Bu siteyi kısa sayılabilecek bir süre önce buldum. Nasıl bulduğumu da hatırlayamıyorum ama cok ilgimi cekti ve epey didik didik ettim. (Günlük olsaymış diyeceklere ön uyarı: Bu yazı, bir günlük değildir.)
İlk önce uzun yazilar ve köşe yazılarını okuyordum. Sonradan bir de blog ve günlük olduğunu keşfettim. (Hepsi yukarıda yanyana duruyor ama ben görmemişim. Benim hatam.) Günlüklere baktıkça, kesilen ahkamları okudukça, ahkam kesenlere merak sardım.
Ve bir keşif! Bu konuya değinildiğine hiç rastlamadım, onun için yazıyorum: Ahkamlarını acımasızca eleştiriler biçiminde yapanların büyük bir çoğunluğu hiç ipe sapa gelir bir Köşe Yazısı veya Uzun yazı yazmamış. Yani insanlara aktarabilecek bir araştırmaları veya fikirleri yok! Ama bunu yapabilmiş insanların yazılarına felaket ahkamlar kesmişler. İçlerinde hakaret içerenleri bile var.
Bunları, “eleştiri” nimetinin faydalarını kavramış insanlar için yazıyorum. Eleştirildiklerini hissettiklerinde bu yazıya da hakaret edecek kimseler çıkacaktır. Biliyorum.
İlk okumaya başladığımda bu site düzeyli insanların mucizevi bir şekilde toplanıp tartıştığı bir yer gibi gelmişti ve böyle bir yerin nasıl olabildiğine hayret etmiştim. Yanılmışım. Maalesef düzeysiz kişiler de var ve dediğim gibi, toplumsal hastalığımız olan; hiç bir şey üretemeyenlerin üretenlere saldırması geleneği burada da sürüyormuş. Üzüldüm.
Umarım bu kişiler zaman içinde azalırlar ve zevkle okunası, fikir alışverişi yapılası güzel bir yer olur burası. Yoksa zaten ömrünü çabuk doldurur ve böyle potansiyel dolu umut veren bir site daha yok olur gider.
Bunun için site sahiplerinin yapabileceği fazla bir şey yok. Ama kullanıcılar belki bu kişilere tavır koyarak bu işin önüne geçebilirler.
Herkese değerli ve güzel yazılara, aynı değerde ahkamlara rastlamaları umudu ile mutluluklar diliyorum.
yorumlar
Bu yazı, eleştiri öcüsünden -doğal olarak – korkan kimseler tarafından çöpe gönderilirse, günlüğe çevirip moderasyonsuz yayınlatacağım, haberiniz olsun. Bu yazıdan kurtuluş yok!
Üretenlere pislik atıp, üretmeye gelince “aciz” kalanlar artık diğerlerini “taciz” etmekten vaz geçecek. Site kullanıcılarını hassas olmaya davet ediyorum.
açık konuşayım, yazıyı okuyunca, “ulan bu 118, saçma sapan ahkamlarla kafa bozacak, sonra laf edene bu yazıyı linkleyerek savunma mekanizması yaratacak” türüden bir paranoya oldu. tek söyleyeceğim, uzun yazı yazmayan kimi sert ahkamcıların, mantıklı nedenleri var, bilgin olsun dedim.
Günlük, moderasyon gibi terimlere hayli hakim bir yeni üyesin yani di mi sen? Buradaki kendini bilmez bir takım eski üyeleri adam etmeyi hedef edinmişsin, hatta bu yazından epey korktuklarından eksi oylar veriyolar sana ama sen yılmayacak gerekirse bu şaheseri günlük formatında tekrar göndererek onları ağır bir yengilgiye uğratacaksın.
Hadi ordan.
ameximes: endise etme, millete ha bire link falan verecek degilim. Neden yapayım ki? Nasıl olsa bu yazı yayımlanacak ve okumaya tahammül edenler okuyacak. Uzun yazı yazmayan sert ahkamcıların mantıklı nedenlerinin ne olduğunu tabbi ki bilemem. Bu durumda ben onlar icin mantıklı nedenler üretebiliyorum fakat hiç biri de hoş şeyler olmuyor. 60lt.lik benzin deposuna 70lt.benzin koyulamaz gibi mesela…
ingilizanahtarı: bu siteyi yaklaşık bir aydır inceleyen, “gerekli bilgiler” kısmını okuyan ve geri zekalı olmayan herhangi biri hele de web ile içli dişlıysa moderasyon, günlük, blog gibi terimlere hayli hakim olur. Ben de geri zekalı değilim çok şükür. Bu yüzden de kimseyi adam etmek gibi bir çabam yok. Ben, emeğe ve emekle üretilmiş her türlü esere saygı duyan biriyim. Saygısızlık gösterenlere de iki çift laf etmek hakkımdır. Oturup bir konuyu araştırmış, fikirlerini katmış, derlemiş ve yazmış bir insana, köşe yazısı göndermeyi link vermek sanan birinin saldırmasına tahammül edemiyorum. Biliyorum ki sen de bana tahammül edemiyorsun. Ne yapalım, sağlık olsun. Beni görmeyiver gitsin. (Bak bunu da biliyorum)
bir giriş o zaman siteye, hem sert ahkamcı dediğin ve genellikle en geveze kesmin tepkisini üstüne çekiyorsun hemde hissettirmeden bir “çok bilmişlik” havası yaratmaya çalıştığın yanılgısını ortaya koyuyorsun. ek olarak bu sert ahkamcılar, artan 10lt. koyacak bir yer bulur endişe etme o konuda.
Bu yazı, eleştiri öcüsünden -doğal olarak – korkan kimseler tarafından çöpe gönderilirse, günlüğe çevirip moderasyonsuz yayınlatacağım, haberiniz olsun. Bu yazıdan kurtuluş yok!
-Hafif burda heğşey va mı?
