Floresanlı domuz
Evet, biliyorum, başlıklarda “ohaaa”, “çüüş” ve benzeri nidalar kullanmamak lazım amma velakin, Taiwanlıbilimadamlarının genetik mühendisliği teknolojisi kullanarak doğaya ve hayvanlığa yaptığı bu saçmasapan, gereksiz müdahele karşısında başka ne denir? Taiwanlıbilimadamları, deniz anası genini domuzlara aşılayarak, geceleri karanlıkta parlayan bir domuz türü yaratıklandırmışlar. Tüm hayvan deneyleri gibi, Taiwanlıbilimadamlarının yaptığı bu saçmalığı da kınıyor, herkesi hayvanlar üzerinde yapılan deneyleri protesto etmeye çağırıyorum.Bu konudaki yazıyı, tam da bir üniversite hastahanesinin girişine yakın pis bir bodrum katında deneyde kullanılan koyunların yarı ölü halde bir kamyonete çuval gibi fırlatılışına şahit olduğum gün okudum. Yanımda bulunan arkadaşım , ben yapılan hunharlığa tepki gösterince “Ama hayvan deneyleri insanlığın yararına yapılıyor. Tıbbın gelişmesi, insanlığın ilerlemesi, mır mır mır…” şeklindeki klasik argümanları hemen sıralamaya koyuldu. Bense gördüğümüz koyunların büyük olasılıkla, yasa gereği belirli bir unvanı elde etmek amacıyla, belirli bir tezi, araştırmayı, bilmemneyi yapmak zorunda olan bir öğrenci, asistan ya da öğretim üyesince, tıp literatürüne AİDS’e çare bulmak türünden bir katkı sunmayacak bir sözde araştırmayı tamamlamak için can çekişerek öldürüldüğünü düşünüyordum. Bakın, bir tıp doktoru, Dr. Koray Tuncer konuyla ilgili ne diyor:“Hayvanın yaşı, cinsiyeti, yemek yeme sıklığı, bulundukları ortamda örneğin bir kafeste kaç tanesinin birarada olduğu, ortamın sıcaklığı, nemi, deneylerin sonucunu rahatlıkla değiştirir. Bir laboratuvarda hayvan deneyleriyle elde edilen bir sonuç, bir başka laboratuvarınkinde bambaşka olabilir. Birbirinden çok farklı yapıya sahip insan ve hayvan, bir hastalığın sağaltımında kullanılacak bir ilaca karşı farklı tepkiler verecektir. Dolayısıyla da etkili sonuçlar alınmayacaktır. Nitekim 10 yıllık bir süre içerisinde, hayvanlardaki felci iyileştirmede yararlı gibi görülen 25 ilacın hiçbirisi insan tıbbında kullanılmamıştır. Yine 35 yıldır, 400.000 kimyasal madde milyonlarca lösemi yapılmış fare üzerinde denenmiş. Kanser Araştırma Ensritüsü bu çalışmalarında tümör karşıtı kimyasal maddeleri aramaktadır. Ama amaçlanan bir türlü elde edilememiş.”Yani binlerce hayvana, hiç bir faydalı sonuç yaratmayacak deneyler için boş yere acı çektirilmiş. Dr. Tuncer’in verdiği diğer örnekler daha da vahim:“Bir aylık kuzular, önce annelerinden ayrılır. Kuzulara elektrik şoku verilir ve bu şekilde stres deneyleri hayvanlar üzerinde sınanır. Sonuç olarak sunulan açıklama şöyle: Kuzular strese girince çok aşırı derecede bağırırlar.Bir başka deneyde maymunların gözlerine doğrudan lazer ışını uygulanır ve hayvanın gözündeki hasar incelenir.Yeni doğmuş kedi yavrularının gözleri açılmadan gözkapakları birbirine dikilir, görmeleri engellenir. Hiç ışık almadan 10 ay yaşayan kediler, 10 ayın sonunda öldürülürler ve sonra beyinleri incelemeye alınır.Kediler kaçamayacak biçimde bağlanır ve yanlarında 60 kez top ve M-16 tüfekleriyle atış yapılır. Atışlar yapılırken, hayvanların şok halinde, kıpırdamadan, sabit bir noktaya baktıkları gözlenir. Araştırmanın sonunda varılan sonuç şudur: Kedilerin kulakları, insan kulağından daha duyarlıdır. Top atışları, tüfekle yapılan atışlara oranla daha çok sağırlığa yol açmaktadır…”Bu deneyleri lütfen bir de şöyle okuyun: “Bir grup insan kaçamayacak şekilde bağlanır ve…” “Bir aylık bebekler, önce annelerinden ayrılır…” ya da “Yeni doğmuş bebeklerin