Bir ıslık atıyorum. Harbiye’den. Nereye gidecek. Ağzımı beceren kelimelerim. İçini dışı ettiğim yeminlerim.Gece yanlız. Gece düşmüş. Nereye koymuşsam. Oradan bakıyor ellerim. Be hey gafil sinirin sistemi. Nasıl keskin sigara bu. Paketinin jelatinine sardığım yarımdan az, tamdan terkedilmiş mirtozepin. Güneşimi Yutuyorum. Bir tekmede.Gece dövülmüş. Gece aklanamamış sinkafından.Nihayet yetişiyorum ıslığıma Galata’da.Hırs dediğim mazaretin oğluyum artık.Tarih denilen oğulun oğlanıyım.Oturuyorum masana. Altonun mübalağasız en fecisi. Sesin tüm güzelliğini buharlaştırırken, avuçların kadehi tutamayacak kadar küçük. Evvelin kadehi yutacak kadar kayıp. Garson büzüğünün ışıklarla absorbe olan beyaz gömleği bir tutam ışın gibi kesiyor ilahi yanılgıyı.Niye geldiğimi soruyorsun?Sen niye buradasın? diyorum.Niyetim konuşmak değil.Stiletto içine çivilenmiş ayaklarının ellerin kadar küçük olmadığını öğreniyorum bacaklarımda süzülürken.İçiyorum.Kayboluyorum.Niyetim ağlamak. Susayım. Hiç utanmadan.Öyle naifsin. dinliyorsun bir infiali titreyişimden.”Tek dilden anlarım sessizlik.”Ne güzel yakışıyor ağzına meşhur roman cümleleri.Benim içli fahişem.Zehirini içen yılanlar gibisin. Yuvasını bozan.Saklanıyorsun içime. Açınca kendimi, bu kadavra.Seviniyor, şükrediyor, kuyruğu dik tutuyorsun.”Senden beterleri var değil mi?”Ne güzel.Sikine göre hoca bulmuş ben, vesselam hala ellerimi arıyorum.Bulsam bir sigara daha yaksam.Saçlarını okşasam.Anarşist bakışın deliyor çaresizliğimi.Geç tabi.Saati geldi.Gece ölü doğdu.Gece, bir önceki günün nesebi terkedilmişi.Gece ne idüğü belirsiz sabıkalardan sıyrıldı.Aklandı.Sabah ışıyor.Herkes temiz. Herkes. Sofrasındaki peynir, ekmek gibi.Herkes. Temaşaya hazır.Benim içli fahişem.Tırnaklarımı kes. Sesimi kes. Heyecanımı kes.Beni hazırla.Beni unut. Adın gibi. Ecdadın gibi.Beni sıyır onlardan.Benim içli sevgilim. Bir mimoza çiçeği. Bir bezgin sarı. Bir amansız cinayet işlediğimiz.Yarın seni hatırlamam mümkün mü?Beni sıyır kendinden.Beni unut. Benim gibi. Ölüm gibi.