-Var!Var!
ah pek manalı bir köşe yazısı olmuş. uçsuz bucaksız bir çölde aniden çiçek açan nadide bir kaktüsü hatırlattı bendenize, sonsuz bir arzuyla çiçeğe dokunmak isterken diğer taraftan dikenlerin elime batmasından fevkalade korkmaktayım. lakin karşılama merasimine mahzuru yoksa ben de katılmak istedim.
keşfedilesi, zevkle okunası, alışveriş yapılası, potansiyel taşılası, mucizeler yaratılası sitemize hoşgeldiniz. yine pek heyecanlandım ve dakkabirgolbir şeklinde kestiğiniz ipesapa gelir ahkamlarınıza şöyle bir göz attım ve gördüm ki bir siz eksikmişsiniz sitemizde. nerelerdeydiniz kuzum? bizi düzeyinizden mahrum bırakmaya hiç hakkınız yoktu. bu yüzden size biraz gücendiğimi de itiraf etmek durumundayım.
fakat yine de bir korku var içimde. daha önce sizin gibi tenezzül edip düzeyimizi yükseltme vaadiyle bizleri heyecanlandıran, boş bir umut içinde acımasızca oyalayan vefakat kendilerinden bir daha haber alınamayan birtakım sanal nickler fena halde güvenimizi sarsmış bulunmakta. sizin onlardan farklı olacağınıza yürekten inanıyor, sitemiz adına çuval dolusu mutluluklar gönderiyorum.
justine: Senin bazı bloklarını okumuştum. Yaşın çok genç sanırım. Bunu göz önüne alınca, oldukça dikkate değer blogların da var.
Yazdıklarıma neden gocunduğunu emin ol anlayamadım. Bana göre sen, “emek veren”lerdensin.
Yazıma böyle bir tepki vermene hiç gerek yoktu. Gerçekten!
Gençliğine ve özgüven eksikliğine veriyorum. Emeklerine yapılan haksızlıklara rastladıkça bana hak vereceksin. Bunu kupür kes, bir yıl sonra tekrar oku bence.
Başarılar, sevgiler.
Justine 63 yaşında bir Hindu rahibidir ve ışığıyla bizi aydınlatan bilge bir kişiliktir. Çok ayıp etmişsin onun hakkında böyle şeyler söyleyerek.
utandırdınız beni sevgili 118. fakat bloglarımı okumuş olmanız ve de oldukça dikkate değer bulmanız beni ziyadesiyle teselli etti, sağolunuz.
bloglarımı okuduktan sonraki yaş ve özgüven tesbitiniz beni ayrıca heyecanlandırdı, tebrik ediyorum, o bloglardan çıkarılabilecek en gerçek, en mantıklı, en zahmetli sonucu çıkarmışsınız, muhakeme yeteneğiniz beni dehşete düşürdü.
ancak itiraf etmek durumundayım ki benim amacım sadece, diğer ahkamlarınızı okuduktan sonra verdiğim karar üzerine, karşılama merasiminde bulunmuş olmaktı, yazınızdan hiç bir şekilde gocunmuş ya da üstüme alınmış değilim. zira ben hiç bir zaman haksız eleştiren, çamur atan üyelerden olmadım, kendimi tamamen site eşhasını teşvik etmeye, karanlık sokaklardan çıkarmaya adamış bir şahsiyetim, başka da bir gaye edinmek benim gibi bir faninin haddi olamaz efenim.
yazınızı değil kupür olarak kesmek, çerçeveletip başucuma asmak ve her sabah uyandığımda okuyarak minnet duymak niyetindeyim. bana karşı yapılacak olan haksızlıklara karşı ikaz ettiğiniz için teşekkür ediyor, bilmukabele kucak dolusu sevgi, saygı, başarı, mutluluk, coşku, heyecan, özgüven, iletişim, hak hukuk vs vs dileklerimi gönderiyorum.
…bu kurallara aşina isen, moderasyonda onaylanmayan bir yazıyı günlüğe yollamanın yanlış bir davranış olduğunu bilmen gerekirdi. İnsanların okumak istemedikleri bir şeyi zorla okutmak yanlış bir davranış.
Ancak üretmek konusundaki yazın için sana elimde olsa +5, ama olmadığı için +1…
Sevgili pinkfloyd,
Sen tanıdığım rumuzlardan birisin.
Söylediklerin doğru. Normalde moderasyonda onaylanmayan bir yazıyı günlüğe yollamak yanlış. Ancak, iki şey söylemem gerek.
(Bunları, senin anlayabileceğini bildiğim için yazıyorum. Bazı rumuz sahiplerine bu cevabı vermezdim.)
1- insanların okumak istemedikleri bir şeyi zorla okutmak yanliş bir davraniş cümlesinde mantık hatası var. Çünkü oylayanlar, okumak isteseler de istemeseler de zaten okumuş oluyorlar. Henüz okumayanların ise okumak isteyip istemediklerini kimse bilemez değil mi?
2- Kolaylıkla anlaşılabildiği üzere bazı yazılar moderasyonda çöplük olup olmadığına bakılmaksızın, işe gelip gelmediğine göre eleniyor. Böyle saçma sapan bir kritere dayalı eleme usulünü demokratik ve adil göremeyeceğim için, ben de çöpe gitme durumunda demokratik ve adil davranmayacağım.
Bir yazı puanlanırken, “Ya bu herif ne demiş? Bu bana ters ya! Vay namussuz, benim dediklerime taş koyuyo” kriteri ile oy veren birinin verdiği oyun hiç bir kıymeti harbiyesi yok!
Lütfen moderasyondaki “ittihatçılardan nefret ederken” başlıklı yazıya bir bak. Orada ne kadar sert ahkamlar girdiğimi göreceksin. Ama, herkesi bu yazıya +1 vermeye davet ettiğimi de göreceksin. Çünkü fikirler çöpe gitmemeli. Tartışılmalı. Okunmalı. Kızdırsa da okunmalı, sevilse de… Sadece sevdiğimiz ve işimize gelen fikirleri okursak ot oluruz, ot.
Sert ve çıkıntı bir görünümüm olduğunu biliyorum. Ama dediklerimi tarafsız ve mantıklı bir yaklaşımla değerlendirirsen sosyolojik açıdan yanlış olduğunu söyleyebilir misin?
Sevgiler.
çok komik bu adam. hep kalsın burada, yani hafif bize bu kıyağı yapsın, moderasyon ne demek, sabit olsun bu yazı.
mantık hatalarımızı yüzümüze vurmak konusunda 1 numarasın 118. “sert ve çıkıntılı” görüntün ile titret bizi. dediklerini mantık ile yorumlarsam, ilk girdiğim ahkamdaki paranoya ile karşılaşıyorum, ama yanılmışım, bu blog’u değil şu blog’u linklemektesin, pardon linklemiyor öneriyorsun, “çok sert girdim, +1 verdim” eee? moderasyon yeterince demokratik değil diye, demokratiklikten uzaklaşacakmışsın. kolay gelsin ya, hakikatten çok hoşuma gitti. iyiki varsın, hep var ol!
