bildirgec.org

siyah beyaz hakkında tüm yazılar

siyah beyaz hayat

zarifce | 14 January 2011 17:22

Yıl 1975. Babam fabrikada işçi olarak çalışıyor. Evimiz şehirlerarası yol üzerinde ve yola 30 metre mesafede, iki katlı evin bodruma benzer alt katı idi. Üst katta ev sahibi oturuyordu. Televizyon seyretmek için ev sahibine çıkardım üç yaşında bir çocuğu geri çevirmezlerdi her gün gitsem gelme demezlerdi. İyi insanlardı.
Evimizin girişi yüksekçe bir basamak gibiydi ve ben eve girerken önce oturur sonra içeri girerdim çıkarken de ellerimle destek alıp öyle çıkardım. Girişe göre sağ tarafta demirden yapılmış, üzerinde kalın sünger ve duvara dayanmış hasır yastıkları olan sedirimiz vardı ve yüksekliği boyumu alıyordu. Salon gibi kullanılan girişin tam karşısına annem eğreti duran ve sehpaya benzeyen ağaçtan yapılma bir masa koydu ve etrafını güzelce düzenledi. Salonda sedirden başka bir şey yoktu ortada incecik bir halı kenarlarda yine duvara dayanmış hasır yastıkların önünde konmuş oturmalık minderler vardı bazen bu minderleri bir araya getirip üzerinde takla atıp, yuvarlanarak oynardım.

En İyi Haneke Filmi: Beyaz Bant (2009)

ranasancak | 15 December 2010 12:47

Beyaz Bant, Michael Haneke’nin yazıp yönettiği, 2009’da izleyiciyle buluşan dram türündeki filmdir. Siyah beyaz çekilen Beyaz Bant (Das weiße Band, Eine deutsche Kindergeschichte / The White Ribbon), I. Dünya Savaşı’ndan önce Almanya’nın kuzeyindeki küçük bir kasabada yaşanan garip olayları kasabadaki öğretmenin gözünden anlatırken, toplum ve aile içi ilişkilerin karanlık yapısını resmederek dünya savaşları öncesi Almanya’da yaşananlara ışık tutmak ister. Haneke’ye göre de film, “her türlü terörizmin politik ve dinsel çıkış noktası ve kökeni” üzerinedir.

Filmin Almanca isminin tam karşılığında olduğu gibi Beyaz Bant, Bir Alman Çocuğun Hikâyesi’ni, 1913 Temmuz’u ile 1914 Ağustos’unu kapsayan zaman dilimi içinde, kurmaca bir Protestan kasabası olan Eichwald’da anlatır. Eichwald, çocuklar, kadınlar ve çiftlik işçileri üzerinde, papazın, doktorun ve baronun sözünün geçtiği ve sıkı bir hiyerarşinin bulunduğu bir kasabadır. Film, nedenleri bilinmeyen tuhaf “kaza”ların meydana geldiği kasabada kazaların nedenlerini okul öğretmeninin araştırmaya başlaması ve onların aslında bir tür cezalandırma ve suç eylemi olduklarını anlamasıyla ilerler.

Bağnaz kasaba papazının kendi çocuklarına haylazlıklarını bahane ederek suçluluk bilinci aşılamaya çalışması sonucu kollarına takılan banttır, beyaz bant.
Bağnaz kasaba papazının kendi çocuklarına haylazlıklarını bahane ederek suçluluk bilinci aşılamaya çalışması sonucu kollarına takılan banttır, beyaz bant.

Siyah-Beyaz fotoğrafçılık için 5 ipucu

sametparpar | 06 November 2009 15:00

tek renkli resimlerle sanatsal çalışma eğilimi tüm dünyada oldukça yaygındır. En çok yapılan tek renkli fotoğraf çalışması ise siyah-beyaz fotoğraf çalışmalarıdır.

Bazı görüşler ise siyah-beyaz fotoğrafın oldukça sıkıcı olduğunu düşünürler. Aslında bu gerçeği yansıtmaz, iyi bir fotoğrafçının deklanşörüyle yakalanan siyah-beyaz bir kare kimi zaman hüzün, kimi zaman neşe, kimi zaman aşk kimi zamanda ayrılık karesi olarak karşımıza çıkabilir.

Önemli olan gri skala ile farklı derinliklerin nasıl yakalanabileceğinin bilinmesidir. Bu yazıda 5 farklı gri skala derinliğini bulacaksınız.

Gerçek Siyah – Gerçek Beyaz

sametparpar | 29 October 2009 09:48

Bugün, 20. yüzyılı yaşarken siyah beyaz fotoğraflar nostaljide kaldı. İlk televizyonun icat edildiği dönemlerdeki siyah beyaz yayınlar, renkli matbanın yaygınlaşmaya başlamasından önceki gazeteler ve en önemlisi fotoğraf makinalarının hayatı siyah beyaz gösterdiği dönemler artık çok geride kaldı.

Fotoğraf sanatıyla yeni yeni ilgilenmeye başlayan herkesi nostalji özlemiyle kendisine çeken siyah beyaz fotoğraflar usta amatörlerin deklanşörlere basmasıyla sizlerle buluşuyor.

