Kâğıt ve kalemin aşkından doğan sözcüklerin arz-ı halimizi anlatmaya yönelik haberleşme aracına dönüşmesinin üstünden seneler geçti. Gurbete giden, askere giden, başka memlekete gelin giden, okumaya giden, Almanya’ya çalışmaya giden yani hep giden, uzaklaşan bedenlerin sılaya ruhani yakınlaşmasıydı o satırlar.Sevgili, biricik, değerli, gibi bir hitapla başlar, selam eder ellerinden ya da gözlerinden öperim gibi bir sonla biterdi. Neden hiç “merhaba” diye başlamadık acaba mektuplara? Ya da bye, görüşürüz, hoş kal diye neden bitirmedik?Ne duygular sığardı bu başlangıç ve final sözcükleri arasına. Telefonun yaygın olmadığı, hatta pek fazla bilinmediği zamanlardı. O yüzdendi belki kâğıdın kalemin ve yazının bu derece kıymetli olması. Bir gecekondu mahallesindeyseniz günlerce beklediğiniz mektubun size ulaşma anını tüm sokak duyardı. Postacının soy isminizi bağırıp, kapı altından attığı mektupla kalp atışınızın hızlanması arasında geçen süre yalnızca birkaç saniye idi.Kimden geldiği çok da önemli değildi o mektubun. Mühim olan birileri tarafından hatırlanmaktı. Birinlerinin nasılsınız? Sorusuna muhatap olmak, Bizi soracak olursanız çok şükür iyiyiz diyen yanıtına içtenlikle “çok şükür” diyebilmekti.Şimdi anımsadıkça dudağıma bir tebessüm yayan adetleri vardı mektup yazma sanatının. Ailenin en küçük bireyinin eli kalemle çizilirdi mektubun sonuna ve genellikle avuç içine denk gelen kısma yazılırdı “ bu Ayşe’nin ya da Fatma’nın eli” diye. Mektubun alıcısı takip eder miydi acaba aylar ya da yıllar süren mektuplaşmalarda Ayşe’nin elinin ne kadar büyüdüğünü?Maniler ezberlenirdi mektuplara özel:“Kestane kebapYemesi sevapAcele cevapBeklerim.. “ en popüler mektup manisiydi. Ve beklenen acele cevap hiçbir zaman acele gelmezdi. Günler haftalar sürerdi bekleyiş.
“Mektubunda diyorsun ki gel gayriSütler kaymak tutar tutmaz ordayım”
Kurutulmuş çiçekler giderdi zarf arasında. Yürekten yüreğe sevgi giderdi. Bazen hoş bir koku damlatılırdı kâğıda. Zarfı açan duyardı sevdiğinin kokusunu. Derinleştirir miydi hasreti bilmem yoksa iyi mi gelirdi gurbette tanıdık bir kokuyu içine çekmek..Postacının geliş saati az çok bilinirdi. O saatlerde duyulan her kapı sesi postacı geldi zannetmesinin, bazen sevinç bazen hayal kırıklığına dönüşmesiyle son bulurdu. Ve gelmediyse beklenen mektup, ertesi güne ertelenirdi umutlar. Yazmış olmalıydı, gelecekti…Bugün olmadı yarın, ama mutlaka..Ben ve akranlarım okuyan yazan bir nesle dâhil olabildiğimiz için şanslıydık. Kimseye götürmedik bize gelen mektupları “oku bakalım şu mektupta ne yazmış” diye. Oysa annem Almanya’daki dayımdan gelen mektupları hep köy muhtarına okutmuş. Yıllarca hasretini çektiği kardeşinin mektubunu yalnızca bir kez dinleyip, aylarca ta ki bir yenisi gelene kadar saklamış göğsünde. Çoğu zaman içinde ne yazdığını bile tam olarak hatırlamadan.“ Yine yakmış yar mektubun ucunuAskerlikte sevda çekmek zor diyor”
Bizler ise hep bildik o satırların değerini. Özlemini çektiğimiz bedenlerin ruhumuza dokunuşuydu o satırlar. Ezberleyene dek okuduk. Sayfalarca cevap yazdık. Özlemimizi, hasretimizi, sevdamızı döktük satırlara. Yüreğimizden kopup gelen duygular şelalelerce çağlayıp, gözyaşımızla beraber döküldü satırlara.Dünya değişti, koşullar değişti, biz değiştik. Kısacık bir mesajla 1dakika içinde anlatıyoruz özlemimizi, sevgimizi ya da derdimizi şimdilerde. Kâğıtla kalemin aşkına balta vurdu teknoloji. Yine de yazma tutkumu dizginleyemeyip kimseye gönderilmeden arşivlenen mektuplarım kaldı elimde. Adressiz mektuplarım…Artık kimse mektup yazmıyor mu?Güller vardı kimse kurutmuyor mu?
