Ben kendimle hiç anlaşamadım. Ben ne zaman sağ desem o sol dedi. Ne zaman eleştirsem, sana ne dedi. Ne zaman duygusal olsam, dalga geçti. Ne zaman birini sevdiğimi söylesem, güldü. Sorun hangimizde bilmiyorum. Bir gün bana, bir gün ona hak veriyorum. Bu yüzden de çoğu zaman bir gün sevdiğimi ertesi gün sevemiyorum.Geçen gece evden kovdu beni. Sus artık dedi. Mutluluk için çok şey istiyormuşum. Gerçeği görüp anlamıyormuşum. Bana neymiş alt ya da üst sokakta ağlayan çocuktan. Bana neymiş yanımda ya da uzağımda kendileri olma maskesi altında dolanıp ölümüne genelleyen insanlardan. Bana neymiş ahengin üzerine kusanlardan. Ben de kızdım, çözdüm iplerini, istediği gibi yaşasın diye. Kapının önünde buldum kendimi.Yürüdüm. Sürekli sokak değiştirdim; düşlediğim, arzuladığım insanları bulacaktım. Geceden başka aşinam yok zaten, yolumu bulmam da zor olmayacak dedim. Demez olaydım, hemen duydu bu tehdidi. Koca şehrin küçücük bir metrekaresinde buldu beni. “Düş kuruyorsun” dedi. Kandırmak için her zaman yaptığı gibi, her yenilgimden sonra mezarlıklarda uyanışımı getirdi aklıma. Ben o yenilgileri, her gittiğim yere, her tanıştığım insana gururla taşıyıp sunuyorum dedim. Sonrasında onlar için günümüz eskizleri diyen sen değil miydin dedi. Olsun, yine de onca eskiz arasında tek resimdim dedim. Evet, ve çok başarısızdın dedi. Bu uzayıp gitti ve gözlerimin kenarları yanmaya başladı. Sonunda dağarcığımdaki o kadar kelime arasından sıradan iki kelime seçtim: “Geri dön”. Susup geri döndüm.Aslında nasıl böyle yabancılaştık bilmiyorum, ben hep seyrettim onu. Bundan yıllar önce çok istediği oyuncak bebeğin paketini açışını seyredişim gibi. Ondan yıllar sonra sağlamdır diye yaslandığı duvarlar tuzla buz olurken “demek beni bekliyorlarmış yıkılmak için” deyip onu teselli edişim gibi. Bugün ben bunları yazarken…Ben hala seyrediyorum. Beni rahatsız eden yabancı olduğum bu dünya değil. Onun gibi yabancı olmayı beceremeyip, günden güne ayak uyduruyor olmak.