Floresanlı domuz
Floresanlı domuz

Evet, biliyorum, başlıklarda “ohaaa”, “çüüş” ve benzeri nidalar kullanmamak lazım amma velakin, Taiwanlıbilimadamlarının genetik mühendisliği teknolojisi kullanarak doğaya ve hayvanlığa yaptığı bu saçmasapan, gereksiz müdahele karşısında başka ne denir? Taiwanlıbilimadamları, deniz anası genini domuzlara aşılayarak, geceleri karanlıkta parlayan bir domuz türü yaratıklandırmışlar. Tüm hayvan deneyleri gibi, Taiwanlıbilimadamlarının yaptığı bu saçmalığı da kınıyor, herkesi hayvanlar üzerinde yapılan deneyleri protesto etmeye çağırıyorum.Bu konudaki yazıyı, tam da bir üniversite hastahanesinin girişine yakın pis bir bodrum katında deneyde kullanılan koyunların yarı ölü halde bir kamyonete çuval gibi fırlatılışına şahit olduğum gün okudum. Yanımda bulunan arkadaşım , ben yapılan hunharlığa tepki gösterince “Ama hayvan deneyleri insanlığın yararına yapılıyor. Tıbbın gelişmesi, insanlığın ilerlemesi, mır mır mır…” şeklindeki klasik argümanları hemen sıralamaya koyuldu. Bense gördüğümüz koyunların büyük olasılıkla, yasa gereği belirli bir unvanı elde etmek amacıyla, belirli bir tezi, araştırmayı, bilmemneyi yapmak zorunda olan bir öğrenci, asistan ya da öğretim üyesince, tıp literatürüne AİDS’e çare bulmak türünden bir katkı sunmayacak bir sözde araştırmayı tamamlamak için can çekişerek öldürüldüğünü düşünüyordum. Bakın, bir tıp doktoru, Dr. Koray Tuncer konuyla ilgili ne diyor:“Hayvanın yaşı, cinsiyeti, yemek yeme sıklığı, bulundukları ortamda örneğin bir kafeste kaç tanesinin birarada olduğu, ortamın sıcaklığı, nemi, deneylerin sonucunu rahatlıkla değiştirir. Bir laboratuvarda hayvan deneyleriyle elde edilen bir sonuç, bir başka laboratuvarınkinde bambaşka olabilir. Birbirinden çok farklı yapıya sahip insan ve hayvan, bir hastalığın sağaltımında kullanılacak bir ilaca karşı farklı tepkiler verecektir. Dolayısıyla da etkili sonuçlar alınmayacaktır. Nitekim 10 yıllık bir süre içerisinde, hayvanlardaki felci iyileştirmede yararlı gibi görülen 25 ilacın hiçbirisi insan tıbbında kullanılmamıştır. Yine 35 yıldır, 400.000 kimyasal madde milyonlarca lösemi yapılmış fare üzerinde denenmiş. Kanser Araştırma Ensritüsü bu çalışmalarında tümör karşıtı kimyasal maddeleri aramaktadır. Ama amaçlanan bir türlü elde edilememiş.”Yani binlerce hayvana, hiç bir faydalı sonuç yaratmayacak deneyler için boş yere acı çektirilmiş. Dr. Tuncer’in verdiği diğer örnekler daha da vahim:“Bir aylık kuzular, önce annelerinden ayrılır. Kuzulara elektrik şoku verilir ve bu şekilde stres deneyleri hayvanlar üzerinde sınanır. Sonuç olarak sunulan açıklama şöyle: Kuzular strese girince çok aşırı derecede bağırırlar.Bir başka deneyde maymunların gözlerine doğrudan lazer ışını uygulanır ve hayvanın gözündeki hasar incelenir.Yeni doğmuş kedi yavrularının gözleri açılmadan gözkapakları birbirine dikilir, görmeleri engellenir. Hiç ışık almadan 10 ay yaşayan kediler, 10 ayın sonunda öldürülürler ve sonra beyinleri incelemeye alınır.Kediler kaçamayacak biçimde bağlanır ve yanlarında 60 kez top ve M-16 tüfekleriyle atış yapılır. Atışlar yapılırken, hayvanların şok halinde, kıpırdamadan, sabit bir noktaya baktıkları gözlenir. Araştırmanın sonunda varılan sonuç şudur: Kedilerin kulakları, insan kulağından daha duyarlıdır. Top atışları, tüfekle yapılan atışlara oranla daha çok sağırlığa yol açmaktadır…”Bu deneyleri lütfen bir de şöyle okuyun: “Bir grup insan kaçamayacak şekilde bağlanır ve…” “Bir aylık bebekler, önce annelerinden ayrılır…” ya da “Yeni doğmuş bebeklerin gözleri açılmadan gözkapakları birbirine dikilir…” Böyle okununca insanın kanı donuyor. Peki denekler hayvan olunca neden normal karşılıyoruz? Türcülük değil mi bu?Bu örneklerden de anlayacağımız gibi, bilimadamları ve kadınlarına, rönesanstan bu yana, “aman bilimsel gelişme engellenmesin, amman ilerleyelim arşa gidelim” diye diye haddinden fazla yüz verildiği, bilimsel gelişme meselesinin kendi kendisinin amacı haline getirildiği ve fazlaca merkeze konduğu, kamuoyunca hiç bir şekilde sağlıklı denetlenmediği ve bunun sonucunda bilimin de yozlaştığı, artık açıkça görülmesi gereken gerçekler. Yani bir kısım araştırmacı bilimadam ve/veya kadını saçma sapan araştırmaları için burs, sponsor, terfi vb. kazanacak diye yapılıyor çoğu araştırma. Yoksa floresanlı domuzun, ya da maymunları lazerle kör etmenin dünyaya ne faydası var? Üstelik artık hayvan deneylerine alternatif başka yöntemler de geliştirilmişken.Özellikle genetik mühendisliği konusunda, etik kaygılardan çok, maymunsu bir iştiha ile, bunu da yapabiliyoruz, öyleyse yapalım, şu da mümkün aman durmayalım uygulayalım çılgınlığı göze çarpıyor. Kök hücre üzerinde gen mühendisliği çalışmaları yapıp örneğin lösemi tedavisi geliştirilmesine ya da şu sıralar yeni yapılan araştırmalarla organ nakillerinde kullanmak üzere doku üretilmesine bir dereceye kadar olumlu yaklaşmak mümkün ama, ne hayvanlığa ne de insanlığa yararı olacak çalışmaları, hem de hayvan deneyleriyle, hayvanlara boş yere acı çektirerek yapanlara engel olacak yasal düzenlemeler konması gerekiyor.Akla esen her saçmalık için hayvanları denek olarak kullanmak isteyenler, ya da böyle bir şeyi bilimin özgürlüğü adına onaylayanlar, bilimsel özgürlüğe ve gelişmeye o kadar iman ediyorlarsa, deneylerin kendi üzerlerinde yapılmasını da onaylamalıdır. Sadece tür olarak bizden farklı diye, hayvanlara yapılan her türlü ahlaksız davranışı uygun görenlerinse ahlak anlayışlarını tekrar gözden geçirmeleri gerekiyor.