ellerim saçlarında kaybolsun istiyordum.ellerim kömür karası saçlarında yüzen bir çift balık olsun…hafif terli, bol parfümlü kokusunu içime çekmeye çalışırken, onun bu aceleci halini anlamaya çalışmaktan bitapdüşeceğim de belliydi.o, hormonlarının hükümranlığına girmiş sıradan bir askerdi. hormonal imparatorluğun kural tanımaz, acımaz, şiddetli yayılmacı politikası bedenimin poetikasına patiska muamelesi yapıyordu.belimden aşağıya hızla kayan ellerini zaptetmekte çok zorlanıyordum. o kadar çok kadın dergisi okudum,o kadar çok feminist aşk hikâyesi ezberledim ama ön sevişme denen meretten onun pek haberi yoktu işte!ellerini tuttum sıkıca. saçlarıma götürdüm…bir kez bile boya sürmediğim haktan buğday rengi saçlarıma…şefkatle, usulca, defalarca okşasın istiyordum.saçlarımla vücudunu örtmeyi hayal ediyordum…yönlendirilmekten rahatsız olduğunu hissettim.kendi haline bırakınca da, eli pantalonumun fermuarına gidiyordu otomatikleşmiş bir halde…okuduklarım şu an için işime yaramıyordu.sen elin coni’siyle yaşadıklarını tercüme et, bize şampanyalı tavsiyeler, limuzin’li geceler olarak sun, seksin en tatlı 10 yolu diye, sonra da gel, bunları benim sertan’a anlat bakalım!anında sertleşen bereket tanrısı minyatürü organının tahakkümüne girmişti sertan. kulağıma bir iki tatlı söz,ruhumu kıvılcımlandıran birkaç cümle söylesin diye beklerken; o, gece yarıları seyrettiği ucuz,konusuz al takke ver külah yapış yapış et takasıfilmlerin eli kolu dövmeli, karnı bombeli, asker tıraşlı,kallavî pan flüt organlarıyla bitmek bilmeyen resitaller veren herifleri taklite girişmişti…kırmızı kazağımın altına başını sokmuş, diliyle göbeğime daireler çizerken kalçamı avuçlamış sıkıyordu.doğruldum aniden. şaşırdı.- hey, nuran, ne oldu?- ne olacak adult film düşkünü sevgilim,insanca davransan biraz…- ama nuran kalbimi kırıyorsun şimdi…- ya sen? sen de benim ruhumu çamura batmış bir elma şekerine çevirdin…boş boş baktı yüzüme. saçlarını düzeltti.derin bir iç çekti. elini sigara paketine uzatırken tuttum.bırak şu sigarayı…ağzındaki nane tadını kirletme istersen…boynuma sarıldı. kazağımı düzeltti.saçlarımı aldı avuçlarının içine…yüzüm ayna oldu yüzüne.soyulduğumu hissettim.ona soydum ruhumu.ruhum soylu bir hû oldu kollarının arasında.ağır ağır uzandık yatağa, yere dökülen menekşe kokuları gibi…yeni doğmuş bir bebeğin, annesinin sütle dolu memesini araması gibi açlığını bastırmak istiyordu dudaklarımla…dudaklarımı ısırdım. dudaklarımı ısırdı hafifçe.şelale oydu. ben kayboluyordum içinde.hayata karışıyordum.hayat ile ölüm atbaşı gidiyordu artık kasıklarımda…kasıklarımdaki ağrı kalbime yayılıyor, onun ağırlığı kalbimde küçük bir oba kurmaya başlıyordu.geri kafalı yaftası yemekten bıkmıştım.canının çektiği her adamla yatağa girmek miydi cinsel özgürlük?cinsel özgürlük, sevdiğinle, ruhsal-duygusal teklik kurduğun biriyle ve sadece onunla yaşadığın tensel bir var oluş serüveniydi… eşit şekilde…birinin, bir diğerine tahakküm kurmadığı…gönül rızasıyla, ruhunun gündelik hayatta mâruz kaldığı her tür darbeyi sonsuz güven ve samimiyet içinde onarmaktı sevişmek…kitaplardan, dergilerden öğrendiklerim yürürlükten kalkmıştı.bir ara dayanamayıp gözlerimi açıp ona bakmaya çalıştım,beni öperken gözlerini kapıyor mu diye…gözleri açıksa bir erkeğin bu pek hayra âlamet sayılmaz uyarısını okumuştum.sertan da tam o esnada açtı gözlerini.göz göze geldik… gülüştük.sımsıkı sarıldık birbirimize. kemiklerim sızladı.daha sık bi’tanem, diye fısıldadım kulağına…daha mı, diye sordu. cevapladım: daha!ölüm anında ne hisseder bir insan, bunu ölmeden bilemeyecek hiçbir canlı.ama onun vücudunda erirken vücudum,ruhumu lehimlerken kalbine; gözlerimin karardığını, etrafımda birbirinden farklı boyutlarda minik minik gökkuşaklarının inşa ettiği bir kubbede yüzer buldum gövdemi…gövdem emrine âmâde senin sertan diye geçiriyordum içimden.artık emindim; hep aynı ve tek sözcük dökülecekti dudaklarımdan:daha…
yorumlar
sevgili üstad.bu yazıyı okuyunca aklına eddi anterin kumbarası geldi.ellerinize sağlık.
