Kambur bir cücenin üstüne kar yağdı. Travmalı bir tramvay geçti beyninin üstünden. Çok sessiz bir martı yaklaşırken deniz kokusu gelen evine; uygunsuz bir halde konuşmak üzereydi sanki. Kafiyeli olsun diye yazıldığı her halinden belliydi hikayenin. Ama artık hikayeler kimsenin sikinde olmadığına göre, anlatmaya başlayabilirim…Herkes yabancı; yüksek dinlenen yabancı müziğin sesine. Katliamlar şekil değiştirdi: o yüzden anlaşılamıyorlar ilk bakışta. Yoksa televizyon, asonsör, ranza, sırasıyla görüntü, enerji ve 31 katliamı. Bacağı kesilmiş bir kedi ne kadar komikse uykuda yakalanılan paranoyalar da bir o kadar trajik. Kim kıçına bir soba borusunun sokulduğunu hayal eder ki? Cinayetler değişti; sistemli cinayet işleyen çok az artık. Herkes herkesin ağzına boşalmak için yeni yöntemler üretirken, kendimi hiç de masum göstermek niyetinde değilim…Geri dönüşüm kutusuna attıklarım hala masa üstünde. Sildiğimi sandıklarım (sandıklarımın içinde sildiklerim) hep gözümün önünde…Gözüm görmesin diye sildim ben sizi, iki kez sorulmasının ne alemi var gözden çıkardıklarımın. Bu göz konusu uzadı. Sildiklerimde öyle. Sadece tek bir konu anlatmanın ne kadar önemli olduğunu söyleyenlere hatırlatmaya çalıştığım şey; serçe ansızın intiharı seçti. Kış bitti, yaz kalkmak üzere. İnecek varsa hemen insin yoksa biz başa döneceğiz. Başa dönemekten hoşlananlar, tekrarları sevenler ve anlamayanlar için son kez soruyorum. Son pişmanlık neye yarar? Yarar diyenler bir adım öne çıksın.Yaramaz diyenler müsamere için seçmelere hak kazandılar.