İnsan kendini ne zaman değerli hisseder?Çok istediği bir nesneyi satın alınca mı, “toplumun bunlar alınmalı” dediği etiketlerden birini edinince mi (diploma, sertifika, karne….) , sevgili yaş gününü anımsayınca mı, annesi en sevdiği yemeği sırf onun için pişirince mi, maaşı artınca mı, uzun süren bir gripten kurtulunca mı????İnsan kendini ne zaman değerli hisseder?Son zamanlarda kendini öylesine değersiz hissediyordu ki. Hemen her gece rutinleşmiş sevgili telefonlarından biriydi. “Nasılsın? Bu gün neler yaptın?” robot gibi sorulmuş ve sırası hiç değişmeyen sorulardı bunlar. Ama o her gün robot gibi sırası değişmeyen yanıtlar veremiyordu. Çünkü bu kavgaya neden olurdu. Yine mi aynı şeyleri yapmıştı? Yine mi hiç bir şeyi düzene koyamamıştı. O halde az sonra “offf yani değişen bir şey yok, haydi sana iyigeceler” cümlesi gelecekti. Rutinliğin son raddesinde her zamanki tartışmaya yine canı sıkılacak, yine kendini anlamsız bulacaktı. Bu döngünün uzun süre değişmeyeceği apaçık ortadaydı.Oysa daha geçen hafta “Bana biraz süre ver. Toparlanmak için zamana ihtiyacım var” dememiş miydi? Üstelik bu ricası sevgili tarafından anlayışla karşılanmamış mıydı? Ne yani süre deyince karşısındaki ertesi günü mü anlamıştı?Bunca biriktirilmiş sorun nasıl olurda ertesi gün çözülürdü? Bunun için yeni bir açıklama, yeni bir açıklama ve yeni bir açıklama her gün nasıl yapabilirdi?Çoğu zaman sorunlarına odaklanmak yerine akşam telefonda ne söyleyeceğini düşünürken buluyordu kendini. Sanki günlük verileri aktardığı bir merciydi sevgili. Rapor zamanı gelipde telefon çaldığında gözleri parlamıyordu artık. Mutlu gibi bir ses tonu giymeye çalışıyor, acemi kalıyordu. Zaten ilk soru ve ardından verdiği ilk yanıtla gidiyordu o sahte mutluluk sesi. Sonra nasıl toparlanacak ve gülücüklerle kapanacaktı o telefon?Gereğinden fazla biliyordu artık çözümsüzlükleri. İstese de olumlu bakamıyor, bakmaya çalıştığında hemen birileri onu kendine getirip hayallerinden sıyrılmasını sağlıyordu. Hep böyle olmaz mı? Hayallerin en güzel yerinde bir realist acımasızca bölmez mi?O gerçekci geçinenlerin hiç zor günleri olmaz mı? Hep mi rahat yaşar bu insanlar? Şans sadece onlara mı arkadaşlık eder?Bir an sıyrıldı. Sevmezdi ağlak edebiyatı. “Yakışmaz bana” diye geçirdi içinden. “Bana? Ben?” Ben kimim ki bazı şeylerin yakışıp yakışmadığını düşünebiliyorum. Evet çok zayıfım. Uzun etek yakışmaz. Ama kişiliğim? Bu fizik gibi değil. Neyin yakışıp yakışmadığını aynaya bakarak söyleyebilmek bu derece kolay mı?Yine uzaklaştı işte herşeyden. Psikolog camiasının o pek cafcaflı laflarından biri değil miydi bu yaşadığı? İçsel çatışma? Yok yok… Daha çok “depresyon” denilen şey bu olsa gerek. Ama depresyon geçiren insan bütün gün evde oturup, sigara, kahve tüketmeli, Türk filmlerine kendini vermeli, ağlak şarkıları bulup bulup dinlemeli, falan filan değil miydi? Ama o öyle de değildi? Her gün yılmadan sokağa atıyordu kendini. Yılmadan çare arıyordu. Olmuyordu belki ama bıkmıyordu. Deniyordu. Belki de onlarca kere.O halde onu bu denli boğan neydi? Olumsuzluklar mı? Hayır. Onu bu denli boğan her akşam gelen telefon. Tatlı bir tebessümle açması gerekirken, eskiden aramadığında üzüldüğü, şimdiyse “bugün aramasa bari” dediği sevgiliydi.”Sevmiyor muyum?” diye yokladı bir an. Seviyordu. Buna şüphe yoktu. Seviyordu. Belkide eskisinden bile fazla. Ama neden artık “bugün aramasa bari” ?İnsan kendini ne zaman değerli hisseder? Rutin sorulara rutin olmayan yanıtlar bulduğunda mı?
