Hiç dinmeyen sonbahar yağmurlarının özlemine...
Hiç dinmeyen sonbahar yağmurlarının özlemine…

Hafif’ten bir yağmur var üzerimde yine. Sen… Hani gitmiştin. Hani yoktun. Neden bu kente yağmur hafif’ten düşerken geldin? Kapımda beni sonsuzluğa gömecek öksüz kelebekleri bırakıp gitmemiş miydin sen? Neden seni götüren rüzgârlarla uymayıp geri geldin ki…Gökyüzünün rengi siyaha çalıyor, yüreğimin içi gibi. İçimi bir sıkıntı basıyor böyle havalarda. Zaten sen gittiğinden beri sıkıntılı ya.Sebepsiz işte…Sessiz işte…Neden geldin ki? Bu sessizliğin orta yerinde kıvranarak ölmemi seyretmek için mi?Başaramadık…Başaramadık işte biz bu sevdayı yaşatmayı…Oysa hiç bir isim senin ismin kadar tekrarlanmamıştı dudaklarımda ve hiçbir kadın sen kadar yakışmamıştı alınyazıma……susuyorum evet. Başka kelimem yok sana. İsminin her harfi için ölümler seçip, dudaklarımı sigaramla dağladım ben. Kalbimi ise çoktan gömdüm bu kentin ıslak sokaklarına.Demin usulca girdiğin kapıdan çık artık… Ve kapatma kapıyı…Çıktığın kapının ardından ölüm gelsin gayrı…