yorumlar
ne güzel bir yazı olmuş, kutlarım öncelikle. yaşım mektupların güncel olduğu zamanlara yetişmese de zaman zaman ben de sarılıyorum kağıda ve kaleme. Yazıp göndermediğim ya da sadece içimi dökmek için yazdığım mektuplar olmuştur. Ama yeni kuşak olarak postacının elinden mektup alma şerefeni pek de erişebildiğimiz söylenememez. teknoloji gelişti postacıların da işi kolaylaştı şimdilerde yalnızca faturaları taşıyor gibiler ve artık postacı gördüğünde kimse sevinmiyor. Ha bu arada yazının ben de yarattığı diğer çağrışım:Bak postacı geliyor selam veriyorHerkes ona bakıyor merak ediyor
bir kaç yazıda da belirttim internetten tanıştıgım arkadaşlarımla annemle bile mektuplaşırım. Kızımda bu kültürü uyguluyor arkadaşlarıyla mektuplaşıyor. geçen postanedene 16-17 yaşlarında bir kız zarf gösteriyor abla dogru yazmışmıyım diye o kadar unutulmuş yani. Arkadaşlarımda benim sayemde yeniden mektuplaşmanın zarflara ilginç şeyler koyup göndermenin tadına vardılar.
Sevgili nazokıraze başlıktaki sorunun doğru cevabını buldum yorumunuzda.Hala birilerinin mektup yazdığını ve gönderdiğini bilmek ne güzel. Ben de çocukluk arkadaşlarımdan biriyle mektuplaşıyorum ki çocukken de evlerimizin birbirine yakın olmasına rağmen yazardık. Kağıdın, zarfın ve yazının kokusunu özledik.
aynen bende yan apartmandaki kuzenimle bile mektuplaşırım, Her çarşıya gidene mutlaka postalasın diye verilecek bir mektubum vardır, zarfları süslerim içlerine zarfa sığacak hediyeler koyarım falan çok zevkli oluyor birde komşularıma bir şey isteyecegim zaman not yazarak yollarım üstüne karikatür falan hoş oluyor.
Zarfların içine ben de hep kurulmuş çiçek, kolye ucu, bazen minik bir kart koyup yolluyorum.Saklanabilecek ve anılarda yaşatılabilecek şeyler zarflara sığabilen yalnızca..ama en önemli yanı sanırım üşenmeden yazıp postaneye kadar ulaştırabilmek.Eline ve yüreğine sağlık.Ne sevindim bilemezsin.
poşet çat bile koydugum olmuştur,
poşet çay hiç akla gelecek bir şey değil. Fikirler çok sıradışı. İlham verdin bana.Kahve ne oldu bu arada? ben içtim az önce.
kahvaltı ettim ayaküstü kahve sıram şimdi pişiyorsana afiyet olsun :d
Gerçekten çok haklısınız artık kimse mektup yazmıyor bu konuya değinmeniz çok iyi olmuş. Şimdi bir kağıt ve bir kalem alıp mektup yazma zamanı belkide.
merhabalar ben yeni üyeyim.Yazınız beni etkiledi ve düşündürdü. Bu arada bir mektup manisi de benden olsun:sepet sepet yumurtasakın beni unutmaunutursan küserimmektubumu keserim.mektuplarınızın kesilmemesi dileğiylekaleminize ve yüreğinize sağlık.
askerlik yıllarıma gittim bir an. telefonda vardı gerçi ama yine de bizimkiler beklerdi hep mektup yazayım diye. annem sitem ederdi ” oğlum neden yazmıyorsun, sen kokuyor o mektuplar” derdi. askerden döndüğümde hepsini biriktirmiş saklamış olarak buldum.hala durur bir hatıra defterinin arasında yazdığım üç beş mektup. yüreğine sağlık.
teşekkür ederim.