gözleri açılmadan gözkapakları birbirine dikilir…” Böyle okununca insanın kanı donuyor. Peki denekler hayvan olunca neden normal karşılıyoruz? Türcülük değil mi bu?Bu örneklerden de anlayacağımız gibi, bilimadamları ve kadınlarına, rönesanstan bu yana, “aman bilimsel gelişme engellenmesin, amman ilerleyelim arşa gidelim” diye diye haddinden fazla yüz verildiği, bilimsel gelişme meselesinin kendi kendisinin amacı haline getirildiği ve fazlaca merkeze konduğu, kamuoyunca hiç bir şekilde sağlıklı denetlenmediği ve bunun sonucunda bilimin de yozlaştığı, artık açıkça görülmesi gereken gerçekler. Yani bir kısım araştırmacı bilimadam ve/veya kadını saçma sapan araştırmaları için burs, sponsor, terfi vb. kazanacak diye yapılıyor çoğu araştırma. Yoksa floresanlı domuzun, ya da maymunları lazerle kör etmenin dünyaya ne faydası var? Üstelik artık hayvan deneylerine alternatif başka yöntemler de geliştirilmişken.Özellikle genetik mühendisliği konusunda, etik kaygılardan çok, maymunsu bir iştiha ile, bunu da yapabiliyoruz, öyleyse yapalım, şu da mümkün aman durmayalım uygulayalım çılgınlığı göze çarpıyor. Kök hücre üzerinde gen mühendisliği çalışmaları yapıp örneğin lösemi tedavisi geliştirilmesine ya da şu sıralar yeni yapılan araştırmalarla organ nakillerinde kullanmak üzere doku üretilmesine bir dereceye kadar olumlu yaklaşmak mümkün ama, ne hayvanlığa ne de insanlığa yararı olacak çalışmaları, hem de hayvan deneyleriyle, hayvanlara boş yere acı çektirerek yapanlara engel olacak yasal düzenlemeler konması gerekiyor.Akla esen her saçmalık için hayvanları denek olarak kullanmak isteyenler, ya da böyle bir şeyi bilimin özgürlüğü adına onaylayanlar, bilimsel özgürlüğe ve gelişmeye o kadar iman ediyorlarsa, deneylerin kendi üzerlerinde yapılmasını da onaylamalıdır. Sadece tür olarak bizden farklı diye, hayvanlara yapılan her türlü ahlaksız davranışı uygun görenlerinse ahlak anlayışlarını tekrar gözden geçirmeleri gerekiyor.
yorumlar
Güzel bir yazı ama bir de şu açıdan bakalım:Bir bilim adamı hastalık mikrobunun zayıflatılarak deneğe verilince hastalığa karşı bağışıklık geliştiğini sınamak için hayvanlara zayıflatılmış hastalık mikrobu verir, ve daha sonra bu hayvanları hasta hayvanların yanına koyar, sonuçta hayvanlar hafifçe hastalanır ama bağışıklık kazanıp diğer hayvanları öldüren hastalığa kapılmazlar. Sonuç: Aşı icat oldu.Peki bu işe yaramasaydı? O zaman Dr Koray Tuncer’in bahsettiği saçma deneylerden biri olacaktı “Peh peh peh salağa bak, zayıflatılmış mikrop verince sanki bir işe yarayacak”Başka bir örnek, psikopat bir doktor bir hayvanı kesip, bacağındaki damarı kalbine diker. Bak sen manyağa, ama sonuç by-pass..İlk yapay kalp nakli, antibiyotikler, radyasyon tedavisi…Kızmak kolay ama o hayvan deneyleri olmasaydı, bugün on kişiden dokuzu çocukken geçirdikleri hastalıklardan dolayı ölmüş olurdu.Aranızda “antibiyotikler denenirken binlerce hayvan öldü, ben çocuğuma antibiyotik vermiyeceğim, aşı yaptırmayacağım” diyebilen bir babayiğit var mı? Ahlak anlayışı ise buyrun ahlak, ilaçlar hayvanlar üzerinde deneniyor, bunu protesto etmek için nasıl vejeteryanlar et yemiyorsa biz de ilaç kullanmayalım…Keşke bir çalışmaya başlamadan önce yararlı olup olmayacağı bilinse.. Ama aşı bulunana kadar mesela böyle bir çalışma saçmalık olarak görülüyordu, ilk organ nakli deneyleri ile dalga geçen bir çok bilim adamı vardı, ilk başarılı nakile kadar ölen hayvanın haddi hesabı yok, ama ailemizden biri organ nakli ile hayatta ise kim buna laf edebilir?
