bildirgec.org

yol hakkında tüm yazılar

kilyooooooos

arthur_dent | 31 July 2005 23:22

yaklaşık 5 senedir istanbuldayım…monotona yakın az egzantrik bir yaşantım var..herşey çok rutin..hep hayıflanırım..bugün bir kurt öldü..”hadi kilyosa” dedim..demez olaydım..gittik uzun ca bir yol..sahilden..nede güzel yerler..bebek baltaliman..vardık kilyosa 3 suları..hava sıcak..koştuk sahile…aa giriş paralı imiş! züppeee ne bekliosun ki…neyse 6 usd 7.5 ytl giriş ücreti ile can pazarına daldık…kalabalık..ama suyun ilerisi sakin..dedik serdik havluyu uzandık..bi ıslanmak geldi..girdik çıktık derkeen saat 5 oldu eh bize müsade dedik..bindik taşıtımıza düştük yola…çok değil 2 dk sora bir konvoy bir konvoy..bir konvoooooooooooy…yolda iğne atsan yere düşmes hava sıcak sinirler gergin herkes beklio indik arabadan yürüdük sarıyer kavşağına kadar..bekledik arabayı…2 saatte geldi araba…1 saatte sarıyerden çıktık…9 da eve geldik…dedim ki kendi kendime monoton hayatın kimseye zararı yok..aksiyon başa dert açıo…dedikleri gibi macerayı severim ama ölümle de dans olmaz ki azizim…şu dakikadan itibaren ben ev ofis okul taksim bjk üsküdar 7genime geri dönüp uzun bir süre çıkmak istemiorum…kilyosa gitmeyin..

hoşçakal bildirgeç

| 07 July 2005 23:45

aslında uzun,bir o kadar da yürek dağlayıcı bir veda metni yazmaya niyetlenmiştim.sonra bilmem neden,vazgeçtim.belki uzun ve derin manalar içeren cümleler kuramayacak kadar yorgun olmamdan,belki hüzünlü(!) vedaları sevmediğimden,belki de ne bileyim işte,zaten kimsenin pek fazla umursamayacağı bu yazıya duygusallık katmanın manasız olduğunu düşünerek “sevgili dostlarım!sizler benim canım,ciğerim,her şeyimsiniz.ne yaparım ben koskoca 2 ay boyunca sizlerden ırak,sizlere hasret..” bazlı klişe sözler yazmaya üşenmemdendir.

tamam,her neyse. ben kazıya gidiyorum.2 ay sonra döncem. haydi kalın sağlıcakla…

///

ipeque | 16 June 2004 14:39

Haftanın tam ortası, ayın da ortası, yılın da tam ortası… canım sıkıldı artık! Arada olduğu gibi…
Ben aslında gitmek istiyorum buradan. Nereye olduğunu bilmeden. Otobandaki araba farları ve müzik dışında hiçbir şey olmasın. Ne dinlemek istiyorum? Skin! Uzun bir yol, bitmesin hiç. Ama çok hızlı. Gitmek istiyorum, yazmak istediğim gibi anlamsız. Anlamsız, çünkü, sanki hayatım anlamsız. Durayım bir ara yolda. Kapıyı açıp, arabadan inip, kapıyı kapatıp (çarparak ama), tekme atayım bir şeylere. Birileri, ‘ne yapıyorsun sen?’ desin, ben küfür edeyim ağız dolusu. Ben küfür etmem hiç aslında. Çünkü yakışmaz benim gibi cici bir kıza. Benzin hiç bitmesin. Yol da. Gece de hiç bitmesin. Kaza yapayım örneğin, refüje çarpsın araba, içinden çıkayım ve bilgisayar oyunlarındaki gibi kendiliğinden kaportanın çöken kısımları düzelsin, kırılan camlar, patlayan farlar yerine gelsin. Kapıyı açıp bineyim arabaya, aynı oyunlardaki gibi. Sonra yol devam etsin. Bir sigara yakayım. Camı açayım, müzik taşsın camlardan… Işıklardan gözlerimi kısayım, yol zor görünsün gözüme. Ööööööffffff… sıkılıyorum çok, hafta sonu da gelmesin, çeşme de olmasın, izmir de kalmasın, hayat bitsin ya da yeniden başlasın! Bilmiyorum işte bir şeyler olsun ya da ben gideyim.

Yol

kaptanhayal | 11 July 2003 21:21

Hayatta varsa sonuna kadar sevdiğim bir şey, o da yolda olmak. ‘Ben de geziyorum, benim de var bir bildiğim’ diyen arkadaşların dikkatine sunmak için kişisel bir liste hazırladım. Son derece sübjektif bir listedir dikkat. ‘Buranın en turistik lokantası nere?’ sorusuyla başlayıp giderek cıvıyan ve ‘Beyti var mıymış burada?’ sorusuyla biten 32 kişilik sağdan say kültür turizmi olayından kıllananların işine yarayabilir.

