bildirgec.org

sosyalizm hakkında tüm yazılar

Godard’ın sosyalizm tanımı; Film socialisme (2010)

queennothing | 25 February 2011 18:37

1930 senesinde Fransa, Paris’te dünyaya gelen Jean-Luc Godard, Fransız Yeni Dalgası’nın öncü yönetmenlerinden biridir. Vivre Sa Vie, Alphaville, A Bout de Souffle, Pierrot Le Fou gibi yapımlarla sinema dehaları arasındaki yerini alan Godard, 2004 senesinde çektiği “Notre Musique”den sonra bir belgesel ve iki kısa yapım çekti. 2010 senesinde son uzun metrajı “Film socialisme“yi vizyona hazır hale getiren yönetmen, sakınmadan açıkladığı düşünceleri ve politik görüşleriyle bir başeser daha ortaya koydu.

Köylüyü sev, yücelt, amma!

| 15 September 2010 13:17

Bütün itirazları biliyorum; Türkiye’nin ana halkı köylüdür. Üstelik bu halk yoksulluk içindedir..
Yıllardır köy gerçekleri ile ilgili romanlar okuduk. Bir çok yazar bu gerçekleri dramatize etti.. Mahmut Makal’ın ,Fakir Baykurt’un , Orhan Kemal’in, Yaşar Kemal’in kanımızı donduran romanlarını okuduk..
Ancak köylüler bir milletin kaderine ya da geleceğine yön verme noktasında yeterli donanıma sahip midirler?

Son yaşanan Anayasa oylaması bir Türkiye gerçeğinden başka bir şey değil..
Türkiye kırsalı ne sosyal demokrasiye ne sosyalizme geçit vermiyor..

Çocuk İvan,Kararsız İvan!

| 24 August 2010 14:19

Bir zamanlar kitaplar dayanılmayacak kadar heyecanlı ve güzeldi.
Geceleyin, kaba saba bir deniz lodosu sokak lambalarını ardı ardına koparıp atar, ben dokuz – hadi bilemedin- on yaşlarındaki bir serüven çocuğu ,halıların üzerine boylu boyunca uzanmış, dergilerin birini bitirir ötekine başlardım. Üsküdar’ın salacak semtinde, sokak aralarında , zeytinyağlı pırasa ve rum komşularımızın saç mangallarda pişirdikleri balıktan arda kalan kıvılcımlar ayaklanır , üzerime üzerime gelirlerdi..
Babamdan yürüttüğüm kitaplardan, Erenköy ve suadiye’deki köşklerin işlemeli tavanlarını ve mor salkımlarını ezberlemiş, sevdadan verem olan ince ve duygulu zengin kızlarının talihsizliklerine üzülmüş durmuştum..
Halbuki ben o sıralarda, Jules Verne, birazda Kemalettin Tuğcu okuyordum. Ama her şeye rağmen vazgeçilmezlerim haftalık dergilerimdi; Doğan Kardeş ve Çocuk Haftası günlerini iple çekerdim. Kırmızı ciltli Doğan Kardeşime, yıllardır bir kutsala verdiğimiz değer gibi titizlenirim. Çocuk Haftası’nda Yıldırım Kaptan bir spitfire pilotu idi. O, insana bayağılıklara ve haksızlıklara bıçak gibi karşı çıkmayı öğreten kahramandı..
Bütün itirazlara rağmen evdeki bir kitabı inatla okumaya karar verdiğimde oniki yaşındaydım; O kitap steinbeck’in “uyanış “ı idi. Nedense kitap beni cezb etmişti.Ya da ev halkının karşı çıkışları beni bu kitaba itelemişti; Roman , olayların ve konuşmaların yan yana dizildiği bir bileşim bir ögeler bohçası gibi gelmişti o sıralar. Ta ki, o koca kitaptaki uyanışın,uyananın ne olduğunu kavrayıncaya kadar. Evet uyanan erkeklik organı idi. Ve o satırları defalarca okutmuştu bana..
Orta son sınıfa geldiğimde,şemsipaşa kuşkonmaz camiinin kütüphanesinde martıların keskin haykırışları eşliğinde Balzac ve Zola okuyarak endüstri burjuvasinin ne bitmek tükenmek bilmeyen bir hazine olduğunu anladım. O yıllarda nasıl Sait Faikle deli bir yakınlık içinde isem köy gerçekleri ile yaban uzaklıkları içinde olmama rağmen Orhan Kemal ve Yaşar Kemal beni sarıp sarmalıyordu. Genlerimizdeki hergele havamız ise Panait ıstrati nin yüklediği Akdeniz kopuğu kenar mahalleli havasıyla gönlümü kaplıyordu..

