• Gölge 1
  • Gölge 2

  • “Kanalı değiştirdim. Bu iğrenç filmden iyice sıkılmıştım” demek için nelerimi vermezdim ki.. Keşke tüm bu olanlar bir film olsaydı. Ve en sonunda da koca bir “SON” yazısı. Her şeyi bu üç harfle durdurabilmeyi o kadar çok isterdim ki… Ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. O an benim için kahrolası bir cehennemden de beterdi. Neden ben istediğim gibi düşünemiyordum o an? Hala bana, tüm bu olanların mantıklı gelmesi beni şaşırtıyordu. Ertan’ı tanıyordum, ama o kadar da iyi tanımıyordum. Gizem’in karısı olduğunu söylemek zorunda değildi, belki de. Ama yine de söylerdi, yani ben olsaydım, söylerdim sanırım. Ben olsaydım…

    İçinde bulunduğum bu son durum çok garipti. Kucağımda bir çocuk, benim dayısı olduğumu sanıyordu, karşımda ise, daha önce hiç tanımadığım akrabalarım. Üstelik daha geçen gece yatakta delicesine seviştiğim kişi, benim kız kardeşim, ve ona sarılmış durumda bana bakan da, onun kocası, ve onlara göre her şey normal gitmeye devam ediyor..

    Bir yerlerde sanırım hata yaptım.. İnsan beyni çok garip. Bir anda sanki milyonlarca şeyi düşünebiliyorsunuz. Özellikle peşinizden koşan bir köpekse, veya benim gibi, kız kardeşiniz olduğunu bilmediğiniz biriyle seviştikten sonra, onun bir çocuğunun olduğunu bilmediğiniz anlarda. Sanırım böyle bir an sadece benim başıma gelebilecek türden bir şey…

    Vücudumdan soğuk terler boşalıyordu. Gerçekten bu durumda yapabilecek hiçbir şeyim yoktu. Bugüne kadar olanların tek bir cevabı var sanırım.. Bu yaşıma kadar sanırım ben ayakta uyuyordum, gerçek anlamda.. 23 yıllık uzun bir uykudan uyandım ve şimdi yeni bir rüya beni bekliyor.. Sanırım tanrı yaşamımda bir hata yaptı ve şu an ne yapacağını o da bilemiyor…

    Yoğun düşüncelerim sırasında, bulunduğum yerin tekrar farkına vardım.. Hayata geri döndüm.. Kucağımda bana dayıcım diye sarılan çocuk duruyordu hala.. Tekrar bir ona, bir Gizem’e, kardeşime, o şehvetli kadına, bir de Ertan’a baktım.. Ve kapıdan içeri annem girdi..

    “Kimleri görüyorum. Nasılsınız çocuklar?”

    “İyiyim anne sen nasılsın” dedi Gizem.

    “İyi olmaya çalışıyorum. Mert sen nasılsın?”

    “İ.. ii.. İyi olmaya çalışıyorum anne…”

    “Benim biricik torunum nasılmış bakalım?”

    “Dayımla oturuyorduk. Dün bize bir sürprizi olacağını söyledi, biliyorsun. Merakla bekliyorum. Dayıcım, bizi bugün hangi sürpriz için burada topladın?”

    “Bilmiyorum…” Kahretsin, gerçekten bilmiyordum. Onlar daha önce tanıdığım insanlar değillerdi. Annem… Annem benim gerçekten annem mi? Yoksa değil mi? Ya Ertan’ın annesiyse? Annem nerede? Bugüne kadar bana bakan annem? NEREDE? Annem bana benziyor muydu? Sanki onun teni daha koyu… Bir dakika, benim annem İstanbul’da değil miydi!!!

