Altkültür tanımı çeşitli kavramlar ile açıklanabilir. Merkezin dışına itilen, ötekileştirilen, gelenekten ayrı düşen bütün kavramlar, sanat, kişiler altkültür öğesi olarak tanımlanır. Kültür kavramının bir başka boyutudur. Konuyu biraz daha açarsak; popüler / popülist kültürün dışında kalan, kendi kendini yaratan ve haliyle kendine has kuralları ve yaşantısı olan topluluklara verilen addır. Peki altkültür olduğunu nasıl anlıyoruz? Neye göre bir oluşuma, seçime, kültüre altkültür diyoruz. Veyahut altkültür olmak kötü bir şey midir? Altkültürü belirleyen unsurlar genellikle grubun estetik, dinsel, mesleki, siyasi ve cinselliğe bakış açılarıdır.Altkültür yapısı gereği muhaliftir. Muhalifliği ise dışlanmışlığıyla alakalıdır. Geleneksel veya popüler kültüre zıttır. Zıtlıklar ise çatışmayı veya ayrışmayı getirir. Her şeyden önce azınlıktır ve azınlıkların doğası gereği kendi içine kapanır ve kapalı bir kutu olarak yaşamayı sürdürürler. Bu çalışmadaki amaç; bu kapalı kutuya nasıl dahil olacağımız veya iletişim yolları olup olmadığıdır. Altkültürden bu kadar bahsetmişken, genel kültürden bahsetmemek olmaz. Toplumun genel özellikleri, beğenisi, sanat ve estetik anlayışı, inançları kısaca somut ve soyut her şeyi diye tanımlayabiliriz. Şurada Altkültür ve suç ilişkisi ile ilgili bilgi bulabilirsiniz. Bu bağlamda merkezi geleneksel diye ele alırsak merkez dışında kalan gruplar altkültürdür. Mesela : Travestiler, çingeneler, punk, jazz, ve hip hop.Kısa bir altkültür tanımından sonraki sorumuz iletişim nedir? İletişim her şeydir, aslında. Konuşmamız, giyinmemiz, saç biçimimiz, mağara duvarlarındaki resim, sinema perdesinde gördüklerimiz, yazdıklarımız, gazete, televizyondur. İletişim “duygu, düşünce bilgi ve becerilerin aktarılma sürecidir” der Merih Zıllıoğlu.Nitekim TDK’ya göre iletişim tanımı şöyledir:1-Duygu, düşünce ya da bilgilerin usa gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme.2-Telefon, telgraf, televizyon, radyo gibi aygıtlardan yararlanarak yürütülen bilgi alışverişi, bildirişim, haberleşme.Kısaca iletişime ileti alışverişi diyebiliriz. Ayrıca insan yaşamının tüm etkinlikleri ile ilgilidir, bu nedenle her yerde her zaman varolmuştur. Toplumsaldır ve anlamların paylaşımıdır; temel amacı ise insanların çevresi üzerinde etkili olma isteğidir. (Merih Zıllıoğlu, syf 21)Bu kısa bilgilerden sonra yapılan bir çalışmanın çok çok kısa bir özetini veriyorum. Bu bilimsel bir çalışma olması için yola çıkılan ancak sonuçlandırılamayan bir çalışma. Bu bağlamda değerlendirirseniz bu yazılanların hepsinin bir teori, ispatlanmamış gözlemler olduğunu da bilirsiniz.Çalışmanın yapıldığı alan Hacıhüsrev Mahallesi ve Travestiler. Hacıhüsrev Mahallesinden aileler ve travestilerle düzenli olarak görüşüldü. Travestilerden daha fazla kişiyle görüşüldü. Sayı dengesizliğinin sebebi ise; Hacıhüsrev’de yaşayan ailelerin benzer sosyolojik özellikler göstermesiydi. Oysa travestiler cinsel seçim olarak yani öz olarak aynı olmalarına rağmen, sınıfsal olarak ve yaşantı bakımından ayrılardı. Ayrıca yaş, güzellik vb. gibi konularda da farklılık gösteriyorlardı.