çok iyi çözmüşsün hafif’i ancak sadece pink’e söylemek istediğini, sadece pink’e söylemeni sağlayan mesaj olgusunu ihmal etmişsin.
ingiliz: justine, rahip ;o)
ben de bu uzun yazı yazmayan kişiliklerdenim. Ne yapmalı, siteyi çok beğeniyorum ve burada oldukça çok vakit geçiriyorum. Bundan önce hiçbir siteye böyle bağlanmamıştım yani:)Herşeyiyle ilgilenmem gereken bir işim ve çok az boş vaktim var…
Ne yapmalı şimdi? ühü:)
Justine’in rahip olduğunu bilmiyordum, bu ukela -akıl satan manasında- blog bir takım gerçeklerin günışığına çıkmasına sebep olacak en azından. Mesela ingilizanahtarı da tesisatçıdır muhtemelen…
118, sizin de hızır acil servisinde çalıştığınızı adım gibi biliyorum. Hızır gibi yetişip biz, zavallı site ahalisini, keşmekeşten kurtarmak istemenizden belli. Yoksa apartman yöneticisi misiniz?
Superman?
İlk girdiğin ahkamdaki paranoyanin yersiz olduğunu sana yazmıştım. Ama, haklısın, adı üstünde paranoya bu. Eğer öyle ise ne desem boş. Sana iyi korkmalar…
Mesaj “olgusu”(her ne demekse)na gelince, herkesin okuyabileceği şekilde gönderilen bir eleştiriye, herkesin okuyabileceği şekilde yanıt veririm. Özel gönderilen mesajlara da özel…
Yanlış anlaşılmak kadar ızdırap verici ve sinir bozucu bir şey yoktur.
Sevgili pagan, ben uzun yazı yazmayanlara bir şey söylemedim ki… Tabii ki herkes buna vakit ayıramayabilir, imkanları elvermeyebilir, vs.
Benim işaret ettiklerim, buna vakit ayıran ve emek verenlere, bu emeği vermeden ukalalık ve hakaret edenler. Buna da ancak bu tipler itiraz ediyor zaten.
İster uzun yazı yaz, ister yazma. Bunun önemi yok. Emeğe ve fikirlere saygı göster, kim ne diyebilir? Herkes filozof olsun, bilim adamı olsun, araştırmacı olsun, olamayanlar kahrolsun gibi bir görüş savunulabilir mi?
Bu site gerçekten güzel. Bağlanmakta haklısın. Ben de bağlandığım için herhalde, amacım, bu güzelliğin tehlikede olduğunu algılamamdan dolayı böyle güzel kalması için insanları uyarabilmek.
Hızır acil servisin numarası 112. Cevap vermeyecektim ama bir felakete neden olabilirim korkusuyla uyarayım dedim. Allah korusun Hızır acili araman gerekir ve sen bilinç altından 118 çeviriverirsin filan…
Bilinmeyen numaralarda çalışan bir Hızır, çok trajik.
uzun yazar, kimisi eleştirir. ikisi de gereklidir ve ikisi de işlerini iyi yaptıgı sürece probleme hacet yoktur bence. Uzun yazı yazamayan eleştirmeni emek karşıtı olarak nitelendirmek yanlış, eğer öyle bi niyet varsa.
Göze takılan: “kimi eleştiriler nice uzun , bilgi dolu yazıyı kenara koyacak nitelikte yoğun olabilmekte.”
dediğim gibi, kalsın bu yazı hep. şimdi şöyle bir çıkarsama yaptım; “uzun yazı yazmayanlar, uzun yazıları, acımasızca eleştirmesin, pislik yapmasın. yapmak istiyorsa, önce uzun yazı yazsın, sonra sıçsın” hemen 118 arkadaşa bakıyoruz, evet uzun yazısı var…
Anlamamakta ısrar etmeni anlamıyorum.
Olsun, yararı olacaksa tekrardan asla sıkılmam.
İster uzun yazı yaz, ister yazma ama emeğe saygı göster. İstediğin uzun yazıyı eleştirme hakkına da sahipsin ama bunu yaparken o emeği veren kişiye saygılı ol. Küfür etme. Hakaret etme. Bunca emeği sen gösteremediğin halde, göstermiş olan birini rencide etme.
Birileri çalışsın, çabalasın, didinsin, benim önüme getirsin, ben de kolayından onun içine edivereyim deme.
Anlatmak istediklerim bunlar. Hala anlaşılamadıysa yazın, yine anlatayım.
Amaci da ‘güzelliği tehlikede olan bu siteyi kurtarmak icin insanları uyarmak”. Isa-Mesih geri geldi. Bizi affet 118, biz ne yaptigimizi bilmiyoruz. Bi dahaki sefere de bilemiycez.
Tamam! Sen anlamışsın. İşine bakabilirsin.
Hep böööööyle anla(!) e mi?
Yanıtlarına yanıt olarak karşılık veriyorum…
1. Çünkü oylayanlar, okumak isteseler de istemeseler de zaten okumuş oluyorlar. Henüz okumayanların ise okumak isteyip istemediklerini kimse bilemez değil mi? demişsin. Ama unutmamak gereken şeyler var. Birincisi, bir kişi, bir yazıyı okumak isteyip istememeyi, kendisi adına değil, başkaları adına düşünüyor ve okuduğu yazının değerlendirmesini, kendisine göre değil, bu sitenin yapısına göre yapıyor. Ayrıca o yazının okunmamasına karar verebilmek için o yazıyı okumaktan başka bir yol göremiyorum ben.. İkincisi, bu sitede moderasyon’u kullanan kullanıcı sayısı, kullanmayanlara göre daha az.. Yani -emin değilim ama- bu siteyi sadece okumak için ziyaret eden kullanıcıları da unutmamak lazım. O kullanıcılara siteyi, biz, hepimiz hazırlıyoruz.
