daha geçen gün hemen şurada, moderasyonda son derece kıymetli bir yazı vardı, fakat geç kaldık kanaatindeyim, kötü niyetli insanların eline düşmesi itibariyle kendisi gaflet ve dalalet içinde çöplüğe reva görülmüştür.
milli paranoyam, zaten site eşhasının katkılarıyla doruk noktasına varmak üzereydi, fakat artık benim için aşk mevzuundan bile daha öncelikli temaya sahip bulunan bu yazıyı okur okumaz, milli hislerimin kareköküne inilmesinden kelli, canevimden vurulmuş, lise3 tarih hocamı anmış ve derhal depar pozisyonuna geçmiştim.
zannımca fazla geç kalmış değiliz. etrafımızda dört gözle bekleyen akbabaların ve sırtlanların avuçlarını yalamalarına yönelik harekatımızda hepimiz üzerimize düşen vazifeyi yerine getirebilecek kapasiteye sahibiz.
yarından tezi yok, kuşluk vakti itibariyle derhal ak tolgalarımızı kuşanalım, tez yola düzülelim, zira yolumuz uzun, alacaklarımızı ancak tahsil edebiliriz. lakin sınırı geçmeden evvel topkapı sarayı’nı basalım, redd-i miras çerçevesi dahilinde mirası toparlayalım, kapalı çarşı’da satalım, parayı öro’ya çevirelim, böylelikle yol harcırahımızı çıkarmış olalım. yalnız yolumuz üzerinde bulunduklarından kelli, dolmabahçe ve çırağan saraylarını ihmal etmeyelim, dolmabahçe’nin duvarlarını yıkalım, bahçesinde at koşturalım, her köşesini bilfiil işgal edelim, çırağan sarayı’na ise düşmanlarımıza yataklık ettiğinden ve de trafiğe olan mütevazi katkısından dolayı apayrı bir kin besleyelim, Türk marşı eşliğinde bodoslama içeri dalalım, ‘ama buraya böyle giremezsiniz’ diyen maymun kostümlü resepsiyonisti dövelim, odaların kapılarına dayanalım, açmazlarsa omuz darbeleriyle kıralım, ‘Türk değiliz’ diyen herkese, zor kullanmak suretiyle sevgili mitsu’nun özlük beyanatını okutup ezberletelim, ezberleyemeyenlerin başına iş açalım. değil mi ki yıllarca haksız yere aşağılandık, gün yüzü görmedik, önümüze gelen nimetleri tereddütle iteledik, semiz ülkemizin otlaklarında başımız dik, alnımızda bilgilerden çelengimizle gururla sefa süremedik? ne münasebet? erken dönem bir Türk sineması başyapıtında Türkanşoray hanımefendinin buyurduğu gibi, “sonra nolucak, insanlar için bir şey bırakabiliyor miyiz?”. bunu unutmayalım, alnımıza sürülen lekeyi torunlar olarak biz temizleyelim, suçu arapların üstüne atalım, ‘hepsi yalan, sensin osmanlı’ diyelim, hesap soralım, tazminat isteyelim, avrupa birliğine asla giremeyeceklerini söyleyip gıcık edelim. böylece başarının tatlı meyvesini yemek suretiyle avrupa birliği kapsamında içimiz rahat ne mutlu Türküm diyelim, demeyenin varlığını Türk varlığına kurban babında armağan edelim.
yorumlar
suretiyle kendimden geçtim okurken. Milli iradeyi bu kadar tutarlı bir şekilde temsil eden bu güzel yazınız için teşekkür etmeyi bir borç biliyorum Justine. Dağların içini eritmek suretiyle ovalara varan bir ulus olmamızdan kelli yaptığınız hareket planı gözümde yeni bir değer kazandı. Konu başlığı olarak seçtiğiniz “savaş” ibaresiyse Türklüğün özünü kavramakta gençlere yararlı olabilir kanısındayım. Yalnız hareket planınıza bir kaç öneri getirmek suretiyle ek yapmak özlemindeyim (gerçi betimlediğiniz strateji her ne kadar eksiksiz olsa da milli iradenin gücünü içimde hisseden bir cenkdaşınız olarak elimden geleni ardıma koymamak suretiyle yanınızda siper almak babında bir kaç küçük öneri yapacağım). Öncelikle saraylar yağmalandıktan, Osmanlı izleri tümden silindikten ve öz ve beyaz ve cenk naraları atan Türklere dönüşüldükten sonra, ilk hedefimiz Viyana-Belgrad hattı olmalıdır kanısındayım. Bu iki şehri düşürdükten, sancağımızı surlara diktikten hemen sonraysa İtalya üzerine bir sefere çıkılmalı ve mümkünse kahvaltı soframızı Venedik köprülerinin üzerine kurmalıyız. Bundan sonraysa önümüz açık olacaktır. Değişik ulusların (ilkokulda öztürk olmayan arkadaşlarımıza da yaptığımız gibi) testislerini sıkmak suretiyle bütün Avrupa’ya istiklal marşı okuttuktan sonra, içimiz rahat göğsümüz kabarık bir biçimde otağılarımızı kurabilir ve Avrupa denen şu sulak illere yerleşebiliriz kanısındayım. Bu gibi düşüncelerin önünü açtığınız için sizi candan kutluyor, omuz omuza cenk etme isteklerimi belirtiyorum.
Mızrağını bilemekte ve kımızını içmekte olan ülküdaşınız.
Hakikaten Mitsu Bey’in yazisinin cope gitmesi iyi olmamis. Neyseki Justine Hanim(?) konuyu yeniden acmislar. Tabii boyle guzel yazma yetenegimiz olmadigi icin, ben biraz takir tukur biseyler diyeyim.