fevkalâde…
rica ederim, üstatlığı kim kaybetti de ben bulayım!şeddeli övgülerinizi göğüslemekte cidden zorlanıyorum.yapmayın lütfen…sağ olunuz!övgülerini esirgemeyen arkadaşlara postane’denbaşım eğik yazdığım cevaplarla bu övgüler için teşekküretmekteyim.yazımın altına cevaplar sıralayarak yorum trafiği yaratmamadüşüncemi, cevap vermediğim cihetle “kasıntı” oluşa yoranlara da bir izahat olsun bu cevabım…
er kişiye hak ettiği değeri vermeli,hak etmiyene de moffoflamalı diye öğrendik biz.gerçek üstad üstadım demez zaten.
gerçekten muhteşem olmuş.keşke bende de böyle bir yetenek böyle akıcı yazabilme becerisi olsaydı.neyse bana da böyle katlanmak zorundasınız:))
…………………..
bir yazının güzel olması ya da yazanın kelamındaki edebi bakış açısı ve de edebi dili midir yazanı üstad yapan?
harika…
Harika bir yazı.
gökyüzünde yalnız gezen sazanlar, yeryüzünde sizinkadar sazanım makamıyla tarafıma tevcih edildiğini sandığımsoruya niye cevap veren ben oluyorum ki hissiyatıylakeith jarrett üstadın forte partisyonunu geçici olarak askıya alarak birkaç kelimeye takla attırırken uzun yaz ki,kolayca anlaşılma düsturuna sürur içinde mündemiç olurken; aralara farsça, arapça terkibleri de sıkıştırmayı sakın ola ihmal etme evlat diyen mercimek ahmed’in öğütlerine sadık kalmamız gerektiği veçhile…bir eser ortaya koyan kişinin bu etiketle şereflendirilmesiiçin edebiyat ortamının farklı eleştirmenlerinin ortaya serilmiş bulunan yapıtın tarihsel gelişim içinde bireyselden yola çıkıp evrensel normlar taşıması hususunda ve var olan türe/türlere yaptığı katkı vs. vs.kısacası, yazdıklarımı beğenen bir avuç hafif sakininengin gönül zenginliği neticesi, rumuzuma yönelik yüksek perdeden (bol keseden de denebilir, af buyursun kıymetli mukimler) övgüleri husule getirmektedir.kaç kez dedim: üstadlık kiiiiim, ben kim!bu kabil övgülere genelden teşekkür etsen bir türlü, etmesen bambaşka türlü!insanî zaaflarımıza yenilmek an meselesidir.payeler gelir geçer…ehemmiyet vermemek icap eder.ruhumuzu kemale erdirme yolunda sıkı bir kandildir edebiyat…bu kandilin etrafında dönenip duracağız.keyfiyet budur.
