Eğitim görmeden doktor olunur mu? Aslında doktor sıfatını kendime vermemden rahatsızlık duyabilecek sayın hekimlerimizden şimdiden özür diliyorum. Ben kendi balığımın doktoruyum ve dün akşam kendi kendime yaptığım küçük bir törenle doktor ünvanını kendime verdim bile.

bu benim paluğun yakinidir. bir nevi akrabadur
bu benim paluğun yakinidir. bir nevi akrabadur

Balığımın adı yok. 4 yıldır bizimle. Bildiğimiz Japon balığı. Kuyruk süper, al yıldızlı bayrağım gibi dalgalanıyor ufak akvaryumunda. Gövde maşallah neredeyse iri bir istavrit kadar (tamam abartıyorum idare edin). Aileye ilk katıldıklarında iki kişi (tane) idiler. Diğeri ona 1 yıl eşlik etti. Cinsiyetlerini tam bilemesem de başlarda her ikisine futbolcu adı verdik. Azimli çıktı köftehorlar. Hani diğeri birinci yılda pes etmiş diyeceksiniz. Yavrum çocuğum iyi dayandı yine. Ciddi bir fanus patlaması sonucunda salon vitrininin arkasına hızlı bir yolculuk yapmışlardı o günlerde. Kimi zaman değişiklik olsun diye yerini değiştirmek istediğim vitrini “ağır yaaa” bahanesiyle yerinden kıpırdatmaya yanaşmayan ev ahalisi o an züppermen, örümcek ve hatta böööcükadam edasıyla azman vitrini olağan üstü bir stille yerinden çekmiş, akvaryum kumları ve taşları arasından iki balığı kurtarmıştık. O an kazazedelerin yara ve berelerini fark edemedik. Yeni bir fanus alındı hemen bizimkiler yeni evlerine geçtiler. Sonra bir ara dikkatlice bir baktım da bakmaz olaydım; “Aman Tanrıııııımmmmm” çığlığım evi yerinden oynattı. Ve hatta bizimkiler çığlığın ardından o azman vitrinin zangırdadığını ve hatta küçük fanus içinde ufak çapta bir tsunami oluştuğunu söylediler. Ama ben inanmadım. Manzara gelmiş geçmiş en azılı korsanları kıskandıracak boyuttaydı. Balıklarımdan birinin tek gözü maalesef yaralıydı. Sanırım fanus kırıldığında hain bir cam parçası… Canım derya kuzusu korsan balığımın façası vardı artık. Bir ara mini minnacık bir parça kumaşla yaralı gözünü kapatmayı düşündüysem de yine ev halkı bu fikrime “deli misin?” diyerek konuyu kapattılar. Benim karizma korsan (keşke adı korsan olsaydı diye hayıflandım bir an) bir yıl sonra ansızın hakkın rahmetine kavuştu. Ruhu şad olsun mekanı derin dondurucu oldu. Kendisini çok özlediğimde açarım naaşına bakar iç geçiririm… Canım korsanım!Geriye kaldı bir tek balık. “Olur mu tek başına?” diyerek bizimkinin yanına üç beş Japon daha getirdiler yoldaş arkadaş olsunlar diye. Onlar bizi sevmediler sanırım hak yoluna baş koyup yolcu yolunda gerek misali terk eylediler bu dünyayı. Yolunuz açık olsun bile diyemedim yeni gelenlere. Hatta kalsaydınız ne güzel geçinip gidiyorduk bile derdim o günlerde evde olsaydım. Yine kaldı mı bizimki tek başına? Hadi bu sefer köpekbalığı türünden bir tür ile bir çöpcü getirdik. Köpek evlere şenlik bir balık. Yem verirsin heyecan yapar, su değiştirirsin düşer bayılır. Artık öldü mü, baygın mı anlamak için ev ahalisi alarm haline geçer. Bizimki bu arada sorunsuz yaşamına devam edip gider.2 sene önce tatildeyiz. Anneden bir telefon.-“ciyakkkkkkk kızım uzun kara balık öldü. Su bulanık çöpçü iyi ama Japon gidici.” Tam da dönüş günü. Merak ettik doğal olarak, küçük bir seferberlik durumu söz konusu olabilirdi sonuçta. Olay mahalli incelemesinden sonra rapor hazırlandı. Durum şu!: Bakıcı anneanne bu konularda deneyimsiz. Bizim köpüşbalığı sanırım yine bayılmış ve öldüğüne kanaat getirilerek hemen çöpe atılmış, geride kalan iki sakine de fazla yem verilmiş. Benim çilekeş japonu dünya gözüyle gördüğümde yüzüne kan oturmuş, yemden ve bakteriden kıpkırmızı olmuş suda park etmiş ve dünyaya son bakış atma pozisyonundaydı. Dersin bakıcı anne dayak atmış. Her an tersi dönecek gibi duruyor kafasında ciddi bir hinlik kuruyordu sanki. Evet iş başındayım. O anda doktorluk (aman tamam, siz veteriner deyin) kariyerimin başındaymışım demek. Hemen acil durum ilan ederek mutfaktan plastik bir dondurma kutusu getirmelerini emrettim evdeki hemşir ve hemşirelerime. Az bir su içine aldık bizim Edi’yle Büdü’yü. 2 gün yemek içmek vermedik kendilerine. Sonra yavaş yavaş kan yüzünde dağılmaya başladı 10 gün sonra her şey yolundaydı. İşte buna benzer ahiret yolculuklarına sık sık hazırlanır oldu benim balıkçık. Arada bir bu azap dolu yaşamdan sıkılıp gitmek istese de hemen dondurma kabı getiriliyor, geçici bir havuza karantinaya alınıyor. Ha bu arada çöpçü dayanamadı aldı başını göçtü gitti aramızdan, bizimki hala nefes alıp veriyor. 4-5 gündür yine sağlık ekibim ve ben alarmdayız. Dondurma kabımız yine iş başında. Her şey Japon için. Sanırım barsaklarda şişkinlik hasıl olmuş, hafiften karın ovup aç susuz (pardon sulu bir ortamda) dinlenmeye aldık daha öncelerde yaptığımız gibi. 4 yaş gününe az kaldı sevgili balığım. Bana çok emek verdin benim gönlümü hoş eyledin. Aslında acı çekmeni gönlüm hiç kabul etmiyor. Kaç gündür acaba daha fazla acı çekmese sudan çekip alsak mı dediysem de Allahın verdiği bir canı alma kararını kendi kendime veremedim doktorluk ünvanım gibi. Hani sofralarda balıktı tavuktu etti yer alır ve afiyetle mideye indiririz ama insan kendi eliyle beslediği bir canlıya zarar gelsin istemiyor. Heyyyy… lafı çok uzatmışım yine. İşte böyle ben Balık doktoruyum. Kendi balıkımın doktoru… Sevgilerimle….