Çeşitli yerlerden derlediğim bu fotoğraflara bakmadan önce birşey hatırlatmak istiyorum. Belki siyah beyaz fotoğraf sanatı renkli fotoğraf sanatından çok daha zordur. Gerçeğin rengini hayal gücünüzü kullanarak değiştirmek gerçek bir beceri ister diye düşünüyorum.

Lütfen sanatçıların sayfalarını ziyaret etmeyi unutmayınız.

Mustafa DedeogLu

Emir Özşahin

Milo Alterio

İhtimal

pilli pati | 31 August 2009 09:08

Bir martı kanadı suya nasıl değerse işte o kadar kısa sürecek omuzuma değip geçişin. O an kaderimizin bu denli keskin hatlarıyla çizilmiş olduğunu daha önce hiç farkedemediğimi anlayacağım ve zaten kilitlenmiş olacak adımların kendi mutad yönüne. Bizi bizden ayıran yollara vuracağız kendimizi. Gözlerimi senden alışım, hele o görüntünü hafızama hapsedişim herhalde çok zahmetli olacak.

Gümüşsuyu Palas’ın emektar asansörüne binerken her seferinde gıcırdayan ahşap zemin, yıllar öncesinden kanatlarımda birikmeye yüz tutmuş çileyi anımsatacak bana. Sensiz yaşlanacağım hayatın çıkmaz sokaklarında. Emektar bir asansörle kader birliği yapacağım. Hayat boyu aynı kitabı okumaya mahkum edilsem yine Elias Canetti’nin Körleşme’si diyeceğim. Sonra belki yapabilirsem bakmadan görmeyi öğreneceğim önümdeki satranç tahtasının zaruri bir oyuncusu olarak… Zaruriyetler hep sonunda çokça meziyetlere gebedir ya, bunun için sana sonsuz teşekkür edeceğim her anımsayışımda. Bu oyunda bir oyuncu olmama katkı sağladığın için…

film-noir’in Günümüz yüzü: neo-noir

kumsacli | 09 June 2009 11:00

Kara filmin doğumuna en önemli zemini hazırlayan kuşkusuz ikinci dünya savaşıdır. Savaş Amerikan toplumunun tüm yerleşik model değerlerini altüst etmiş toplumsal yapıyı derinden sarsmıştı. İyi ve kötünün iç içe geçtiği savaş sonrası döneminde Amerika’ya göç eden Billy Wilder, Robert Siodmak, Otto Preminger ve Fritz Lang gibi Alman ve Avustralyalı yönetmenler; dışavurumcu Alman sinemasının etkilerini Hollywood’da taşıdılar.
Dışavurumcu alman sinemasının en önemli ve öncü sayılabilecek filmi “Dr. Caligari’nin Muayenehanesi” bu türün çıkış noktasını oluşturur.

Savaş Beyaz Perdeye Yansıyor
Amerika’nın savaş sonrası psikolojisinin ve genel atmosferin sinemaya yansıması kaçınılmazdı. Savaş sona erdiğinde evlerine dönen erkekler pek çok şeyi bıraktıkları gibi bulamamışlardı. Kadın toplumsal hayatta etkin bir rol alıp özgürlüğünü ilan etmişti ve “mutfağa” dönmeye de pek niyetli görünmüyordu. Bunların dışında askerden dönenlerin iş bulabilme endişesi vardı. Amerika o yıllarda kanunu hiçe sayan adamların egemenliğinin sürdüğü, sokaklarda kurşun yağmurlarının esip geçtiği, çetelerin her köşe başında hesaplaştığı bir toplumsal buhran dönemi içindeydi. İşte bu ümitsiz ve karanlık ortam kara filmin doğmasında gerekli olan altyapıyı hazırladı ve tür, bu atmosfer içinde ortaya çıkıp gelişti.

Memento – Akıl Defteri

Redingot | 31 August 2008 11:25

Insomnia, Batman Begins, The Prestige ve The Dark Knight filmlerinin yönetmeninden, Christopher Nolan‘dan bir psikolojik gerilim filmi Memento – Akıl Defteri. Film, Christopher Nolan’ın kardeşi olan Jonathan Nolan’ın kısa hikayesi olan Memento Mori‘den (Öleceğini Hatırla) esinlenilerek uyarlanmıştır.

Memento 2000 yapımı baştan sona heyecan verici bir film.
Memento 2000 yapımı baştan sona heyecan verici bir film.

Leonard Shelby, hırsızlık esnasında karısının ırzına geçen ve onu öldüren adamın peşindedir. Fakat Leonard’ın bir sorunu vardır. Nadir görülen ve tedavisi olmayan bir hafıza kaybı hastalığından (anterograde amnesia) rahatsızdır. Yaptıklarını hatırlayabilmek için notlar yazar, fotoğraflar çeker, vücuduna dövmeler yapar. Katil araştırmasında Teddy (Joe Pantoliano) ve Natalie’den (Carrie-Anne Moss) yardım alır fakat onlara da güvenememektedir.

find him and kill him
find him and kill him

Christopher Nolan ve Bir Kahramanın Gerçekliği

ashg | 14 August 2008 10:06

Chistopher Nolan, Hollywood’un belki de en iyi Avrupalı transferlerinden biri. Yönetmeni bu kadar özel bir sinemacı kılan özelliği ise, her kesin gün yüzüne çıkarmaya korktuğu eksik ve karanlık tarafın üzerine bile bile korkmadan gidişi.