Yok canım üstad diyemem, yazı güzel ama..
tabii bu açıklamayı yapan kişinin yazı sahibi olması takdire şayan mıdır bilinmez.ama hususen bu durama cevap verme nezaketliliğiyse bu sükut ikrardandır masumiyeti ve mahremiyeti ve realitesiyle takdire şayan olanlar arasında şıkları çoğaltabiliriz.sazan balığı üzerine vecizeler sevimli ve de balgam dolu mendiller gibi gereksizdir.bi de pis kokarlar efendim o nemlilikte insanı içini şöyle bi yoklar hani…eee sözüm meclisten dışarı diyerekten topu sazanlara atamayacağıma göre oklarımı yöneltmiş durumdayım sanırım.evet yorumdaki amaçlardır esas olan ve eğer platform oluşturamayacak kadar zavallı bir ahaliysek ne diyeyim kii haydi millet boynuz uzatmaya…tekrar tekrar tekrar vurgulamak isterim ki yazının tutulması başarının doğru orantısı ama üstadlık sıfatı nacizane bi espriiii…kimin haddine…söyleyenin ve söyleteninde….
İnceden bir kuyruk acısı sezinledim ben bu yorumda, sen açıkla Mefkud nasıl söylenir moda olmuş eski dilde?
bilmem ki kıymetli hafif sakini… geçelim bir kalem…yazdığım naçizane yazılara atfen rumuzuma “üstad”diyenlerin cevabını beklemeden, fakir kulunuza “üstad”payesini layık görenlere hafif bozulma sezdiydim de,ondan gönlünüze nane ferahlığı vermeye giriştimyüce affınıza iltica etme cüretimle muhterem Zoey…bana değil, bana o payeyi münasip görenlere bozulsanız…fakir kulunuz yanlış adres de…bu rumuzun sahabı her daim hayatın ve edebiyatın çilekeş bir talebesidir.siz(ler) de bilin istedim.
Yazılarınızı severek izliyorum “üstad” kime yakıştırılmış hiç önemli değil benim için, ayrıca dedem de müptezel oldu sayenizde siteye. Yakında büyük bir izdiham yaşanacak burada. Öyle dedi kendisi. (yaşasın “izdiham” dedim.)
bozulma buzdolabının bozulması gibi bir şeymi…doğrusu anlayamadım.doğru adreste olduğuma da eminim.adres kağıtta yazılıydı burayı gösteriyordu…gönül ister tabiii edebiyat namına basamaklarda oturup atışalım gerekirse alınganlık yapalım küfürlerimizi savuralım…ama eğer benim noktalama işaretlerinden seçtiğim ünlem(!) i algılayamıyorsa sakinlerimiz ve nezdinde siz o zaman ben çekileyiimm..
hafif sakini Zoey’in rumuzuma dair bir “kuyruk acısı” olduğunu sanmamakla beraber, eklediği yorumunnegatif tonu, huylanmış, “tilt olmuş” edası okuyana nüfuz etmiyor demek de pek mümkin değil hani…varsın olsun!her daim deriz ya: hayatın, edebiyatın ve de şiir denen oyakıcı ateşin köpeğiyiz, talebesiyiz…ziyanı yok.
zoey“geçelim bir kalem…”Mefkud çok sıkı yazıyorsun, bu eleştiriyi haketmediğini ve bu üstad bilmemne kavgasına girmemeni rica ediyorum…En derin boşlu?k!En tutarlı duygularımla. onlar ki beni zevk sahibi yaptı. Ölçülebilir boşluku duygular. Ölçünüz derin imiş zoey:)
boşluk derin olurmu kız! hatice! netcez bu derinliği amanınnnn!!!
efendim kuyruk yağı da pek bi meşhurdur bilirsiniz…ama mideyede fena oturur.üslubum şahsınıza özel değil desem yeterli olmaz bilirim.ama ne yapiim…uzun açıklamalar yapmak pekte bi uygun düşmez hani.uzun lafın kısası alın gardınızı nidaları değil bu sadece tekrar vurguluyorum ünlem(!)