DÜNYANIN EN AĞIR VE EN GÜZEL 5 MEKANI

Yaşasın Tır Şoförleri!

plumprune | 05 July 2003 14:19

Bir yere ulaşmaktan çok gitmeyi severim, sanırım bunu seven tek kişi de ben değilim. Belki sıcaklardan, belki sıkıntıdan hayatımdan memnun olmadığım kararına vardım. Dört duvar bunaltıyor beni; ben, ben olmaktan çıkıyorum sanki. İşimin bana göre olmadığından emin oldum önce; her şey çok ağır işliyor, o kadar sıkılıyorum ki takip etmekten vazgeçip, “bana ne yahu!” diyorum. Oysa insan işini sevmeli değil mi? İşim değil belki de problem, bu işi yapmaya çalıştığımız şehir, anlayış, pazar… ve yahut biz yanlışız da, iş bizim diye başkalarına çamur atıyoruz. Düşündüm uzun uzun bırakıp gitmeyi; hani benden bıksınlar diye, atladım habersiz 10 gün tatile çıktım, aslında başka bir sürü sebebi var bu kaçamağın ama, 3. günü filan mesaj attım: “ben İstanbul’dayım,” diye, kimsecikler de tepki vermedi. Döndüğüm gün internetten haberleştik iş arkadaşlarımla, “nerelerdesin?” dediler sadece, ertesi gün kaldığım yerden yapıştırdık devam ettik işe. Oysa ben “inceldiği yerden kopacak,” düşüncesi ile hareket etmiştim. Gerçi bu aralar hayatımda sorundan bol bir şey yok, sanırım benim için: “aman üzerine gitmeyelim; çıldırdı, çıldıracak!” diye düşünüyorlar. Üstelik 10:30 gibi ofise teşrif etmeme rağmen, ağızlarını açıp bir kelam etmiyorlar. Bilmiyorum ki; işlerine mi yarıyorum, beni mi seviyorlar…

gitmek istiyorum

mrsarkac | 24 March 2003 23:54

– şimdi de 23 numerolu koltukta yolculuk eden sayın misafirimiz için ibrahim tatlıses söylüyor “mavi tren”. iyi yolculuklar keyifli dakikalar.

– baba bu benim ben, 23 numerolu yolcu koltuğunda oturan benim; ibrahim tatlıses benim için söylüyor baba.

– oğlum o sadece önceden hazırlanmış bir teyp kaseti.

– hadi be!

şehirlerarası yolculuklarda hep otobüslerin 3 – 4 numerolu koltuklarında oturmaktan hoşlanmışımdır. yolculuk ederken kabak gibi görünsün istemişimdir yol, tarlalar, kesik kesik beyaz çizgiler, sollayan sollanan araçlar. hep daha bir çabuk geçmiştir bana göre bu sultan koltuklarında zaman aval aval bakıp durururken çevreme. Ama gelin görün ki şehir içinde otobüslerin hep arka tarafına doğru yönelir ve en arka köşe koltuğa kuruluveririm, hakim düşüncede otobüse binen herkesi görebilmek ve yer verme sorunsalından bir nebze kurtulabilmektir, burada gerçekten ayakta durmanın bir sorun olmadığını belirtmeliyim sadece yer verip vermeme durumundaki kararsızlığı yaşamak hoşuma gitmiyor, bir de oturmuşken ayağa kalkmak.

Her şey yolunda

kaptanhayal | 22 January 2003 21:34

Bursa çıkışında bir restoran gördüm bugün: “Mehtaplı Geceler”. Bir sokağa dalmıştım ondan önce, “Western İnternet Cafe” ve “Marry-Chat-Cafe”nin önünden geçtim. “Teke tek” bilgisayar eğitimi veren bir bilgisayar kursu vardı bi de, kalmamış ismi aklımda. “Gezer terliklerini İstanbul’la aynı fiyata sattığını” ilan eden bir dükkan gördüm sonra. Ve sefil oto hurdacı parkının yeni ismini hemen akabinde: “Çıkma Parçalar Dünyası”. Ya da ismi yıllardan beri böyle, ben uyduruyorum. “Halı kenarlarına overlok yaptığını” duyuran bir dükkan, “Amaç: Hizmet” diyen Özurfa Lahmacun Salonu, Eski Garaj-Terminal otobüsünün arka koltuğunda “şu renk mi moda, bu renk mi moda?” tartışmasını giderek harlandıran başörtülü kızlar.

yine düştük yollara

redstar | 02 September 2002 20:15

bugun ankaraya geldim 5 saatlik bir araba kullanma operasyonundan sonra…

çok mutluyum yaa seviom bu şehri ama çok kalamıycam yarın sabah da istanbul a drive etcem.. bilişime katılcas da..

istanbul u da çok özledim umarım eğlence li olur..

labyrinth le buluşcas Numb u da ararıs katılmak isterseniz bekleriz..

izmir\’e giden var mı?

vic vega | 27 August 2002 03:40

bu aralar izmir’e, bir arkadaşımı görmeye gitme gibi bir düşüncem var,.. elbette oralara kadar gitmişken, yerel hafif gündemini de yoklayacağız! otobüs bileti almadan önce, bu aralar (bu haftasonundan itibaren, mesela bir hafta süreyle) izmir’e giden biri varsa birlikte gidebiliriz,.. elbette araba ile giden biri varsa, çok daha memnuniyetle birlikte gidebiliriz,..

evet, yolu beleşe getirmeye çalışıyorum anlayacağınız,.. tamam be, veririz biraz benzin parasından!