bildirgec.org

bu tür programları hala yemekteyiz:)

Sarı bez artık sarı değildi. Daha çok griye benzemekteydi. Yapış yapış olmuştu, musluğu açıp suyun altına tuttum onu.Hava soğuktu, su da soğuktu, elim üşüdü ve çektim hemen. Yeterince temizlenmişti, şimdi onunla tezgâhın üstüne yapışmış makarna lekelerini silebilirdim.Birkaç kere ovaladım ama sertleşmiş bazı makarna taneleri oldukça inatçıydılar. Ekmekleri kesebileceğim kadar bir alanı temizlemem yeterliydi.Ama sadece suyla yıkanmış gri bezle temizlemek yeterli olmayabilirdi, misafirlerim oldukça titiz insanlardı. Bulaşık deterjanının kutusunu ters çevirdim ve kapağı açtım.Belinden sıktım ve fışkırttım, biraz köpürttüm tezgâhın üstünü. Vıcık vıcık oldu. Sildim, temizledim ama biraz köpük kalmıştı sağda solda.Akşamdan aldığım iki ekmeği yatırdım ve onları ikiye böldüm. Birinin topuğuna birazcık köpük bulaştı. Kameramana göstermeden elimin tersiyle temizleyiverdim.İçlerine salam ve kaşar peynirinden yerleştirdim. Ellerimle parçaladım salam ve kaşar peynirini. Bıçak körleşmişti ve onunla uğraşacak vaktim yoktu, misafirler her an gelebilirlerdi. Hapşırdım. Biraz da balgam bulaştı kaşar peynirin üstüne. Ayakkabılıktan çok fazla çamurlu ayakkabı değmemiş gazetelerden seçip dört tane yarım ekmeği bir güzel sarmaladım.Bilgisayar masasının üstünden monitörü kaldırıp kenara çektim. Masanın üzerindeki önceden kalma kırıntıları kirli bir kazak ile silip temizledim.Elektrik kesildiğinde almış olduğum mumlardan birini yaktım ve çevirip damlamasını bekledim. Biraz sonra damlamaya başladı,masanın tam ortasına damlattım onu ve sonrada mumu oraya diktim. Egzotik bir ortam yaratmıştım. Ekmekleri masanın kenarlarına yerleştirdim.Buzdolabındaki biraları da getirdim ve dayanamayıp kendiminkini açtım. İçmeye başladım ve kapı çaldı.Kapıyı açtığımda ilk misafirimle karşılaştım. İbne gibi konuşan yavşağın tekiydi. “Ne haber lan ibnemsi” dedim.Hoş bir espriyle onu karşılamıştım ama yüzünü asmıştı ve şaşkın bir şekilde odayı incelemeye başlamıştı.Elinde bir de hediye paketi vardı. Bana bir şey getirmişti. “Ne aldın lan?” diye sordum. Hiç cevap vermedi.Aldım elinden paketi, yırtarak açtım, uyduruk bir biblo almıştı. Hediye paketini bir kenara fırlattım ve ibneye dönerek “buna kaç lira verdin lan, bedava mı dağıtıyorlardı?” diye sordum.Hiç gülmüyordu. Masanın etrafına yerleştirdiğim sandalyelerden birine oturdu. “Kalk lan ordan!” dedim. Sandalyelerden biri eksikti.İçeriden sokakta bulmuş olduğum sehpayı getirdim ve üstüne bir de yastık koydum. “Buna otur” dedim. “Bayanlar gelecek birazdan, onları mı oturtalım sehpaya?”Cevap vermemiş ve kameramana bakıp kaş göz hareketleri yapmıştı. Bibloyla masayı süsledim. Biramı yudumladım. Kapı yine çaldı.Kapıyı açıp geğirdim. Bu kez yaşlı kokana gelmişti. Göbeğini mıncıklayıp sırıttım. “Bu ne böyle teyze?” diye sordum. “Göbek mi, bebek mi”?İbnemsi herifin yanına gidip kulağına bir şeyler fısıldadı. “Otur” dedim. Beni duymamazlıktan geldi. “Otur!” Diye kükredim bu defa. Korktu ve oturdu.“Oraya değil!” diye bağırdım. Başköşeye geçmiş benim yerimi kapmıştı. Yerini değiştirdi. Mum iyice erimiş her tarafa damlamıştı.“Acıkan yemeye başlasın” dedim. “Bütün gece misafir ağırlayamam.” Gazete kâğıtlarına sarılmış ekmekleri incelemeye başladılar.Kameramana bira uzattım ve “o aleti kaça aldın?” diye sordum. İçmiyordu, başıyla “hayır istemiyorum” dermiş gibi bir hareket yaptı.Tuvalete gidip klozeti kaldırdım, onlar gelmeden önce içmeye başlamıştım, işemem gerekiyordu.Ben içerdeyken kapı çaldı. “Bakın biriniz şu kapıya” diye bağırdım. Aceleye getirmişlerdi beni. Ellerimi yıkamadan salona geri geldim.“Sifonu bile çektirtmediniz lan” dedim. Yabancı asıllı bir hatun gelmişti. “Aç mısın yavrum?” diye sordum.Ona nazik davranmaya dikkat ediyordum çünkü sonuçta yurdumuzu ona karşı temsil ediyordum.“Neler oleyor bureda?” diye sordu.