    Bunları düşünürken, kucağımdaki çocuk birdenbire kucağımdan kalktı ve dışarı doğru koşturdu.. O sırada Gizem, “SERTAAAN” diye seslendi. Sanırım o an çocuğun adının Sertan olduğunu öğrendim. Daha önce onun adını bildiğime dair en ufak bir iz taşımıyordum kafamda…

    Herkes bana oyun oynuyordu, ama neden? Bana bunları neden yapıyorlardı. Gerçekten delirmek üzereyim. Bir ara gözlerimin karardığını hissettim ve bunun için çok mutlu oldum. Sanırım tansiyonum düşüyordu. Bu bana sık olan bir şeydi. Tansiyonumun düşmesi. Önce gözlerim kararır, sonra da bayılırdım. Ayıldığımda kendimi başka bir yerde bulurdum. Ama bu olaylar zincirindeki geçişler, tansiyon düşmesine benzemiyordu. Geçişlere alışmıştım. Şimdi tekrar her yer kararacak, yine sağımdan, solumdan, üzerimden, beynimin içinden, tarif edebildiğim ve edemediğim her yerimden rüzgarlar geçecek diye düşündüm. Sonra kendimi başka bir yerde bulacağım ve umarım bu yer, odamda, iki gün öncesi olur. Her şeyin başı, belki de sonu…

    Ama öyle olmadı, gözlerimin kararması kısa sürdü, tekrar her yer netleşince, hâlâ aynı yerde olduğumu anladım. Başım çok ağrıyordu. Sonrasında da bayıldım…

    Ayıldığımda Gizem’in evindeydim. Gözümü ilk açtığımda gördüğüm şey, yeşil bir saatti. Sağ köşedeki mutfakta annemle Gizem’i görüyordum. Ertan’la Sertan’ın seslerini duyuyordum arkamda bir yerlerde. Sanırım Sertan’ın ödevi gibi bir şeye yardım ediyordu Sertan. Çok uzun süre uyumuşum sanırım. Gözlerimdeki şişliği hissediyordum. Hafifçe yataktan doğruldum. Arkamdan Sertan boynuma atıldı…

    “Dayıcım çok korkuttun bizi.”

    Ardından Ertan geldi, yanıma oturdu. “Gizem, anne.. Mert uyandı! Oğlum çok korkuttun bizi. Bayıldığında yüzün mosmordu.”

    “Buraya nasıl geldik? Beni baygın bir halde buraya mı getirdiniz? Doktor falan çağırmadınız mı?”

    “Yo hayır, sonra sen ayıldın, ve evime gitmek istiyorum dedin. Biz de doğru eve geldik. Eve gelir gelmez sen uyudun. Hatırlamıyor musun?”

    “Neleri hatırladığımı gerçekten bilmek istemezsin.”

    Ardından Gizem’le annem girdiler içeri. Sanırım hâlâ benim annemdi. Tek değişmeyen şey oydu. Çünkü benim ayıldığımı görünce hızla yanıma koşturdu ve bana sarılarak ağlamaya başladı.

    “Oğlum, bu sefer, geçen sefer olanlara hiç benzemiyordu. Sana kötü bir şey olacak sandım.”

    “Merak etme anne, iyiyim ben.”

    “Babam nerede anne?”. Aslında bu soruyu sormak, iyi cesaret isterdi, eğer babam ölmüşse, ben doğmadan önce veya doğduktan sonra, işte o zaman ayvayı yemiştim.

    “Mert? Oğlum ne diyorsun sen? Babana ne olduğunu bilmiyor musun?”

    “Şey.. Bilmi.. Bi.. Biliyorum… Ama bir an onu görmek istedim.”

    “Oğlum, baban bizi terk edeli çok uzun zaman oldu. Alıştığını düşünmüştüm. Ondan iki yıldır haber alamadık. Bunu biliyorsun.”

    “Nasıl?? Yani.. Babam kayboldu, ve biz polise bile haber vermeden babamı mı bekledik. Ne olur bana bunun böyle olmadığını söyle. Ne olur anne, ne olur…” deyip anneme sıkıca sarıldım. O da bana sarıldı. Sımsıkı.. Tıpkı bir anne gibi. Anne şefkatini hissediyordum yüreğimde. Bir yandan delicesine ağlıyor, diğer yandan anneme sorduğum sorunun cevabını bekliyordum.

    “Oğlum neler diyorsun sen, baban için aramadığımız yer kalmadı. Hatırlamıyor musun? Bunun için en çok uğraşan sendin. Benim yataktan kalkamadığım dönemlerde sen kendini heba etmiştin. Bunu nasıl hatırlamazsın? Sonra babanı denizden çıkardılar. Balıkçıların ağlarına takılmış. Bana bunları neden tekrar anlattırıyorsun? Acımızı bilmiyor musun?”

    “Tamam anne, tamam. Kendimi toplayabilirim.”