Hey gidi muhteşem ikili, gönlümün bebekleri, siz olmasanız ne yapardım dejenerasyona uğramakta ve adileşmekte olan edebiyatla. İçine girmeye çekinmez miydik bu çirkefleşmiş dünyanın, bir harf de biz ekleyelim diye düşünür müydük çorba olmuş yazı dünyasının. Ey eski metafiziğin koruyucuları, ey Osmanlı torunları.İki muhteşem Üstadlar üstadı…Yola sokun bizi de bu sapkın ve çaresiz dünyamızda rehbersiz kaldık. Bir yardım edin bir el uzatın bu zavallı hafiflere.
muhterem Zoey, edebiyat ve üstadlık mertebelerine olan vukfunuz (öyle olmasanız ya da şahsınızı o “grado”da görmeseniz o ‘ünlem’i yürürlüğe sokmazdınız) bir hakikat değil mi ki, küçümen tutulma adetleriyle ortada bir tavşan yavrusu misali dolanan yazılarıma takmanızı (broş takmak gibi değil!) anlamış değilim!çok tutulan yazıların tamamını incelemiş olamazsınız!öyle olsaydı, gayesi sadece “paylaşmak” olan bir yazı divanesine ufaktan posta koymaya girişmezdiniz sanırım.”üstad”lığı bana layık görenlerin iltifat bonkörlüğüne verdim her zaman…daha nasıl anlatayım?ayrıca “bozulma”nın manasını bilemiyor oluşunuz hiç de inandırıcı değil.üstadlık üzerine kafa yorup fikir geliştiren bir beyninedebiyatımızın nezih, güzide sanatından “mecaz”danbîhaber olması düşünülemez çünkü!polemik mevzuu yapacağınız bir husus yoktur meydanda.hafif mukimi bazı üyelerin engin gönül zenginliğidirsizi rahatsız eden.kezâ, ben de bu şeddeli övgülerden muzdaribim antr parantez.en son keyfiyet de budur.
Mefkud iki satır birşeyler yazsan, son dakikalar keyif içinde geçsin rica ediyorum…
hıımmm kuyruk yağı böyle bişi sanırım wassago…evet öle ağır ki boşluk gibi oturur mideye…ömrünü addarsın ama mide kanserinden geberip gidersin…aah ahhh…kelimeler ne de anlamlar barındırır ama vikipedide değil…cemil meriç in dediği bir cümleyi hatırlattınız şimdi bana kültür hafızadır!
en iyi balık yemi, yine balıktır dii mi sayiin Zoey? lâkin, mısır tanesi de hayli işe yarıyormuş. mmm, bir de boru kurdu 🙂
tahsin yücel amcam da sizleri korkutsun e mi!
Ben Wassago’ya katılıyorum, Mefkud bize iki satır bir şeyler yazsa son dakikalar keyifle geçse, zevk içinde, sefa içinde, erken boşalmalarla..
Midem amanın, kanserli dillerin kurbanı yeknesak bir geberiklikte açıkça haksız ve anlamadan daha doğrusu ossuruktan tayyare anlamlara gark olaraktan nede anlayıp anladığını sanaraktan adım bile atamaz björk vari bir isim tamlamasına kurban bakın gene kurban gidersiniz. Aborjinlerle ölçersiniz artık…
evet gönül zenginliğinden ben başka bir şey algıladığım için beni rahatsız eden buradaki gönül zenginliği muhakkak…siz beni anladınız diye düşünmekteyim sayın mefkud ve ben bu yorumların burda nüfuz etmesiyle ufak çaplı muzip amacıma ulaşmış bulunmaktayım.saygılar…
Derrriiinnn boşşşluuuukkkyoksa devlet gibi kadın mı diyen oldu?
evet benbey denemek lazım…
De get zengin gönülmüş!Hacer!
was…bi çift kelamını esirgemeseydin keşke
Beni ciddiye almayın, sadece dalga geçiyordum.
