bildirgec.org

oscar ödülü hakkında tüm yazılar

Tam Bir Doğa Tutkunu: Leonardo di Caprio

24black mamba24 | 17 May 2010 11:40

Leonardo di Caprio
Leonardo di Caprio

Buğday tarlasını anımsatan saçlar, okyanusların serinliğini içinde gizleyen gözler… O son dönemin en parlak yıldızlarından biri, o Hollywood’un altın çocuğu.

Leonardo di Caprio, California’da 11 Kasım 1974’te dünyaya geldi. Annesi Irmalin daha Leonardo doğmadan önce vermişti ona ilk adını. Çünkü gördüğü bir Leonardo da Vinci tablosunu, önünden ayrılmak bilmeden hayranlıkla izlediği sırada karnındaki bebeğinin güçlü tekmelerini duyumsayan Irmalin, o an bebeğine bu eşsiz ressamın adını vermeye karar verdi ve böylece yeni doğan bebeğin adı kayıtlara Leonardo Wilhelm di Caprio olarak geçti.

Annesi Alman asıllıydı ve bir devlet kuruluşunda sekreter olarak çalışıyordu. İtalyan asıllı olan babası ise sıra dışı bir çizgi romanın hem çizeri hem de yayıncısıydı. Yenilikçi bir ailenin tek oğluydu o. Doğumundan bir yıl sonra annesi ile babası ayrılan Leonardo, tüm davranışlarının, tüm zevklerinin onlardan kendisine geçtiğine ilişkin düşüncelerini şu tümceyle dile getiriyor:

“Her ne yaptıysam, hepsi de onların önceden yaptığı şeylerdi. Örneğin burnuma taktığım bir halkayı babam hoş karşıladı. Çünkü bu tamamen onun tarzıydı.”

The Center for Enriched Studies ve “John Marshall High School”da eğitim gören Leonardo arkadaşlarıyla eğlenmeyi hatta tartışmayı, ders çalışmaya yeğledi hep. “Okulu sevdiğim pek söylenemezdi. Bir şeyin üzerine uzun süre odaklanamam ben, sıkılırım. Öğrenme isteğim de olmadı hiç… Boş bulduğum her anı arkadaşlarımla dans ederek geçirirdim” sözleri de onun okulla arasındaki pamuk ipliği denli zayıf ilişkisini belgeler nitelikte.

“Sir”: Anthony Hopkins

24black mamba24 | 22 April 2010 15:11

Anthony Hopkins
Anthony Hopkins

Babadan oğula, kuşaktan kuşağa geçen fırıncılık işini, bir gün sahip olmayı düşlediği oğluna devretmeyi planlıyordu Arthur Hopkins. Ancak bu düşleri hiçbir zaman gerçekleşmeyecek, yalnızca bir düş olarak kalacaktı. Çünkü Port Talbot’ta 31 Aralık 1937‘de dünyaya gelecek olan ilk ve tek oğlu Philip Anthony bu geleneği sürdürmeyecek, insanların damak zevkleri yerine gözlerine, yüreklerine seslenecek ve pırıltılı bir pencereden Hopkins adını tüm dünyaya duyuracaktı.

Anthony Hopkins bugünkü yaşamının biçimlenmeye başladığı çocukluk günlerine ilişkin anılarında, ailesini şu sözcüklerle anımsamakta: “Çocukken zamanımın büyük bir bölümünü piyano çalarak geçirirdim. Tüm yaşamını çalışarak geçiren fırıncı bir babanın tek oğluydum. Babamın hiçbir zaman benim için Beethoven ya da Chopin’den parçalar çalacak zamanı olmadı. Bana bir gün ‘O çaldığın da ne?’ diye sorduğunu anımsıyorum. Kendisini ‘Beethoven’ diye yanıtladığımda ‘Neden sağır olduğunu anlamak zor değil. Tanrı aşkına, hemen dışarı çık ve işe yarar birşeyler yap’ dedi.

Çok küçük yaşlarda zamanının büyük bölümünü ya yalnız başına ya da piyano çalarak geçiren Tony’nin okul ya da arkadaşları hiç ilgisini çekmemekteydi. Öğrenme zorluğu yaşayan Tony “Berbat bir öğrenciydim. Son derece anti-sosyaldim. Bu nedenle de oyuncu oldum” tümceleriyle tanımlıyordu okuldaki günlerini.