Hacıhüsrev Mahallesiİstanbul’un göbeğinde yer almasına rağmen hep uyuşturucu, fuhuş ile adını duyuran bir mahalle Hacıhüsrev. İlk olarak neden isimleri değiştiririz? Ben bu sorunun cevabını bilmiyorum. Ama aynı makus kadere Hacıhüsrev de uğradı. İsmi artık İstiklal Mahallesi. Mahalle sakinlerinin anlattığına göre eski bir Tatar mahallesi. Kasımpaşa ilçesine bağlı. Daha sonra Yugoslavya, Romanya, Bulgaristan ve Bursa’dan göç almaya başlıyor. Çok eski bir mahalle.Hacıhüsrev Fatih Sultan Mehmet zamanında yaşamış önemli biri. Rivayet odur ki; Fatih Sultan Mehmet gemileri Haliç’e Kasımpaşa’dan indirdiğinde, yanında Hacıhüsrev vardır. Daha sonrada Kasımpaşa’nın bu mahallesine onun ismini vermiştir. Hacıhüsrev’in üst kısmında ağırlıklı olarak Sivas vb bölgelerden göç etmiş olan aleviler yaşıyor. Burada Curababa Türbesi var. Komşu mahalle olan Hacıahmet’de ise Mardin vb şehirlerden göç eden Kürtler yaşıyor. Her bir cadde keskin sınırlar ile ayrılmış. Birbirlerinin mahallelerine bulaşmıyorlar. Hacıhüsrev Mahallesinin nüfusu yaklaşık 9 bin kişi. Her bir evde 5’e yakın nüfus bulunuyor. Evlerin eski ve kötü. Büyük çoğunluğu mesleğinin esnaflık olduğunu söylüyor. Ayrıca yine büyük çoğunluk doğma büyüme Hacıhüsrevli. Sonradan gelip yerleşenler çok az. Ki sonradan yerleşenlerde yine o bölgede yaşayanların akrabaları.Böyle bir çalışmadaki en büyük zorluk ilk dialogun, iletişimin kurulması. Bu genellikle tanıdık bir kişi üzerinden gelişir. Eğer bu kişi yoksa altkültürle “ben sizinle konuşmak istiyorum” diyerek konuşamazsınız. Belli bir çaba ve emek süreci gerekiyor. Hacıhüsrev’de bu bağlamda şanslıydım. Çünkü oralı olan üniversiteden bir arkadaşım vardı. Buna rağmen ailelerle, bireylerle iletişim geliştirilmedi/ geliştirilemedi. İletişimden kastım burada ileti alış verişi. İletiler alındı, ancak bu anlatmak üzerine kurulu bir ileti değildi. Daha ziyade komşu oğlunun arkadaşını kırmamak, ağırlamak üzerine kuruluydu. Böyle olunca da anlatılan pek çok şey havada kaldı, ispatlanamadı. Mahalleye dair ilk izlenimlerimi 2004 yılının ekim ayında şöyle not almışım. Mahalleye ilk girişle birlikte bir tedirginlik hissettim, yabancı olduğum çok anlaşılıyordu. Kültür, yürüyüş, kılık kıyafet hemen kendini ele veriyordu. Arkadaşla birlikte yürürken o’na selam verenler bana selam vermiyordu. Tanıştırılmalarımıza rağmen herkes garip garip bakıyordu. O esnada mahalleye girip çıkan mercedesler dikkati mi çekmişti. Büyük bir ihtimalle uyuşturucu almaya geliyorlardı. Yalnız güpe gündüz bunu nasıl yaptıkları beni şaşırtmıştı. Bununla ilgili detaya ne olur ne olmaz diye girmiyorum. Görüştüğümüz aileler Roman ailelerdi. Kendilerine Çingene denilmesinden hoşlanmıyorlardı. Çingene kelimesiyle aşağılandıklarını düşünüyorlardı. Roman sözcüğü ile bir nevi sınıf atlamış, geçmişin makus kaderini yenmişlerdi. Mahalleli uyuşturucu, gasp, hırsızlık gibi işlere karşı olduklarını ve kendilerinin yapmadıklarını