2. Demokratik ve adil davranıp davranmamak, ne yazık ki senin veya bir başkasının elinde olmuyor. Site yöneticisinin, moderasyon’u bize açtığına sevinmeliyiz aslında. Yani siteyi tam anlamıyla kullananlar ne istiyorsa, onların dediği oluyor. Eğer yayınlanan bloglardan memnun olmayan birileri olursa, site sahibine şikayet etmektense moderasyona katılarak tepkisini dile getiriyor. Ayrıca, senin demokratik ve adil değil olarak tanımladığın bu sisteme, bir alternatif sunabilirsin.. Zevkle de okurum…
Sert ve çıkıntı bir görünüm sezmedim sende açıkçası… Sadece bu sitede daha önce hiç görülmemiş birinin, bu tip bir çıkış yapmasını, çoğunluğun hoş karşılamayacağını tahmin etmen gerekirdi. Etmişsindir belki de… Dediklerini tarafsız ve mantıklı olarak değerlendiriyorum, ve sosyolojik açıdan yanlış olduğunu söylemiyorum, moderasyonda onaylanmazsa, günlüğe yollarım görüşün dışında…
Saygılar..
118’in tarzını beğenmedim. Fakir mahallesine gelen kendini beğenmiş zengin çocuğu gibi. Ona yanıt veren tüm arkadaşları destekliyorum. Ders vermeye gelmişti, ders aldı galiba.
anlamamış değiliz hiç bir şeyi yavrucum. ancak anlatamadığımız bir husus var sanırım, pink’e bahsettiğin, “okumuş olan okumamış olmalıdan” mantık hatası tespiti ise, sen sürekli bir mantıksızlığa boğulmuş durumdasın. tekrarlaman gerekmiyor, yukarıda yazdıkların var zaten, ama “uzun yazı yazanı, vahşice eleştirmeyin” lafı anlamsız, sebep ne? “çünkü o büyük bir çaba harcadı, sen harcamadan bön bön deme” nesi büyük çaba uzun blog’un ? bir çok kişi yazıyor uzun uzun, ne var bunda, kimi lavuklar copy+paste yapıyor mesela… adam kısa saçmaladıysa, acımasızca eleştirelim ama uzun uzun saçmaladıysa, ses etmeyelim, hatta uzun diye +1 verip ana sayfayıda kirletelim… bu mu? “çok biliyorum ben” havasında olmadığını söylesende, sadece o havada görünenler bile uzak durmak zorunda hissetti kendini bir şekilde, ben ne uzun yazanlar biliyorum, şimdilerde tek harf girmiyor siteye… o nedenle, eğer bir topluluk hakkında eleştiri getireceksen, eğer bir düzen’i eleştireceksen, o düzeni iyice tanıman gerekir, burası nedir? e bakmak yeterli değil yani.
die bisi vardi star salaginda eskiden galiba…
*118 gelmis hos gelmis, hayirli ugurlu olsun.
benim de karakter tahlilimi yapar mısın, çok heyecanlı oluyo da. ben kimlerdenim?
oky, 118’i bilmiyorum ama ben senin yazdıklarından tahammül edebildiğim kadarını okudum, sen kesin angutgilllerdendisin.
çok teşekkür ederim, teveccühünüz.
senin gibisi gelmedi buraya daha önce. ilk olmak güzeldir heralde direk saldırayım ne kadar sert oldugumu görsünler ben düşüncelerimden taviz vermen yaklaşımın gözümden kaçmadı genç adam…
begenilmeyen bi yazıyı zorla yayınlatmak nasıl ilkel bir zihniyetin ürünü. eğer yazın moderasyona takılıyorsa buradakiler beğenmediği içindir.. am bunun için kin tutup saldırmak yerine hatayı kendinde de arayabilirsin… bu arada oy verirken konu bir etken değildir.. önemli olan hazırlanırken gösterilen özendir..
gene de hoş geldin aramıza “ZORBA” …
ya olur mu bu şimdi ya, 1. hafif.org savaşına döndürmüşsünüz ortalığı. bırakın 118’i kendi haline, tam onun istediğini yapmışsınız, adam ünlü oldu hafif.org’de …
petekdinçöz de ünlü…
…blogun konusu “hep vardırlar!” olarak belirtilmiş.. Burada ne kastedilmiş acaba? Ben blogla bir bağlantı kuramadım da…
Bok Herif!
Eleştirildiklerini hissettiklerinde bu yazıya da hakaret edecek kimseler çıkacaktır.
pinkfloyd: Şu dediklerinden; (…bir kişi, bir yazıyı okumak isteyip istememeyi, kendisi adına değil, başkaları adına düşünüyor ve okuduğu yazının değerlendirmesini, kendisine göre değil, bu sitenin yapısına göre yapıyor) açıkcası huzursuzluk duydum. Başkalarının neyi okuyup okumayacağına, neyin onların okumasına uygun olup olmadığına karar vermek? Bu sözler başka türlü de ifade edilse,(ki bazı kanunlarımızda bu çok daha değişik şekillerde ifade edilmiştir) senin yazdığın gibi de anlatılmış olsa, arkasındaki fikir akla tek bir şeyi getiriyor: Sansür!
Bunu kastetmiş olacağına inanmıyorum. Çünkü sen, “serbest kürsü” tarzı bu sitenin müdavimisin. Sansüre inanıyor olsaydın, burada bulunmak sana ızdırap olurdu ve çeker giderdin. Lütfen yanlış ifade ettiğini söyle.
Adil davranmaya gelince: Ben sadece fikirler için adalet ve hürriyetten bahsettim. Moderasyonda şimdiye kadar hiç bir fikir ya da emek içeren yazıya -1 vermedim. Benim dünya görüşüme, inançlarıma iliklerime kadar işleyen aykırı fikirleri anlatan fikir ve emek ürünü yazılara +1 verdim. Böyle olması gerektiğini de ahkamlarımda savundum. Fikirler, fikirlerle çürütülür. Dürüp çöpe atmakla o fikirden kurtulunmaz. Sanırım bana katılırsın.
Sevgiler.
ameximes:Bana nasıl hitabedeceğin senin bileceğin bir iş ama bunun sonucunda sana göstereceğim saygının sınıflandırmasında beni oldukça özgür bırakıyorsun. Bu senin için hiç önemli olmayabilir, ama saygı duyulan bir insan olmak, genelde insanların tercih ettiği bir statükodur.
Yazdıklarına cevap veriyorum: Lütfen bunu ve bunu da oku.
Ne diyeyim…
Yarma: “Bok herif!” in kim olduğunu çıkartamadım (şu meşhur kahvecidir herhalde) ama alta koyduğun alıntı muhteşem bir dikkat ve hafıza ürünü. Yazımı dikkatli okumuş ve anlamış olduğun için teşekkür ederim.
Gerçekten.