yazın, anlamlı bir o kadar da duyarlı fakat ortada bir realite var, bunu göz ardı etmek türüne ihanet olur.yukarıda anlattıkların, dramatik üzülesi örnekler.bizler tarafından yazılmış olsada, bu tip araştırmalarda ve deneylerde etik dayanaklar belirlenmelidir(fikrim).bazı araştırmaların deneksiz geliştirilmesi en azından şu anmümkün değildir.deneklerin her zaman hayvanlar olmadığınıda belirtmek isterim,bir deneyin figüranı olduğunun farkında bile olmayan insanlarda var;özellikle bazı ilaç firmalarının ürünü geliştirmek ve etkinliğini ölçmek için uyguladığı bu yöntem etkin bir yöntem ama etik olmadığından bilim çevrelerinde iki ayrı kutup oluşmasına sebep olmakta.yeni yetme biyologlar derslerde kurbağa-kaplumbağa-fare-balık kesmesinler miya veterinerler…yeni yetme cerrahlar araştırma hastahanelerinde tecrübe kazanmasınlar mıya bitkiler onlar ne yapsın ağzı yok ki sesi cıksın bacakları yok ki kaçsıntabi son satırlar işin esprisi hayır espri falan değil gerçek!
Hayvan deneylerini anlatayım bildiğim kadarıyla ;Bir hayvanda bir ilacın bir parazite karşı etkinliğini incelemek isteyin ya da hayvanın gözüne kireç dökün yahut bahsettiğiniz gibi gözleri açılmamış kedilerin gözkapaklarını dikin …Diyelim ki labaratuar sonuçlarıyla , klinik sonuçlarla olumlu bir çalışma elde ettiniz. hayvanın bir gözüne kireç döktünüz ve deneyeceğiniz ilacı denediniz . ilaç da işe yaradı hayvanın gözü görüyor.hayır deney şu haliyle sonuçlanmış kabul edilmiyor. Hayvan itinayla uyutulur((öldürülür) ve tüm dokularındaki patolojik değişimler araştırırlır. tek tek yazılır . sonra birine dr , doç. , prof ünvanı verilir.Kullandığımız antibiyotiklere gelelim.diyelim ki grip oldunuz. doktora gidiyorsunuz , size bir sürü vitamin ve antibiyotik yazıyor, siz de afiyetle içiyorsunuz. Ama bir dakika , grip hastalığını bir virüs yapıyor ve antibiyotik virüsleri öldüremez ki …e n’oldu yaptığınız araştırmalar?a bir de gelişigüzel antibiyotik kullandığınızda nasıl bizim aşıyla kuduza karşı bağışıklığımız gelişiyorsa , bakterinin de ilaca karşı bağışıklığı gelişiyor ve artık o antibiyotiğe karşı direnç kazanıyor. Halbuki o ilacın işe yaradığını göstermek için bir sürü hayvan telef edilmişti.
pembepatiler, siz antibiyotiklerin faydasız olduğunu mu iddia ediyorsunuz, yoksa yanlış kullanımının yaygınlığını mı?
Galiba ailenizde hiç ciddi hastalık geçiren, ilaç kullanan olmadı..Kimse suçiçeği, bronşit geçirmedi, kimse kalp hastası değil, kimse böbrek yetmezliği çekmedi….Hayatınızı tansiyon düşürücü ilaca bağlı geçirmek zorunda kalan bir sevdiğiniz olursa böyle burun kıvırabilecekmisiniz?Hani ne oldu o deneyler?O deneyler bana annemi geri verdi.
