güvercinler - camii
güvercinler – camii

Dün sohbetinden pek bir hazzettiğim bir dostla iki laf çeviriyorduk. İstanbul’u özlemiş. Laf arasında Eminönü’nden dem vurdum. Açık havada hazırlanan ekmek arası soğanlı çingene palamutları ve teknelerin boğaz sularında salınışları aklımda takıldı kaldı…İçinde yaşadığım şehrin bir bölümüne böyle özlem ve saygı duyuşum biraz da anıların sayesinde…Büyükbabam elimden tutmuş, gidiyoruz. Nereye? O çocuk aklımla cevap veriyorum:
Güvercinli Cami‘ye…Güvercinlere yem vereceğiz.bu bir pilli patisözüdür!Page copy protected against web site content infringement by Copyscape Birden görüntüler değişiyor.Yeni işe girmişim. Aldığım ilk maaşla aile, eşe, dosta ağız tadımlığı birşeyler almak ihtiyacındayım. Ayaklarım beni Eminönü’ne taşıyor.Şekerlemeleri, lokumları sardırıyorum. “Bir de şuradan şansıma bir Milli Piyango bileti almadan eve dönmeyeyim, bari”… Sonra yine güvercinlerin arasından geçiyorum. Yüzlerce kanat havalanıyor etrafımda… Çocuk gibi mutluyum. Büyükbabam olsaydı, şimdi ne de sevinirdi lokumlara! Anlatırdım güvercinleri, gülümserdik.- Erken gittin be büyükbaba!Gözlerimde bir buğulanma… “Vapuru kaçırmayayım bari”.
Görüntüler yine değişiyor.
Yıllar önce, bir kalp kırıklığı yaşamışım. Dayanması kolay değil. Aşk işte! Ama dayanıyorum. Unutmaya çalıştığım halde, bana bakışlarını hatırladıkça, içimde havalanan binlerce kanat sesini duyar gibi oluyorum. Ama biliyorum, geçecek!O yaz sonu, okulların açılmasına yakın bir vakit yürürken anlık fotoğraflarım oluyor. Evlerin önünden geçiyorum. Bir pencerenin önüne kitaplar yığılmış. Bir kedi sokakta yanındaki kadına sırnaşıyor, kuyruğuyla… Ayna satan bir dükkanın önünden geçerken kendimi görüyorum. Üzgün yüzüm… Sonra Rum İlkokulu’nun önünden geçiyorum. Boş avlu! Sonra “çocuk!” diye düşünüyorum.- Çocuk! Özgürlük! diyorum.
Bir güvercin daha havalanıyor. Gülümsüyorum.