Yaşadığım kentte yağmur yağıyor sevgilim… Gecikmiş bir bahar yağmuru ya da yağmur toplayan bulutların çocukça şımarıklığı, üstümüze hüzün gibi düşenler…Aynı yatakta uyuyup aynı düşe dalamayan bedenlerimizin tedirgin sevişmeleri düşüyor cama. Başka bir evin nikotin kokan kirli duvarlarında uğurluyorsun geçmişi yağmuru bir şarkıya katık ederek…Bildiğim duvarların, izbe sokakların ardında yokluğuna bir şeyler katarak büyüyor acım halka halka.Bildiğim yolların benim için artık ne kadar geçersiz olduğunu bilmediğimden hala hayal kurabiliyor olmak umudunu ıslak bir sokak kedisi kovalıyor.Oysa başka bir şey anlatacaktım. Hani seninle el ele sırf yağmurda ıslanmak için çıkıp yürümüştük. Vaattir yağmur her sevgiliye :Şimdi ıslanmak isterdim seninle bu yağmurda…
Vaatlerin vakti geldiğinde yağmurlukların kapüşonunu çekmeden başımıza yürümeye söz verdik. Süzülecekti saçımızdan yağmur damlaları…Süzüldü…Gök gürültüsüne eşlik eden martı sesleri ve birbiri ardına sortiler. Niye kaçmaz ki kuşlar yağmurdan?Biz de kaçmıyoruz.Sahilde ıslak bir bank, ucuz bir kırmızı şarap ve yağmur…Aslında Böyleydi hikâye…