Altkültür tanımı çeşitli kavramlar ile açıklanabilir. Merkezin dışına itilen, ötekileştirilen, gelenekten ayrı düşen bütün kavramlar, sanat, kişiler altkültür öğesi olarak tanımlanır. Kültür kavramının bir başka boyutudur. Konuyu biraz daha açarsak; popüler / popülist kültürün dışında kalan, kendi kendini yaratan ve haliyle kendine has kuralları ve yaşantısı olan topluluklara verilen addır. Peki altkültür olduğunu nasıl anlıyoruz? Neye göre bir oluşuma, seçime, kültüre altkültür diyoruz. Veyahut altkültür olmak kötü bir şey midir? Altkültürü belirleyen unsurlar genellikle grubun estetik, dinsel, mesleki, siyasi ve cinselliğe bakış açılarıdır.Altkültür yapısı gereği muhaliftir. Muhalifliği ise dışlanmışlığıyla alakalıdır. Geleneksel veya popüler kültüre zıttır. Zıtlıklar ise çatışmayı veya ayrışmayı getirir. Her şeyden önce azınlıktır ve azınlıkların doğası gereği kendi içine kapanır ve kapalı bir kutu olarak yaşamayı sürdürürler. Bu çalışmadaki amaç; bu kapalı kutuya nasıl dahil olacağımız veya iletişim yolları olup olmadığıdır. Altkültürden bu kadar bahsetmişken, genel kültürden bahsetmemek olmaz. Toplumun genel özellikleri, beğenisi, sanat ve estetik anlayışı, inançları kısaca somut ve soyut her şeyi diye tanımlayabiliriz. Şurada Altkültür ve suç ilişkisi ile ilgili bilgi bulabilirsiniz. Bu bağlamda merkezi geleneksel diye ele alırsak merkez dışında kalan gruplar altkültürdür. Mesela : Travestiler, çingeneler, punk, jazz, ve hip hop.Kısa bir altkültür tanımından sonraki sorumuz iletişim nedir? İletişim her şeydir, aslında. Konuşmamız, giyinmemiz, saç biçimimiz, mağara duvarlarındaki resim, sinema perdesinde gördüklerimiz, yazdıklarımız, gazete, televizyondur. İletişim “duygu, düşünce bilgi ve becerilerin aktarılma sürecidir” der Merih Zıllıoğlu.Nitekim TDK’ya göre iletişim tanımı şöyledir:1-Duygu, düşünce ya da bilgilerin usa gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme.2-Telefon, telgraf, televizyon, radyo gibi aygıtlardan yararlanarak yürütülen bilgi alışverişi, bildirişim, haberleşme.Kısaca iletişime ileti alışverişi diyebiliriz. Ayrıca insan yaşamının tüm etkinlikleri ile ilgilidir, bu nedenle her yerde her zaman varolmuştur. Toplumsaldır ve anlamların paylaşımıdır; temel amacı ise insanların çevresi üzerinde etkili olma isteğidir. (Merih Zıllıoğlu, syf 21)Bu kısa bilgilerden sonra yapılan bir çalışmanın çok çok kısa bir özetini veriyorum. Bu bilimsel bir çalışma olması için yola çıkılan ancak sonuçlandırılamayan bir çalışma. Bu bağlamda değerlendirirseniz bu yazılanların hepsinin bir teori, ispatlanmamış gözlemler olduğunu da bilirsiniz.Çalışmanın yapıldığı alan Hacıhüsrev Mahallesi ve Travestiler. Hacıhüsrev Mahallesinden aileler ve travestilerle düzenli olarak görüşüldü. Travestilerden daha fazla kişiyle görüşüldü. Sayı dengesizliğinin sebebi ise; Hacıhüsrev’de yaşayan ailelerin benzer sosyolojik özellikler göstermesiydi. Oysa travestiler cinsel seçim olarak yani öz olarak aynı olmalarına rağmen, sınıfsal olarak ve yaşantı bakımından ayrılardı. Ayrıca yaş, güzellik vb. gibi konularda da farklılık gösteriyorlardı.