söylüyorlardı. “Yapan birkaç kişi” diye de ekliyorlardı. İş ve insan gibi yaşamak istedikleri de eklediklerindendi. İnsan gibiyi açın dediğimizde: “Romanız dediğimizde bizi küçümsüyorlar. İstiklal Caddesine daha gitmedim.” cevabını verdiler. Not düştüğüm ikinci konu buydu. Kesin sınırlar vardı.Hacıhüsrev’in bir başka özelliği gettolaşmıştı. Mesela travestiler altkültür olmalarına rağmen gettolaşmamışlardı. Çünkü gettonun birinci özelliği aynı kültürel öğeleri taşımaktır, aynı cinselliği değil. Gettoların yazılı olamyan kuralları Hacıhüsrev için de geçerliydi. Yabancılar Hacıhüsreve giremez, onlarda yabancıların mekanlarına gidemezlerdi.Bu aileler ile düzenli olarak görüşüldü. İlk önce onların demografik özellikleri alındı. Ağırlıklı olarak çocuklar liseye kadar okumuşlardı. Üniversiteye giden, benim görüştüğüm ailelerde yoktu. Aynı şekilde okuma yazma bilmeyen bir kadın vardı. Gerisi iyi kötü eğitim almışlardı. Neden üniversiteye gitmediniz sorusuna (isimler değiştirildi) Ahmet “üniversiteye gidip de ne yapacağım” diye cevap verdi. Şimdi normalde bu cevabı ben çok severim. Ama bu cevabı farklı bir düşünceden dolayı veriyordu. Ona bir meslek sahibi olmak isteyip istemediği soruldu. “Meslek sahibi olsam ne olacak, abla? Kim bize iş verir?” Bu cevapla birlikte kendilerine nasıl korumaya aldıkları, çevreden nasıl korktukları da ortaya çıkıyordu. Dikkat çekici olan umutlarının olmamasıydı. Eğer umudumuz giderse ne kalır geriye? Ama maalesef bu umudu ve inancı yitirmişlerdi. Aslında yaşadığımız bu hayat artık gettolardan oluşuyor. Nişantaşı böyle, Cihangir Cumhuriyeti böyle, Tarlabaşı böyle. Galiba bu sınırları yıkmak gerekiyor. Hacıhüsrev’de bilinenin aksine fuhuş yok. Belki çok çok az. Kız çocukları erken yaşta evleniyor. 20’sinde bekar olmak onlara göre evde kalmışlığın bir simgesi.Şurada Hacı Hüsrev’de yaşayanların Ortodoks olduğunu söyleyen bir yazı var.Son olarak, sonuç bölümünden kısa bir bilgi vereyim. Bence altkültürle iletişim kuramazsınız. Bu ancak uzun zaman bir arada yaşamakla ya da o kültüre ait olmakla gerçekleşebilir. Onun dışındaki her şey gelip geçici, sürekliliği olmayan tek taraflı bir iletidir. Çünkü siz o kültüre ait olmadığınız için bakış açınız da üst veya elit veya yabancı bir bakış açısı olmaya mahkumdur. Yine her zaman dediğim gibi, kimse bir başkasını anlamıyor; sadece anlıyormuş gibi yapıyor.
yorumlar
Can Kozanoğlu’nun ‘altkültür’e dair yazdıklarını okumanızı öneririm.
Can Kozanoğlu’nun popüler kültür üzerine yazdığını ve hatta popüler kültür ile kitle kültürünü iki ayrı öge olarak ele aldığını hatırlıyorum. Bu bağlamda altkültür üzerine de yazdığını bilmiyordum. Öneri için teşekkür ederim.
Alt kültürler zamanla kendine ait, genelde zannediyorum argo sayılabilecek bir dil de oluşturuyorlar, kökeni osmanlıya kadar giden bu dili bilen tecrübeli iki eşcinseli bu dilde konuşurken dinlerseniz birşey anlamazsınız, bu konuda nette daha fazla bilgi bulabilirsiniz….
