türk aydını neden susuyor? bu yazıda cevabını arayacağım temel soru bu. susuyor çünkü vatandaşlara birer birer düşüncelerini anlatmakla, koca bir toplumun değiştirilebileceğini ıskalıyor. belki de üşeniyor. kendini iyi ifade edemeyeceğini düşünüyor, belki. herhangi bir vatandaşın, zihnine (aydının zihnine) göre gereken altyapıdan yoksun olduğunu varsayıyor da olabilir. okuyor, gözlemliyor, diyelim biriktiriyor sonra öykü, şiir, roman, denemeler yazıyor. yazıyor ama aydının yazdıklarını kaç kişi okuyor? milliyetçiliği güdüleyen tarihi bir roman veya bir kişisel gelişim kitabı yazmamışsa, bir avuç entellektüel. bu ülkenin o bir avuç entellektüelden oluşmadığıysa gün gibi ortada.konuşmaya, uyarmaya çekiniyor, aydın. düşündüğü, makaleler dolusu yazdığı gibi yaşamıyor. kitapları, gazeteleri dolduruyor fikirleri ama kâğıt üstünde kalıyor kıymetli düşünceleri. gündelik hayatta yol alabilmek için aydının daha cesur olması, düşündüğü, yazdığı gibi yaşaması gerekiyor. kuşkusuz, emekleri, ürünleri boşa gitmiyor, ama bu şekilde değiştirip dönüştürmek, güç. sahada da cesaret etmek gerekiyor. camdan şatolarda yazılar kaleme alarak düzelmiyor maalesef, hayat. somuta aktarabilmek gerek cümleleri.bu noktada şöyle bir ayrıma gitmek gerekiyor. aydın etiketi altına adı yazılan oncası, dünyadan bihaber, eleştiriye tahammülü olmayan, toplumdan geride yaşayan insanlar. onları ayrı tutalım. kimleri aydın kabul ettiğimiz de tartışılabilir elbette. etrafındaki insanlara somut faydaları dokunan, toplumunun, kendinin farkında olan herhangi biri, raflar dolusu kitap yazmış, otobüste yanına oturan genci uyarmaya çekinen ünlü yazardan yeğdir. kitaplar da, makaleler de ileriye götürür bir toplumu mutlaka. ama aydın daha bilinçli yaşasa, anlatarak, konuşarak bilinçlendirse etrafındaki insanları da, bu dönüşüm / değişim (kafka’ya selam gönderelim buradan) daha kolay, sağlam ve köklü olmaz mı?ısrarcı olmalı, aydın
toplumsal ya da bireysel, tüm adaletsizliklere karşı daha çok sesi çıkmalı, aydının. ısrarcı olmalı, ısrar etmeli. ta ki sesini duyurup, istediğini elde edene kadar. aynı cümleyi yüz hatta bin kere kurmalı… tabii bu ısrarını bireysel çıkarları için değil bireyin, toplumun daha iyiye gitmesi için göstermeli.aydın eğer toplumundan birkaç adım önde düşünüyorsa, davranışlarıyla da örnek olarak, yanlış gördüğü noktayı eve gidip kaleme kâğıda sarıldığı kadar gündelik yaşamda gerektiği yerde sesini çıkararak, konuşarak, belki de bağırarak göstermeli duruşunu. aksi takdirde doğruları anlatmaya çekindiği / üşendiği / gerek görmediği vatandaşlar, paylayacak aydınları yeri geldiğinde. velhasıl konuşması, cesur olması gerekir aydının bazen…not: bu yazı hafif.org’ta yayımlanan yüzüncü yazım. bakalım bininciyi de görebilecek miyim..
yorumlar
Bu toplumun aydınına, güveniyorsan mesele yok..
Benim bildiğim,inandığım, güvendiğim aydın, yazar, çizer kim varsa bangır bangır konuşuyor, çatır çatır da yazıyor; konuştukları tv, oturdukları yazıhane, ev basılmasına rağmen. gözaltına alınmalarına rağmen.geçmişi temiz olan adam gözaltında hiçbir tehdite boyun eğip de çıkınca suspus olmuyor.ama ellerinde özgürlük pankartlarıyla dolaşan köleler, sömürgeciliğin bayraktarlığını yapmaktan büyük haz alıyorlar onların da öyle bir aydınlığı(?) var ne yaparsın.insanlar muhtaç; aşa, işe, ekmeğe, krediye, teşvike…insanların kendilerinden başka birilerini düşünebilmesi için önce tok olmaları lazım. aç adama sen bağımsızlığı da, dini de imanı da cumhuriyeti de anlatamazsın.bir toplumda insanlar ne kadar muhtaçsa o devlet kadar da bağımlıdır ve insanlar devlete değil ihtiyacını karşılayana biat ederler.bu devirde yeni bir peygamber dahi gelse mucizeler sergilese karnını doyuramadığı adamları imana getiremez. sömürgecilik ve kapitalizm insanları o hale getirmiştir.
cesaretini kıran onlarca neden varken değil bir aydın herhangi bir insan nasıl cesur olsun..1000ci yazını okumak dileğiyle..
bu aydın hadisesine yaklaşabileceğim en ciddi tavır ” aydın kim olum ” olur.o derece yani.