Barbarlığa Geri Dönüş

super hero | 09 March 2010 17:22

Bu yazı, Global Researches sitesinde yer alan, Finian Cunningham imzalı Descent To Barbarism adlı makalenin, site yönetiminden izin alınarak yapılmış çevirisidir.

Not: Bu makaleyi çevirmek için harcadığım zamandan da anlaşılacağı üzere, nakalenin genel içeriği benim fikirlerimle örtüşmektedir. Ancak burada yazılanlar öncelikle yazarı bağlar. Yazarın her görüşünü birebir savunduğum anlamına gelmez.

İddia kazanılmıştır: toplumu düzenleme ve insanların ihtiyaçlarını karşılama açısından, kapitalizm süresi dolmuş bir sistemdir. Kanıtlar kesin. ABD ve Avrupa’da ekonomiyi canlandırmak için akıtılan trilyonlarca dolar, finansal sınıfa, rulet çarkını bir kere daha döndürmesi için geçici bir hayat vermiş olabilir; ancak bu farazi “iyileşme”nin bir durgunluktan ibaret olduğu bugün daha da açık bir şekilde görülmektedir. Emsali görülmemiş boyutlarda kişisel ve ulusal borçla kapana kısılmış olan gerçek ekonomi, yani üretim, ölü vaziyettedir.

Bu çöküş çok uzun zamana yayılmaktadır. Ücretlerin düşmesi, refahı azaltan vergilendirme ve kamu harcamalarında kesintiyle büyüyen oligarşi yüzünden, 1970’lerin ortalarından itibaren hayat şartları giderek kötüleşen işçilerin durumunu sübvanse etmek maksadıyla, hakim sınıf (hükümet, şirketler, finansal kuruluşlar) on yıllar boyunca kolay kredi verme yolunu seçmiştir. Liberali olsun, muhafazakarı olsun, sağcısı olsun, solcusu olsun, bütün bir siyasi sınıf, refahı silip süpüren bu süreci hep birlikte tesis etmiştir.

Modern Sosyalizmin Kökeni

super hero | 14 January 2010 17:06

Bu yazı, www.workerscompass.org sitesinde çıkan Shamus Cooke imzalı The Origins of Modern Socialismadlı makelenin, yazarın izni alınarak yapılmış kısmi çevirisidir.

Sosyalizmin hayaleti bir kez daha, Amerika’dan Avrupa ve ötesine kadar büyük şirket elitlerini rahatsız ediyor. Bu duruma, kapitalizm ile özgürlüğü her zaman birbirine karıştırmış olan şirketleşmiş medyanın onyıllarca devam eden kapitalist yanlısı propagandasının ardından gelinmiştir. Ama özgürlük ve demokrasi, ne muazzam bir gelir adaletsizliğiyle, ne de hükumetler ve seçimler üzerinde mutlak güç uygulayan büyük şirketlerle yan yana olamaz.

Bu gerçekler, bugün 21. Yüzyıl Sosyalizminin savunuculuğunu yapan Latin Amerika toplum hareketinin oluşmasına yardımcı olmuştur. “21. Yüzyıl Sosyalizmi” tabiri, hem önceki yüzyıldaki tecrübelerin güncellenmesi veya geliştirilmesi gerektiğini, hem de genel sosyalist projenin ilerici olduğunu ima etmektedir.