Buyurun buradan yakın.Ben vermeyeyim o linki dedim.Doğru demişim çünkü ta ilk yorumundan itibaren (anla diyerek kalın yazdım) ne yazık anlamamışsın. Sana kalkıp birde bu budur diyemem canım ciğerim zoey. Sen verdiğin linke bir daha bak, yetmez ise bir daha ne diyeyim…
haaa!”ben başka bir şey algıladığım için” mi?!buna mim mi koyalım, vim’le vimleyelim mi?yok canıııııım!beni övgüye boğan, raiting goygoyu reel’den tanışlarımvar da…hah ha!onlara yazdırıyorum bu üstad müstad şeylerini!hesabımda biriken dolarcıklarla dört hatuna daha rezidınsalmayı planlıyorum da…hanimiş üstad?hanimiş büyüksün mefkud?yüksün ruhumuza mefkud?yüksünme be mefkud?sükseni seviim mefkud!çok süks!süksekeks mefkud!
was…bir şey deme…sükut et 🙂
o kadar uzun boylu değil!köpek dediysek, edebiyatın ve şiirin köpeği dedik!
şimdide alınganlık başladı…efendim sorun üstadlık kavramının size sizin deyiminizle gönül zenginliğinden söylenilmesi ya hani…esas olan ÜSTAD neyin nesi?ilk sorum buydu esasen ama çıkış noktası sebebi bu oldu…daha nasıl anlatsam?
püff
vallahi, bence de püff!hatta offff!sayın zoey, bendeniz zaten ucundan accık formatında izahetmemiş miydim “üstad” bahsini???bunu kaşımak niyedir?izah ettim.yetmediyse, bilumum sanal sözlük elinizin altında!araştırınız…üstad?sanatın ve zanaatın herhangi bir kolunda yetkin olan kimse…ben değil yani muhterem zoey ve ahali!uafarak teferek yazıya dört başı mamureleştiri (+ / -) yok (şöyle yol gösteren, samimi, kelimeleri, cümleleri didikleyen) ama üfürükten tayyareler seferde her zaman olduğu gibi!klasik hafif hastalığı berdevam… bıktım ben.bıkmayan var mı?
ben kaşımadım vallaha…sustum.aldım meramımı ama kaşıntı tekrardan başladıysa bilemem…
yemleme, dedim a kardeşim Mefkud. sinek iğneye tıklıyorsunuz haybeye. bâri oyalandığınız mustad olsa 🙂
amman pek latif!susunuz. susalım ve yazıya yorum yapan varsa yapsın.ürinasyon kâtipliği münhal galba!hamiş: bu cevabım, bir üstünüzdeki yorumadırmuhterem benbey.yanlış anlaşılmaya mahal vermeyelim.
yok kardeşim. hissiyatınıza haylidir vakıfım. samimi kişilerle kolpacıları her daim ayırd etme mecrasındayız s/analda:)
ilk önce “bir şey deme, sükut et” yazacaksın.öznesi yok cümlenin. dikkat!ardından ben bu öznesiz cümleye cevap vericem…daha sonra o öznesiz cümleye “was”ı ekliycen…böylece de ben mefkud alınganlık yapmış olucam!!!ne güzel tezgâh yahu bu!!!”gerçek” hayatta da denir ya:harbi ol, ciğerimi ye!öyle işte!
işte alınganlıkda böyle bişi…yahu bariz idi benim lafımın wassago ya olduğu ama mizaç ise sözkonusu olan bilemeyeceğim.ayrıca hususen belirtirim kiçirkef bi ithamda bulunuyorsunuz…lütfen rica ederim…
En güzel yorum lorienne ait galibaUtanacağınızın bilincinde bu hitabı kullanmaya devam edeceğim.Bu ünvanı kazanmanın zamana yayılması,yeri yurdu,küçüğü büyüğü olmaz. Bu “usta” gibi birşey değil çünkü.ÜSTAD siz buralardan sakın gitmeyin.Bilmemek değil öğrenmemek ayıpçılara antitez üretmek için çırpınıp duranlara inat siz antisepsi yöntemiyle kalın lütfen..Saygıyla selamlarım..
Süpersin mefkud.
:))yazık ,yazık çok yazık..