yorumlar
Hayatin rutinlesmeye, anlamsizlasmaya basladiginda hemen geriye bakar bu hale gelebilmek icin kendine neler yaptigina nelere maruz kaldigina bakarsin. Kendini suclu buldugun noktalari defaten duzeltmeye calismissindir yinede onlar yine eski haline gelmistir. Onlardan kacmaya gormezden gelmeye calisirsin. Birgun halinin altina supurduklerin karsina bir pislik dagi olarak cikar. Bunlarla basa cikmaktan yorulursun, depresyona girersin sonrada intihari dusunmeye baslarsin. Bu noktada hayatin tek yasanilabilme stilinin kendininki gibi olmadiginin, farkli farkli hayat tarzlarinin oldugunun farkina varirsin. Kendini tibette bulursun yada huzurevinde yaslilarla konusurken, yada tarlada domates toplarken bulursun. Sana surekli dikte ettirilen yasam tarzinin -ki zamanla bu senin benligine islemis olur- sorgulanamazligi sona erer. O en guvenli ve sonuca kesin goturen okul, is, evlilik, ebeveynlik, sirasiyla zamaninda tatbik edilmesi gereken hayati kurumlardir. Bunlari elde etmek icin cekmedigin sikinti, cevirmedigin dolap, ezmedigin insan kalmaz tum bunlar o bahsedilen seyleri yaptiginda elde edeceginin soylendigi mutluluk icindir. Onlar nerde ve ne okuyacagina karar verirler, nasil beslenecegine, kimle evlenecegine, in lere out lara karar veririler, sende ben ozgurum dersin. uyanmazsan rahat edersin uyanirsan sorunlar baslar. Ya ipleri ele alirsin kendin olabilmek icin savasirsin yada bu meydandan cekilirsin.
yazı güzel olmuş, eline sağlık. bende birgün böyle akıcı cümleler kuracam inşallah:)insanın kendini değerli hissetmesi bence bir hastalık,ama mutlu hissetmesi dersen evet insan bazı şeyleri yitirip tekrar kavuştuğunda mutlu hisseder kendini sıkıntın tekdüzelikten olsa gerek ama merak etme bence bu durumda depresyonda olduğunu göstermez:)sezen ablanın bir şarkısı vardı onunmuydu onuda bilmiyom ama şöyle bir nakarat vardı sanki; zaman zaman birazcık zaman ne alakada deme bu depresif bir yorum mazur görülmeli:)
deborahhh be, yapma be, sen kendin de demişsin girme bu ağlak edebiyatlara. İnsan kendini ne zaman değerli hisseder diye soruyor, sorunun içinde en az kendinden bahsediyorsun. Ne annenin yemeği, ne sevgilinin telefonu, kendini değerli hissetmek ise olay, bunu sen kendi kendine yaparsın, kendinden memnun olmakla yaparsın. Yaptıktan sonra hem sevgili telefonu, hem anne yemeği ayrı güzel gelir. Denklemi tersten kurmayı dene. Geo dergisi (valla reklam olsun diye yazmadım) Ekim sayısı, sayfa 124, Ekvador’da yaşayan Ayme ailesi, bi oku, bi uzaklaş sorulardan, bi nefes al derinden, azıcık rahatla. Böyle dan dun yap et dememe bakma sen, fikirdir bunlar tamamen kişisel naçizane