Hayvanlar sadece bilim için değil, pek çok şey için kötüye kullanılıyorlar. Konu hakkında bildiğim en iyi toplu kaynak earthlings adlı bir belgesel.Asıl meseleyi gözönünde tutmak lazım: Hayvanlar üzerinde deney yapmaktan ziyade o deneyler için hayvanlara nasıl davranıldığı önemli. Nasıl ki hayvanları yiyoruz, (vejeteryan olmayan insanlar olarak) hayvanları kesip yemekte bir beis görmesek de, “canavarca” kesilen koyunları görünce, ya da adam gibi öldürülmediği için başı kesildikten sonra ayağa kalkıp koşan danaları görünce (ki bu seyrek değil) içimiz kalkıyor (“hepimize” oluyor değil mi redogre) ve öfkeleniyorsak, bilimsel araştırmalarda da durum aynı.”Psikopat” bir doktor deney yapıyorum diye hayvanları sıkış tepiş kafeslere kapatıyorsa, ya da güvercinlerin ayaklarını gagalarını kesiyorsa mesela ya da maymunların uyuşturmadan dişlerini çekiyor, kafalarına metal taslar geçirip öldürünceye kadar elektrik şoku veriyorsa bu “ahlaka uygun” değildir.Bir lafı söylemenin bin türlü yolu olduğu gibi, deney yaptığınız hayvana davranmanın da bin türlü yolu var. Tüm canlılar kendilerine “saygılı” davranılmasını ve işkence görmemeyi hakederler ve insanlar da buna dahildir.
Bir vejeteryan istediğiniz kadar saygılı olun bir hayvanı yemenin ahlaka uygun olmadığını söyleyecektir size, ki tavuk üretim çiftliklerinin ne halde üretim yaptığını bilmeyen yoktur, ama tavukları beyaz et sağlıklı diye lüpür lüpür yutuyoruz.Ama iş bizimle alakası olmayan bir kanser hastalığı vs araştırması olunca hemen etik konusunda duyarlı kesiliyoruz.Her gün kesilen milyonlarca hayvanı düşününce, hele hele hergün açlıktan ölen binlerce insanı düşününce deneylerde kullanılan hayvanların hakları komik geliyor kulağa…
ben yazıyı okumadım sadece domuzlara yapılan deniz anası geni olayına kadarıyla bir de fotosuna baktım hayvancıklar rave partilarde gibiler hatta arkada bir tanesi patlıyor çok eğleniyorlardır bir de beni pollyannanın küçük ayak parmağından yaptılar yeri geldi söylemeden geçemedim. neyse bir şerye dikkat çekicem doktorların doktor olurken ettikleri bir yemin var ona bir göz atınız tabiki insan sağlığı üzerine tirtirtitreyeceklerinden bahseden bir tekst. peki veterinerlerinkine baktınız mı? onalrın yemini olmayabilir ama vardır mutlaka biz de beyaz göynek giyiyoruz bizim başımız kel mi bizim de bir yeminimiz olsun diye bulmuşlardır bir tane çok zor değil ama ister yemin olsun ister veterinerliğin tanımı olsun bulursanız göreceksiniz ki durum hayvanlar için hayvanları düşünmek değildir insanlar için hayvanları düşünmektir. mesela bir örnek; bir mezbahada çalışan bir veteriner hayvanları kontrol ediyor bir tanesinde bir hastalık başlangıcı belirtileri görüyor hemen tedavi etmeğe mi başlar sanıyorsunuz? hayır o hastalık o hayvan kesildiğinde tüketilecek ete ne kadar zarar verir onu bulur ona göre hayvanı erken kesimhaneye gönderir. yani aslında veterinlerlik de hayvanları tedavi etmek amacıyla görünse de hayvanları insanlara ne kadar yararlı hale getirilebilirle ilgilenen bir dal. tabi şimdi sokak aralarında petshop pet veteriner kıvamındaki yerler başka. endüstriel şekli bu bahsettiğim gibi.evet her gün kesilen hayvanları düşününce hayvan hakları