    “Gizem, kalk kardeşine sıcak bir şeyler hazırla. Kendine gelmesine yardımcı olacaktır.”

    “Tabi anne. Mert, sana kahve hazırlıyorum. Kremalı sevdiğini biliyorum, ama evde krema kalmamış. Kahveni nasıl istersin? Eğer istersen dışarı çıkıp krema alabilirim. Gerçi hava da yağmurlu, ama bu akşam burada kalırsınız, seni bir yere yollamam bu haldeyken.”

  • DEVAM EDECEK…


    Not: Gölge 1‘i yazıp siteye yolladığım zaman, aslında Gölge 2‘nin de bir kısmı, bilgisayarımda yazılı olarak bulunuyordu. Ama ben bir an önce hikayemi göndermek istiyordum. En iyisi, hikayenin önemli bir bölümünde kesinti yapıp, ilk parçasını göndermekti. Hem insanların yorumları çok iğrenç olursa, belki ikincisini göndermezdim siteye. Bilemiyorum yine. Neyse, sonra Gölge’yi tamamlamaya koyuldum. Olayların örgüsü kafamda çok güzel oluşuyordu ve çok heyecanlandırıyordu beni. Gölge 2‘nin son kısmını yazdığımda, çok güzel bir son olabileceğini düşünüyordum. Çünkü o satırları yazana kadar saatlerdir bilgisayar başındaydım. Ancak işte o hikayenin son kısmını yazdığımda hem beni çok etkilemişti, hem de tıkandırmıştı. Çok büyük kararsızlık yaşadım, çok düşündüm acaba Mert’in, çocuğun dayısı olduğunu öğrendiği bölümü silip, hikayeye başka bir açıdan mı devam etmeliydim, yoksa burada bitirmeli miydim? Bir türlü karar veremedim. Bunun da etkisiyle, “Kanalı değiştirdim, bu iğrenç filmden iyice sıkılmıştım.” gibisinden bir sonla bitirmenin her şeyi tadında bırakabileceğini düşünmüştüm.. Üzerinden çok uzun zaman geçti, yazalı.. Neredeyse iki yıl.. Geçenlerde ELOY, benim tüm bloglarımı okumaya koyulmuştu. Gölge’yi (12) okuduktan sonra, bana söylediği ilk şey. hikayeye kesinlikle devam etmem gerektiği oldu (beğendin mi?). Bunu birkaç kere söylediğini anımsıyorum. Başta onun isteği olmak üzere, kendim de tekrar hikayeyi okuduktan sonra, kesinlikle hikayeye devam etmem gerektiğine karar verdim. İki yıl sonra aynı hikaye üzerine çalışmak, çok ilginç ve zor olsa da, bir o kadar da zevkliydi. Hikayeyi iki üç kere okudum ve sonra başladım yazmaya.. Hikayenin bu yolladığım kısmını iki saatte yazdım, bugün. Ve yollama gereksinimi duydum. Hikayenin devamı gelecek. Bu sefer kesin gelecek. Her ne kadar önümü çok iyi göremesem de, bir yolunu bulup, bu kuyudan çıkacağım. Umarım gelişmeleri beğenmişsinizdir.

    Benim diğer hikayeme (Karanlık Sokak (12) ne oldu diyeceksiniz şimdi. O’na bir şeyler yazdım aslında. Ama onu yollamayacağım, hikaye bitene kadar. Her ne kadar ben beğensem de, sizler tarafından pek beğenilmedi sanırım. Dolayısıyla Karanlık Sokak 3’ü yollayacağım ve bu biraz uzun olacak. Çünkü hikayenin devamı ve sonu olacak… O hikaye üzerine planladığım çok şey vardı halbuki. Neyse…

    Gölge üzerine çok düşündüm gerçekten.. Beni çok eğlendiriyor bu hikayeyi yazmak. Özellikle gizemli kadınımız Gizem’in olaylara dahil olduğu zamanlar.. Şimdilik Mert’in bu durumlar karşısında ne yapmaya karar veremediğini anlıyorsunuzdur.. Çünkü ben de Mert’in bu durumlar karşısında ne yapacağına henüz karar veremedim 🙂 Ha ha bu cümleyi çok sevdim.. Neyse, cıvıtmadan hemen son noktayı koyalım.: .