Hafta sonlarına sığdırmaya çalışıyoruz gerçek yaşamlarımızı. Penceremizin köşesine çekilip çayımızı yudumluyor ve bu kez dışarıdan, içinde kaybolmadan seyrediyoruz kalabalıkları.Herkesin aynı göründüğü bu yerde, farklılığını koruyan tek kişi kendimizmiş gibi keyifle içmeyi sürdürüyoruz çayımızı. Ilık ılık birşeyler duyarak içimizde, karşımızdaki koltuğa buyur ediyoruz kendimizi. Penceremizin diğer köşesinden ne de güzel gülümsüyor bize!..Konuşmadan anlatıyor neler yapacağımızı… Günü nasıl gerçek kılacağımızı birlikte… “Hafta sonu bu!” diyor bize. “Öyle boşa geçirmeye gelmez. Yoksa bir bakmışsın su gibi akmış zaman… Yeni bir hafta başlamış… Koşturup duruyorsun iş yerinin koridorlarında.”Birlikte bir plan yapmaya başlıyoruz alelacele. Kütüphanenin yolunu tutuyor, Peyami Safa romanlarından birinde karar kılıyoruz. “Ama en çok 10 sayfa…” diyoruz birbirimize. Çünkü o romanlardaki dünyalara bir kez kaptırırsak kendimizi, saatlerin doludizgin nasıl koşturduğunu biliyoruz.Kendimizi kalabalıkta kaybolmaktan kurtaralım derken, bir kitabın sayfalarında kaybolmak istemiyoruz. Aksine bulmak, keşfetmek istiyoruz kendimizi baştan ayağa.Sayfalar bir çırpıda ilerliyor. Dışarının sesleri çağırıyor bir yandan… Saatler, tiktaklarını daha bir yüksek duyuruyor. “Zaman geçiyor!” diyoruz… Ve gönülsüzce de olsa bırakıyoruz elimizden kitabı. Ondan bir parçayı hala içimizde taşıyarak yolunu tutuyoruz kapının.Apartopar kendimizi dışarı atıyoruz. Boşa geçecek tek bir saniyeye tahammülümüz yok. Kafamızda hala saatin tiktakları, koşturup duruyoruz kaldırımlarda… Zamanı kovalıyoruz. Onu bir yakalasak, yavaşlayacak adımlarımız. Nefesimiz düzene girecek… Ve gözlerimiz yeniden görmeye başlayacak o koşturmacada kaçırdıklarımızı.

Ama ne kadar hızlı davransak da yetişemiyoruz bir türlü zamana. Görüntüler ardarda sürükleniyor gözlerimizin önünden. Hiçbirini tam olarak seçemiyoruz. Kulağımızda saatimizin tiktakları… biz de sürüklenip gidiyoruz onlarla.Koşturmaktan yorulmuş, bir yerde oturuyor, herşeyi unutturacak o şeyin bizi bulmasını beklemeye başlıyoruz, çaresiz. Gözlerimiz umutsuzca dolanıp dururken, bir yerde takılıp kalsın istiyoruz. Kalbimiz hızla çarpmaya başlasın… Zaman dursun…”Bir çift göz olmalı bir yerlerde.” diyoruz. “Takılıp kalacağım bir çift göz…”