Hacıhüsrev Mahallesiİstanbul’un göbeğinde yer almasına rağmen hep uyuşturucu, fuhuş ile adını duyuran bir mahalle Hacıhüsrev. İlk olarak neden isimleri değiştiririz? Ben bu sorunun cevabını bilmiyorum. Ama aynı makus kadere Hacıhüsrev de uğradı. İsmi artık İstiklal Mahallesi. Mahalle sakinlerinin anlattığına göre eski bir Tatar mahallesi. Kasımpaşa ilçesine bağlı. Daha sonra Yugoslavya, Romanya, Bulgaristan ve Bursa’dan göç almaya başlıyor. Çok eski bir mahalle.Hacıhüsrev Fatih Sultan Mehmet zamanında yaşamış önemli biri. Rivayet odur ki; Fatih Sultan Mehmet gemileri Haliç’e Kasımpaşa’dan indirdiğinde, yanında Hacıhüsrev vardır. Daha sonrada Kasımpaşa’nın bu mahallesine onun ismini vermiştir. Hacıhüsrev’in üst kısmında ağırlıklı olarak Sivas vb bölgelerden göç etmiş olan aleviler yaşıyor. Burada Curababa Türbesi var. Komşu mahalle olan Hacıahmet’de ise Mardin vb şehirlerden göç eden Kürtler yaşıyor. Her bir cadde keskin sınırlar ile ayrılmış. Birbirlerinin mahallelerine bulaşmıyorlar. Hacıhüsrev Mahallesinin nüfusu yaklaşık 9 bin kişi. Her bir evde 5’e yakın nüfus bulunuyor. Evlerin eski ve kötü. Büyük çoğunluğu mesleğinin esnaflık olduğunu söylüyor. Ayrıca yine büyük çoğunluk doğma büyüme Hacıhüsrevli. Sonradan gelip yerleşenler çok az. Ki sonradan yerleşenlerde yine o bölgede yaşayanların akrabaları.Böyle bir çalışmadaki en büyük zorluk ilk dialogun, iletişimin kurulması. Bu genellikle tanıdık bir kişi üzerinden gelişir. Eğer bu kişi yoksa altkültürle “ben sizinle konuşmak istiyorum” diyerek konuşamazsınız. Belli bir çaba ve emek süreci gerekiyor. Hacıhüsrev’de bu bağlamda şanslıydım. Çünkü oralı olan üniversiteden bir arkadaşım vardı. Buna rağmen ailelerle, bireylerle iletişim geliştirilmedi/ geliştirilemedi. İletişimden kastım burada ileti alış verişi. İletiler alındı, ancak bu anlatmak üzerine kurulu bir ileti değildi. Daha ziyade komşu oğlunun arkadaşını kırmamak, ağırlamak üzerine kuruluydu. Böyle olunca da anlatılan pek çok şey havada kaldı, ispatlanamadı. Mahalleye dair ilk izlenimlerimi 2004 yılının ekim ayında şöyle not almışım. Mahalleye ilk girişle birlikte bir tedirginlik hissettim, yabancı olduğum çok anlaşılıyordu. Kültür, yürüyüş, kılık kıyafet hemen kendini ele veriyordu. Arkadaşla birlikte yürürken o’na selam verenler bana selam vermiyordu. Tanıştırılmalarımıza rağmen herkes garip garip bakıyordu. O esnada mahalleye girip çıkan mercedesler dikkati mi çekmişti. Büyük bir ihtimalle uyuşturucu almaya geliyorlardı. Yalnız güpe gündüz bunu nasıl yaptıkları beni şaşırtmıştı. Bununla ilgili detaya ne olur ne olmaz diye girmiyorum. Görüştüğümüz aileler Roman ailelerdi. Kendilerine Çingene denilmesinden hoşlanmıyorlardı. Çingene kelimesiyle aşağılandıklarını düşünüyorlardı. Roman sözcüğü ile bir nevi sınıf atlamış, geçmişin makus kaderini yenmişlerdi. Mahalleli uyuşturucu, gasp, hırsızlık gibi işlere karşı olduklarını ve kendilerinin yapmadıklarını söylüyorlardı. “Yapan birkaç kişi” diye de ekliyorlardı. İş ve insan gibi yaşamak istedikleri de eklediklerindendi. İnsan gibiyi açın dediğimizde: “Romanız dediğimizde bizi küçümsüyorlar. İstiklal Caddesine daha gitmedim.” cevabını verdiler. Not düştüğüm ikinci konu buydu. Kesin sınırlar vardı.Hacıhüsrev’in bir başka özelliği gettolaşmıştı. Mesela travestiler altkültür olmalarına rağmen gettolaşmamışlardı. Çünkü gettonun birinci özelliği aynı kültürel öğeleri taşımaktır, aynı cinselliği değil. Gettoların yazılı olamyan kuralları Hacıhüsrev için de geçerliydi. Yabancılar Hacıhüsreve giremez, onlarda yabancıların mekanlarına gidemezlerdi.Bu aileler ile düzenli olarak görüşüldü. İlk önce onların demografik özellikleri alındı. Ağırlıklı olarak çocuklar liseye kadar okumuşlardı. Üniversiteye giden, benim görüştüğüm ailelerde yoktu. Aynı şekilde okuma yazma bilmeyen bir kadın vardı. Gerisi iyi kötü eğitim almışlardı. Neden üniversiteye gitmediniz sorusuna (isimler değiştirildi) Ahmet “üniversiteye gidip de ne yapacağım” diye cevap verdi. Şimdi normalde bu cevabı ben çok severim. Ama bu cevabı farklı bir düşünceden dolayı veriyordu. Ona bir meslek sahibi olmak isteyip istemediği soruldu. “Meslek sahibi olsam ne olacak, abla? Kim bize iş verir?” Bu cevapla birlikte kendilerine nasıl korumaya aldıkları, çevreden nasıl korktukları da ortaya çıkıyordu. Dikkat çekici olan umutlarının olmamasıydı. Eğer umudumuz giderse ne kalır geriye? Ama maalesef bu umudu ve inancı yitirmişlerdi. Aslında yaşadığımız bu hayat artık gettolardan oluşuyor. Nişantaşı böyle, Cihangir Cumhuriyeti böyle, Tarlabaşı böyle. Galiba bu sınırları yıkmak gerekiyor. Hacıhüsrev’de bilinenin aksine fuhuş yok. Belki çok çok az. Kız çocukları erken yaşta evleniyor. 20’sinde bekar olmak onlara göre evde kalmışlığın bir simgesi.Şurada Hacı Hüsrev’de yaşayanların Ortodoks olduğunu söyleyen bir yazı var.Son olarak, sonuç bölümünden kısa bir bilgi vereyim. Bence altkültürle iletişim kuramazsınız. Bu ancak uzun zaman bir arada yaşamakla ya da o kültüre ait olmakla gerçekleşebilir. Onun dışındaki her şey gelip geçici, sürekliliği olmayan tek taraflı bir iletidir. Çünkü siz o kültüre ait olmadığınız için bakış açınız da üst veya elit veya yabancı bir bakış açısı olmaya mahkumdur. Yine her zaman dediğim gibi, kimse bir başkasını anlamıyor; sadece anlıyormuş gibi yapıyor.