Geçen yüzyıldaki sosyalizmin ilerici unsurları nelerdir? İlk fikirler nereden çıkmıştır? Bunlar, günümüzdeki uluslararası ekonomik ve siyasi sıkıntılar bağlamında son derece gerekli sorulardır.

Hürriyet Ananın Güya G.tünden Doğmuşuz

Kuduz maymun | 16 December 2009 13:27

04.40

Dün berbat bir gün geçirdim. Şimdi Marks’ı çok daha iyi idrak ediyorum. Uzun zamandır, ne halta yaradığı konusunun beni doğrudan ilgilendirmediği bir iş için günümün 11 saatini vermemiştim. Biliyorsun, anlatmıştım.

05.34

Tam gün ders verdiğim yıl da, böyle çok erken kalkıp akşam geç dönüyordum. Ama orası farklıydı. Değeri kendim yaratıyordum. Ben karar veriyordum. Bazen konuları yetiştirmek için gemi azıya alıyor, ayrıntılara dalıp gençleri düşünmeye itiyor, bazense alabildiğine esnek, gevşek dersler yapıyor, aynı zamanda eğleniyorduk. Bunu ben yapıyordum ve parası az, tatmini yüksek birşeydi. Eminim ki, dersimi alan öğrencilerin de tatmin düzeyi yüksekti. Dersimi asan olmuyor, yarısında bile yetişseler koşup giriyorlardı derse. Sigara molası, çay molası serbest, sohbet etmek isteyen fikrini derslikte paylaşabiliyor ve her dersin ilk 7-8 dakikası gündem tartışmalarına ayrılıyordu. Çok alışmışlardı buna. Hoşlarına gidiyordu. İşin güzel tarafı, öğrettiklerimi de öğreniyor olmalarıydı. Pırıl pırıl gençler…

Sınıf Çatışmaları ve Komünizm

admin | 08 July 2009 10:57

Karl Marx olmasaydı Lenin, Lenin olmasaydı komünist Rusya olmayacaktı. Fakat Karl Marx, dolaylı bir şekilde diğer devletlerden de sorumludur. Çünkü diğer devletler, Sovyet Rusya’ya ne kadar karşı olabilirlerse olsunlar, Sovyet modelinin taklitleri veya değişik şekilleridir ve şu bir gerçektir ki Karl Marx yüzünden, dünyanın geri kalan devlet ve cemiyetleri, varlıklarını muhafaza edebilmek için yıllar boyunca, birbiri peşi sıra liberal geleneklerini feda etmek zorunda kalmışlardır.

Hiç şüpheye düşülmeden söylenebilinir ki, eğer Marx dünyaya gelmemiş olsaydı, çok başka olacaktı. “Ağaç, meyvelerinden bilinir“ sözü meşhurdur.

Good Bye Lenin (2003) – Elveda Lenin

kadirgunay | 05 June 2009 13:29

Good Bye Lenin
Good Bye Lenin

Wolfgang Becker imzalı 2003 yapımı olan film annesi için hiç olmayan bir dünya yaratan Alex’ in çabalarını anlatmaktadır.

Anne rolünde Katrin Sass gibi büyük bir oyuncu bizi yine büyülemektedir. Alex rolünü ise Daniel Brühl oynamaktadır.
İnancına delice bağlı bir anne düşünün. Kocasını bile inancı uğruna kaybetmeyi göze alan ve bunu çocuklarından saklayan bir anne. Christiane Kerner (Kathrin Sass) iki çocuğunu da tek başına DDR hükümeti ve inancına göre yetiştirmiştir. Fakat dünya onun düşündüğü gibi kalmıyordur. Her geçen gün gelişen dünyada, akımlar herşeyin önüne geçmeye başlar. İşte bu durumda oğlunu, inandığı düşünce karşısında bir gösteri sırasında görünce tüm dünyası değişir. Kalp krizi geçirir ve tam 8 ay komada kalır.