Yazuy!aç gazeteleri oku.savcuya yazmuş biri.
yazan yazana! ..moda oldu cicim.
dün gece oturdum anneme bir mektup yazdım.artık ulaştırabilceğim bir adresi yok belki, belki saklanıp arşivlenecek. ama içimden geldi. dertleşmeyi özlemişim. ilham oldu bu yazı bana
ben de yazdım. çok eski bir dostuma. alınca ne düşünecek merak ediyorum:)) zira dün msn de sohbet ettikten sonra yazdım
allahtan yazı yayınlanmış yoksa kalacakmış içinizde yazma hevesi:))
şimdi ne geldi aklıma dostlar bir ara da geleceğe mektup yazma akımı vardı. ben hep geçmişe ya da şimdiki zamana yazdım gerçi de acaba hala devam ediyor mu bu geleceğe mektup yazman trendi merak ettim.
cem yılmazın bir espirisi geldi aklıma.doğmamış çocuga mektup. adres : …
🙂 ben bunu yapmıştım. bir sürü güzel söz..ne kadar iyi bir anne olacağıma dair verdiğim vaadler…onun varlığına dizdiğim methiyeler..adrese gerek yok. biraz büyüünce elden teslim ediyorsunuz zaten. pek seviniyor
boşuna söz vermişsin o zaman.bak çocugu bırakıp şehir dışına çıkmışsın.aynı mektubu şimdi geçmişe yaz bakalım nasıl fark çıkıyor.
şartlar değişebilir. o doğmadan önceki şartlarla doğduktan sonrakiler bambaşkaydı
sevgili kahve kokusu ve sacre yazıları karıştırmış:) bu ahkamlar diğer yazıyla ilgili olmuş
yok bence herkese bir haller olmuş
kahvekokusunu üzmeyiiiiiiin:))
teşekkürler sonbahar kızılı
kim yazıları karıştırmış.yorumları nerenizle okuyorsunuz.tekrar gözden geçirin yorumları.öğlen öğlen hz. ibrahim sabrimi oynatırmayın yerinden.
sakin ol sacre:) oynamasın sinirlerin
mektup yazmayalı uzun zaman olmuştu iyiki hatırlattınız ellerinize saglık çok güzel olmuş
buklet çok teşekkür ederim çok naziksiniz bu hatırlatmaya da ayrıca sevindim istersen mektuplaşabiliriz 🙂 şaka tabi.
şu son ahkamlar bana mektup arkadaşlıklarını hatırlattı. gazetelerde bile vardı böyle köşeler. kendini tanıtan kısa bir yazıyla mektup arkadaşı aradığını beyan ederdi insanlar. hafif.org üyelerini mektuplaşmaya davet ediyorum:)
burda gerçekleştirmek adına saçma tabii.ama zamanında ne kadar vardı mektup arkadaşlıkları. yaşım elverdiğince hatırlıyorum. ben falanca kapalıcezaevinde kader mahkumuyum, ya da filanca köyde öğretmenim diye insanlar fellik fellik mektup arkadaşı arıyordu. e tabii bizim artık kılavyemiz var. yaşasın:)
Buklet, eski iletişim araçları her ne kadar demode olsa da eskileri yenileyerek yaşatmak bizim elimizde. ben eski gelenek ve ananelerin sürdürülmesinden yanayım ki mektuplaşmalarda buna dahil. benim çocuklarım halen bayramlarda- eskiden bizlerin yaptığı gibi- şeker toplamaya giderler
Ay bayılıciim..
basbayağı..
ben de küçükken giderdim. çok zevkli olurdu. sadece toplamak kısmı değil yemek kısmı da. karnımız ağrıyana kadar şeker yerdik:)mecburen de bence sokağa değil apartman komşularına yani yakın oldukları insanların evinine gönderiyordur çocuklarını.
ya neyse bir karar verin mektuplaşalım mı mektuplaşmayalım mı?:)))
bence birbirinizle değil yakın arkadaşlarınızla ya da ailenizle mektuplaşın:)
bu arada çocuk kaçırmayla ilgili ilginç bir anektod bu sabah bir tv proğramında ilginç bir açıklama yapıldı. şu ana dek hiç organalrı alınmak amacıyla kaçırılmış adli vaka yokmuş. bir tek bile. ilginç ve yanıltıcı geldi bana
adli raporlara intikal etmemiş ne kadar varmış peki? yanıltıyorlar insanları. göndermeyin çocuklarınız şeker toplamaya.
