Bir ayağı hafif kırık bir sandalyede oturmuş seni seyrediyorum. Hayatına uzaktan bile bakamıyor oluşumu kabullendiğimi hatırlamak, uykuyla uyanıklık arası saatlerde utangaç umutlarımın yaşam ritmini düşürüyor. Yüzünü düşündüğümün yüzü oluveriyor aynadaki suretim,öyle duru ve içten. Çeviriyorum başımı. Aklımın uçurum kenarındaki çizgide tek ayak yürümek için pusuda beklediği aynı bilinmezlere dalıyorum. Gözüm patiklerime takılıyor, ısınıyorum..Sanki yaşanmamış bir zamana aitsin.Hani gözlerinde hiç bilmediğim yerlere gittiğim ve dönmek istemediğim bakışların yokmuş gibi.Bendeki beyin fırtınasına dayanacak bir yelken..İçimde bile taşıyamazken kelimelere hapsedecek duygularım yok..Konuşurken aptallaşıyorum, hep birden koşuşturuyor düşüncelerim, yüreğimin sıkıştığı bir halkaya takılıyor.Bu karmaşık renkler arasındaki belirsiz özlemi bana kim izah edebilirdi?Nedenlerle nasıl olurların yaşattığı depremden kim tutup çekebilirdi?Artçılardan korkmamıştım da yaslanmıştım kırık dökük duvarlarına soylu gizemininSen tüm esrarınla kalk sarıp sarmala gözlerimin istemsiz kaçışlarını,Tozlanmaya yüz tutmuş ve bir başkasının adıyla atmayı unutmuş yüreğimi usulca tut,Sonra birden hüzünleri bileyle, zamanı sevimsiz kıl.Grafiği yer ve gökte seyrederken düz bir çizgiyle bitir kalp atışlarımıSessizliğim ruhumdan yorgunVe umudum utangaç..Her yerde her şeyde olmayı nasıl beceriyordun onu söyleNasıl bir kıvraklıkla terfi etmiş düşüncelerimin bıraktığı boşluğa yerleşiveriyordun..Bak,takvim yapraklarının altında yatan vakitsiz ölü,bak..Senden kırıntılar dökülmüyormu duyumsadıklarımı kelimelere giydirdiğim cümlelerimdeki zaman tutarsızlıklarına.Biliyorum ki bir sonraki dakika özümdeki yaşama sevinci bir iblis gibi çöreklenecek bu boğucu hüznün orta yerine.Ve ben böyle yineGülümseyeceğim herşeyeÖyle bir estin bu akşamÖyle işte..