altkültür’ün saadet devrindeyiz hâlî hazırda.politika, ekonomi, sanat, medya, din, mafya, seks, tıp, bilim, trafik ve yönetim altkültürün elinde:)bana kendi içinden seçkin, kötü eğitimli ve niyetli yayılınmamış, bir altkültür hakimiyeti kalmayan metraj söyleyin. bilhassa bu coğrafyada.çapul ve arsızlık geçer akçe, en azından menderes’den bu yana.sahte veya gamsız doktorlar, şablon projelere imza atan mimarlar, yandaşa dayalı siyaset, et didiklemeci leşe aç cinsellik, gebe bırakma beklentili sosyal ilişkiler, camii yaptırma derneği aldı kaçtıcılıkları, kredi borcuna endeksli haberdar eden medya, pkkdan on kat fazla cinayete ortak trafik polisi saadet zinciri v.s. yazdıkça, sövdükçe bitmez.altkültür ve iletişim?!edit büdüt: targıt özal’ın 13 yıldır hatırlanmayan ve dindarlığı öne çıkarılarak (şu anki muhtereme pirim vermek amaçlı) manşet yapılan anma görüntülerinde yakalanabilen güzellikten dem vurayım. mezarına su döküyorlar alkışlarla. ama plastik bidonla. ula bi necefli maşrapa da bulamadınız mı papatya anılarınıza istinâden?iş bu minvâl üzerine…
hip-hop
Peki altkültür gözünde diğerleri ne Üst kültür mü?Altkültür gözünden bakınca bizde onların bir alt kültürü sayılabilirmiyiz ?@Nevdalist yazında “mahalleye girdiğimde kendimi yabancı gibi hissettim ” dediğinde onların kültürlerine göre senin kültürün yok gibi.Bu kültürü alt veya üst olarak sıralarken kimin gözünden alt kimin bakış açısından üst oluyor.Ben bu düşüncede kararsız kaldım.Saygılar Nephilim
batının çöküşünün sinyali…
Gaykedi; zannedersem kastettiğin travestilerin kendi aralarında Roman dilini kullanmaları. Mesela; kadına gacı diyorlar, kendilerine lubinya diyorlar. Aslında doğru kendilerine ait yeni bir dil oluşturmuş oluyorlar.
Nephilim; altkültür üstkültür derken başka bir kültürü aşağılamak veya yermek değil amaç. Altkültür genel özelliklerin dışında kalan anlamında. Sistemin dışına itilen, ötekileştirilen gruplar için kullanılıyor. Ötekileştirilen herkes gibi siteme ve bize kızgınlar.Onların gözünde biz; bu ülkenin egemenleri, sahipleriyiz. Onlar sadece hacıhüsrev’e sahipler.Yabancı hissetmem ise, ee yabancıyım zaten :))İnan6666; yorumsuz kalayım, belki diyeyim :)Benbey ise nasıl yorum yaptı, şoklardayım :))Zulcenaheyn; hangi anlamda batının çöküşü, anlayamadım.
Ayrıca zez; hip hop örneği iyi oldu. Mesela batıda müzik üzerinden gelişen altkültürler biz de çok öyle değil. Biz de daha ziyade ulus ve kültürel özlelikler bağlamında altkültür oluşuyor. Ya da hip hop bizde de bir altkültür oluşturmaya başladıysa benim haberim yok.Yorum yazarken aklıma geldi. Fransa’daki olaylar altkültür bağlamında değerlendirilebilir mi? Çünkü oradaki gettolar zorunlu göçten dolayı oluştu. Müslüman olmak dışında bu gettoların ortak kültürel özellikleri, dili var mı? Açıkca söylemek gerekirse bilmiyorum. Zulcenaheyn zannedersem kasettiğin bu.
Fransa’daki varoş gençlerine lumpen mi diyorlardı? Hafif’te keşifte vardı bir yazı ararttım bulamadım.
Hatırlayamadım, ben de. Bilen arkadaşlar varsa eklesinler, güzel olur.
eşcinsel argosunu sadece travestiler kullanmıyorlar, belli bir eşcinsel çevresi olan hemen hemen bütün gayler kullanıyor, bildiğim kadarıyla sadece çingenece kelimeler yok, ermeniceden rumcaya, fransızcadan osmanlıcaya kadar herşeyden oluşan garip bir çorba 🙂
Peki şöyle bir sonuca varabilir miyiz?1- Kendini korumak için anlaşılmayacak bu dili tercih ediyor.2- Aynı zamanda eşcinsel kültüre ait olmak için bu dili seçiyor. Biraz zorunluluktan kaynaklı.3- Hiçbiri.
tam bilemeyeceğim, Türkiye de hırsızlarında (bunu ciddi sanat olarak yapanların) ve dolandırıcıların da garip bir argosu olduğunu okumuştum bir yerlerde….eşcinsellerin kullandığı dilin kökeni konusun da belki bu yazı biraz ipucu verebilir… işte o yazı
Fransa ile ilgili bir film: La Haine Filmde bir müslüman, bir musevi ve bir de hıristiyan, ama üçü de göçmen gençlerin hikayesi anlatılır. Sanırım ortak noktaları göçmen olmaları.
e simdi alt kultur sadece bu kulturun mensublari arasinda kullanilan ozel dilden mi ibaret..baska bir boyutu yok mu ? baska bir paylasim baska bir cerceve.yazidan degil ama yorumlardan bu anlam cikiyor..
munitis; o yorumlar travestilerin kendi aralarında kullandıklara dile dair. Yoksa hacıhüsrev ile pek bir alakası yoktur, kanımca 🙂
Bırakın bölücülük yapmayı.hacıhüsrev’deki tanımlamalara bakıyoruz alevi, kürt, roman ve travesti. Sonra Mustafa Aksu çıkıyor. Türkiyede 2 milyon çingene var diyor. Türkiyede çingenenin sözlük anlamı hırsız, arsız demektir diyor, insan hakları mahkemesine başvuruyor.
