Her şey kaldırımda yürürken, şeytan dürtmüş gibi başımı kaldırıp onunla göz göze gelmemle başladı.Bir anda gözüme fer, yanaklarıma al geldi.Gözlerim onda, yürümekle yürümemek arasında kararsız bir iki adım attım ve olduğum yerde kalakaldım.O’ydu kesinlikle o…ona bakarken aylardır gezmiş, hiçbirini beğenmeyip mutlaka bir kulp bulmuş, arkadaşlarımın “ bak bunu beğeneceksin, bi bak istersen ” cümlelerine burun kıvırmış olmakla ne isabetli davrandığıma sevinerek gülümsedim.Heyecanla mağazaya girdim, ve kapının girişinde tepede asılı durup beni benden alan mor elbiseyi gösterip “onu istiyorum” dedim. Satış görevlisi, (sakın tezgahtar demeyin feci bozuluyorlar ha) tepeden tırnağa bir bana bir askıdaki elbiseye bakıp, “size uygun bedeni yok maalesef” diye alaycı bir cevap verdi. Hani biraz üzülmüş gibi yapsa, biraz ağlak bir yüz ifadesi takınarak söylese vallahi bozulmayacam. Tamam twigy değilim ama insan bu kadar rahat söylemez, müşterinin düşeceği psikolojik durumu da bi düşünür !
İşte o an, kendisine öyle bir kinle dolup taştım, öyle bilendim ki buz gibi bir ses tonuyla “olsun gene de denemek istiyorum” dedim. ” Hanfendi 40 beden o, olmaz size” diye diretince “ kardeşim bir bakışta beden anlamak yeni mı çıktı?.lahana gibi kat kat giyinmişim işte kış günü. Deneyecem dedim size, algılama probleminiz mi var diye o sinirle azıcık çemkirdim..Kızcağız “la havle” çektiğini açıkça gösteren bir nefes alışla elbiseyi indirip verdi ve soyunma kabinine girdim..
Tam aradığım gibiydi, İncecik parlak taşlardan askılı ve en sevdiğim renk olan mor. Can dostum, kankam, en yakın arkadaşım 32 gün sonra evleniyordu ve şu anda tek isteğim, onun düğün töreninde bu elbisenin içinde olmaktı.
Elbiseyi tek kişinin zor sığdığı kabinin içinde, akrobatik hareketlerle kan ter içinde kalarak giydim.Bu arada satış görevlisi dışarıda heyecanla, benden gelecek müjdeli (!) haberi beklemekteydi ancak küçük(!) bir sorun vardı ki, elbisenin arkasındaki fermuar 1 karışçık açık kalmıştı. Ya, “olmadı” diyerek satış görevlisinin zafer kazanmış bakışları arasında mağazadan süngüsü düşmüş asker gibi çıkacak yada 2.ve daha meşakatli bir yolu tercih edecektim…Elbette 2.yolu tercih ettim ve neşeli bir sesle “süper oldu vallahi, alıyorum” diye dışarıda bekleyen kıza seslendim..kızcağızın şaşkın ve hayretkar bir ses tonuyla “ burada ki aynadan da bir bakın isterseniz” diye seslenmesine, “gerek yok, çıkardım zaten” diye cevap verdim ve jet hızla soyunup elbiseyi kabin boşluğundan uzattım..
Sanki biri, “biz biliyoruz elbisenin arkası tamm 1 karış açık kaldı” diyecekmiş gibi korkudan başım önde, kimseciklerin yüzüne bakamadın hatırı sayılır bir meblağ ödeyip koşar adımlarla mağazadan çıktım…
Dışarı adım atar atmaz ilk cümlem sesli olarak kendime “ delimiyim ben” sormak oldu.Allahtan iç sesim “ valla sen delisin delisin” diye cicikızların bir dönem söylediği o pek popüler şarkıyla beni, kendimi, şahsımı teyid etti de rahatladım.
Eve vardığımda elimdeki karton kutuda maaşımın 1/5 ini bayıldığım ama bedenime olmayan bir elbise, o elbiseye girebilmek için vermem gereken en az 5-6 kilo ve bunu başarabilmem için sadece 32 günlük zamanım vardı..
Verilen ve istenen tamamdı ama ya sonuç? Ya başaramazsam, ya 32 günde istediğim hale gelemez ve elbisemi giyemezsem korkusu ile işi şansa bırakmamaya karar verdim hep “en acınası yere verilen para” olarak gördüğüm diyetisyenin bütçesine bende bir miktar katkıda bulunmayı uygun buldum.