Mitsu Bey’in yaklasimini dayandirdigi “Emin Oktay-Tarih Orta 3” alintilarinin zaten bi kiymeti yok. Ama yaziyi onemli kilan husus, bu arkadasimizin bilerek veya bilmeyerek bi ‘kimlik’ problemine, yani ‘biz kimiz, nerden geldik nereye gidiyoruz’ meselesine isaret etmis olmasi. 3-4 sene once AB, Ermeni katliami gibi pratik meselelerden kaynaklanan bi yaklasim modeli olarak duyulmustu bu. Ozetle, “biz 1923’te kurulmus bi ulkeyiz, oncesi bizi baglamaz’ vaziyetleri. Aslinda sasıracak bisey yok. Bi bakima su anki genel durumun tescili. Icınde yasadigimiz haller oyle bir haller oldu ki, birakin 1923’u, 2000 yili bile bize cok uzakta artik. Dolayisiyla mesela Ermeni trajedisini de Osmanli’nin sorumluluguna birakiriz (zaten onlar kendilerine Turk demiyo, bundan utaniyo gibi ucuz bi referansla), diger begenmedigimiz ve bugunku degerlerle bize ters gelen ve Turk adina leke suren vaziyetleri de yine Osmanli’nin veya ne biliyim Kurt’un falan ustune yikariz.
Aslinda sasilacak bisey yok, neye kiziyorum ben. Mitsu kardesin de yaptigi sey, o begenmedigi, kendini ve bu ulkeyi ayrı tutmak istedigi Osmanli’nin yuzyillarca yaptigi sey. O yuzden bilmiyorum ama, hic bi konuda gelenek aktariminin olmadigi bu topraklarda, bazi gayri ahlaki ve Bizans taklidi yontemlerin sasilacak derecede bir devamlilik gostermesine, hani neredeyse ‘ulan hic diilse kotu de olsa bazi seyler suruyo’ diye seviniyorum.
Hemen kizmayin abiler, ablalar. Koksuzluk kadar, gecmisin ve tarihin bugun hissedilmemesi kadar, birakin bi milleti, herseyden once bi insani daha fena bi hale sokan (gordugunuz gibi cumle de fenalasti) bi durum olamaz.
Mitsu Bey kardes… O cok sahiplenmeyi istedigimiz, bize ozgu, bu topraklara has,
nev-i sahsimiza munhasir noktalar konusunda bile o kadar cahil ve hiyar bi haldeyiz ki…
Anlamaya, kavramaya calismadan pozisyon almaya; arastirmaya, ugrasmaya katlanmadan formatlanmis cumleleri siralamaya; hic bi s..imi muhafaza etmeden muhafazakar olmaya ve yine kendi hic bi s..imizi degistirmeden devrimci falan olmaya; moderniteye en ufak bi katki yapmazken modern ve cagdas havalar atmaya o kadar alismisiz ki.
Bi ulke ve insanlar dusun ki kendine Turkiye ve Turk diyen, orada uluslararasi capta eser vermis Turkolog yoktur be kardesim. Bi ulke dusun ki, birak 60-70’lerindeki insanlari, 30-40’larindakilerin ‘benim cocuklugum surada gecti, gencken su koyda cay falan icerdik, kizlari operdik’ diye gosterecegi yerler kalmamistir. Bi ulke dusun, butun cocuklarin sifira dogdugu; kimsenin birbirinin dilinden anlamadigi; budala ve asagilik bi medya tarafindan manipule edilen; kendisini tanimak icin yabanci yazarlarin kendisi hakkinda yazdigi oryantalist zipciktiliklarini okumaya mecbur edilen…
Kendimizi kurnaz bir hamleyle Avrupa’ya falan atmamizin imkani yoktur. Rakibimiz kendimizizdir. O yuzden titreyip kendimize donmemizde ve bu donus yolunda karsilasacagimiz kepazeliklerle hesaplasmamizda, bunlari orta yere dokup anlamaya calismamizda fayda vardir (Aslinda serefli ve parlak addettigimiz olay ve konulari dahi bilmemekte, bunlari efsanelestirerek gebertmekteyizdir). Yoksa Belcikali bir ahbabin dedigi gibi “Bizim gecmisimiz yok; sizin de geleceginiz var gibi gozukmuyor” durumu gercek olacak. Galiba Turkan Soray da buna benzer biseyler soylemek istemisti.
nutkum tutuldu.. bilenler -e doğal öyle olması, diyeceklerdir zaten.
hazırlayıp arjantin ve brezilyaya sefere çıkalım, yolda bulduğumuz bütün adaları işgal edelim sefer dönüşü emekliliğimizde oralara yerleşelim, aramızdan işgal edilen adalara emeklilikten önce yerleşmek isteyen hainler çıkarsa icabına bakalım onların.
ilk kez gördüğüm bir durum ve epey yadırgadım. ilk ahkamda belirtildiğine göre adamın yazısı oylanmış ve çöpe gitmiş zaten. buna rağmen yazıyı çöpten bulup üzerine alaycı yorumlar yapmak (kelimesine bile katılmadığım bir yazı da olsa) beni şahsen rahatsız etti. umarım yaygın bir uygulama haline gelmez.
sizin ilk kez görmüş olmanızı da ben çok yadırgıyorum sevgili mushroom. zira çöplük değerindeki yazıları bulup coşkuyla günyüzüne çıkarmak ve hafif literatüründe hakkettikleri yere kavuşturmak da benim hayli yaygın bir uygulamam ve bittabiki insanlık vazifem efenim.
başarılar o vakit..
aradan epey bir zaman geçmiş ama pek bişey değiştiği yok buralarda sevgili hafif kod adlı günlük. dur dur o kadar da aynı değil ama artık türkan şoray’ın söylediği hiçbir şey pek birşey ifade etmiyor.