Diğer ahkamlar: Lütfen Yarma’nin ahkamındaki cümleyi okuyun. Çok uzun sayılmaz.
gerçek rumuzunu merak ettim doğrusu.
böyle giderse, ho ho ho, yahu 1 nisan falanda değil, nerden çıktı bu, gerçekten ilk uyanan ödülünü hakedicekmiyim acaba? keşke şu son ahkamını wav dosyası olarak yollasaydın, çeşitli yerlere “rank, dan” türünden efektler koyardın. yahu komiklik olsun diyemi yapıyorsun bunu. moderasyon’u sansür yaptın ya, tebrik ederim. sitemizin, komedi bölümü olsun diye bir teklifte bulunmayı düşünüyordum, gerek kalmadı artık. teşekkürler.
Ama sen bu siteyi gerçek hayatla çok birebir tutuyorsun 118’cim.. Şöyle ki, bu sitede çocuk pornosunun bulunduğu bir sitenin linki verilse, biz “aman sansür yapmayalım” diye, o linki yayınlatacak mıyız? Ben serbest kürsü’yü desteklerim, ancak kimseye zarar vermemesi koşuluyla.. Özellikle benim “zararlı” olarak benimsediğim kriterleri ben onaylamam… Buna sansür demek yanlış olmaz mı?
Ayrıca, sen, “fikir ve emek ürünü olmayan hiçbir yazıya +1 vermem” diyerek, fikir ve emek ürünü olmayan yazılardan hoşlanan insanların bilgi alma haklarını sansürlemiş olmuyor musun? Ya hep ya hiç 118…
Saygılar…
hanımefendi.
…yargının kaynağı nedir saykocum?
bahsini ettigim bok herif sensin 118, simdi bir de aptal eklemesi yapmak istiyorum, sayin aptal bok herif….
bende ekleyebilirmiyim mahsuru yoksa bir kaç şey?
şimdi açık konuşun, bu adam songokudan daha komik değil mi?
Yarma kırmışşın gene…Bu arada 118 efendi herkesle sidik yarıştırmak zor olsa gerek…Epeyce bol vaktin var sanırım…
bayıldım bayıldım…
eski istanbul’da mahalle diye bir mefhum vardır. (hâlâ olan yerler de olabilir) onu hatırladım bu blog ve müteâkip ahkâmları okuyunca.
mahalleye yeni gelen zât, yer edinmeye kararlı ki, hemen kendince eksik gördüğü bir şeye çatarak gündem oluşturmuş.
e mahalleli de eski köye yeni âdet getirtir mi? mahallemize, ya da mahallelimize birisi lâf eder de biz altında kalır mıyız?
yeni bir mekâna uymak kolay iş değil.
ameximes’in yarma’ya yaptığı ilâve tam da bu havada. oraya kadar okudum, orada koptum. bu dayanışma size neyi hatırlatıyor?
Yok öyle kardeşim! Mahallemize yeni gelen birisi hemen hakkımızda öyle asıp kesemez.
-Değil mi arkadaşlaaaaar?
-Eveeeeeet!
Yihhhu, net üstü bir mahallem var. Bu mahalleyi olduğu gibi seviyorum. 118, aramıza hoşgeldin. Başka yabancılara (:)) karşı seni de koruyacağımız günleri görmek dileğiyle…
Not: Bu arada arkadaşlar, rekoru kırmak için ne yapıp edip hafif’i de konuya bulaştırmanız lâzım. hafif’i bulaştırmak, önceki rekoru egale etmenin ön şartı.
168 miydi neydi?? Zor ona ulaşmak 🙂
hafta sonu fuarda yorulmuşum yaaff. Kaba etlerim ağrıyo. Makinemide dağıttım iki gündür nete giremiyorum zaten.
Konu neydiii….
okumadan ilk gördüğüm yere daldım amaaa… Neyse…
Bi zamanlar Türkiye Günlüğü’nde, iki İngiliz sosyolog kişisinin böyle bir saha araştırmasını okumuştum. Türkiye’ye gelmişler, ve yanılmıyorsam Eğridir’de 1-2 sene yaşayıp Türk toplumunu ‘gözlemişler’. (Ah ulan bi üniversite de bana para verse, “Git Manchester’da İngiliz toplmumunu gözle, sonra otur yaz” diye..)
Neyse… Tezleri şu: Türk toplumunun çekirdeği aile değil, mahalle kültürüdür. Sözünü ettikleri mahalle, aynen eski Türk filmlerindeki mahalle. Tuhaf_yazar’ın yukarıda sözünü ettiği mahalle..
Türklüğüyle, Sadri Alışık filmleriyle, mahallenin imamı, camisi, delisi, dul kadını, faşisti, Hacısı hocası, şusu busuyla övünenlerden misiniz bilmem. Ben Türk kültürünün çekirdeği olan mahalleyle (Eğer çekirdeğiyse) övünmem. Hatta hiç hoşlanmam.
Bir yabancı, Mahallemizin duvarlarına “Sizi adam etmeye geldim” diye yazmış; biz de durumdan kıllanmış; mahalle delikanları olarak mahalle bakkalının yanında toplanmış, anamızın, bacımızın huzurunu bozan bu yabancıya, bu ötekine, bir mahalle olduğumuzu derinden hissederek, “önce bi kendine gel bakalım” diye bağırmışız. Tam böyle değil, ama biraz böyle…
Bırakın mahallemizin değerlerini, huzurunu koruma hissiyatını.
Hafif benim evim, benim mahallem değil, sizin de değil; yabancılara karşı onu korumanız gerekmiyor.. Ha, bizi adam etmeye gelen yabancı salakça konuşuyor olabilir, o zaman onu “Hafif adına” değil, tek başımıza, teke tek düelleya davet etsek daha iyi olur.
Blogu okuduğumda çok ters gelmedi yazı bana. Yani 118, iyi niyet içerisinde yeşili ve çevremizi koruyalım demişti.
Ama girilen ahkamlarla iş çığrından çıkmış gibi geliyor. Hele 118’in herkese cevap vermeye çalışarak hiddetlenen tavrı, normal zamanlarda farkedilmeycek yönlerini de ele veriyor. Bu haliyle de ne yazıkki kendisi hakkında, olumlu değil olumsuz bir imajı pekiştirmekte.
Ben onun girdiği şu ahkama takıldım:
1.si mantık yanlışlığı 2.si demokrasi ayıbı…
“1- insanların okumak istemedikleri bir şeyi zorla okutmak yanliş bir davraniş cümlesinde mantık hatası var. Çünkü oylayanlar, okumak isteseler de istemeseler de zaten okumuş oluyorlar. Henüz okumayanların ise okumak isteyip istemediklerini kimse bilemez değil mi?
