yazmayı benzersiz bir ihtirasla seviyordu. beyaz, boş sayfalar onu sehvetli bir kadın gibi içine alıyor, kaygan dilin esiri yapıyordu. her anı doğallığından soyup çıkartıyor, beyaz sayfalarda bambaşka bir hale sokuyordu..yazma sevdası herşeyin üstüne çıkıyor, ezici ağırlıkta olabiliyordu..3 yıla yakın bir kadın ile birlikteydi. yazıya ve kadına olan sadakatı arasında sıkışıyor, var olabilmek için bu ikisine eş zamanlı ihtiyaç duyuyordu. kadınla tanıştığı ilk andan itibaren aralarında geçen herşeyi yazıyordu..zaman içinde yaşananların yazılması ile yazılanların yaşanması yer değiştirmişti..kendi kitabının kahramanlarını ele geçirmiş, ayaklarına prangalar vurmuş, istediği yola sürüklüyor, kah neşeye kah kedere sebep oluyordu..kızın musanna bir aşkın parçası olduğundan haberi yoktu..kitabın devamlılığını sağlamak için kadının rolüne ihtiyaç duyan çoçuk, iplerin kopacağı anlarda bir sihirbaz kudreti ile, herşeyi normal seyrine sokabiliyordu..öte yandan bu iniş çıkışlar, bu dalgalanmalar kitabına farklı bir heyacan katıyordu..kitabın sonuna geldiği o günlerde, şeytan uykularını çalıyor, onu kitabı için benzersiz bir son hazırlamasına ikna ediyordu..yazması için yaşaması gerekli miydi sahiden?..cevabı evet olacaktı……kapıyı açtı kadın..birbirine çarpan iki beden dimağını delen kurşun hızında göründüler..anın içinde yok oldu, yok etti anın bitiminde.kitabın son cümlesini yazan kadın oldu.’onu bu sayfalarda okuduğunuz kadın öldürmedi. onu ben öldürdüm.gerçek mi? işte bu!’