çünkü o çocukları bulamıyorlar…
içimden bir şey koptu bir an. evet kayıp binlerce adli vaka varken, organ mafyasının eline düştü diyebilecekleri kimse yok…
biz de çocuğumuzu sokağa salmıyoruz efendim. apartmanda tanıdığımız ve görüştüğümüz insanların evine gidiyorlar ama bizden bağımsız.
bukletçim gel seninle mektuplaşalım 😀
nazokıraze adresimizi verelim bize de yazın:)
yazarız elbet neden olmasın efendim.
sen yazar mısın bilmem de buklet pek demode bulmuş mektup yazmayı yukardaki yorumuna baktım da:)
biliyorum 😀 onun için öyle dedim zaten 😀
iyi o zaman biz demeode olmuş geleneklerimizi ve iletişim araçlarımızı kullanmaya devam edelim. ikimiz de seviyormuşuz mektup yazmayı. devam o halde:)
buklet çok yogun çalışıyor ondan böyle düşünmesi normal .:D ama mektup yazmaktan vazgeçemem
yazmak da değil de mesele sanırım postaya vermekte. yoksa sanal alemde yazdıklarmızın haddi hesabı yok.
üşengeçlik diyorsun yani
üşengeçlik değil de ulaştırma zorluğu desek daha doğru olur. yazdıklarımızın anında karşıya ulaşmasına alışmış olan bizlere bu yol daha zor geliyor diyorum yanılgı.
yol beklemek güzeldir
bence üşeniyoruz. kılavyeyle bu kadar hızlı yazan bizler acaba aynı hızla kalemle yazabilir miydik. ben öğrencilik yıllarımda not tutarken ne kadar zorlanırdım. hep aklıma gelirdi şurda pc olsada hızlı hızlı yazsak diye:)
yanılgı, bu ne hoş bir cümleydibir şiirin ilk dizesi olabilecek gibi, ya da öyleydi belki.beklemek güzeldir, geleceğini ümit etmek içindeki çoşkuyu ve inancı yitirmeden beklemek güzeldir.
enteresan, bende ucu körelmeyen bi kurşun kalem olsaydı ne güzel olurdu derdim…çöp kutusunun başında, kalem yontarken rotring’in atalarını kullanan arkadaşlarıma gıpta ile bakardım; o kalemler çok ilginçti, hala var mı bilmiyorum.
sımulten, ucu körelmeyen kurşun kalem beni ta ilkokul günlerine götürdü. hani ders sırasında çöp kutusunun başında sıra olurduk:) sonra öğretmen yasaklardı derste kalem açmayı. rotringin atası kaldı mı bilmem ama kurşun kalemin yazı yazarken çıkardığı o ses içimi bir hoş eder hala:)
ya bu arada Murat Evgin şarkısı iyi bir seçim olmuş yazının sonundaki linki yeni fark ettim:)
aynen.. ben hala o sesten nefret ediyorum 🙂 neyseki 2b 3b kalemler çıktı da sürtünmeyi en aza indirdiler:)
2b 3b mi onlar resim için falan kullanılıyor benim bildiğim. bir de sınav kalemi versiyonu var efendim. sınavda işaretleyince silseniz de cevap kağıdında izi kalan.
ben yazmak içinde kullanıyorum
kalemde sürtünme çok önemli tabi canım. sürtündümü olmaz o iş. hey allahım ya
her başın sıkıştığında allaha sığınmamalı değil mi bu tip çözümler üretebilmeli hıhı evet
bugün bir arkadaşıma mektup attım. internette saatlerce vakit geçiren ben mail atmaktan ve okumaktan hazzetmiyorum
yazmak için kullanmayalı çok oldu. ama eskiden minicik kalana kadar yazardık. kurşun kalemin kendine has kokusu vardır. ağaç kokar..doğayı hatırlatır bana..elime her kurşun kalem aldığımda bir ağacın dalını tutar gibi olurum.