SABAH
• 1 küçük tabağın içinde (optik yasaları ve davranışçı terapistlerin buyurmalarına göre tabak küçük olunca az miktarla bile göze dolu görünürmüş…ne buluş dimi ama?) üç zeytin+bir zeytin çekirdeği.(çekirdek tabağımı süslerken hacim bolluğu izlenimi yaratacak, ama yenemediği için beni şişmanlatmayacak !)• 1 zippo (kibrit kutusu denmeyecek, ciddi derecede out olma riski) kadar sıfır yağlı (eksisi icat edilene dek)hiperlight peynir.• Ekmek yerine domates, salatalık (tabii kabuklarıyla, maksat barsak geçişi hazırlansın, elbette dinamizm adına!)ÖĞLE
Diyetçimin cömertçe bana “armağan ettiği” beslenme tablosunu yanımdan hiç ayırmıyorum.İtina ile fotokopi edilmiş, pırıl pırıl, baktıkça içimi umutla dolduran tablom benim. Keşke diyetçim elleri ile yazmış olsaydı, hani 14 dakikalık seans için 180 lira verince insan haliyle biraz daha özel ilgi bekliyor ama zavallı adamın vakti olmasa gerek. Bir randevu için 7 kez aradığım düşünülürse işi başından aşkın olmalı…
Tablom benim biricik rehberim. Kişiye özel (fotokopi) tablomda bilmem yada “unutmam” gereken hiç bişey unutulmamış..
uzun,upuzun bir listede süper yasak besinlerim.(niye hala besinlerim diyorum ki, onları unutmalıyım)
kısa yani akılda tutması çok kolay bir listede de serbest, gönül rahatlığıyla “benim besinlerim” diye adlandırmama izin verilenler.
Yasak olanların kalori değerleri listesi (korkmam için )
Tüketeceğim mikromiktarlar…mikromiktar ! ne hoş, ne matrak bir sözcük. Diyetisyenimin mizah duygusuna bayılıyorum, yanında ikibuçuk dakika daha kalabilseydim eminim çok eğlenceli ve uzun bir sohbetimiz olurdu.
Kişiye özel (fotokopi…bu fotokopi işi acık bi yerlerime oturdu galiba) tablom sayesinde her öğlen keyfimce “ kısa ” listemden “ özgür ” besinlerimi seçip enfes ve orijinal menülerimi oluşturmak benim için çocuk oyuncağı…Hem galiba diyete başladığımdan beri zihnim de açıldı. Serbest besinler listesinin 2,5 satırını (tamamı 3 satır) daha şimdiden ezbere biliyorum…
Pazartesi
43,5 gram balık…tüketme hakkım olan miktarı diyetisyenim titizlikle hesapladı..sekreteri de inci gibi yazısıyla (fotokopi) tablomda öngörülmüş boş sütuna not etti.miktarı tutturmak,diyetçimin bana önerdiği sıvı kristal ekranlı,rengarenk ışıklı, hiper hassas amerikan mutfak terazim sayesinde hiç de zor değil. (ne düşünceli adam, teraziyi nerden alabileceğimi belirtirken 5 ytl indirim kuponu bile verdi!)
salatalık
2 tatlı kaşığı esmer prinç pilavı
Salı
salatalık
2 tatlı kaşığı esmer prinç pilavı
43,5 gr balık
Çarşamba
2 tatlı kaşığı dolusu esmer prinç pilavı
salatalık
43,5 gr balık
sanırım anladınız, benim diyetimin en büyük orijinalliği yiyeceklerimin sırasının her gün özgürce değiştirilebilmesi, tekdüzelikten eser yok !
AKŞAM
Hafif, çok hafif, daha hafif….Bir bardak ılık suda bir dilim limonu dinlenmeye bırakıyorum…Özenle sekize kestiğim elmamı küçücük bir tabakta minik bir çatalla yerken, bir damla gözyaşım limonlu suyuma damlıyor…Bunu zayıflamanın sevincine yoruyorum…Mucizevi “ geberağa ” diyetimin ilk gecesinde, karnımdan gelen uğultuları duymazdan gelerek yastığımı kulaklarıma bastırıp bir an önce uykuya dalmak savaşı veriyorum…
Geriye sadece 29 gün kalıyor !