Chistopher Nolan, Hollywood’un belki de en iyi Avrupalı transferlerinden biri. Yönetmeni bu kadar özel bir sinemacı kılan özelliği ise, her kesin gün yüzüne çıkarmaya korktuğu eksik ve karanlık tarafın üzerine bile bile korkmadan gidişi.

Nolan iş başında
Nolan iş başında

Nolan’ın tek bir sinema kariyeri var. Ama asıl başarısı izlediği çift şeritli bir yolun her iki şeridini de oldukça verimli kullanmasından geçiyor. Birinci şerit küçük kardeşi Jonathan Nolan ile imza attığı bağımsız filmlerin bulunduğu şerit. Diğer şerit ise büyük Hollywood stüdyolarında gerçekleştirilen büyük bütçeli dev yapımlar. “The Following” (Takip) on sene önce adı sanı duyulmamış yönetmenin ilk önemli çıkışı olarak kabul edilebilir. Nolan bu filmde ilk tematik dertlerinin de sinyallerini verdi. Filmin ana karakteri genç bir yazar (Jeremy Theobald) hem yaşadığı metropol yalnızlığı ile başa çıkmaya çalışıyor hem de karanlık yönünü gün yüzüne çıkarmaya çalışıyordu. Bu iki tema bir femme fatale ile tamamlanınca sürükleyici bir kara film ortaya çıkıyordu. Tamamı siyah beyaz olan bu bağımsız film İngiltere içindeki başarısını kısa bir süre Britanya sınırları dışına taşıdı. “The Following” Rotterdam film festivalinde Altın Kaplan ödülüne değer görüldü. Bu büyük başarıdan sonra dikkatleri üzerine çeken Nolan (Kardeşler) adlarını tüm dünyaya duyuran asıl proje üzerinde çalışmaktaydılar: “Memento”! Jonathon Nolan’ın kısa hikayesi “Memento Mori” den esinlenerek yazdıkları senaryo ile bir anlatı sanatı olan sinemaya yeni bir soluk getirdi. Zamanı esneten kurgu anlayışı, insan hafızasını farklı bir biçimde yorumlamaları, modern bir klasik olarak kabul edilen kült film “Memento”yu ortaya çıkardı. Nolan, “Memento” da ana karakteri Leonard’ın (Guy Pearce) hafızasını iki ayrı film “strip”e ayırıp birini filmin sonundan diğerini ise filmin başından başlatıyordu. Bu yenilikçi yaklaşım filmin ana motifi olan eksik-kırık zaman duygusunu ve “Memento”nun ana atmosferini başarılı bir şekilde perdeye taşıyordu. “Memento” Nolan Kardeşlere Oscar’da en iyi senaryo dalında adaylık getirdi. “Memento”yu ”Insomnia” izledi. Başrollerini Al Pacino ve Robin Williams paylaştığı ”Insomnia” Nolan’ın kariyeri için “yeni ilkler”in filmiydi. Yönetmen ilk defa Hollywood’un deneyimli isimlerini yönetiyor ve ilk defa bir yeniden yapım (re-make) gerçekleştiriyordu. 2005 yılına gelindiğinde genç yönetmene Hollywood’dan büyük bir teklif geldi: “Batman Begins” (Batman Başlıyor) Nolan, “Batman Begins”i karanlığın içinden tekrar doğurdu ve bu kez Christian Bale’in canlandırdığı Batman’in üzerine üzerine gitti. Batman’i yalnızca çizgi roman sayfalarından beyazperdeye geçen bir süper kahraman olarak yaklaşmadı. Karakterinin geçmişini kurcalayan Nolan, Batman’i derinleştirdi ve inandırcı bir karakter olmasını sağladı. “Batman Başlıyor” yerine filme başka bir başlık aransa bu başlık “Batman Nasıl Doğdu ?” olabilirdi. Batman’i “Batman” yapan sadece kara pelerini ve uzun kulaklı şapkası değildi. Neden yarasa figürünü seçmişti, Gotham’da neden geceler hep uzundu? Nolan birer birer bu soruları yanıtladı ve karşımıza Christian Bale’in de belirttiği gibi gülünç olmaktan kurtulmuş bir Batman’i karşımıza çıkardı.Açmazları Olan Bir Süper Kahraman

Dark Knight” (Kara Şövalye) bütün Batman filmleri arasında ilk defa Batman’in adının geçmediği ilk film olarak dikkat çekiyor. Nolan, Batman Başlıyor’daki kahramanın gerçekliğini bir adım daha öne taşıyarak, Batman’in varoluşunu sorguluyordu. Gerçekten Gothma’ın ve dünya’nın Batman’e ihtiyacı var mıy dı? Suç ve ceza kavramları ile Batman’i yargılayan yönetmen, bir süper kahramanın açmazlarını irdeliyordu. Öyle ki Bruce Wayne’in aşkı, Batman’in varlığından dolayı yaşanamıyordu. Batman’in köpekler tarafından saldırıya uğradığı sahnede çaresizliğini ve yarasını ilk defa bu kadar net görüyorduk. Batman yavaş kalan süper kahramanlık araçlarından ilk defa bahsediyordu. Deliliği yerçekimi kadar doğal kabul eden bir suçlu-Joker-karşısında zorlanan bir Batman’i görüyorduk. Genelde süper kahramanlar kudretlerinden dolayı tanımlanmakta zorlanırlar. Superman aslında bir uzaylıdır. Spiderman bir yanlışlık sonucu genlerinde deformasyon olan bir insandır. Gözlerini bile kırpmadan kötülerle savaşırlar, çünkü onlar çok güçlüdür ve birinin masum insanları koruması gerekmektedir. Nolan’ın Batman’i ise açmazları olan bir süper kahraman olarak karşımıza çıkıyor ve bizi şaşırtıyor. Nolan böylece bir süper kahraman filmine özgünlüğünü yansıtıyor. Birçok kişi neden Batman’in bu kadar karanlık olduğundan yakınıyor. Bu yakınmaya iki yanıt verebiliriz: 1 – Sinema hep karanlık bir yerdi. 2 – Bu Christopher Nolan’ın Batman’i !