Nolan iş başında
Nolan iş başında

Nolan’ın tek bir sinema kariyeri var. Ama asıl başarısı izlediği çift şeritli bir yolun her iki şeridini de oldukça verimli kullanmasından geçiyor. Birinci şerit küçük kardeşi Jonathan Nolan ile imza attığı bağımsız filmlerin bulunduğu şerit. Diğer şerit ise büyük Hollywood stüdyolarında gerçekleştirilen büyük bütçeli dev yapımlar. “The Following” (Takip) on sene önce adı sanı duyulmamış yönetmenin ilk önemli çıkışı olarak kabul edilebilir. Nolan bu filmde ilk tematik dertlerinin de sinyallerini verdi. Filmin ana karakteri genç bir yazar (Jeremy Theobald) hem yaşadığı metropol yalnızlığı ile başa çıkmaya çalışıyor hem de karanlık yönünü gün yüzüne çıkarmaya çalışıyordu. Bu iki tema bir femme fatale ile tamamlanınca sürükleyici bir kara film ortaya çıkıyordu. Tamamı siyah beyaz olan bu bağımsız film İngiltere içindeki başarısını kısa bir süre Britanya sınırları dışına taşıdı. “The Following” Rotterdam film festivalinde Altın Kaplan ödülüne değer görüldü. Bu büyük başarıdan sonra dikkatleri üzerine çeken Nolan (Kardeşler) adlarını tüm dünyaya duyuran asıl proje üzerinde çalışmaktaydılar: “Memento”! Jonathon Nolan’ın kısa hikayesi “Memento Mori” den esinlenerek yazdıkları senaryo ile bir anlatı sanatı olan sinemaya yeni bir soluk getirdi. Zamanı esneten kurgu anlayışı, insan hafızasını farklı bir biçimde yorumlamaları, modern bir klasik olarak kabul edilen kült film “Memento”yu ortaya çıkardı. Nolan, “Memento” da ana karakteri Leonard’ın (Guy Pearce) hafızasını iki ayrı film “strip”e ayırıp birini filmin sonundan diğerini ise filmin başından başlatıyordu. Bu yenilikçi yaklaşım filmin ana motifi olan eksik-kırık zaman duygusunu ve “Memento”nun ana atmosferini başarılı bir şekilde perdeye taşıyordu. “Memento” Nolan Kardeşlere Oscar’da en iyi senaryo dalında adaylık getirdi. “Memento”yu ”Insomnia” izledi. Başrollerini Al Pacino ve Robin Williams paylaştığı ”Insomnia” Nolan’ın kariyeri için “yeni ilkler”in filmiydi. Yönetmen ilk defa Hollywood’un deneyimli isimlerini yönetiyor ve ilk defa bir yeniden yapım (re-make) gerçekleştiriyordu. 2005 yılına gelindiğinde genç yönetmene Hollywood’dan büyük bir teklif geldi: “Batman Begins” (Batman Başlıyor) Nolan, “Batman Begins”i karanlığın içinden tekrar doğurdu ve bu kez Christian Bale’in canlandırdığı Batman’in üzerine üzerine gitti. Batman’i yalnızca çizgi roman sayfalarından beyazperdeye geçen bir süper kahraman olarak yaklaşmadı. Karakterinin geçmişini kurcalayan Nolan, Batman’i derinleştirdi ve inandırcı bir karakter olmasını sağladı. “Batman Başlıyor” yerine filme başka bir başlık aransa bu başlık “Batman Nasıl Doğdu ?” olabilirdi. Batman’i “Batman” yapan sadece kara pelerini ve uzun kulaklı şapkası değildi. Neden yarasa figürünü seçmişti, Gotham’da neden geceler hep uzundu? Nolan birer birer bu soruları yanıtladı ve karşımıza Christian Bale’in de belirttiği gibi gülünç olmaktan kurtulmuş bir Batman’i karşımıza çıkardı.

siyah ve beyazın dayanılmaz cazibesi

AntiHumanIST | 14 June 2008 21:49

her fotoğraf karesinin arkasında bir hikaye her hikayede bir mesaj saklıdır.ama siyahbeyaz kareler bu hikaye ve mesajları tüm çıplaklığıyla gözler önüne sererler. özellikle dram kokan siyahbeyaz kareler aklı almaz bir yolculuğa atılan ilk adımdır. şimdi gelin renkli tasarımları bir kenara atıp siyahla beyazın dayanılmaz birlikteliğine bırakalım kendimizi. işte ufkunuzu açacak,ilhamınızı arttıracak çarpıcı örnekleriyle en profesyonelinden siyahbeyaz fotoğraflar ve yetenekli sanatçılar koleksiyonu;

Elliott Erwitt