trajik geliyor bana da. çok gardını düşürmüş bir devam olarak ben gerçekten bu durumalrdan normal bir insanın etkilenmesinden çok fazla etkilenip normal günlük hayatıma geri dönemiyorum kolayca o yüzden de bu yazıyı da okumuyorum çeşitli video linklerine de bakmıyorum. bir ara bunun üstüne gitmeyi düşündüm bir anlamda kendime işkence ettim hayır bunları gören diğer normal insanlar gibi olabilmeliyim diye zorla seyrettim yine olmadı. konu biraz değişiyor hatta kişiselleşiyor galiba ama zaten uzun bir yorum olduğundan çoğu kişi buraya kadarını okumayacaktır.. her buna benzer konu açıldığında belirtmeye çalışıyorum hayvanlara insanlardan daha çok değer verir hale geldim bir insan olarak bakıldığında bu tedavi edilmesi gereken bir nokta gibi görünüyor. fikirlerine güvendigim bir arkadasıma sordum ne yapabilirim diye çok hayvanın olduğu için onlarla daha fazla empati kuruyorsun ve daha çok insanların hayvanlara yaptıkları eziyeti seyrediyorsun o yüzden oluyor dedi. bir hayvanın bir insanı parçalamasını öldürmesini seyret dedi nolacak bilmiyorum..
deneylerde kaplan, ayı, timsah falan kullanalım, intikamımızı alırız ne biçim.
nedir bu hayvanlarin bizden cektigi …….insan olmaktan nefret ediyorum ..canavariz biz. :-((
gün geçmiyorki bir gariplik daha yaşanmasın.. hehehe
Aha “Mavi Muammer” gerçek oldu!?
farkettimde bu taiwanlılar ya hiç ii bişe yapmıyo yada dünya üzerindeki bütün medya gruplarının taiwanlılarla bi alıp veremediği var paso taiwanlılar cenin yedi,taiwanlılar alman kurdu yedi,bir dişi taiwanlının yumurtalarını bıraktığı erkek taiwanlının 4 ay sonra karnı çatlayarak ortaya üç alien çıktı gibi haberler yayınlıyorlarzamanında bende çok hayvan besledim bir kedim vardı onu bi çok komşumdan daha fazla seviyodum ölüncede bi çok cenazede üzüldüümden fazla üzüldüm ama hayvan katliamı konusunda şöyle bi gerçek var yemek için öldürülen hayvanların sayısı denek olarak kullanıldıkdan sonra öldürülen hayvanların sayısını bir kaç yüzbine katlamış olsa gerek ama @redogre’ninde dediği gibi beyaz et faydalıdır diye lüp lüp yutuyoruz,okyanusun ortasında melül melül yüzerken bi anda sırtına zıpkını yiyip gemi güvertesine çekilen orda bi süre çırpındıkdan sonra buzhaneye götürülüp 100 ufak dilime ayrılıp ufak metal kutulara doldurulmuş zavallı ton balığını omega3 diyerek daha yeni olgunlaşmış güneşe hasret elsiz dilsiz gariban marulların (tamam boku çıktı marul örneğiyle bende farkettim) arasına karıştırıp mis gibi salata yapıyoruz ama kırmızı et yemekten yağlanmış binbirtürlü hastalık geçiren bu bünyeleri iyileştirmek için öldürülen kırmızı etli hayvanları duyunca içimiz parçalanıyor mantıklımı şimdi bu Dr Koray Tuncer’in bazı örneklerine daha ılımlı alternatif yöntemler düşünülebilir belki ama bu saçma diye adlandırılan deneyler hayvanlar kullanılarak yapılan deneylerin çok küçük bi bölümünü oluşturuyor tabi bu saçma diye adlandırılan deneylerdede tesadüfen karşılaşabilicek muhteşem sonuçlar alınabilir bunun örnekleride mevcut,yüksek frekanslı ses dalgaları,kulağının dibinde 72 pare top atılmış kedinin beynindeki tümörün gelişimini durdursaydı burdan yola çıkarakda beyin tümörüne çare bulunsaydı acaba kediyi düşünen olucakmıydı.
