bildirgec.org

gurbet hakkında tüm yazılar

YETMİYOR ARADA BİR GELMEK, HEP ORDA KALMAK GEREK, DOĞDUĞUN YERLERDE FİLİZLENMEK

pillihafif | 18 September 2010 18:26

Küçüktüm… Yalnız başına evde kalamayacak kadar küçük… Babam uzaklara her gittiğinde gözyaşlarına boğulacak kadar küçük…

90’lı yıllardı acının ne olduğunu bedenimde ilk hissettiğim vakit. Yine birkaç yıl sonrasıydı güven duygusunun ne olduğunu, kaybetmekle anladığım sancılar… Hiç aşık olmamıştım. Aşık olmak lükstü yaşadığım hayata ve bulunduğum coğrafyaya o yıllarda. Çalışmalıydım. Çok. Sadece çalışmalıydım. Babamın yardıma ihtiyacı vardı. Çok yardıma…

Günler hızla ilerliyordu. Uzaklarda buldum kendimi sonra. Sonra mı? Hep uzaklarda…
Öteki uzağa hasret …

Geçmişe çalan türküler

admin | 09 February 2010 14:47

Kızılırmak çalıyor: Pir Sultan’danNesimi’ye Anadolu Türküleri. Hayatımın bir dönemine mührünü basan albüm.

Çelimsiz bir adamım. Belki de çocuk. 23 yaşımdayım. Gecenin bir vakti. Tokat’ın Artova’sı. Hastanenin merdivenlerinden inip arabama biniyorum. İniyorum yokuştan, sağa dönüp Yeşilyurt’a doğru yöneliyorum. Hızlı gidiyorum, hemen ilçe bitsin, hemen ışıklar geçsin, hemen ağaçlar başlasın istiyorum. Karanlığa değer değmez arabanın burnu itiyorum kasedi teybe: lelele lelele lelele

Yavaşlıyorum. Bu saatlerde kimse olmaz zaten. Sadece farlar, ağaçlar ve karanlık. Lelele lelele lelele. Yapacak hiç bir şey yok. Bu benden çok uzak yerde, ben tam içindeyken yapacak hiç bir şey yok. Bir tek bu yol belki; gittiği yere gitmek için değil dönmek için gittiğim. Dönüşlerini, çukurlarını ezberlemişim. Aynı hızda gittiğimde hep aynı yerde aynı türkü çalıyor hatta. Şimdi şurayı dönerken, karşıda çeşme, solda çukur, yukarıda devrik kavak, kulağımda “Şifa istemem balından”.

ARTIK KİMSE MEKTUP YAZMIYOR MU?

kahvekokusu | 26 October 2009 10:37

Kâğıt ve kalemin aşkından doğan sözcüklerin arz-ı halimizi anlatmaya yönelik haberleşme aracına dönüşmesinin üstünden seneler geçti. Gurbete giden, askere giden, başka memlekete gelin giden, okumaya giden, Almanya’ya çalışmaya giden yani hep giden, uzaklaşan bedenlerin sılaya ruhani yakınlaşmasıydı o satırlar.
Sevgili, biricik, değerli, gibi bir hitapla başlar, selam eder ellerinden ya da gözlerinden öperim gibi bir sonla biterdi. Neden hiç “merhaba” diye başlamadık acaba mektuplara? Ya da bye, görüşürüz, hoş kal diye neden bitirmedik?

iki gurbet arası memleket..

morfik | 19 September 2008 10:03

Yazmadım bu aralar.. yazılacak anlamlı bir şeyler bulamadığımdan değil. Sen varsın , yazmak sorun değil. ama ,

içimi memleket bilmiş bir hüzün, gurbetten korkmakta, gitmek bilmiyor.
tozlu, yağmursuz bir hava sarmış memleketi, öykülerim nefes almaya inat eder.

*
Elleri üşümüş bir güneş gecemde
Ve kimsesiz bir tanrı
Bulutların gerisinde
O da yalnız ölmekte..