“Tanzimat’tan bu yana Türk aydının alın yazısı iki kelimede düğümleniyordu: aldanmak ve aldatmak. Senaryoyu başkaları hazırlamıştı, biz sadece birer oyuncuyduk. Nesiller bir ütopyanın kurbanı olmuşlar…“ Bu ÜlkeCemil Meriç
ortada “kimin aydını!” meselesi var 🙂 bugün çetin altan ödül alır, ilhan selçuk ise sorguda…bkz: Breh!.. Breh!..
evet ahkamlara katılmamak elde değil. aydın dediğiniz kimdir mesela. somut isimler üzerinde konuşmamız gerekiyor bence. mesela orhan pamuk aydın mıdır, pınar kür aydın mıdır, yılmaz güney aydın mıdır sizce? türk aydınına kimleri örnek verirsiniz. gerçek insanlar üzerinden konuşmalıyız.
Kuşum Aydın aklıma geldi birden:)
evet ya aynen, aydın aydın yazdıkça benim de o geldi aklıma. kim bilir nerede napıyordur şimdi?
efendim kendisi almanyadaymış, babasının rahatsızlığı dolayısıyla.. inşallah herşey gönlünce olur adamın..
Hakkaten bazı şeyler için cesaret gerekiyormuş efenim. Yane karar vermesi kolay, ama uygulaması epey zor. Cesur insanlara hayran olmamak elde diil netekim. Konuyla zerre alakası yok ayrıca bu dediklerimin. Başlık yamulttu beni. Öylesine söledim..Sayın jüri üyeleri karar verirken bu yorumu dikkate almasınlar lötfen, müvekkilimin kafa hala dumanlı sanırsam. Arz ederim…
yazdıklarına katılmakla beraber bu işin cesaretten öte bir yanı olduğunun kanısındayım. bizlerin toplum olarak çok bastırıldığını düşünüyorum. gerek eğitimde olsun gerekse başka dallarda daha küçük yaşlardan itibaren kişilere, bir düşünce sistemi değil gerektiğinde düşünebilme, kendini ifade edebilmeyi yeri geldiğinde objektif yeri geldiğinde yanlı olabilmeyi değil daha çok din ve ahlak kuralları çerçevesinde korkmayı öğretiyorlar ya da gündemi bununla meşgul edip bir nevi insan zaaflarını kullanarak yumuşak karnından vuruyorlar. ha insanların aklı hür iradesi yok mu, var… ama kaybolan nereden başlayacağını bilmeyen insanlara yol gösderecek insanımız yetersiz. bu sığlıktan sıyrılan aydınlarımız ise bizim bildiğimiz gördüğümüz bunun yanı sıra bilmediğimiz birçok şeyle kuşatılmış ve sindirilmiş neredeyse. e birde aydınlarımızı destekleri ile güçlendirecek insanların eksikliği çok fazla. akıllarda acaba başıma birşey gelir mi korkusu yahut ya bu yolda kendimi feda etsem ne olacak ben mi kurtaracağım düşüncesi ile bilinçli olmayı düşünebilmeyi ve gerektiğinde davalarımızı savunabilmeyi bir külfet olarak nitelendirmişiz. tarihe bakıldığında da ibretlik namına yanan canlar çok fazla. bu insanlar çekiniyor. neden ? karşılarında onları anlayabilecek insanlar bulamamaktan neden? daha bilmeden etmeden oluşan önyargılardan, hiç olmadıkları bulunmadıkları kalıplara sokulmaktan. bunlara ek olarak okuyan insanımız az, kendini geliştiren geçmişini bilen az çok geleceği şekillendirebilecek insanımız az bunlar vakit kaybı olarak görülüyor ve bir yaşam mücadelesi ayakta kalabilme çabası ile uğraştırılıyorlar.bu soruna değindiğiniz için tebrik ediyorum, nacizane eklemek istediklerimi dile getirmiş bulundum. Saygılar…
ben teşekkür ederim, fikirlerinizi paylaştığınız için..