2- Kolaylıkla anlaşılabildiği üzere bazı yazılar moderasyonda çöplük olup olmadığına bakılmaksızın, işe gelip gelmediğine göre eleniyor. Böyle saçma sapan bir kritere dayalı eleme usulünü demokratik ve adil göremeyeceğim için, ben de çöpe gitme durumunda demokratik ve adil davranmayacağım.”
!)
Dikkat! Bu yazı, ahkamlara cevap değildir.
“Üretenlere” küfür ve hakaret eden “üretmeyenler” için yazmış olduğum yazının ne kadar haklı ve yerinde olduğu kanıtlandı. Bu kanıta katkıda bulunanlara teşekkür falan etmeyeceğim tabii… Keşke bu yazının arkasından bu küfürler, hakaretler yapılmasaydı da, ben de “Ben ne yaptım? Yazım hedefsiz kaldı, amma çuvallamışım!” deyip, yerin dibine batsaydım.
Nerdee? Güzel başlayan her şeyi yozlaştırıp çürüttüğümüz gibi burayı da “aşağılık duyguları”mızın tatmin tahtası yapmışız.
Yazının yazılmasının üzerinden 3 gün, moderasyonu geçmesinin üzerinden 2 gün geçti. Demek istediklerimi burada defalarca tekrar etmeme rağmen bazıları kapasite yatersizliğinden, bazıları kalite fukaralığından, anlamamakta ısrarcı oldular. Ama anlamadıkları şeylerden korktukları için hakaret ettiler ve saldırdılar. Herhangi bir medeni toplulukta hiç tepki çekmeyecek, hatta doğallığı ve gerçekliğinden dolayı söylenmesi bile gereksiz bulunabilecek sözlere bunca seviyesiz karşılığı burada bulabildim. Yazık.
Sadece doğal ve gerçek olan, her medeni toplulukta zaten biliniyor olması gereken sözleri söylediğim için ne “salak”lığım kaldı, ne “bok herif!”liğim (ki bu söz, bu sitede bir katil için kullanıldı) ne de “yavrucuğum”luğum…
Dilerim bu yazının ahkam sayısı rekora gitmesin. Herkes için çok ayıp olur.
Bütün bu hakaretleri yapanlar, aslında hak ettiklere yerlere nasıl olsa gelecekler, ama bu siteye yazık. Kaliteli ve seviyeli insanların teker teker çekip gideceğinden, bir gün bu sitenin maganda atışması ile dolu, fikirlere saygısız, üreteni linç etmeye hazır, mahalle kabadayıları ile vıcık vıcık, seviyesiz bir ilkellik tatmin aracı olacağından korkuyorum.
Güzel bir şeylerimiz olmasına hiç tahammül edemiyoruz. Ormanlarımızı yakıyoruz, denizlerimizi kirletiyoruz, önce tarlalarımızı şehire, sonra şehirlerimizi tarlaya çeviriyoruz. Ne kadar güzellik varsa yok etmek için elimizden geleni yapıyor ve bunu yapmakta kendimizi haklı çıkarmaya uğraşıyoruz. Yazık…
Bu siteyi ilk gördüğümde ne kadar umutlanmış ve sevinmiştim. Ne büyük yanılgıymış…
Biz buyuz!
Fikre saygısız, emeğe düşman, bencil, karşısındakinin fikirlerini fikirle çürütecek cümleleri kurma yeteneğinden yoksun ya da fikir üretme becerisinden mahrum, kendi anlık tatminlerini toplumun uzun vadeli çıkarlarının önüne koyan, yabancıladığı her şeye saldıran, özgeçmişine demokrat, hümanist, barışsever, ilerici, eşitlikçi, özgürlükçü, vatansever yazan ama fotoğrafında bencil, tutucu, saldırgan, ağzıbozuk, fikirsiz, kıskanç, düşman görünen insanlarımız. Zaman zaman siyasetçilere kızarız. Ama onlarda bizim içimizden çıkan insanlar işte…
Şu yukarıda, gayet dürüst, açık yüreklilikle yazılmış ve medeni hiç bir toplumun itiraz etmeyeceği yazıya kesilen ahkamlara ve onları kesenlere bir bakınız. Bunlardan bir kısmı ileride siyasete atılacak ve biz de bunlardan ülkeye hayırlı hizmet bekleyeceğiz. Fikre ve emeğe saygısız, saygı duyana saldırgan bu insanlardan ülkeye ve kendilerinden başkasına ne hayır gelecek? Sonra da “ah siyasetçiler” diye şikayet edeceğiz.
Evet dostlarım. Ben, yazdığım yazının kanıtlamak istediği noktaya, yani amacıma ne yazık ki ulaştım.
Bu üzüntü verici, ama beklenmeyen değildi.
Ben 13 Eylül’e kadar bu siteye devam edeceğim. Sonra, iş değişikliği nedeniyle, bulunduğum şehirden taşınacağım için, internete bu kadar fazla zaman ayıramayacağım. Belki daha seyrek uğrarım buraya. 13 Eylül’e kadar, görüşmek istediğinizde mesaj atın, sonra da e-mail’im eskisi gibi çalışacak.
Görüşmek üzere.
Daha dün hoşgeldiniz dediydik ama madem öyle güle güle diyelim şimdide bari. Arada bir uğra canım. Bekleriz.
Değerli 118 kardeşim, sana söz söyleme hakkının tanınıp tanınmaması ayrı bir tartışma konusu iken, bu hakkı kullanarak söylüyor olduklarının doğru olup olmadığı ise bambaşka bir tartışma konusunu oluşturuyor.
“İfade özgürlüğün” konusundaki ısrarında haklı olabilirsin (Ki bence haklısın), ama bu, bu özgürlüğü kullanarak söylediklerinin her zaman doğru olduğu anlamına gelmiyor.
Mesela demişsin ki:
Şu yukarıda, gayet dürüst, açık yüreklilikle yazılmış ve medeni hiç bir toplumun itiraz etmeyeceği…
Senin elinde medeni bir toplumda neye itiraz edilip neye edilmeyeceğini gösteren bir çizelge mi var, gerçekten merak ediyorum. Nedir yani?