Hele Türkiye’de böyle osuruktan hassasiyet gösterilmiyor mu bu konulara…Sanki tıbbi araştırmalarımız varmış gibi. Sen önce Türkiye sokaklarındaki hayvanı kurtar, sonra düşünürsün Liechtenstein laboratuardaki denek hayvanını.Bizim millette hayvanlara karşı bir nefret var; neye karşı yok? Ama bu garipler kendilerini savunamıyorlar, çok eziyet çekiyorlar. Bu deyuslar da deşarj olarak zevk alıyor.Yıldırım Türker’in konuyla ilgili bir yazısı vardı. Yazıda da bahsedilen hayvanları koruma yasası nihayet çıktı,belediyelerin itlaf hakkı mahfuz tutularak.
bir keresinde haberlerde gordumturkiyede oluyor bu olaysokak kopeği; hasta, aç ve derisinde ağır uyuz problemi var onu celik bir telle demirlere baglıyorlar. belediyeyi ariyorlar. burda bir kopek var gelin alin! diye belediye oraya çöp kamyonu gönderiyor.çöp kamyonu geliyor adamlar köpeği çöp kamyonunun içine atıyor, o arkası herşeyi içine çeken, çöpleri sıkıştıran hazne varya oraya atıyorlar canlı hayvanı ve çalıştırıyorlar. hayvan bir şekilde ordan kurtulmak için dışarı atlamaya çalılşıyor. o sırada ordan geçen bir adam geçerken bunu görüp koşup gelip ayağıyla köpeğin kafasına bastırmaya calisiyor kamyondan cıkamasın diye. hayvan ona son çare olarak bile saldırmıyor.. ben bunu gördüğümde toparlayamadım o an hd de bir çizik oldu, bunu fotmat bile kurtarmaz.
acaba florasanlı domuz yapmada amaç ne hepimiz bir gün genetik hastalıktan kırılıcaz sayelerinde bu bilim sömürgenlerine bir dur demeli….
florasanlı domuz yapmada amaç….genel olarak insanlarda vay manyak bilimciler tepkisi oluşuyor, şahane medyamız da bunu destekliyor, yeter ki sansasyon olsun.şimdi florasanlı domuz yapmaya gelelim, konuyu vay manyaklar diye hemen kafasında çözmek yerien biraz kurcalayan insanların bulabileceği sebep şu:Herhangi bir türdeki genetik özelliği, genetik yapının diğer kısımlarını bozmadan başka bir türe aktarmak. Bu ne işe yarar peki? Mesela doğal olarak kanser olmayan hayvanlar var misal köpek balığı. Ama köpek balığı genlerini insana eklerseniz ortaya en iyi ihtimalle bir ucube çıkar.Burada amaç “sadece” kanseri engelleyen geni bulup gelecekte gen terapisi ile kanserli hastaya uygulamak.Peki neden floresan? Manyaklık veya fantazi değil, bir hayvana kanser olmama geni veya bu çeşit başak bir geni aktarırsanız, işe yarayıp yaramadığını anlamanız çok zor, ayrıca nelerin değiştiğini seçmeniz de zor. Ama sümüklüböceğin floresanlı genini aşılarsanız başarılı olup olmadığınızı kolayca anlarsınız, ayrıca yan etkilerini de gözlemlemek kolay olur.Bu sadece işin başlangıcı, öncelikle belli genlerin bir çok şeyi mi yoksa sadece tek bir özelliği mi değiştirdiğini bulmaları lazım, belli hastalıkların olmasını engelleyen genleri bulmaları lazım, bunların yan etkisiz bir şekilde başka yerlere eklenebildiğini bulmaları lazım, yani iş çok daha.Özellikle bu deneydeki deri özelliği taşıyan gen, cilt kanseri için önemli. Avusturalya’da ozondaki delik yüzünden %25i geçmiş durumda cilt kanseri vakaları.Bu haberde asıl önemli olan, florasanlı domuzlar, vahşi deneyler, genetik hastalıklar değil. Burada önemli olan son yıllarda sistemli bir şekilde artan ve medya tarafından da pohpohlanan bilim düşmanlığı. Peki niye? Çünkü artık insanların düşünmesini değil sadece onlara sunulanı kabul etmesini istiyorlar. Size medya kansere çözüm haberi verdimi inanmalı, vahşi bilim adamlarının saçma deneyi dendiğinde de inanmalısınız. Yeni bir tedavi bulunduğunda testlerin nasıl yapıldığını düşünmeden bu tedaviyi ve bunu üreten ilaç firmasını kutlamalısınız. Eğer medya işte sapık bilim adamlarına bak, floresanlı domuz yapmışlar dediklerinde hemen gaza gelmeli
