşük (karın tokluğu) seviyedeki ücretlerle saçmalık deresinde miktarlarda mal üreterek kapitalizmin sığınağı haline gelmiştir. Çinli işçilerin sırtından elde edilen kârlar, kapitalizmi son yirmi yılda harika bir şekilde idame etmiştir. Bu sebepten, Çinli işçilerin örgütlenmesi ve isyan etmesi sadece Çin hükümetini değil, bütün olarak küresel kapitalist sistemi tehdit etmektedir.

KAPİTALİZMİN SONU – Jeolojik Sınırlar

super hero | 10 August 2010 09:10

Bu yazı, www.countercurrents.org ve www.endofcapitalism.com sitelerinde yayımlanan, olan The End Of Capitalism? adlı yazı dizisinin ikinci kısmının çevirisidir. Orijinal yazı çok uzun olduğu için sadece bir bölümü çevrilmiştir. Çeviri için her iki siteden ve makalenin yazarı Alex Knight’tan izin alınmıştır.

Alex Knight, Kapitalizmin Sonu Teorisini savunanlardan biridir. Küresel kapitalizmin sona ermek üzere olduğunu ve kapitalist olmayan bir geleceğin yolda olduğunu söylemektedir. Lehigh Üniversite’sinden Elektrik Mühendisliği Lisans, ve Siyasal Bilimler Mastır programlarını bitiren yazar, şu anda Philedalphia’da yaşamaktadır. 2007’den itibaren www.endofcapitalism.com sitesinin editörlüğünü yapmaktadır.

**NOT: Bu çeviriyi yapmak için harcadığım zamandan da anlaşılacağı üzere, yazarın fikirlerine genel olarak katılsam da, bunların birebir benim fikirlerimi yansıttığı iddia edlemez. Burada yazılanlar öncelikle yazarı bağlar.

KAPİTALİZMİN SONU

Zamanımızı, Wall St. dilini öğrenip ekonomik krizi bankerlerin ve kapitalistlerin bakış açısıyla anlamaya çalışarak harcamak yerine, kendi referans noktamızı oluşturup yüzeyde görünenin altını araştırdığımız takdirde krizin kökenlerini anlamak konusunda daha fazla yol kat etmiş oluruz.

Kapitalizmin sonunu anlamak için sistemin nerede başladığını bilmeliyiz. Kapitalizm, 500 yıl boyunca gezegende bir kanser gibi yayıldı. İlk olarak Batı Avrupa’da, “mülk” kavramıyla yerlerinden edilen köylülerin ve çiftçilerin sırtında oluştu. Bu mülkler, zorla özelleştirilmiş topraklardı. Önceleri paylaşılan ve ortak kabul edilen tarlalar çitle çevrilmişti. Devlet, bu sürecin uygulayıcısı olmuş, fakir halkı evlerinden ve geleneksel olarak ortak kabul edilen topraklarından kovmuştu. Toprak, büyük ölçekli çiftçilik ve hayvancılık yapabilmek için küçük çiftçilerin elinden alınmıştı.

Aynı dönemde, Avrupalı devletler milyonlarca Afrikalıyı köleleştirmeye, Kuzey ve Güney Amerika yerlilerine soykırım uygulamaya başladı. Artık, bu iki “yeni” kıta, köleleştirilmiş iş gücüyle sonuna kasar sömürülebilir, Avrupa’da yükselmeye başlayan kapitalist elit sınıfa muazzam bir servet aktarabilirdi. Teni renkli insanlara uygulanan bu vahşet, kapitalizmin bütün gezegene yayılmasına aracı oldu. Buna bir de, yüz binlerce kadının diri diri yakılmasına ve işkence görmesine sebep olan cadı avı eklendi.

Silvia Federici tarafından yazılan Caliban and the Witch: Women, The Body, and Primitive Accumulation adlı kitap, kilise ve devletin, evlilik dışı cinsel ilişkide bulunmak, zina yapmak, kürtaj veya bebeğini düşürmek gibi eylemlerde bulunan cinsellik açısından asi kadınlara, cadı avını kullanarak nasıl zulmettiğini anlatır. Ayrıca ebe, şifacı ve falcı gibi köylü toplumlarda saygı gören kadınları da hedef almışlardı. Yazar bu kitapta, cadı avının sona erdiği 17. yüzyıla gelindiğinde kadınların toplumdaki rolünün çoktan yeni işçiler üretmeye veya ücretsiz ev işçiliğine indirgendiğini anlatır. Federici, bunların tam da yeni kapitalist sistemin kadınlardan istediği rol olduğunu iddia eder; çünkü kadınların karşılığı verilmeyen emekleri, tıpkı Afrikalı kölelerin karşılığı verilmeyen emekleri gibi kapitalist kârlılığa tavan yaptırmıştır. Kadınları, ev kadını ve anne olarak eve mahkum etmek, toplumun devam etmesi için şart olarak emeklerinin değerinin hiçbir zaman verilmemesi anlamına geliyordu.

Kadınlar son elli yılda bu paradigmayı yıkarak özellikle Kuzey Yarım Küre’de büyük kazanımlar elde etmiştir. Ancak Güney Yarım Küre’de kadınların durumu, kapitalizmin nüfuz etmesiyle birlikte daha da kötüye gitmiştir.

Federici’nin çalışması, kapitalizmin, en iyi şekilde devlet müdahalesi olmadan işleyeceği gibi muhafazakar kapitalist iddialara, ayrıca Marksizm’in kapitalizmin, kapitalizm öncesi sürecin doğal devamı olduğuna dair lineer tarih söylemine karşı gelmektedir. Tam tersine, Federici cadı avı örneğini vererek, kapitalizmin her zaman için devletin uyguladığı şiddete güvendiğini ortaya koymuştur. Kapitalizm öncesi toplumların da ideal veya özgür olmadığını çok kesin bir şekilde vurgulamakla birlikte, çıkardığı asıl ders, kapitalizmin hayatın kendisine düşman olduğu, ve yayılmasıyla birlikte hepimizin üzerinde çok olumsuz etkileri olduğudur.

İNSAN IRKININ TARİHİ

bluesendme | 26 July 2010 10:04

Yazımızın başlığı bir film repliğinden. Can sıkıntısı içinde kanal kanal dolaşırken Denys Arcand‘ın 2003 yapımı Barbarların İstilası filmine tamda bu repliğin zikredildiği sırada denk geldiğim için kendimi pek şanslı saymıyorum açıkçası. “Bir dehşet tarihidir” diye devam eden bu replik, hakkında bugüne dek ancak aile köklerimi ve soy ağacımı öğrenebilecek kadar düşündüğüm ve araştırdığım bir konuda ne kadar da sınırlı bilgiye sahip olduğumu göstermiş oldu.

vikipedi’ye göre “gezegenimiz 5.5 milyar yaşında ve Fosil kayıtlarına göre anatomik olarak çağdaş insan tanımına uyan en eski fosiller 130.000 yıl öncesine aittir ve Afrika’da bulunmuşlardır“. Bizden milyarlarca yıl önce var olan bir gezegeni nasıl bu hale getirdiğimiz hakkında pek çoğunuzun bir fikri vardır eminim, bunun üzerinde durmyacağım. Benim asıl ilgilendiğim konu İnsanoğlunun, dinler tarihine göre habil ve kabil ile başlayan vahşet tarihi. İnsanlığın tarihinin cinayetle başlıyor olması ayrıca dikkate değer bir konudur. Kabaca rakamlara bir göz atacak olursak çocuklarınında Kabil’e yaraşır evlatlar olduğunu anlamak güç değil.