Çözümsüzlüklerin süreklilik kazandığı dönemler de bir çoklarımıızın yaşadığı bir sorundur sevdiklerimize istediği cevabı veremiyor olmakdan dolayı onlardan uzak durma görüşme isteği.Belki sevgilim olmaması sebebi ile oolmayan sevgilime değil ama çok yakın dostlarıma karşı farklı cevaplar veremiyor olma olgusundan dolayı telefonu kapalı tutma ya da telefonlara çıkmamak gibi aptalca hareketleri yaptığım dönemler o kadar da uzak değildir.Ancak şu bir gerçektir ki biz ne kadarsorunlarımızın yoğunluğundan ve çözümsüzlüğün süreklilik kazanmasından dolayı bu tarz duygular ve davranışlar içerisine girersek girelim eğer karşımızda ki en az bizim ona verdiğimiz değer kadar değer veriyorsa ( ki senin durumunda verdiğini çok iyi biliyorsun) sen dünyanın en değerli insanı oluyorsun.Dünyanın en değerli dostlarından birine tüm sevgilerimle iyi geceler diliyorum.Sen bitanesin çirkin ve hayırsız dostum.
insan kendini bence yanındakı kım olursa olsun ‘iyi ki varsın ‘dediğinde takdır edıldığinde onaylandığında onay gördüğünde,varlığımız bir başkası tarafından hıssettırıldığınde böyle hısseder dıye düşünüyorum.fakat bır taraftanda gerek yok ben varım ve varsam zaten önemlıyım diyorum ama yıne de bu yukarıda söyledıklerımı duymak görmek ve yaşamak istiyorum değerli olup olmadığımı onların bakışlarında gülüşlerinde sözlerinde arıyorum ufacık bır pragraftan bazen kendıme dünyalar yaratabılıyorum…
he! bide bu yazıyı yine köşe yazılarından falan derlemediysen tutacam:)
@bossout “yine?” aşkolsun:))köşe yazarlarını okumaktan uzaklaşalı hayli zaman oluyor….
telefonları bu yüzden sevmem. sanki “seni seviyorum” sözü bile elektriğe dönüşüp kilometrelerce uzaktan gelene kadar ağırlığını, etkisini kaybeder gibi gelirdi bana. iki yıl boyunca bir sevgiyi, telefonda diri tutmaya çalışmış biri olarak şunu söyleyebilirim ki, “aşk iki insanın arasındaki boşluktadır. o iki insanın arasına ne kadar mesafe girerse, aşk da o oranda seyrelir, her an kopabilecek kıvama gelir”. (bu sözü anımsatan bir diğeri Before Sunrise filminde geçiyordu.) o yüzden “telefondaki sevgili” fenomeni, bana hep onun ne kadar uzakta olduğunu hatırlatan gereksiz bir acı arttırıcı etkiyi hatırlatır. benim de yaşadığım ve yazıda da olan, “hep aynı şeyleri konuşuyoruz sıkıntısı” sitemiyse, basitçe “bırak herşeyi !, bırak! hakkında, saatlerce zırvaladığın monoton hayatını, benim içinde olmadığım herşeyi bırak! yık tüm engelleri de gel artık. ben seni seviyorum sen de beni. daha ne? hadi artık korkma da gel.” demekten başka bi şey değildir. cevap da tam da buradadır. insan kendini değiştirebildiği ve buna yetecek cesarete sahip olduğu oranda değerlidir. yoksa herşey telefonun iki ucunda seke seke erir gider.
Aşk platonikse, aradaki mesafe arttıkça aşk çoğalır.Aşk platonik değilse, aradaki mesafeler artıkça aşk azalır.