ne gzel hisler beslemektesiniz kaleme karşı
evet kızımda istedi yarına 2b ve 4b lazımmış.
nazokıraze senin ne kadar mektup yazmayı sevdiğini öğrenmiş olduk böylece. mektup duygu işidir. yazan elin kokusu siner, yazan insanın ruhu siner satırlara.. nette vakit geçirmek ayrı bir şey..üşenmeden yazabildiğin için kutlarım seni
ne güzel bu konuda taktir görmek dalga geçen bile var benimle:D
2b 3b vs..güzel yazı defterine yazı yazmak ve resim yapmak için kullanılıyor. ha bir de benim bildiğim hanımlar kaşlarını boyuyor bunlarla:)
Lisede sevgilime yazardım sayfalarca, sonra cevap gelmesini beklerdim hey gidi günler
🙂 ilahi nazokıraze dalga geçilecek ne var..şimdiki insanlar cep telefonundan sevdiğine mesaj yazıyor. e-mail atıyor..hiç düşündün mü bilmem sevdiğinin el yazısını bilen kaç kişi var acaba?sen ayrıcalıklı bir gruba dahilsin.
mektup yazmanın bir takım duygusal açılımları illaki vardır bakınız hanibal lecter 🙂 ama en azından ormanlar artık daha farklı amaçlar için katledilmekte bknz acarkent..
n
yanılgı, ben de orta okuldayken resim öğretmenime yazmıştım. yaklaşık bir yıl cevap vermesini bekledim. postacı her kapıyı çaldığında yüreğim yerinden fırlardı. hala anlamam her gün okulda gördüğüm kadına ne diye mektup yazdım ki:) e o da cevap vermeye luzum görmedi tabii
sımulten haklısın ne yazık ki. tv izlediğim bir proğramda site yapımı için bir ormanın nasıl yok edildiğini gördüm. içim yandı. bir gün ağaç adına elimizde kalan tek şey kurşun kalem olacak
geçen ki basel gezimde eski yöntemlerle pamuklu kumaş parçalarından kağıt yapımını çoğunluğunu çocukların oluşturduğu ziyaretçilerine uygulamalı gösteren bir müzeye denk geldim ilginç bir tecrübeydi yada öyle olmasını isterdim:)
duygu olmazsa mektup, ya da şiir ya da düz yazı olmaz.aşk olmazsa meşk de olmaz.bu yazı hepimizi galeyena getirdi ey kahve kokusu ben üçüncü mektubumu yazdım dünden beri
evet, tüm dünyayı yağmalamaya devam ediyoruz ve hergün bu kıyım katlanarak artmakta, kahvekokusu.
gelecekte dünya nasıl bir yer olacak, ağaç yok, su yok:( korkutucu
en büyük sorunda denizler.. ilginç bir anektod geçeyim; denizlerde yaşayan fitoplankton denilen organizmalar dünyada ki orman varlığından daha çok fotosentez yapmakta.. kirlilik yüzünden bu organizmaların pupulasyonlarında dehşet verici bir azalma gözlemlenmekte.
evet, yüzecek denizimiz kalmadı nerdeyse diye üzülürken biz, deniz canlıarı bile denizlerde yaşayamaz hale gelmiş ne acı.