Diyerek yazdı daktilo.

Kadın içeri girdi. Yüzü eski bir duvarı andırıyordu. Boyasız , çatlak ve nemli halinde hiçbir diyeceği yok gibi duruyordu. Ağzını açtı , kapadı. Garip bir ses duyuldu.
Hiçbir diyeceği yok gibi duruyordu. Demedi.

Hayatın ÖZ’ü…

darjeeling | 21 August 2007 09:37

‘Sokak karanlık ve yanımdan gülen insanlar geçiyor. Yüzlerini seçemesem de sesleri yetiyor. Mutlu bir çift.. ‘Peki benim mutluluğum nerde?’ diye iç geçiriyorum, kimse duymuyor..
O daracık, nefret ettiğin yokuştan çıkıyorum kimbilir kaçıncı kez. Üzerime doğru son hızla bir taksi geliyor, ezdi ezecek çekilmesem. Yerde ölü bir güvercin görüyorum. Bütün güzelliğiyle yatıyor. Biz de öldüğümüz anda bile güzel değilmiyiz, aynen öyle.. Eve gidip kendime hazırlayacağım içki kadehinin arzusuyla yanıp tutuşuyorum. Birazdan yanından geçeceğim arabanın içindeki sarışın yelloz bana kötü kötü bakıyor. Kimsenin yüzü asık olamaz mı, ağlayamaz mı? Neden bana öyle bakıyor?
Yol bitsin istemiyorum inan. Ne olacak ki yol bitince? Bu dar, pis kokulu yol bitti diye sevinmeyeceğim çünkü eski püskü evime varacağım sonunda. Hem yürürken insan huzurlu oluyor. Bir tek yürürken ve senin yanındayken bu huzuru buluyorum. Şimdiye dek gerçekleştirdiğim ve gerçekleştiremediğim tüm hayallerim geliyor aklıma yürürken. Gerçekleştiremediklerim daha fazla inan. Bu canımı sıkıyor biraz. Geçecektir diye teselli ediyorum kendimi. Başarırım bir gün. Hep umutluyumdur bilirsin. Ve inan apartmanın önüne geldim sayılır. Bildiğimiz o pis koku yayılıyor dışarı. Pis apartmanımın pis kokusu. Geldiğim gibi posta kutusundaki telefon faturasıyla karşılaşıyorum. Bakışıyoruz bir süre. Almasam diyorum, ödemesem, öylece kalsa, bende evde gebersem, çürüsem, kokumdan evi bassalar, sonra da götürüp bir güzel gömseler. Tabi olmuyor bunlar alıyorum faturayı. Hani şu senin yardım etmesen ödeyemeyeceğim faturam. O da diğerleri gibi çantayı boyluyor. Geldim,dairemin önündeyim. İnan buraya gelmeden önce sahile gidecektim biraz, turlayacaktım ama korktum nedense.. İnsanlardan, hemde bu saatte. 9’da. Sonuç? Muhteşem sarayımla başbaşayım. Hizmetkarlarım oradan oraya koşuşturuyorlar. O diyor ‘ben hizmet edeceğim’ o diyor ‘ben’! ‘Durun’ diyorum, ‘ben yemeğimi kendim’ alırım. Ahh şu esprilerim.. Girer girmez votka koydum, en Rus’undan. Bakarsın yarıya indiririm bu gece, yarın da gerisini ,ohh mis..
Bilgisayarı açıyorum. Müziği açıyorum. Teoman ‘gemiler’ çalıyor. Dinle arka arkaya 50 kere,bak ne hale geliyorsun. Seni arayacaktım cepten ama aramadım. Sen merak et istedim beni. ETMEDİN. Arayıp eve vardığımı söylediğimde ruhsuz ve tadsızdın. Film izliyordun, bölmüştüm,sözlerin küfretmese de ses tonun bana küfrediyordu, biliyorum. Kapadım telefonu. Daha 40 dakika oldu,başım güzel dönüyor. Bak bir gün daha bitiyor. Şurda 2 saat sonra yatarım ben ya da sızarım. Çabuk geçiyor günler. Bak biri daha bitti. Keşke bitmese. Keşke 25 Eylül 2007 gelmese. Keşke ayrılığı tadacağıma bilincimi kaybetsem. Hiçbirşeyi ve sana olan aşkımı hatırlamasam. Kendimi bilmesem.Sorarak öğrensem, seni beğenmesem. Tipini, ruhunu,karakterini,gülüşünü,gözlerini beğenmesem. İnsan hep imkansızı ister, ah bu ben…
Senin yanından ayrılışım 1,5 saat olduysa evde de 1 saat geçirdiysem, bak bu, sensiz geçirdiğim 2,5 saatin özeti. Nasıl sıkıcı ve boğucu anlayamazsın. Sanki birlikte geçirdiğimiz güzel günlerin acısını çıkarıyor biri benden. Sanki birileri benden nefret etti, beddua etti ve mutsuz olmamı istiyor. Varsa öyle biri ve her kimse evet mutsuzum. Sensizlik damarlarımda, kan yok, alkolle besliyorum. Ve bu, daha yazacaklarımın başlangıcı’ dedi kız romanı için aldığı deftere bakarken ve romanının ismini koymaya karar vermişken:
‘Hayatın ÖZ’ü…..’