üstad kelimesine lütfen red etme eyilimi göstermeyiniz mefkud, teşekkürler…!
muhterem makaleci, “mesaj atılmasını istemiyor” ikazısebebiyle bu yazının altına yazmak mecburiyetinde kaldım.kendi yazımın altına bu kadar çok yazmaktan ötürügötürü usulde ettiğim küfürlerin biri bin para bilmeni (bilmenizi) isterim.cidden rica ediyorum: biliyorum ki, siz(ler) paylaştığım yazıyı (çok) beğendiğiniz için yazı sahibini onore etmek için bu “üstad” payesini veriyorsunuz. sağ olunuz.bu kelimedeki ağır anlamı ve hakiki bir üstadlığı hak edecek bir halim yoktur.ben, bu fakir mefkud rumuzlu arkadaşınız, ne zaman ki,bin türlü ayak oyununun, kumpasın ve paslı ilişkilerin hüküm sürdüğü ahbap-çavuş yayın dünyasına intisab ederim ve kravatlı, papyonlu, bağrı açık eleştirmenler ne zaman ortaya serdiğim ürünlerimi eleştiriye değer bulurlar…işte o vakit, zaman içinde ya kaybolur giderim ya dausta bir yazar olma yolunda emeklemeye çalışan bir kalem erbabı olarak belli bir okuyucu kitlenin gözünde, gönlünde her daim “üstad” payesiyle onurlandırılırım…budur hülâsa…hele hele dün nergis tv’sinde hakiki üstad çetin altan’ı dinlemişken nefessiz…merak buyurmayın… mefkud, beğenilerinizin ifadesindekibonkörlüğü tefrik edecek nöronlara sahiptir.her daim size, sizlere bu engin paye bonkörlüğünüz için teşekkür ettim.teşekküre devam ettirmeyin ki, “ufak çaplı muzip amaç” peşinde koşanların naylon yemlerini samimi hisler kabul ederek yorum israfında bulunmayalım…burası adı gibi: hafif.gündelik hayatın sert, acıtıcı, yaralıyıcı, örseleyici darbelerinepansuman yaptığımız bir terapi, ter atalım abisanal mekânı değil mi hafif?kalb kırmak, turşu kurmaktan kolaydır.zoru sevenlerin artması ümidiyle…
wayyyyyyysssssssssss süper ……………..chapoooo.
daha fazla hafifleyemeyiz ölmeden.seni okumaktan öle keyif alıyorum ki,bütün sertliğimle otururken bilgisayar başına tek damla suyla eriyen kesme şekere dönüyorum..eriyik halde karışalım birbirimize,yazılar aksın gönülden gönüle.yazdıklarının birazını yazabiliyor olsam çoktan üstad derdim kendime.şımarmak fazlasıyla hakkın.ellerine sağlık.
mefkud..sen ne alçakgönüllü bir adamsın!hiç boşuna çırpınma orada, “ne haddime?” diye.sen buradaki övgülerin hepsini hakediyorsun.çoğumuz ilkokuldan kalma eksik bilgilerimizle bile iki kelime birşeyler yazıp çizmek cüretini gösterirken, sen…konuşturma beni şimdi!hakediyorsun işte!o kadar!iyi ki varsın:)
polemiklere bulanan bir yazı daha!edebiyat meraklısı arkadaşlara minik bir serçe parmak göstergesi(ydi)…erkek(si) anlatımın üstünün örtüldüğü bir deneme yanılma…epey tutan olmuş. sağ olun arkadaşlar!sevişmeyi çok önemsedim.duygularımın kızarmadığı, gözlerine bakarken gözbebekleriminkarıncalanmadığı, sesi kulağımdan girende, kalbime kadife dokusuyla dokunmayanda hiçbir insankadına meyletmedim…tenimde tenini kaydırmadım. tenini tenime pornolaştırmadım.şehvetin kamçıladığı at değil, unuttuğumuz sevdanın ürkek ürkek elini dokunduğu bir kalbin mahcup mihmandarı oldumtinselliğe giden mecburi istikamette cinsler arası cins’el, cinnet güzelliğinde cinimi seller gibi coşturan tenselkaoslarda ölümü tattıran ab-ı hayat kervanında…- hain not: sayın cpgulen, dilsel anomali yoktur, rahat olunuz. “birçok” da, “pek çok”, hatırlayınız.derin sevgilerimle eğilirim. –
syn üs. bir noktada bir çok vürgül mü olmuş sanki
noch schwerer..
:)(deja sana hep gülümserim ama bu sana değil, güzel canım benim)