Şu yukarıda alıntıladığım cümleyi söylediğin anda, o pek yakındığın demokrasi kültürü eksikliğini bizzat sen içselleştiriyorsun, bilmem farkında mısın? Çünkü basit: Sen, medeni toplumların neye itiraz etmeyeceğini biliyorsan, neye itiraz edeceğini de biliyorsundur; ve korkarım yarın öbür gün, kendini bu sitede ‘rahat’ hissettmeye başladığın anda, “medeni toplumların itiraz edeceği türden yazılara” kafadan dalarsın, yanılıyor muyum? Umarım yanılıyorumdur.
Ayrıca seni eleştirenlere ilişkin olarak demişsin ki: “Bunlardan bir kısmı ileride siyasete atılacak ve biz de bunlardan ülkeye hayırlı hizmet bekleyeceğiz.
Kimmiş Hafif yazarlarından siyasete atılacak olanlar ya? Burası geleceğin siyasetçilerinin yetiştiği, temiz, aydınlık yüzlü, öküz bakışlı, üniversiteye bile kravatla giden, bir gecede en fazla üç bira içen, bir yılda en fazla üç kitap okuyan, Rotary kulüplerinin tuvaletlerinde otuzbir çeken, sivilceli ve çağdaş Türk gençlerinin buluşma noktası mıdır? Öyleyse ve ben bunu bilmiyorsam, bana müsaade.
Ama bana öyle geliyor ki, bu, buradakilerin olmak istediği şey değil de, senin buradaki insanların olmasını istediğin şeydir ki, yok öyle bir şey, benim görebildiğim kadarıyla hiç kimse “vatana hayırlı bir insan olayım” diye gelmiyor Hafif’e.
Söz söyleme hakkını istemek iyi güzel ama o sözü söylediğin anda, insanların, onlara iletmiş olduğun içeriği eleştirmeye hakları olduğunu da kabul etmen gerekiyor bence.
çok özlüüces seni .. böle bi adam bile geldi diicez
Aynı lafları tekrarlayıp duruyosun be kardeşim, en sonlarda diyeceğin şey en baştan belli. Bırak bunları artık, entelliğin modası geçti, rahat ol biraz, hafifle.
?
evet bayan ve hep olacaklar
İş bu noktaya geldi. Maalesef tahmin ettiğim noktaya geldi.
Bir daha bu konu hakkında bir şey yazmayacağım için, herkese bazı gerçekleri açıklamakta yarar görüyorum. Burada günlerdir ahkam kesenlerin de, sadece okuyanların da bunları bilmeye hakkı var diye düşünüyorum. Kimseyi neyi tartıştıkları konusunda yanıltmak istemedim çünkü.
Ben, 46 yaşındayım ve Yüksek Mimarım. Bu yıl, açık öğretim işletme fakültesine başlıyorum. Dört yıl sonra işletmeci olacağım ve bu güne kadar ekmek yediğim ve çok sevdiğim mesleğimi sonsuza kadar terk edeceğim. Bunları neden belirttiğimi yazıda ilerledikçe anlayacaksınız.
Bundan çok kısa bir süre önce, (bir hafta-on gün) bu sitenin müdavimi olan iki tanıdığımla konuşurken, “Türkiye’de yaşayan insanların çoğunlukla sevgi eksikliği ile büyütüldüğü, eğitim geleneğimizde saygının ön
planda tutulduğu, insanların da bu saygı baskılı yoğun eğitimden intikamlarını, aslında ellerinde olmaksızın bilinç altlarının tepkisi olarak hem saygıya hem de tanımadıkları sevgiye düşmanlık duyarak yaşadıkları” merkezli bir konuşma yapmıştık. Dostlarla, saygı konusunda hem fikirdik ancak sevgi, onlara göre içgüdüseldi ve insanlar doğuştan iyi ve güzel olanı bilir ve severlerdi… Bu konuşma felsefi boyutlara tırmandı, uzadı gitti.
Sevgi konusunda ikna olmamıştım ve onlara bir deney önerdim. Onlarında çok sevdiği hafif.org’da, sevginin içgüdüsel olup olmadığı, insanların doğuştan iyi ve güzel olanı bilip de sevemeyecekleri konusunu kanıtlayacağımı söyledim. Yazdığım köşe yazısının metnini okudular, birlikte bir iki yerinde değişiklik yaptık.
Şu satırların konulmasını onlar istedi: Ahkamlarını acımasızca eleştiriler biçiminde yapanların büyük bir çoğunluğu hiç ipe sapa gelir bir Köşe Yazısı veya Uzun yazı yazmamış. Yani insanlara aktarabilecek bir araştırmaları veya fikirleri yok! Ama bunu yapabilmiş insanların yazılarına felaket ahkamlar kesmişler. İçlerinde hakaret içerenleri bile var. Onlara göre, bunu bilinçli olarak yapmayan hiç kimse böyle bir tanımlamayı üstüne almazdı. İyi olanı içgüdüsel olarak seven insan, kötü olanı da içgüdüsel olarak reddederdi, kendine yakıştırmazdı.
Bu durumda ben de, bunun hemen altına şu cümleyi eklemek için ısrar ettim. Bunları, “eleştiri” nimetinin faydalarını kavramış insanlar için yazıyorum. Eleştirildiklerini hissettiklerinde bu yazıya da hakaret edecek kimseler çıkacaktır. Biliyorum.
Oy birliği ile karar verdik ki, okumuş olduğunuz yazı, toplumun yazılı olmayan kurallarından ve olumlu düşünce ve davranış biçimlerinden “fikre saygı göstermek”, “emeğe saygı göstermek”, kavramlarını işleyerek şu doğuştan iyiye ve güzele meyilli sevgi güdüsünün yol göstermesiyle olumlu tepkiler çekecekti.
Konunun “fikir ve emek saygısı” olarak seçilmesi tamamen benim tercihimdi, çünkü bu konuda bu yaşıma kadar yaşamış olduklarım, bana bu konularda uzmanlık mertebesinde bilgi ve bilinç kazandırmıştı.
Herneyse, bu denemeye başladık. İki dostum, hakem olarak tanıdıkları bir kaç kişiye de haber verdiler. Ben kendilerini tanımıyorum.