Ağlarım ben..

darjeeling | 13 August 2007 14:59

Yine dalıp gitmişim gecenin siyahına.Gözümden yaş akmış bir anda. Sebepsiz yere demeyeceğim, sebepli gerçekten. Ama sen anlamamazlıktan gelmişsin. ‘Neden?’ diye sormuşsun. ‘Neden ağlıyorsun bu kadar çok?’ Ağlarım ben. Doğduğu günden beri ağlar insan. Ama ben senin gidecek olmana ağlıyorum. Ayrılık vaktinin yaklaşmasına, sana istediğim gibi, istediğim anda ulaşamayacağım anların gerçekliğine ağlıyorum. Sen yüzümü okşuyorsun. Yanaklarıma ve saçlarıma dokunuyorsun. Ellerin o kadar güzel ki. Çok uzun zamandır yapmamıştın bunu. Hala yanımdasın ve hala sıcaklığını hissediyorum. O an anlıyorum beni hala çok sevdiğini ve söylemesende aslında gideceğin için üzüldüğünü…

mukim’mişim

| 25 July 2006 10:38

merhaba günnük,

evde uzanıp duruyorum epeydir. sabah 8’de yatıp öğleden sonra 2’de kalkıyorum. aslında “kaldırılıyorum” demek daha mantıklı, çünkü bizim üst kattakiler sanırım beton içinde altın arıyorlar kaldırım delme makineleriyle.

evden çıkasım gelmiyor uzun zamandır. dün ismimin anlamına baktım türk dil kurumundan:
Bir yere yerleşip ikamet eden, mukim.
kesinlikle göçebe değilim ben, evet. insanların isimlerinin, hayatlarını etkilediğini iddia eden bir yazı okumuştum bir yerlerde. dünden sonra daha bir inanmaya başladım efem 🙂

ASKERE GİTMEK!

MyTh SaproX | 14 February 2006 16:20

SEVGILI KARDEŞİM;

4 TEMMUZ 2003 GÜNÜ…

YAW NE DİYORUM BEN, KUSURA BAKMA GÜNLÜK, VADİNİN ETKİSİNDE KALDIM HERHALDE, AMA EN KÖTÜSÜTE BU ŞEKİLDE ASKERE GİTMEK!

EVEEET, NİHAYET HAYATIMIZIN EN GEREKLI VE ONEMLI ANINA GELMIS BULUNMAKTAYIIM.

ASKERE GIDIYORUM MILLET ALLAH’a EMANET OLUN!…