demelisiniz, niye olduğunu düşünmemelisiniz ki önünüze konulan her şeyi yutasınız.Yutasınız ki bir gün kafanızı kaldırıp “yahu bunlar bizi soyuyor, sömürüyor” demiyesiniz
The Constant Gardener izlemenizi tavsiye ederim
Bilimadamlari ne amacla florasanli domuzyaparlarsa yapsinlar bu onlara istedikleri hayvana istedikleri gibi davranma hakkini vermez diye dusunuyorum.Belki kanser hastaligina veya aidse birgun care bulabilirler, ama ilerde baska olumcul hastaliklar cikmayacaginin garantisi yok. Zannetmiyorum ki birgun butun hastaliklara cozum bulunsun. Nasil ki vucudumuzdaki bagisiklik sistemi bir mikrobu taniyinca ona karsi bir mekanizma gelistirebiliyor, viruslerde ayni sekilde zamanla degisime ugruyorlar ve ilaclara karsi bagisiklik gelistiriyorlar. Ne aids ne de kanser vardi eskiden. ama gelisen teknolojiyle birlikte yeni hastaliklar da cikti.ve bu hep boyle devam edip gidecek.Eger butun bu yapilan deneyler sonucta Insan omrunun ortalama yasam suresinin birkac yil dahauzamasina sebep olsa bile bu hayvanlar uzerindeyapilan eziyet gibi deneyleri hakli cikarmaz. olum dedogum gibi hayatin bir parcasi.teknoloji ne kadarilerlerse ilerlesin hicbir canli bu sondan kacamaz.bunu biraz da boyle kabul edebilmek lazim. teknoloji ilerledikce baska hastaliklara da zeminhazirliyor.teknolojinin yasamamizi kolaylastirdigive bir zamanlar kitlesel olumlere sebep olan hastaliklara care buldugu inkar edilemez ama essegin kulagina su kacirmaya gerek yok. biz dogaya ve diger canlilara karsi nasil davraniyorsak, insanogluna da oyle davranilmasini makul goruyoruz demektir.”Hayvanlari zaten oldurup yiyoruz” cumlesinegelince..Bunun hayvanlar uzerinde deney yapmaklakarsilastirilmasi bi acidan dogru ama baska bir acidan degil.su anda bazi hayvancifliklerinde, hayvanlarin hayatlari boyunca daracikkafeslerde, dogal olmayan besinlerle yetistirilmesi su deneylerden pek de farkli degil. Daha fazla karetme istedigi yuzunden ciftlikler de fabrikalar gibi seri imalata gecmiscesine calistiriliyorlar. Ama bir taraftan da et yemenin direk olarak yukardaki deneyle karsilastirilmasi bana biraz abes geliyor. Bi kere ahlaki acidan aralarinda cok buyuk farklar var. hayvanlari yemek icin,beslenmek icin oldurmekle, baska seyler icin oldurmek ayni olamaz.dogada da hayvanlar birbirlerini avliyorlar.biz de onlari yemek icin avlarken ayni surece katiliyoruz. Ne zaman ki boyle acayip islere kalkisiyoruz iste o zaman dunyaya ve cevremize karsi saygimizi ve duyarliligimizi yitiriyoruz.
bende hayvanlara eziyet edilmesine ve üzerlerinde onların hayatını olumsuz etkileyecek,sağlıklı yaşam haklarına tecavüz edecek uygulamalara karşıyım.ama sanırım deniz anası genini domuzlara aşılamakla kalmayıp başka hayvanlar üzerinde devam edecekler. böyle hayvanların genleriyle oynayan insanların genlerine bir müdehale etmek lazım bence.buna dur demek lazım.hayvanlar bizim malımız değil.onlarında bizim gibi mutlu sağlıklı yaşam hakları var ve bunu onların elinden almaya kimsenin hakkı yok.