yani yakında mektup yazacak kağıt bile bulamayacağız. klavyeye devam:(
sımulten pamuklu kumaştan nasıl kağıt yapılıyor? ilginç
tv’de ışıl bayraktarın sunduğu, gezi rehberi adlı programının basel ayağında izlemiştim:) evet, çok ilginç değil mi? yapımı ise oldukça eğlenceli…he bu arada evet ışıl bayraktar hayranıyım.. 🙂
Mektup derken şiir oldum bak gene.off be
of yanılgı of 🙂 sen bugün pek duygusalsın. akşamın bu saatinde şiir ol zaten.daha çok yakışır
evdekilere bakın dedim sizin elinize sürekli postalayın diye tutuşturdugum mektuplar ne kadar özlenmiş diye 😀 bir çekmece dolusu zarf edindim geçen yıl. Alıp alıp yolluyorumi dosya kagıdı, kızımın hatıra defterinden gizlice araklanmış çiçekli bir sayfa veya ajandadan kopan bir yaprak önemsemem, hemen kenarını şekilli keser yazmaya bakarım.Yanılgı patlat bir şiir bari
daha kaç cümle yazdım ki ben. Ben her akşam hem duygusal hem sarhoşum. Biri varken birisi olmadı mı olmuyor
evet, nazokıraze özlenmiş. sadece mektup yazmak ya da almak değil..kağıtlara düşmüş duyguların sohbeti bile özlenmiş. ben bu yazıya başlarken artık mektup yazan kimsenin olduğuna dair en küçük bir umudum bile yoktu. ama yazım yayınlandıktan sonra anladım ki hala kağıtla kalemle işi olan, hala mektuplara sevdalı olan çok insan var..ben de senden çok şey öğrendim..zarfa poşet çay koymak gibi:)
yanılgı, yani daha bir konuşsam neler söylerim diyorsun. tek cümleye yaptığım yorum bu. sen konuş biz duyarız:)
yanılgı sen duygusal ve sarhoş derken. benim aklımdan geçen ilk şey..kırmızı şarap ve aşk..yeter insanı şair gibi konuşturmaya
aşk sarhoşu musun yoksa içmeden.
kahvekokusu, yazıların çok güzel, ellerine sağlık.. Almanya’daki dayıma mektup yazdırmak isteyen annemden sürekli rüşvet alırdım.. mektup yazmanın benim için en güzel tarafı o zamanlar alınan küçük cep harçlıklarıydı:))))
ben yazarım valla isteyen varsa mektubunuz yazılır(ek gelir niyetine yane)
Akoni, çok teşekkür ederim… ben de yaşlı komuşumuzun kızı Arabistan’a çalışmak için gittiğinde ondan gelen mektupları hem annesine okur, hem de komşumuzla birlikte gurbetteki kıza mektup yazardım. e tabi belli bir rüşvet karşılığı:))
söz konusu olan para ise ben de okurum ek gelir niyetine:) hayatımda bana gelen ilk aşk mektubunu postacıdan alan babam, okuma yazma bimediği için kardeşime okutur. Eve bir geldim. burnundan soluyan bir baba, seni şöyle seviyorum kısımlarını ballandıra ballandıra okuyan bir erkek kardeş ve saklanacak yer bulamayan ben. hiç özelimiz kalmamıştı canım. Allah ‘tan şu e-postalar çıktı da şifreleyip kurtuluyoruz:))
postacıda tam dangalakmış ha
yanılgı, isimsiz bir mektup, postacı ne bilsin kim olduğunu..gerçi mektupta da adını yazmamış arkadaş..o gün beni bizimkilerin dilinden kurtaran tek şey bu oldu. ha mektup anlamıyor musun aşığım sana diye bir meral mansuroğlu şarkısının sözleriyle bitiyordu. ya anlasam ne olacak, kimsin hala bilmiyorum:)
hala mı?
evet yanılgı hala:) zaten o zamanlar öğrensem öğrenirdim aradan geçti kaç sene..kimdi bilmiyorum..bilmedim..bilemeyeceğim:)) kim olduğu çok da önemli değildi aslında..ama babam ve kardeşimin okuduğu mektup hoş bir anı olarak kaldı belleğpimde…e düşünsene yazan ne yapsın..telefon yok..msn yok…ikinci alternatif duvara yazı yazmaktı..o eve mektup yazmayı seçmiş:)
🙂 ben de o mektubu ne yaptığını merak ettim. hala saklıyor musun yoksa sevdimdeme:)
ben de kendi yazdığım aşk mektuplarının akibetini merak ettim. onlara ne oldu acaba? :))
ne olacak ki ta o zamanda yırtıp atılmıştır. yazdığın mektuba değer verecek kadın ya yanında olurdu ya sen o mektubun saklandığından emin olurdun. geçmiş olsun kısaca
niye canım belki hem mektubu sakladı..hem unutmak zorunda kaldı:)) çok mu ele verdim kendimi ne:)
sonbaharkızılı burdan çıkrılacak iki sonuç var:1-morlacivert mektupları sana yazdı2- başka biri sana aşk mektubu yazdı ve sen hala saklıyorsunhangisi:))
c şıkkı yani hiç biritahmin diyelim sadece:)
son derece nostaljik buldum mektup fikrini.anlatımnız düz yazıda bile şairane