Korkunç bir çığlık bu,kafamı dolduruyor,beni panik dalgalarında boğuyor. Bu umutsuzluk öyle boğucu ki soluk alamıyorum. Beni saran kolları hissediyorum ve bana söylenenleri duyuyorum. Ama çığlık sürüyor,sarsılıp uyandırıldığımda ve çığlık atanın ben olduğumu anladığımda bile dehşet devam ediyor… bu bir kabus. Her gece gördüğüm bir kabus,gün boyu gözlerimi yumdurmayan,geceleri yatağıma yatmaktan korkmama neden olan şey bu.Çocuklarımı,kocaman sırıtışları,kucaklanası vücutları,cılız bacaklarıyla yavrularımı görüyorum. Kabusumda gülümsemiyorlar,boş gözlerle aynı duvarlara bakıyorlar. Birbirinden ayrı odalara kapatılmışlar,odalarda ne kapı var ne pencere,yataklarına oturmuşlar,dudakları anneciğim! der gibi bükülmüş. Duyduğum kelimelerse sanki onların ağzından çıkmıyor,sürekli adımı söylüyorlar,sesleri keder ve tereddüt dolu. geldim! diye bağırarak cam duvarları kırmaya çalışıyorum,çığlık çığlığa onları sevdiğimi,herşeyin düzeleceğini söylüyorum ama beni duymuyorlar. Sadece ağlayarak adımı tekrarlıyorlar.Sonra bir kahkaha duyuyorum,alaycı,zalim ve tanıdık bir kahkaha. Sahibini tanıyorum. Eski kocam.Rüyalarım basit korku filmleri gibi. Hep aynı ve gerçekçi. Kurtarıcımın kollarında kendime geldiğimde sayıklayarak dehşetimin boyutlarını anlatmaya,onu da o deliliğe sürüklemeye çalışıyorum.Ben titreyip ağlarken beni kucaklayıp sabahın o ilk saatlerinde bilinçaltımla bilincimi uzlaştırmaya çalışıyor. Sadece bir rüya…bir kabus…benim yaşayan kabusum… Onyedi yaşında yaptığım seçimin bedeli. Öedediğim bedel çocuklarım. Bu bedeli ödedim çünkü bir zamanlar prensestim.