Bodrum’a gitmek heyecanlandırıyor beni.Bodrum, eski bir dostu görmek, denize daha da bir yakın olmak, kumsalda çıplak ayak yürümek, sahilde çay içip tavla oynamak ,gece iki votka atmak demek. Her şeyden elini ayağını çekmek ama sorunları aklından tamamen de atamamak demek. Kırk yılın başında turist gezdirmek için bile olsa Halikarnas’a gidip dansçı kızları ve lazer gösterilerini izlemek, sokakta mutlaka çatlayana kadar midye yemek, Eski’de tekila niyetine kimbilir neler içmek demek. Ora’da , Fora’da, Hadigari’de Türk-Alman gruplarla dans etmek, Fink’te , Cuba’da tikky takılmak, barlar sokağında waffle yemek, nazar boncuklu bir bilezik almak demek. Sabaha karşı acıkınca sıcacık pideyle kaşarlı domates çorbası içmek, tıklım tıklım da olsa Körfez’e girip çıkmak, Adamik’te takılmak, sabah erken kalkıp tekne turuna çıkmak demek. Sarhoş olmak, edilmemesi gereken lafları etmek, aranmaması gereken kişileri aramak ama bir yandan da içini rahatlatmak demek. Bazen denizde,bir bar köşesinde,yollarda sevgiliyi, bazen sahilde bir bebeciği öpmek demek…