“Hepimiz Altkültürüz”haha önce davrandım buddhala 😛
Oldu Hotshite; başka?Bu tanımlama dediğin şeyler gerçek oluyor da; hani alevi de, roman da, travesti de. Zaten vardı, biz ne kadar görmek istemesek de var.Mustafa Aksu konusunu açman iyi oldu.
ifadeleri Mustafa Aksu sayesinde kaldırıldı.Sistem başka kültürleri ya asimile etme ya da gettolaşma şeklinde kabul ediyor. Ama yurdum insanı “beni rahatsız etmesinde ne hali varsa görsün” diyor. Hatta ne travestisi, onlar da batının ajanları.Oh ne âlâ!
Altkültür adı takılan durumun yaşayıcısı insanlarla, bu tabir etrafında dolanararak çeşitli faaliyetlere geçenleri ayırmak lazımdır. Bu ikinci ve itici ekipler, lokal ve spesifik özellikleri kendilerince tanımlarlar ve bunları ilgili mekanda bulunan insanlara empoze ederek, buradaki yaşayış biçimine etki ederler.Bu yüzden, “altkültür” meselesi sözde korunmuş olur. Aslında olan ise, veri mekandaki kodların stilize, estetize ve medyatize edilerek, “bir başka dünya” olarak prezante edilmesidir.Doğru yaklaşım, benim kullandığım kelimelerden de anlaşılacağı gibi, meseleye fransız kalmaktır. Bırak kardeşim herifleri kendi halinedir. Veya ne halleri varsa kendileri görsünlerdir.Halbuki son yıllarda, blogu yazan arkadaşın halinden de anlaşılacağı gibi, bu “alkültürler”e karşı bir hafif entel sempati vaziyetleri oluşmuştur. Hatta bu kardeşlerimiz, yine yazıda zikredildiği üzre, “öyle dışardan anlaşılmaz bu işler, gidip orada o insanlarla yaşayacaksın” moduna geçmişlerdir ki; bu da gayet zırtapozca ve aslında kendi halini ve “kültür”ünü tanımamak, bilmemek veya kaybetmekten ileri gelen zortingen bir vaziyettir.Velhasıl Batı orijinli kelime ve kavramları kullanırken sürekli “double check” yapılmalıdır ve bunları ifadeyi güçlendirmek dışında kullanmamaya itina gösterilmelidir. Batı’dan yararlanacağımız nokta, metot-usul-sıralama ve analiz etme ve bunların devşirilme mecralarını kullanmayla sınırlı kalmalıdır.
Baby 700 abimiz yazmış, ben mutlu oldum. Nam-ı meşhurdur. Ama şimdi yazdığını kendisi anlamış mı, boş anına mı gelip yazmış, bilmiyorum açıkcası.Altkültürlere ilgi duyduğum doğrudur. Ancak bu entelliğimle mi alakalıdır, yoksa ezikliğimi saklamak için ezilenlere ilgi duymamla mı?Üzgünüm ama, ben de istedim onları kendi haline bırakmayı. Hatta Leyla ‘da oturup bu konuyu tartışmak, sonra artizler kahvesinde çay içmek, olmadı.Katılmadığım bir başka nokta da ” bir başka dünya olarak prezante” edilmesidir. Ayrı bir dünyadır zaten. Ama derseniz ki! Kaptırma bu anlam biçmelere, romantizme, hırsızın uğursuzun tekidirler.Söyleyecek sözüm de kalmaz benim…
@Baby700 bu yorumu bazı altkültürlerin kendi dilini geliştirmesine örnek olarakmı yazdın yoksa ben mi okuduklarımı kafamda organize,biçimize ve algıze edemedim.
teksoy görevde gibisin kız, araştırmacı gazeteci seni, neler de buldun öyle, hepimizi keşfettin len taş bebeğim
suburban, ingilizcede şehir dışı, banliyö demektir ki bu da aslında merkezde yaşayamayan, daha yoksul kesimlere tekabül eder. subculture da aynı şekilde, merkeze dahil edilmeyen kitleleri betimler. burada bölücülük yapan merkez midir, yoksa dahil edilemeyenler midir?
muadip; bu soruya verilecek kısa bir cevabım var.hepimiz bölücüyüz.