Altın Ahududu Ödülleri Dağıtıldı

widfara | 08 March 2010 16:35

Altın Ahududu
Altın Ahududu

Her yıl Oscar ödül töreninden birgün önce dağıtılan Altın Ahududu Ödülleri dün gece sahiplerini buldu. Altın Ahududular “en kötü”lere dağıtılıyor. 2010 yılında ödül alanlar aşağıdaki gibi;

En Kötü Film: Transformers: Revenge of The Fallen
En Kötü Yönetmen: Michael Bay – Transformers: Revenge of the Fallen
Eh Kötü Senaryo: Transformers: Revenge of the Fallen
En Kötü Kadın Oyuncu: Sandra BullockAll About Steve
En Kötü Erkek Oyuncu: The Jonas Brothers – Jonas Brothers: The 3-D Concert Experience
En Kötü Yardımcı Kadın Oyuncu: Sienna MillerG.I. Joe: The Rise of Cobra
En Kötü Yardımcı Erkek Oyuncu: Billy Ray Cyrus – Hannah Montana: The Movie
En Kötü Çift: Sandra Bullock & Bradley Cooper– All About Steve
En Kötü Makyaj: Land of the Lost

ONCE

bayiyorum | 24 April 2009 15:32

Yönetmeni ve senaristi John Carney olan 2006 İrlanda yapımı bir film. Filmde sokak gitaristliği yapan bir adamla piyano çalan bir kızın hikayesi anlatılıyor. Film az bütçe ile çekilmesine rağmen oldukça başarılı. Glen Hansard ve Markéta Irglová başrolü paylaşıyor.

Ayrıldığı kız arkadaşına şarkılar yazan ve bunları sokak müzisyenliği yaparak çalan bir adamla, Çek Cumhuriyeti’nden Irlanda’ya annesi ve küçük kızı ile göç etmiş, çiçek satıp evlere temizliğe giderek geçimini sağlayan kız tanışırlar. Adamın kendi yazdığı şarkıları vardır ve kız adamı cesaretlendirir, kızın piyano ile eşlik etmesi ve adamın yanında yer alması ile bir grup oluştururlar ve ilk kayıtlarını yaparlar.

Milk

queennothing | 23 February 2009 17:06

Amerika’nın ilk ‘gay’ siyaset adamı Harvey Milk‘in yaşamını anlatan “Milk“, 81. yılında Oscar Ödülleri’nde 8 dalda adaydı.

Eşcinsel olduğu için dışlanan 1930 doğumlu Harvey Milk, kendi deyimiyle ‘bugüne kadar hiçbir şey başaramamıştır‘.

Halk tarafından ‘mahalle baskısı‘na maruz kalan Harvey ve eşcinsel arkadaşları, polis tarafından da sürekli şiddet görmektedir.

Christopher Nolan ve Bir Kahramanın Gerçekliği

ashg | 14 August 2008 10:06

Chistopher Nolan, Hollywood’un belki de en iyi Avrupalı transferlerinden biri. Yönetmeni bu kadar özel bir sinemacı kılan özelliği ise, her kesin gün yüzüne çıkarmaya korktuğu eksik ve karanlık tarafın üzerine bile bile korkmadan gidişi.