Aslında olumsuz ahkamlara hiç cevap vermemeyi planlamıştım. Ama dostlarıma karşı dürüst olabilmek amacıyla, bir kaç olumsuz ahkama, yazılanlar anlaşılamamıştır, ya da yanlış anlamaya neden olabilecek ifadeler vardır kuşkusu ile, samimiyetle cevap verdim ve tekrar anlatmaya çalıştım. Bu sabah bana telefonla haklı olduğum, yani insanlara sevginin öğretilmesi gerektiği, bunu öğrenmemiş insanların, olumlu bir konuda dahi olsa hissettikleri otorite (o nefret edilesi saygı duyulması gereken şey) karşısında nefret duydukları konusunda bahsi kazandığım söylendi. Yanlış anlaşılmasın. Bahsin sonunda akşam yemeği vs. yok. Bundan çıkarım sadece işi felsefi boyutlara taşıyan bir tartışmanın başlangıç noktasına dönmek ve tartışmayı o noktada bitirmenin verdiği haz.
Ben, 23 yıl önce çalışma hayatıma Yüksek Mimar olarak başladım. Hiç kendi bürom olmadı. Devlet memurluğu da yaptım, inşaatla ilgili kendime ait bir işim de oldu, özel sektörde mimar olarak ve yönetici olarak çalıştım, ulusal ve uluslararası bir çok projeye ya imza attım, ya emeğimi verdim. Bu geçen 23 yıl boyunca mesleğimin verdiği avantajla (ben buna avantaj diyorum) bazı acı gerçekleri çok yakından tanıdım. İnsanları da… Mesleğimin verdiği avantajın ne olduğuna gelince; Türkiye’de herkes maalesef kendini doğuştan mimar sanır 🙂 Ya bu işi gözüne kestirmiştir, yaparım zanneder, ya da evin mobilyalarının yerini değiştirdiğinde biri ona; yav, şahane olmuş, mimarmısın nesin demiştir, vs. Maalesef halkımızın çoğunluğu (buna adı kocaman iş verenler de dahil), hala mimarın ne işe yaradığını bilmiyor. “Sen mimarsın, yazın iyidir. Şunu yazıverir misin?” diyenler, “Amcası, çocuk resim ödevini beceremiyor. Mimar amcan sana çiziverir dedim de…” diyenler, gazeteye mimar ilanı veren, aslında teknik ressam arayanlar…
Yani anlayacağınız, ben mimarın ne olduğu hakkında en ufak bir fikri olmayan patronlarla çalıştım, fikir ve emek yoğun bir meslek olan mimarlık mesleğimde fikre ve emeğe saygısız, nefret edilesi insanlarla yıllarımı geçirdim. Ben bir ressamla tanıştığımda, elini öpesim gelir. Bir yazarla konuşurken kelimeler ağzımdan dirhemle çıkar. Kimseye kendi bildiği konuda ukalalık yapmak aklımın ucundan geçmez. Ama benim mesleğim, yukarıda saydığım nedenlerle herkesin istediği ahkamı kesebileceğini sandığı bir meslektir. Tabi bunda, meslektaşlarının saygınlığını arttıracak çalışmalar yapıp, bir sivil toplum örgütü olarak baskı oluşturup kanunlar çıkarttıracak Mimarlar Odasının sadece ve sadece okul seviyesinde faaliyetler düzenleyip geri kalan vakitte de kuru çıkarcı siyasetle uğraşmasının çok büyük etkisi var.
Bundan dolayıdır ki, fikre ve emeğe (Emek, her şey olabilir. Okumak, yazmak, sanat yapmak, düşünmek, her şey)olan derinden bilinçli hayranlığım ve kıymet bilirliğim bu sütundaki tartışmanın da konusu oldu. Üzülerek gördüm ki, verdiğim kararımda haklıyım. Mesleğimi sırf bu yüzden terkediyor ve İşletme Yönetimi okumaya başlıyorum. Mimarlığa 4 yıl daha devam edeceğim ve sonunda bir daha dönmemek üzere onu terk edeceğim. Emeğe ve fikre saygısı olmayan bu işverenlere, topluma mimarlık hizmeti vermeyeceğim.
Bu sütuna ahkam kesen tüm gençlere (%99’un genç olduğunuz belli oluyor. Ya üniversite okuyorsunuz, ya girmeye çalışıyorsunuz, ya da çok yeni mezunlarsınız) diyeceğim şu:
Bana yapılan hakaretleri, beni tanımış olsaydınız yapmayacağınızı düşünüyorum. Aslında küfür ve hakaret, fikirlerini cümleler kurarak ifade edemeyen ya da zaten bir fikri olmayan insanların sübapıdır. Bu yola hiç kimseye karşı başvurmayın ve küfür eden biri için yukarıda kullandığım cümleyi düşünün. Doğrudur.
En önemlisi, şimdi kulak arkası etmek daha çok işinize gelse bile, ileride hatırlamak için bir kenara koyun: Fikir ve emeğe saygı duyun. Size saygı duyulması için fikir ve emek üretmeniz şart değildir. Fikir ve emeğe saygı duyduğunuzu gösteriyorsanız, bu size de saygı duyulması için yeterli bir nedendir.
Umarım anlatabilmişimdir. Ben aslında buraya otorite olmak için gelmedim. Herhangi birinin havasını bozmaya da gelmedim. Kimseye küfür ve hakaret etmedim. Burada yıllanmayacağım da… Onun için, benim tercihim; artık bu konuyu burada kapatın lütfen. Kimse bir ahkam daha girmesin, kendi düşünsün, kendi dinlesin. Bu sütun da burada kapansın.
Önceki ahkamımda dediğim gibi ayın 13’ünden sonra çok seyrek, şöyle bir okumak için uğrarım herhalde. Vakit olursa belki bir iki ahkam da keserim.
Nasıl olsa yine karşılaşır, konuşuruz.
Bu site için söylediğim olumlu sözlerimde samimiyim. Site sahibini bu başarısından dolayı saygı ve sevgi ile kutluyorum. Ee, hafif.org, amatörce de olsa, sosyolojik bir araştırmaya bile alt yapı hizmeti vermiş oldu:)
Hepinizin sevilmesini diliyorum.
Sevgiyle…
Bu kadar uzun yazmayın okuyamıyorum. Millet hep uzun yazarsa n’lur? Yazıyı okuyuncaya kadar bi ton saat geçer (ssatler “ton”la mıydı?)
eeee sonra? Vakit mi kalır geriye? Bizide düşünün yaaff.
ne demişler?
“Az veren candan, çok veren maldan”
bir de;
“Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz” demişler.
Az konuş öz konuş.
Tamekse koy sepete.
Sepet sepet yunurta sakın beni unutma.