Bugun altkulturlerin basinda Turk kulturu gelmektedir. Eski neslin de, yeni neslln de bu kulturden haberi yoktur. “Neslin deden neslin baban…” diye cigiran cahil kurtcuklar, en fazla Ertugrul Gazi’yi anma senligi duzenleyip 31 falan cekebilir ve sogut golgesinde gegirebilir.Bir defa eski Turkce bilmeden hic bir b.. olmasina imkan yoktur. Bu dili en azindan matbu yazilari okuyacak kadar ogrenmek sarttir. Bugun Avrupa’da Latince dersi, meslek liseleri disinda mecburidir. Bizde ise Osmanlica ogrenmek isteyene yillardir “gerici” muamelesi yapilir.Hal boyleyken, yukarda belrittigim gibi kimi sersemlerin, Çingene’nin corabi, Kurt’un kavali, Ermeni’nin dudugu, Rum’un sulugu gibi konulardan sempatilenmesi; “kendini bilmez baskasina ozenir” durumudur.Bir zamanki Ermeni’nin, Rum’un, Kurt’un durumuna dusmus, yani kendi vataninda azinlik olmus Istanbullular ve diger sehirliler; soysuzlasmis sozde Turkler’in galebe caldigi bu ulkede babayi yemis vaziyettedir. Cingene calmakta, Kurt oynamakta, Turk de s..ilmis sipa misali mahzun mahzun bakmaktadir.
toplumsal anomali mi yaşanacak ilerde acaba, altkültür paradigmasını incelemek gerekli,
Baby 700; bahsettiğiniz şeyin çok farklı bir olgu olduğunun umuyorum farkındasınız. Doğal bir süreci tersten (roman nüfusunun artması vs) kötülemeniz hangi mantığa sığar bilmiyorum. Neyse devam edelim Türk kültürü altkültür değildir. Kültürün bazı ögelerinin unutulmuş olması ayrı bir sorun olarak ele alınmalıdır. Yoksa türklerin altkültür olduğu falan yoktur, azınlığa düşmek altkültür olduğunu göstermez. Ki, azınlığa düşmediğini de ekleyeyim. Kürtler mesela altkültür değildir. Yazdığınız yorumu şöyle okuyorum. Bu ülke benim, o zaman benim kültürümün borusu öter. Oldu o zaman, size iyi günlerrr.Avrupa’da Latince’nin zorunlu olduğunu sizden duyuyorum. Bireylerin kendi tarihlerini öğrenmesi elbetteki gereklidir. Ben tarihi hiç sevmediğim ve geçmişi geçmişte bırakmak gerektiğine inandığımdan kişisel olarak ilgilenmiyorum. Bu anlamda size katılabilirim. Ancak bu eski yeni mevzuları başka ülkelerde de problem. Yunanistan’da eski yunancanın bırakılması üzerine tartışıyor.Neyse kavramları karıştırmızsınız, benim takıntımda bunları düzeltmek. Yörük alt kültür değildir, yapmayınız. Yanlış bilgi vermeyelim. Ona bakarsanız kaybolan kültüre dair bir sürü öge vardır. Bunlar ayrıyeten sosoyolojik olarak incelenmelidir. Kayboluş sebepleri daha ziyade toplumsal yaşm şartlarının değişmesidir. Yörükler için şöyle diyebiliriz. Türklerin yerleşik kültüre geçmeleri, sosyal katmanların sınıflandırılması vs. gibi etkenler vardır.Farklı kültürlerin birbirini etkilediği, asimile ettiği hatta yozlaştırdığı doğrudur. Saf kültürel ögeler bulamzsınız. Bir arada yaşama koşulu olarak bazı gelenekler kişilerden birbirine geçmiştir. İstanbul kültürü vs. üzerine maalesef söyleyecek lafım yok. Çok beni açan bir konu değil de. Çünkü yanlış yerden değerlendiriyorsunuz. Tekrarlıyorum toplumsal yaşam biçimlerinin değişmesi, iletişim araçlarının değişmesi daha basitçe yaşam biçimin değişmesidir, İstanbul kültürünün vs. yok olmasının sebebi. Yaşam biçimini değiştiren etkenlerin başında ekonomik yapı gelir.Bu konuların Romanlarla alakası yoktur. Yani, suçlu onlar değildir.