Nolan iş başında
Nolan iş başında

Nolan’ın tek bir sinema kariyeri var. Ama asıl başarısı izlediği çift şeritli bir yolun her iki şeridini de oldukça verimli kullanmasından geçiyor. Birinci şerit küçük kardeşi Jonathan Nolan ile imza attığı bağımsız filmlerin bulunduğu şerit. Diğer şerit ise büyük Hollywood stüdyolarında gerçekleştirilen büyük bütçeli dev yapımlar. “The Following” (Takip) on sene önce adı sanı duyulmamış yönetmenin ilk önemli çıkışı olarak kabul edilebilir. Nolan bu filmde ilk tematik dertlerinin de sinyallerini verdi. Filmin ana karakteri genç bir yazar (Jeremy Theobald) hem yaşadığı metropol yalnızlığı ile başa çıkmaya çalışıyor hem de karanlık yönünü gün yüzüne çıkarmaya çalışıyordu. Bu iki tema bir femme fatale ile tamamlanınca sürükleyici bir kara film ortaya çıkıyordu. Tamamı siyah beyaz olan bu bağımsız film İngiltere içindeki başarısını kısa bir süre Britanya sınırları dışına taşıdı. “The Following” Rotterdam film festivalinde Altın Kaplan ödülüne değer görüldü. Bu büyük başarıdan sonra dikkatleri üzerine çeken Nolan (Kardeşler) adlarını tüm dünyaya duyuran asıl proje üzerinde çalışmaktaydılar: “Memento”! Jonathon Nolan’ın kısa hikayesi “Memento Mori” den esinlenerek yazdıkları senaryo ile bir anlatı sanatı olan sinemaya yeni bir soluk getirdi. Zamanı esneten kurgu anlayışı, insan hafızasını farklı bir biçimde yorumlamaları, modern bir klasik olarak kabul edilen kült film “Memento”yu ortaya çıkardı. Nolan, “Memento” da ana karakteri Leonard’ın (Guy Pearce) hafızasını iki ayrı film “strip”e ayırıp birini filmin sonundan diğerini ise filmin başından başlatıyordu. Bu yenilikçi yaklaşım filmin ana motifi olan eksik-kırık zaman duygusunu ve “Memento”nun ana atmosferini başarılı bir şekilde perdeye taşıyordu. “Memento” Nolan Kardeşlere Oscar’da en iyi senaryo dalında adaylık getirdi. “Memento”yu ”Insomnia” izledi. Başrollerini Al Pacino ve Robin Williams paylaştığı ”Insomnia” Nolan’ın kariyeri için “yeni ilkler”in filmiydi. Yönetmen ilk defa Hollywood’un deneyimli isimlerini yönetiyor ve ilk defa bir yeniden yapım (re-make) gerçekleştiriyordu. 2005 yılına gelindiğinde genç yönetmene Hollywood’dan büyük bir teklif geldi: “Batman Begins” (Batman Başlıyor) Nolan, “Batman Begins”i karanlığın içinden tekrar doğurdu ve bu kez Christian Bale’in canlandırdığı Batman’in üzerine üzerine gitti. Batman’i yalnızca çizgi roman sayfalarından beyazperdeye geçen bir süper kahraman olarak yaklaşmadı. Karakterinin geçmişini kurcalayan Nolan, Batman’i derinleştirdi ve inandırcı bir karakter olmasını sağladı. “Batman Başlıyor” yerine filme başka bir başlık aransa bu başlık “Batman Nasıl Doğdu ?” olabilirdi. Batman’i “Batman” yapan sadece kara pelerini ve uzun kulaklı şapkası değildi. Neden yarasa figürünü seçmişti, Gotham’da neden geceler hep uzundu? Nolan birer birer bu soruları yanıtladı ve karşımıza Christian Bale’in de belirttiği gibi gülünç olmaktan kurtulmuş bir Batman’i karşımıza çıkardı.

Neşeli Ayaklar – Happy Feet

kadirgunay | 21 April 2008 00:36

Neşeli Ayaklar - Happy Feet Afiş
Neşeli Ayaklar – Happy Feet Afiş

2006 yılı komedi, animasyon ve müzikal kategorilerine dahil olan harika bir film. İmparator penguenlerin hayatlarına değinen ama daha çok hayallerimizin peşinden gitmemiz gerektiğini anlatan, aşk, dostluk ve maceranın bol olduğu, izlerken gülen, düşündüren en çok da eğlendiren ve sinema dünyasında bana göre en gerçekci animasyon teknolojisinin kullanıldığı bir film.
Kahramanımız Mumble türündeki en kötü şarkı söyleyen penguendir. Fakat Mumble’ ın hiçbir penguende olmayan harika bir yeteneği vardır. Tap dansı! Şarkı söyleyemediğinden ve sürekli tap dansı yaptığından dolayı hep dışlanmasına rağmen o inançlarından vazgeçmeyecektir. Uzak diyarlara yaptığı yolculuk sırasında tanıştığı diğer penguenlerin yardımları ile yuvasına dönmesine rağmen türü tarafından istenilmeyen varlık olarak mimlenir. Ve maceraları bu şekilde devam eder. Bu güzel animasyon filminde karakterlere şu isimler can vermişlerdir;

Filmin senaryosu Warren Coleman ve John Collee‘ e aittir. Yönetmen ise George Miller‘ dır. Filmin müziklerini John Powell yapmıştır. Filmle ilgili tüm ekibe buradan ulaşabilirsiniz.