Sayin zavalli Nevdalist kardesim;Size boyle hitap etmek istemezdim ama, -de, -da’lari ayri yazamayan biri, herhangi bir seyi duzeltemez evladim. “Beni acan bir konu degil”, “Size iyi gunlerrr” gibi TV- dizi- kotu ceviri Turkcesi kullanan birinin; Romanlar, Turkler, sosyoloji, vesaire konularinda birakin bir fikri, herhangi bir kanaat sahibi dahi olmasi mumkun degildir.Neyin neden ayri veya neyle alakali oldugunu, cesitli kategorileri ve nedensellik iliskilerini tesbit edebilmek icin gereken asgari duzeyde egitimden yoksun kalmis bir olarak, sizin sadece bazi hipofiz fonksiyonlariyla ifade edilebilecek “ben Roman severim”, “Kurt’unki iyidir”, “Turk canimi yakti” seviyesinde konusup yazmaya mezuniyetiniz bulunmaktadir.Tabii arada “geçmis gecmiste kalmalidir”, “yasam bicimini degiştiren etkenlerin basinda ekonomik yapi gelir” gibi kliseleri kullanmanizda bir mahzur yoktur. Kendini gelistirmek, mesela klasik romanlari okumak yerine, Roman mahallesinde cay icen ve ukalalik eden biri saygi gormeyi haketmiyor demektir kizim. Kalifikasyonlariniz cagri merkezinde calisacak seviyeye geldiginde, tekrar deneyiniz.Ben sizi anliyorum; dolayisiyla yazdiklarimi bir hakaret olarak degil de kazanc olarak algilarsaniz, eksilerden sifira gelebilir ve oradan yeni bir baslangic yapabilirsiniz.Ama nedense icimden bir ses; hayata kaldiginiz yerden, yani hal-i hazirdaki halinizi rasyonalize eden yarim-yamalak iliskiler ve iletisimler icinde devam edeceginizi ve bana cevap yetistirmeye calisirken, kacinilmaz sekilde yeni aciklar vereceginizi soyluyor.
Peki,Ağzıma sıçtınız, tebrik ederim.Zavallılığımı kabul edebilirim, siz ne sanmıştınız ki? (ki ayrı mı bitişik mi yazılıyor, hiç bir fikrim yok) Benden ne kadar tırsmışsınız,
cümlesini kurduğunuza göre. Tek başınıza oynamaya niyetliyseniz, söyleyin çekileyim. Üstelik “Bir Demet Tiyatro’yu da” sevmiyorsunuz.Kurt kocayınca, sanal alemde çoluk çocuğun maskarası oluyormuş. Sizden sadece bunu öğrendim. Teşekkür ederim.TDK bekçiliğiyle (şu yanlış olan de- da’ları yazın da; bari bir başka şey daha öğrenelim) ve cümlelerimle alay ederek geleceğinizi düşünmemiştim. Doğru düzgün yorum yaparsınız sanıyordum. Yanılmışım, benim hatam. Affedin!Not: Bu ay baby700’ün egosunu besleme nöbeti bana geldi, mecbur çekicez.
yörüklerin yokoluşunu başlatanın osmanlı olduğunu, zorunlu iskan politikalarının cumhuriyetin sadece devir aldığı bir gelenek olduğunu söylemek zorundayım. yörükler ne kadar etkilendiyse, romanlar da o kadar etkilenmiştir.batı trakya türkleri, osmanlı çekildiğinden beri, sırf o toprakları yurt bellediler diye kültürleri hep bir suç unsuru olarak gözlerine sokulmuştur. tıpkı bu toprakları yurt belleyen ermeniler ve rumların 6-7 eylül olaylarını ve nicesini yaşaması gibi. yani kimse masum değil.
Ego uzerine epey yazmisligimiz vardir. Arsive bakiniz. Sahsiyetsizlik caginda maalesef ego denilen bu uc harfli soyut kelime, kendini bilmezlerin etiketi olmustur. Mesela Nevdalist Hanim “benden cok tirsmissiniz” demis. Durum meydanda; kardesimizde donanim olarak sadece ego var.
Bilgi için teşekkürlerbasurbasur belirtileribasur nedirbasur kremi